ÇAĞIN HASTALIĞI SİTRES! NE YAPMALIYIZ
STRES VE DEPRESYON
Stres
Her tür kızgınlık ve iç dünyamızdaki veya çevremizdeki her değişiklik, eğer içsel uyumumuzu ve psikolojik dengemizi(homeostaz) bozuyorsa, stres olarak tanımlanabilir. Bu durum çalışma şartlarına, özel ilişkilere ve sağlık problemlerine, hatta hava durumuna kadar uzanan etkenlerden kaynaklanabilir. Beden her türlü strese karşı benzer nitelikli tepkiler gösterir; hormon salgılarında değişiklik ve davranış biçiminde değişiklik.
Günümüzün kentsel yaşam biçiminde ayakta kalabilmek için, belirli ölçülerde streslere göğüs germek kaçınılmaz olabiliyor: Ancak bu ölçü, sağlıklı ve hatta yararlı olma sınırlarını aşarak, rahatsız edici boyutlara ulaştığında, problemler başlıyor.
Bu tanımlamaya göre, stresin doğrudan tedavi edilebilmesi mümkün değil, çünkü o, yaşanan olaylara karşı oluşan doğal bir tepki. Ama bedene gösterdiği tepkiler bağlamında yardım edilebilir. Bu yardım, şifalı bitkiler ve vitaminlerle gerçekleştirilebilir, ama gevşeme alıştırmaları sayesinde, kendini toparlayabilmesi için bedeni desteklemek çok daha önemlidir. Ayrıca, strese yol açan olayların yeniden gözden geçirilmesi doğru olur. Böylece, bedensel tepki bir eyleme dönüşmeden bu olası eylemin biçimi değiştirilebilir.
Stres, sürekli rahatsızlıklara yol açtığında çok yönlü bir tedavi başlatmak gerekir. Öncelikle uygun bir beslenme programı hazırlanmalıdır. Genellikle de, bedenin ayrıca C Vitamini ve B Vitamini kompleksleri ile desteklenmesi gerekebilir, çünkü stres altındaki kişi için bu vitaminler gereklidir.
Sinir ilaçları, sinir sistemini besler ve güçlendirirler. En etkili olanları, yulaf, arslankuyruğu, kereviz yaprağı, sarı kantaron, oğulotu, mayıs papatyası, kediotu kökü. Ayrıca, Uzak Doğu kökenli ginseng de stresle başa çıkabilmekte çok başarılı olan bir bitkidir, ama bitki kökünün veya güvenilir preparatlarının uzunca bir süre kullanılması gerekir.
Korku durumu
Hayatımız boyunca hepimiz öyle veya böyle korku duygusunu mutlaka tatmışızdır. Yakın çevremizdeki ürkütücü bir problemden kaynaklanan bu duygu genellikle kısa sürer. Ama bazen de düşüncelerimizi ve davranışlarımızı belirleyen bir alışkanlık halini alabilir. Bu durumda dünya bizim için tümüyle korkutucudur ve davranışlarımızı bu doğrultuda düzenlemeye başlarız. Böylece, içinde korkunun hüküm sürdüğü ve sürekli olarak daha çok korkunun üretildiği bir kısırdöngüden kendimizi bir türlü kurtaramayız.
Kişisel deneyimlerden ve tedavi süreçlerinden çıkarılan sonuçlara göre, kişinin kendine özgü gerçekliği kendisinin yarattığı ve bu gerçeklikten sorumlu olduğu, kesin bir açıklıkla anlaşılmıştır. Bu gerçeği gereğince kabullenmek ve yaşantımıza uyarlayabilmek için genellikle desteğe ihtiyaç duyarız. Psikoterapi ve fitoterapi, gereken bu desteği sağlayabilecek güvenli yollardır. Etkileri kişiye göre değişiklik gösterebilen, sinir sistemini yatıştırıcı tüm ilaçlar, korku ve gerginlik hallerinde yardımcı olabilir. En önemli bitkiler: Kediotu kökü, arslankuyruğu, sarı kantaron, şerbetçiotu, ıhlamur, ökseotu.
Sinir sistemini yatıştırıcı ilaçların yanı sıra kramp çözücü ilaçlar da yardımcı olabilir, çünkü korku durumlarında kaslar genellikle gergindir. Bu kas gerginliklerinin çözülmesi, insanın kendini tümüyle rahat hissetmesini sağlayabilir. Bu yolla oluşan içsel uyum sayesinde tedavi süreci kısalacaktır. Kediotu kökü, şerbetçiotu, ıhlamur eşit karışımı, çok hoş bir tada sahip olmasa da, başarı olasılığı yüksek bir reçetedir.
Bitkiler çok ince kıyılır ve eşit oranda iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 kere 1 bardak veya gerektiğinde, soğutulmadan içilir.
Adet öncesi gerginliği
Adet kanamaları ile ilgili bu çok rahatsız edici gerginlikler, duygusal ve ruhsal problemlere yol açabilir. Kediotu kökü, sarı kantaron, civanperçemi, şerbetçiotu, nane çayları bu sıkıntıları kısa sürede sona erdirebilir. Ama bu problemi tümüyle çözebilmek için, tüm hormon dengesi araştırılmalı ve gereken tedavi uygulanmalıdır. Bu konu hakkındaki ayrıntılı açıklamalar, ‘cinsel sistem’ bölümünde yer almaktadır.
Hiper aktivite (yerinde duramama)
Hiperaktivite veya hareket etme dürtüsü, özellikle çocuklarda görülen ve artış gösteren bir belirtidir. Tanımlanması ve teşhis edilmesi kolay değildir. Pek çok çocuğa, yalnızca yaşıtlarından daha hareketli oldukları için, hiperaktivite teşhisi konulabilmiştir. Oysa ki bu belirti yalnızca, yetersiz ve şeker oranı yüksek beslenmeden kaynaklanmış da olabilir.
Bir çocukta hiperaktivite teşhis edildiğinde, bazı adımların atılması gerekir. Hiperaktiviteye yol açan başlıca unsurlardan biri, bedende ağır madenler(örneğin kurşun, kadmium, cıva) birikimi olabilir. Sanayileşme atılımları nedeniyle, soluduğumuz hava ve besin maddeleri aşırı derecede etkilenmektedir. Hiperaktiviteye karşı uygulanacak tedavide atılması gereken ilk adım, tüketilen besin maddelerinin mümkün olduğunca az yapay katkı maddesi içermesine özen göstermek olmalıdır. Gitgide artan hiperaktivite problemi, uygarlığın dünyamıza etmiş olduğu kötülüklerin yalnızca küçük bir yansımasıdır.
Birikmiş olan madenlerden ve kimyasal maddelerden bedeni arındırmak için, kan temizleyici bitkilerin uzunca bir süre kullanılması gerekir. Böğürtlen yaprağı, kırmızı yonca, ısırganotu, atkuyruğu, civanperçemi, hindiba, kereviz yaprağı, rezene kan temizleyici bitkilerdendir. Bu bitkiler teker teker veya eşit oranda karıştırılarak kullanılabilir. İnce kıyılan bitkiden 1 çay kaşığı dolusu, yarım bardak kaynar suyla haşlanır, 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Eğer gerekirse, biraz balla tatlandırılabilir. Günde 2-3 kere yarım bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içirilir. Yatıştırıcı ve lezzet verici olarak, çaylara anason veya mayıs papatyası eklenmesi yararlı olacaktır. Ayrıca, strese karşı da, yulaf, C Vitamini ve B Vitamini kompleksi tedavisinin uygulanması gerekir. 2-3 haftalık bir kan temizliği küründen sonra 1 hafta kadar ara verilir ve ikinci bir küre başlanabilir. Bu tür uygulamaların uzun süre ara vermeden uygulanması doğru değildir.
Depresyon
Depresyonlar, kişinin çevresindeki koşullara gösterdiği bir tepki olabilir veya kişisel düşünce ve duyumsamadan kaynaklanabilir; genellikle de bu iki nedenin birlikte kaynak oluşturduğu görülür. Şifalı bitkiler, her iki durumda da depresyonun tedavisinde başarıyla kullanılabilir, ama aynı zamanda hastalığın nedenlerinin de ele alınması gerekir.
Hayatını cesaretle yeniden değerlendirebilmek için, kişinin, depresyona yol açan nedenlerle olan ilişkisini, kendine karşı dürüstlükten ayrılmadan irdelemesi mutlaka gereklidir; çünkü depresyona yol açan nedenler yalnızca şifalı bitki kullanımı ile tedavi edilemez. Ama bitkiler, tedavi sürecini destekleyecek ortamı oluşturabilir ve duyguları yatıştırabilirler. En etkili antidepressif ilaçların başlıcaları: Kediotu kökü, sarı kantaron, yulaf, arslankuyruğu, ginseng, lavanta, ıhlamur, biberiye.
Eğer depresyon, tüm bedenin bir genel güçsüzlüğü eşliğinde ortaya çıkmışsa, aşağıdaki bitki karışımının kullanılması doğru olacaktır: Biberiye 2 ölçü, yulaf 2 ölçü, sarı kantaron 2 ölçü, kediotu kökü 1 ölçü. Bitkiler ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 kere 1 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içilir.
Genel güçsüzlük söz konusu olmadığında ise, şu karışım yeterli olacaktır: Sarı kantaron 2 ölçü, kediotu kökü 2 ölçü, ıhlamur 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü. Bitki çayının demleme biçimi aynı yukarıdaki gibidir. Günde 3 kere 1 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içilir. Her bardak çayın taze demlenerek soğutulmadan içilmesi gerekir.
Bu noktada, önerilen bitki karışımlarının ayrımsız herkes için geçerli olamayacağının belirtilmesi gerekiyor. Tüm şifalı bitkiler, normal dozda alındığında zararsızdırlar ve bu nedenle, kişisel karışımlar isteğe göre geliştirilebilir ve hiçbir çekinceye gerek duyulmadan tüketilebilir. Hangi bitkilerin hangi konularda nasıl kullanılabileceğini, kitabın şifalı bitkiler bölümünde lütfen okuyun. Belirgin bir etkinin sağlanabilmesi için, seçilen bitkinin en azından iki veya üç gün boyunca içilmesi gerekir. Kendi kendinize yanıtlayamadığınız konuları, şifalı bitkileri iyi tanıyan bir kişiye sorunuz.
Nevraljik hastalıklar
Bu bölüme gelinceye kadar, genellikle ruhsal nedenlerden kaynaklanan problemleri ele aldık. Bundan sonra ise, sinir dokularında ortaya çıkan organik problemlerin şifalı bitkilerle tedavi edilebilirliğini gözden geçireceğiz. Bu organik problemler arasında, örneğin multipl skleroz gibi önemli veya baş ağrısı gibi daha basit işlevsel problemlere değineceğiz.
Baş ağrısı, çeşitli ruhsal veya organik işlev bozukluklarından, örneğin stres ve gerginlikten, sindirim yetersizliğinden veya duruş yanlışlığından (örneğin oturma yanlışlığı) kaynaklanabilir. Nedenlerin çeşitliliğine uygun olarak, baş ağrısına karşı kullanılan bitkilerin sayısı da azımsanamayacak miktardadır. Kediotu kökü, fesleğen, mayıs papatyası, mürver çiçeği, lavanta, oğulotu, biberiye, nane, kekik, pelinotu, civanperçemi, kokulu menekşe, ısırganotu. Bu listeden de anlaşılacağı gibi, yalnızca ağrıyı azaltıcı ilaçlarla yetinilmeyip, değişik etki alanları olan ilaçlarla da baş ağrısı geçiştirilebilir ve hatta tümüyle tedavi edilebilir. Burada karşımıza yine baş ağrısına yol açabilecek olan nedenlerden bazıları çıkıyor: Çevre kirliliği, kötü ışıklandırma veya ense kaslarında gerginlik, göz yorgunluğu, duruş veya oturma yanlışlıkları, kan basıncında değişiklikler, kötü beslenme, sindirim bozukluğu, veya yetersizliği, alerjiler vs.
Öncelikle genel anlamda birkaç tavsiye. Baş ağrısı neden kaynaklanırsa kaynaklansın, yukarıda adı geçen bitkilerden herhangi birinin katkısıyla hazırlanan banyolar rahatlatacaktır; bu banyo katkılarına lavanta eklemekle etki arttırılabilir. Uçucu yağ içeren aromalı bitkiler, örneğin lavanta, nane veya biberiye yağları da, koklanarak veya şakakları ve alnı ovalayarak kullanılabilir. Her iki uygulama sırasında veya sonunda ağrılar şaşılacak kadar kısa sürede kesilebilir. Özellikle nedeni teşhis edilemeyen baş ağrılarına karşı uzun süre ısırganotu çayı içimi sayesinde şaşırtıcı sonuçlar alınabilir.
Şifalı bitkilerin yanı sıra gevşeme alıştırmaları, meditasyon veya bir parkta yapılan yürüyüşler gibi, kişiyi rahatlatabilecek yöntemlerin uygulanması da yararlı olabilir.
Baş ağrısına yol açan organik nedenlerin başlıcaları, sindirim bozuklukları(örneğin sindirim yetersizliği ve kabızlık), kas ve sinir gerginlikleri, herhangi bir iltihaplanma ve adet görme problemleridir.
Mideyle ilgili baş ağrılarında, gaz söktürücü ve sindirim sistemini uyarıcı ilaçlar gereklidir. Aşağıdaki eşit karışım öncelikle tavsiye edilir:
Lavanta, pelinotu, oğulotu, mayıs papatyası, frenk kimyonu. İnce kıyılıp, havanda hafifçe ezilerek karıştırılan bitkilerden bir tatlı kaşığı dolusu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Bu çay ihtiyaç duyulduğunda içilir.
Baş ağrısına yol açan neden eğer kronik kabızlık ise, sindirim sistemi bölümünde dile getirilen tavsiyelere uyulması gerekir.
Ense ve omuz kaslarında gerginlik yaratan duygusal stres ve duruş/oturuş yanlışlıkları genellikle baş ağrısına yol açar. Sinir sistemini yatıştırıcı bitkiler, örneğin kediotu kökü bu durumlarda en etkili ilaçtır.
Adet görme problemleri de baş ağrısına yol açabilir ve bu durumda en doğru yol, hormon dengesini düzenleyici tedavilerdir. Bu konu, cinsel sistem bölümünde ele alınmaktadır. Ama acil önlem olarak, civanperçemi veya kediotu kökü çayı yardımcı olacaktır(eşit karışım da olabilir). Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. İhtiyaç duyulduğunda veya adet döneminden 3-4 gün öncesinden başlamak üzere, günde 2 bardak içilebilir.
Migren
Saç bakımı ve dökülmesini önleme
Isırgan otu taze iken ezilir bulamaç haline getirilir başa sarılırsa saçlar gürleşir. Bu kür on beş gün devam etmelidir. Aynı bulamaç yanık tedavisinde de iyi gelir.
Sac dökülmesi: eşit miktarda karıştırılan dulavrat otu kökü, biberiye, ısırgan Otu tohumu, lavanta çiçeği 2 litre suda kaynatılır. Elde edilen mayi ile saçlar yıkanır. Bu mayi ile saçlar haftada bir kere yıkanırsa dökülmeyi kesinlikle önler.
Sinir ve depresyon
Depresyon: Akdiken bir kaşık ada çayı bir kaşık yarım litre suda demlenir sabah, Öğlen bir bardak içilir.
Yatıştırıcı çay: bir kaşık gül yaprağı, bir kaşık biberiye, bir kaşık kekik, bir kaşık lavanta, Bir kaşık nane yarım litre suda demlenir günde üç fincan içilir. (Kaşıklar çay kaşığıdır.)
Sinir sistemini güçlendirici ilaçlar
Fitoterapi biliminin bu alanda kullanıma sunduğu belki de en önemli katkı, sinir sisteminin güçlendirilmesi ve beslenmesidir. Şoke olma durumunda, stres veya sinir zafiyetinde güçlendirici bitkiler, sinir hücrelerini doğrudan güçlendirir ve besler; korkuları veya depresyonları yatıştırmak için, yatıştırıcı türü ilaçların alınmasına hiç gerek yoktur. Pek çok sinirsel probleme karşı kullanılabilen, sinir sistemini güçlendirici ilaçların değeri ölçülemez.
Belki şaşırtıcıdır ama, sinir hücrelerinin güçlendirilmesi konusunda kullanım alanları ve etkileri bakımından en önde geleni yulaf bitkisidir. Tentür, çay ve banyo katkısı olarak yalnız başına, eğer gerekiyorsa uyarıcı veya yatıştırıcı bitkilerin tentürlerine veya çaylarına eklenerek kullanılabilir, hatta doğrudan yenebilir de!
Ayrıca yatıştırıcı özellikler de içeren, sinir sistemini güçlendirici ilaçların başlıcaları: Sarı kantaron, kediotu kökü, arslankuyruğu, şerbetçiotu, mayıs papatyası, adaçayı, kekik, civanperçemi, kereviz yaprağı, lavanta. Stresten kaynaklanan problemlerde en etkili olanı ise kediotu köküdür.
Sinir sistemini yatıştırıcı ilaçlar
Stres ve gerginlikten kaynaklanan sinirsel rahatsızlıkların tedavisinde, sinir sistemini yatıştırıcı bitkiler çok başarılıdır. Sinir sistemini yatıştırıcılık açısından tipik olan bitkiler: Kediotu kökü, sarı kantaron, arslankuyruğu, yulaf, mayıs papatyası, lavanta, ıhlamur, ökseotu, oğulotu, nane.
Bu listede görüldüğü gibi, bazı yatıştırıcı bitkiler başka özelliklere de sahiptirler.
Doğrudan merkez sinir sistemini etkileyen bitkilerin yanı sıra, (çevrel sinir sistemini ve kas dokularını etkileyen) kramp çözücü bitkilerle de dolaylı yatıştırıcı etki sağlanarak, sistemin bütünü etki altına alınabilir. Bedensel gerginlik çözüldüğünde, ruhsal gerginliğin çözülmesi de kolaylaşacaktır.
Sinir ilaçlarının yanı sıra mukoza koruyucu ilaçlar da yararlı olur, çünkü onlar dokuları yatıştırabilir ve bu yolla tedaviyi destekleyebilirler.
Sinir sistemini uyarıcı bitkiler
Sinir hücrelerinin doğrudan uyarılması gereği sıkça rastlanan bir durum değildir. Ama gerektiğinde bu amaç doğrultusunda, bedensel hareketliliği arttırabilmek için sinir sistemini güçlendirici ve hatta sindirim sistemini uyarıcı ilaçlar kullanılabilir. Bu ilaçlar bedensel uyumu destekleyecek ve böylece sinir sistemini uyarıcı ilaçların etki süresini büyük ölçüde aşan, uzun süreli bir genel etki sağlayabileceklerdir.
Ama yine de sinir sistemini doğrudan uyarmak gerektiğinde, bu amaca en uygun bitkiler: Mate(Paraguay çayı), kahve ve koyu çay. Ama yaygınlıkla kullanılan bu ilaçların, örneğin korku ve gerginlik durumları gibi psikolojik yan etkiler içerdikleri unutulmamalıdır.
Uçucu yağlar içeren bazı aromalı bitkiler de sinir sistemini uyarıcı olarak kullanılabilir; nane en uygun ve etkili olanıdır.
Sinir Sisteminin Hastalık Belirtileri
Çeşitli hastalık süreçleri sonucunda ortaya çıkabilen ve tipik bir hastalık tablosunu çizecek biçimde birbirleriyle ilişkili görünen belirtilerin tümü, sendrom olarak adlandırılır. Bilimsel tıp, psikosomatik ve somatik(bedensel) hastalık belirtilerinin arasındaki ilişkiyi gözlemleyerek, psikolojik ve fiziksel hastalıkların kaynağını teşhis eder. Psikolojik etkenler fizyolojik belirtilere yol açabilir veya fizyolojik rahatsızlıkları olumsuz etkileyebilir; aynı bağlamda, fizyolojik etkenler de psikolojik durumu etkileyebilir. Ama herhalde, her hastalığın, beden-akıl-maneviyat arasındaki derin ilişkinin etkisinden kaynaklandığını varsaymak daha ölçülü bir yaklaşım olurdu. Bu doğrultuda, bir hastalığın tedavisinin sinir ilaçları ile desteklenmesi gerektiğinde, bu karmaşık etkileşimin göz önünde bulundurulması gerekir.
Pek çok hastalık nevraljik belirtiler göstermedikleri halde, sinir sistemi ile çok yakın bir ilişki içindedir. Genelde bu tür hastalıklar, tüm sinir sisteminin güçlendirilmesi yoluyla tedavi edilebilir. Bu tanıma uyacak örnek hastalıkların bazıları:
SİNİR SİSTEMİ
Varlığımızın ruhsal ve fiziksel parçalarının oluşturduğu bütünlük, hiçbir beden sisteminde, sinir sistemindeki kadar belirgin değildir. Sinir sisteminin, fiziksel bedenin bir parçası oluşu gibi, tüm ruhsal işlemlerin sinir sisteminde gerçekleştiği de bilinen bir olgudur. Bu nedenle, fiziksel rahatsızlıklar ve hastalıklar ruhsal rahatsızlık belirtileri oluşturabilir; aynı biçimde ruhsal rahatsızlıklar ve hastalıklar da fiziksel belirtiler oluşmasına yol açabilir.
Bu karşılıklı etkileşimi, tedavide bedeni bir bütün olarak gören fitoterapi bilimi(bitkisel tedavi) kabul eder; sinir dokusunun ve onun işlevlerinin, bedenin tedavisinde çok önemli roller üstlendiğini varsayar.
Hastalıkları, hastalığı doğuran etkiden farklı etkileri uyararak tedavi eden bilimsel tıp ise, ruhsal problemleri yalnızca biyokimyasal alana indirgeyerek, uygun ilaçların problemi çözeceğini veya en azından normal bir yaşam sürdürülebilmesi için gereken şartların oluşturulabileceğini kabul eder.
İlginçtir ama, alternatif tıpta uygulanan pek çok tedavi yönteminde, fiziksel hastalıkların büyük bir çoğunluğunun ruhsal problemlerden kaynaklandığı ve bedensel problemlerin büyük bir çoğunluğunun da ruhsal tedaviden geçtiğine inanılır.
Bu değişik görüş açıları bir araya getirildiğinde, bedensel ve ruhsal boyutun bir bütün olarak değerlendirilmesinin gerekliliği açıkça görülür. Tüm bedenin bir parçası olarak, sinir sistemini tedavi edebilir, besleyebilir, güçlendirebilir ve böylece ruhsal dengeyi destekleyebiliriz. Tam anlamıyla sağlıklı olabilmek için, doğru beslenip ölçülü bir yaşam biçimi seçerek bedensel dengemizi korumamız gerekir. Ama aynı bağlamda, moral ve duygusallık dengesini oluşturmakla görevli olduğumuzu da unutmamalıyız. İçinde bulunduğumuz duygusal ortam rahatlatıcı ve yararlı olmalı, duygulanımda dengeye katkı sağlamalıdır. Düşüncelerimiz yaratıcı ve yaşatıcı olmalı, sezgi ve hayal gücünün engelsiz akımı sağlanabilmeli, kuralların sınırları içinde donup kalmamalarına özen gösterilmelidir. Ruhsal enerjimizin özgürce akışına açık olmalıyız, çünkü bu enerji akımı sağlanamadıkça sağlıklı olabilmek mümkün değildir.
Bu bağlamda bedende ortaya çıkan her hastalığın, duygu, düşünce ve algılamakla bağıntılı oluşu görmezden gelinemez. Ayrıca, büyük bir bütünün bir parçası, yani insanlığın bir parçası olduğumuzu unutmamamız gerekir. Böylece, insanlığın tüm hastalıkları ile de ilişki içindeyiz ve doğrudan kontrol edemeyeceğimiz bir etkiler ve nedenler denizinde yüzmekteyiz. Özellikle batılı ülkelerde karşılaşılan çok çeşitli nevrozlar, anormal bir çevreye gösterilen tepkiler, yani hastalıklı bir toplumun çılgınlıklarına karşı gösterilen sağlıklı ruhsal tepkilerdir.
Duruma bu açıdan bakıldığında, eğer hastalık gerçekte toplumsal bir hastalığın yansıması ise, kişisel hastalıkların tedavisinde bazı sınırların aşılamaması normaldir. Sona ermekte olan Yirminci Yüzyılda bir iyileştirici(hekim) olmak, aynı zamanda olagelenlerin tümünü anlayabilmek ve bir anlamda politik bir gözlemci veya aktif politikacı olmak anlamına da geliyor. Bizim sağlıklı olabilmemiz için, toplumumuzun sağlıklı olması gerekir. Toplumumuzun sağlıklı olabilmesi için, bizim sağlıklı olmamız gerekir. En yüksek amaçlarımızı toplumumuzun yansıtabilmesi için, birey olarak bizler bu amaçlar doğrultusunda çaba göstermeli ve bu amaçları çevremize yansıtabilmeliyiz.
İnsanlığın kendine yardım edebilmesi için, şifalı bitkilerle tedavi bilimi, insanoğlunun sinir sisteminin desteklenmesinde güvenilir bir araç olabilir. Çünkü bu araç, kişinin kendi bütünlüğünü algılayabilmesi için bedensel ve ruhsal alanda yardımcı olabilen en etkili ve en zararsız yöntemleri içerir.
Sinir Sistemi İle İlgili Şifalı Bitkiler
Uyarıcı ve yatıştırıcı özelliklerinin yanı sıra, şifalı bitkiler, sinir sistemine yardımcı olabilecek daha başka etkilere de sahiptirler.
Sinir sistemini güçlendirici bitkiler (Neurotonic)
Korku ve stres, tanımı olanaksız dolaşım sistemi aksaklıklarına (kardiyovasküler sistem) yol açabilir. Kişinin bedensel ve ruhsal özellikleri bu durumda başlıca etkenlerdir. Tüm kalp ve kan dolaşımı aksaklıklarında, rahatlatıcı ve sinir sistemini güçlendirici droglar mutlaka kullanılmalıdır. Çünkü bu tür rahatsızlıklar genellikle korku ve stresten kaynaklanabilir.
Önerilebilecek bitkiler: kediotu kökü, arslankuyruğu, oğulotu, papatya, ıhlamur, yulaf, frenk kimyonu. Rahatsızlığın özelliklerine uygun bitki seçimi için, kitabın şifalı bitkiler bölümüne bakılmalıdır.
Bilinçli kullanıldığında, şifalı bitkilerle tedavi bilimi(Fitoterapi), kan dolaşımı aksaklıklarına karşı kullanılabilecek pek çok olanak sunabilir. Ama bu tür rahatsızlıkların doktor kontrolünde tedavi edilmesi gereği kesinlikle unutulmamalıdır! Bazı hastalıkların özelliklerini gözden geçirirken, her insanın kendine özgü bir yapıya sahip olduğunu da unutmamalıyız. İnsan, bir ders kitabı değildir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder