17 Eylül 2018 Pazartesi

Prof. Dr. Mehmet Öz HASTA OLMAMAK İÇİN BİLİNÇLİ OLMAYA YÖNELİK TAVSİYELERİ

Prof. Dr. Mehmet Öz HASTA OLMAMAK İÇİN BİLİNÇLİ OLMAYA YÖNELİK TAVSİYELERİ



Prof. Dr. Mehmet Öz, satış rekorları kıracak yeni kitabını çıkardı. Bu kez öğütler, bilinçli hasta olmak için.. .
Sağlığınız için dedektiflik yapın hayatınızı uzatmaya başlayın! 
Dedektif bir olayı çözebilmek için; nasıl ipuçlarını toplayıp kullanıyorsa, siz de sağlığınız için delil toplayıp soru sorun. Cerrah seçerken neden anestezi uzmanıyla konuşmalısınız? Yazın neden üniversite hastanelerinden kaçmalısınız?

Prof. Dr. Mehmet Öz, akıllı bir hasta olabilmek için yapılması gerekenlerle ilgili merak edilen soruları yanıtladı.

* Neden 'Akıllı Hasta Kılavuzu'? 
Hayatınızda önemli bir tıbbi komplikasyon olması şansı; 5'te 2'dir. Bu korkutucu ama aynı zamanda da doğru bir istatistiksel bilgi! Ve bunu en ileri teknolojiyi kullanan en iyi doktorların bile engellemesine imkan yok! Fakat yine de birçoğumuzun gerçekçi olmasa da böyle bir beklentisi var. Para hakkındaki bütün kararları, başkalarının onlar yerine almasına izin vermeyen veya bilinmedik bir seyahat acentesine seyahatlerinin her bir detayını ayarlaması için güvenmeyen onca insan; iş sağlığa gelince gönüllü olarak kendi kişisel güvenliklerinin bütün kontrolünü, sorgusuz sualsiz doktoruna bırakıyor. Biz doktorlar ve hemşireler, kalite ve güvenli bakım sağlamak için çok çalışıyoruz. Fakat bununla birlikte Tıp Enstitüsü'ne göre Amerika'da tıbbi hatalardan yılda nn bin ile 98 bin arasında ölüm gerçekleşiyor. Bunun ne kadar büyük bir problem olduğunu görüyorsunuz; tam olarak ölüm rakamını bile belirleyemiyoruz. Bu konudaki en iyimser rakamı bile ele alacak olursak, tıbbi hatalar, göğüs veya prostat kanserinden daha fazla ölüme neden olmaktadır. Öldürücü olmayan fakat zarar veren hatalar, tipik hastalar için sayı olarak yüzbinleri bulmaktadır. Halbuki bütün komplikasyonların yüzde 75'i önlenebilir niteliktedir. Teknolojide gerçekleşen şaşırtıcı gelişmelere rağmen huzursuz edici gerçek; 'sağlık sisteminin çok karmaşık hale gelmesi'dir. Artık sistemdeki herhangi bir insanın; bütün süreci güvendiği ve inandığı bir sağlık ortağı olmadığı sürece yürütmesine imkan yok.

* Akıllı hasta nasıl olunur? 
En güvenli ve en iyi bakımı almanızı sağlayacak sadece tek bir kişi vardır. Ve bu da sizsiniz. Bunu dedektiflerin uyguladığı teknikler ve stratejilerden birçoğunu kullanarak gerçekleştirebilirsiniz. Dedektifler, bir vakayı çözmek için ipuçlarını ve olay yerindeki kişilerin bilgilerini nasıl kullanıyorlarsa, siz de sağlığınız için delil toplamalısınız. Sağlık sistemi içinde en iyi bakım ve tedaviyi nasıl alacağınızı araştırmalısınız. Bir kere doğru dahili bilgiye sahip olup, dedektiflik içgüdülerinizi geliştirdikten sonra elit bir güce sahip olacaksınız. Siz artık akıllı bir hastasınız. Bu sadece onursal bir paye değildir; akıllı bir hasta olmanız demek, 'zorlu bir sınavdan geçtiniz' demektir. Hastaların birçoğunun bilmediği şeyleri bileceksiniz. Niye bir kan bağı olmadığı halde, eşinizi sağlıkla ilgili geçmişinize dahil etmeniz gerektiğini ve neden her zaman doktorunuzun gün içindeki ilk hasta randevusunun size ait olması gerektiğini bileceksiniz. Bir cerrah seçmeden önce, hastanede kim ile muhakkak konuşmanız gerektiğini bileceksiniz (örneğin; anestezi uzmanı). Niye hastane odanızdaki televizyona ait uzaktan kumanda cihazına hiçbir zaman dokunmamanız gerektiğini de... Günümüzde akıllı bir hasta olmak önemlidir, hatta hayat kurtarır. Sağlık bakım kuruluşlarına ait ağlar, ameliyat programları ve karmaşık sigorta planlarıyla Dr. A'dan gelen röntgenlerin ameliyat C için Dr. B'ye zamanında ulaşacağını her zaman varsayamazsınız. Gerçekten de sağlık sisteminin karmaşıklığı içinde yolunu bulabilmenin en iyi şekli akıllı bir hasta olmaktır.

* Doktor nasıl seçilmeli? 
Akıllı bir hasta olarak; birincil bakımı sağlayacak doktorunuzu akıllıca seçebilirsiniz ve aynı zamanda bilirsiniz ki bu vereceğiniz en önemli kararlardan bir tanesidir. Amerika'da doktorların sayısı gerekenden az olmasına rağmen, hala 700 bin doktor içinden seçim yapabilmek gerekiyor. Doktorların farklı geçmişlerini, bakıma yaklaşımlarını, uzmanlıklarını ve beceri seviyelerini hastanın değerlendirebilmesi gereklidir. Bunun için bir takım kriterler vardır. Hayatınızı kolaylaştıracak ve uzatacak pırlanta gibi bir doktor bulabilirsiniz. Ancak en çok bilinen bir isim bile, her zaman en iyi seçim olmayabilir. Bir doktorda neye bakmalı, nelere dikkat etmeli ve ona ne gibi sorular sormanız gerektiğini bilmelisiniz. İkinci ve bazen üçüncü kişilerden görüş almanın, ne kadar önemli olduğunu bilmeniz gerekir. Bütün vakaların üçte biri tedavi planını ikinci bir fikirden sonra değiştirmektedir.

* İlaç tedavisini nasıl sorgularsınız? 
Tahmin edilenlere göre her yıl ilaç tedavisindeki hatalardan dolayı n0 bin kişi ölüyor. Ve 1.3 milyon insan ise ciddi bir şekilde zarar görüyor. Akıllı hastalar, mümkün olan her yerde eczacılarına dört elle sarılırlar. Bilirler ki; bu insan ile ilişki oluşturmak, üstün bir birincil bakım doktoru bulmak demektir. Bir ilaç tedavisi verildiği zaman doktorunuza ve eczacınıza soru sormaktan çekinmeyin. Doğru ilaç tedavisini ve dozu aldığınızdan emin olun. İlaç reçetelerinizde nasıl para tasarrufu yapabilirsiniz bunu da araştırın. Yan etkilerini de iyice öğrenin.

* Alternatif tedavi yöntemlerini kullanmalı mı? 
Amerikalılar, eczanede satılan vitaminlerden, omurga masajı ile tedavilere, akupunkturculara, şifalı bitki ile tedavilere, masaj tedavisi ve hipnoza kadar yılda 50 milyar doları tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemleri üzerine harcıyor. Her dört hastadan üçü, alternatif tedavi yöntemlerinin bir şeklini kullanmaktadır. Fakat sadece 5 kişiden bir tanesi bundan doktoruna bahsetmektedir; bu çok yanlıştır. Doktorların sizin yuttuğunuz, iğne olduğunuz, içinize çektiğiniz ve fiziksel bir unsur içeren şekilde tedavisini gördüğünüz her şeyden haberdar olmaları gerekir. Hastalar, alternatif terapileri güvenli ve etkin bir şekilde entegre edebilmek için, doktorları ile beraber nasıl çalışabileceklerini öğrenmelidir.
Kadınlar daha akıllı hasta 
Doktorunuzla aranızda iyi bir iletişim olmalı. Doğru teşhis ve uygun tedavi için doktorla her şeyi konuşmalı, bilgi alışverişinde bulunmalısınız. Kadınlar bu konuda oldukça başarılıdır ve kadın en iyi hastadır

Prof. Dr. Mehmet Öz, akıllı bir hastanın cerrah seçiminde nelere dikkat etmesi gerektiği hakkındaki soruları yanıtladı:

Bu kitabı yazmak ne kadar zamanınızı aldı, kitaptaki veriler sizce Türkiye'ye de uyumlu mu? Kitabı yazmak bir yılımızı aldı. Bu kitapla ilgili çalışmalarımıza 'Siz Kullanım Kılavuzu' adlı ilk kitap çıkmadan önce başladık. En önemli hasta güvenlik organizasyonu olan Joint Commission ile birlikte çalıştık. Bu kuruluş Amerika'daki bütün hastaneleri gözden geçirir ve hatta Türkiye'deki hastaneleri bile. Kitapta yer alan istatistikler, Amerika'yı kapsar ve bu sonuçlar tüm batı dünyası ile de uyumludur.

Sizce bir hastanın yapacağı en önemli hata nedir? Doktorla konuşmamaktır. Konuşmak teşhis açısından çok önemlidir. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; doktorlar hastalarının konuşmalarını 23 saniye içinde bölüyor. Doktor hasta arasındaki bu sağlıksız iletişimi değiştirmek gerekli. Bu şekilde devam edilirse gerçek bir bilgi alışverişi olmaz.

Sizce kadınlar mı, erkekler mi daha akıllı hastalar? Kesinlikle her yaştaki kadınlar en iyi hastadır. Bu gruba az sayıda bile olsa erkekler de girer. Ayrıca hasta ile ilgilenen kişilerin çoğu da kadındır ve bu kadınlar kocalarına, babalarına, oğullarına bakarlar. Bu kadınları sağlık konusunda daha güvenli bilgi sahibi yapmadan ilaçları da daha güvenli yapamayız.

Sizin çok ünlü hastalarınız da oluyor, sizce onlar açısından her şey daha mı kolay? Para sağlıkta her kapıyı açıyor mu? Bir hastanede VIP hasta olmanın pek bir yararı yoktur. Sizler hastalandığınızda doktorunuzun nasıl normal bir insan olmasını isterseniz, doktorlar da hastasının normal birisi olmasını ister. Hastalar arasında hiçbir fark yoktur. Sen önemli bir insansın diye; bölüm başkanı gelip senin kanını alabilir ama bu bütün sorunları çözmez.

Türkiye'deki sosyal güvence sistemi hastalara doktor ve hastane seçme şansı çok fazla tanımıyor. Siz Türkiye'deki akıllı hastalara neler önerirsiniz? Bir sürü doktora ulaşılabilir olmanın bir gereği yoktur. Önemli olan; ihtiyacı olan önemli doktorlara ulaşabilmektir. Yılmayın, ta ki doğru doktoru bulana kadar! Ve de doktorunuza bir öğrenci gibi yardımcı olun. Çünkü doktorunuz vücudunuzu size öğreten bir öğretmendir.

Hasta doktorunu seçerken nelere dikkat etmeli? Verebileceğiniz en önemli kararlardan biri doktorunuzu seçmektir. Vücudunuzun sahibi olarak kurallarınız olmalı. Doktorunuzu futbol takımınızın koçu olarak düşünün yani sonuçta en önemli kişidir. Onu dikkatli seçmeliyiz ki; gelecek yıllarımızı da sağlıklı ve rahatlıkla geçirebilelim. Eğer buna dikkat etmezsek kötü sonuçlarla karşılaşabiliriz. Çağrıldığımız kurtarma operasyonlarında çok kez böyle kötü sonuçların olduğunu gördük. Akıllı bir kişi doktorunu düşünerek seçmeli ve o an doktorunun iyi olmadığını düşünürse hemen odasını terk etmeli. Ayrıca zaten akıllı doktor da hastasını seçer. Bu nedenle doğru hasta ve doğru doktorun çakışması, tedavinin başarısını büyük oranda artırır. Doktor sizi kabul etmese bile doğru doktor olduğuna inanıyorsanız, vazgeçmeyin. Çocuğunuzun ilk doktoru çok önemlidir. Çocuğunuzun ilk diş doktoru ona kötü bir tecrübe yaşatırsa, çocuk bundan sonraki hayatında randevulardan hep korkacaktır. Çocuğunuz doktora götürme durumunu bir cezalandırma gibi görmemelidir.

Doktor seçerken ilk kime danışmalı? Eğer sağlık kuruluşunda çalışan bir tanıdık ya da akrabanız varsa kendinizi şanslı hissedin. Ve ilk danışman olarak onu kullanın. Doktor seçiminde başlangıç olarak tanıdıklara sormak çok iyi bir yoldur. Ama bazen de tanıdıkların söylediği kişiler, sizin için en doğru olmayabilir. Burada en önemli şey, sizin kendiniz için en doğru kararı verebilmenizdir. Bunun için araştırma yapmayı öğrenmeniz gerekir. Doğru doktoru bulmak için birtakım basamaklara ihtiyacınız vardır. İnternet, size uygun doktoru bulmak için en hızlı ve en kolay yoldur. Sitelerde ihtiyacınız olan branşla ilgili doktorları ve sorunlarınızı bulabilirsiniz. Ayrıca sağlık haberleri bu konuda size yol gösterebilir.





·        Doktorla en iyi diyalog nasıl kurulabilir?
Doktora giderken hazırlıklı olun, kendi sorununuzu iyi bilin. Akıllı bir hasta sorununu mümkün olduğunca fazla detaylar vererek, en kısa zamanda anlatır. Sadece baş ağrısı çektiğinizi söylemeniz yeterli değildir. Doktorunuz sormadan siz acıyı nerede hissettiğinizi, başınızın neresinin ağrıdığını, aniden gelen bir ağrının olup olmadığını ve ne kadar süreli aralıklarla olduğunu anlatın. Sorununuzu en detaylı biçimde söylemeye özen gösterin. Çünkü sağlık problemlerinin yüzde 80'inden fazlası hastaların verdiği detaylarla çözülüyor. Doktorunuzla her şeyi açıkça konuşun. Doktorunuz size ağrınızın şiddetini 1'den 10'a kadar sayılarla belirtmenizi isteyebilir. Bu sorununuzu çözmek için ilaç ya da başka tedavi yöntemi kullanıp kullanılmadığınızı da açıklayın.

Doktorun istediği test ve tetkikler sorgulanabilir mi? 
Doktorunuz sizden bir teste girmenizi isterse ona mutlaka bunun nedenini sorun. 'Bu test bana neyi açıklayacak', 'Bu teste neden ihtiyacım var?' ve 'Bu testi yaptırmazsam ne olur?' gibi soruların yanıtını mutlaka alın. Testin başka alternatiflerinin olup olmadığını araştırın. 'Sosyal güvencem testin parasını karşılıyor mu?' ve 'Bana ne kadara mal olur?' sorularını sormaktan da çekinmeyin. Ayrıca yaptıracağınız testin yanılma olasılığını öğrenin. Teste girmeden neyin yanlış gidebileceğini, bu teste nasıl hazırlanabileceğinizi ve sonrasında neler olabileceğini iyice öğrenin. Sonuçları ne zaman alabileceğinizi sormayı da unutmayın.

Reçete doktor tarafından sorgulanır mı? 
Doktor size bir reçete verdiği zaman, dedektif gibi davranmalısınız. Sormanız gereken şeyler; 'Buna gerçekten ihtiyacım var mı?', 'Buna neden ihtiyacım var?' ve 'Bu ilacı ne zaman kullanmalıyım?' olmalıdır. Akıllı bir hasta olmak; aynı zamanda kullanacağınız ilaçları daha ucuza bulma yeteneğini de içerir. Akıllı bir hasta olarak ilaçların işe yaramasını sağlamalısınız.

İlaç kullanımına ait hatalar önlenebilir mi? 
Tahmini olarak, yanlış ilaç kullanımından her yıl n0 bin kişi ölüyor. Ve 1.3 milyon kişi de ciddi şekilde hastalanıyor. Yanlış kullanımın içinde; hatalı doz kullanımı, yanlış reçete almak ve yanlış ilaçları birbiriyle karıştırmak olabiliyor. Üstelik bu hataların bazıları bir doktor gözetiminde bile gerçekleşebiliyor. Reçetelerin ancak yarısı doğru bir şekilde yazılıyor ya da doğru şekilde yazılsalar bile, hastalar tarafından hatalı kullanılıyor. Bazı doktorlar ilaçlar için harcanan her 1 dolara karşılık, bu ilaçların yol açtığı problemleri düzeltmenin 2 dolara patladığını söylüyor. Ama akıllı hastalar, bunun dışında kalıyor. Eczacı; en ucuz ve en kolay ulaşabileceğiniz sağlık kaynağınızdır. Onu ne zaman isterseniz görmeye gidebilirsiniz ve bunun için randevu almanıza da gerek yoktur. Neden çok az insanın, bu altın fırsatı yeteri kadar değerlendirmediği de bizim kafamızı karıştırıyor. Akıllı hastalar, fırsat buldukça eczacılarıyla konuşur, dertleşirler. Çünkü bilirler ki; bu kişiyle kuracakları iyi bir ilişki, önem sıralamasında mükemmel bir doktor bulmaktan sonra ikinci sırada gelir. Karşılarına her gün aynı hastalığa sahip farklı ilacı kullanan kişiler geldiğinden; hangisinin daha etkili olduğunu ölçebilirler. Biz doktorlar için kabullenmesi zor olsa da eczacılar bizim bilmediğimiz pek çok şeyi bilir.
·        Yorgunluk siroz belirtisi olabilir 
Hepatit; halsizlik, yorgunluk, eklem ağrıları ve sürekli uyku hali şeklinde kendini gösteriyor. Genellikle kadınlarda görülen hastalık, tedavi edilmezse siroza çeviriyor ve yüzde 90 oranında ölüme yol açıyor

Florence Nightingale Hastanesi Gastroenteroloji ve Hepatoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Hakan Şentürk, ilk belirtisi aniden yaşanan yorgunluk olan hepatitle ilgili soruları yanıtladı: 

'Oto immün hepatit' nedir? 
Vücudumuzun kemik iliğinde üretilen bağışıklık sistemi hücreleri vardır. Bu hücreler bir hastalık söz konusu olduğunda; vücudumuzun mikroplarla savaşmasını sağlar. Bu savaşçı bağışıklık sistemi hücreleri; göğüs içinde akciğerlerin arasında 'timus' diye bir organ var, onun içinde eğitimden geçer. Vücudu dolaşıma çıkmadan önce askerlerin eğitim görmeleri gibi eğitim görürler. Bu eğitimin en önemli parçası mikroplarla savaşmak değil, organizmanın kendi elemanlarına karşı savaşmamayı öğrenmek olur. Bunlar o kadar saldırgan ki okul döneminden geçmeseler kendi bağışıklık sistemimiz vücudumuzu paramparça yapabilir. Ancak bazen bir sorun çıkar ve bunların işleyişi bozulur. Vücut kendi karaciğerini yabancı bir organ olarak algılayıp tahribat yapabilir. 

HASTALARIN YÜZDE 95'İ KADIN 
En önemli belirtisi nedir? Halsizlik, yorgunluk, eklem ağrıları, hazımsızlık, iştahsızlık, fiziksel performansta yetersizlik ve uyku hali, kimi zaman ateşle kendini gösteriyor. Akut tarzda ortaya çıktığı zaman, klasik bir akut hepatit gibi kendini gösterir. Sarılık, bulantı, kusma, halsizlik, idrar renginde koyulaşma olarak belirti verir. Yorgunluk sendromunun altından oto immün hepatit çıkabilir. 
Yaşlanmaya bağlı yorgunlukla, hastalığa bağlı yorgunluğu nasıl birbirinden ayırt edebiliriz? Bir insan; o zamana kadar olan fiziksel performansının bir şekilde azaldığını düşünüyorsa, bunu yaşlanmaya bağlamamak gerekir. Yaşlanmaya bağlı yorgunluk çok yavaş ilerler, bunu normalde fark edemeyiz. Ancak kısa süre içinde ciddi bir yorgunluk durumu hissetmeye başladıysanız, o zaman bu sinyale dikkat etmeniz gerekiyordur. 

Bağışıklık sistemine bağlı hepatit, sadece bir kadın hastalığı mı, erkeklerde görülmüyor mu? 
Hastaların yüzde 95'i kadın. 14-18 yaş döneminde ya da menopoz döneminde daha sık görülebiliyor. Bütün bu vücudun kendine ait olan oto immün hastalıklar, kadınlarda daha fazla görülüyor. Bağışıklık sistemine bağlı hastalıkların yüzde 80'i kadınları hedef alır. Ancak yapılan tüm araştırmalara rağmen bunun nedeni hormonlarla açıklanamıyor. 

Hastalığa dışardan gelen bir virüs mikrop mu yol açıyor? Dışardan gelen bir mikroorganizmanın yapısının, organizmanın kendi hücrelerine çok benzerlik göstermesi nedeniyle bağışıklık sistemi yanılgıya uğrayıp, kendi hücrelerine zarar veriyor. Kendi karaciğer hücresini, dışarıdan gelmiş bir virüsü mikrop olarak algılıyor. 

TEDAVİSİZ ÖLÜMCÜL OLABİLİR 
Hastalık tehlikeli mi? Eğer kronik hastalar zamanında teşhis konulup tedavi edilirse, yaşam süreleri normal insanlarınkinden farklı değildir. Ancak tedavisiz bırakılırsa neredeyse yüzde 90'a yakını ölümcül olabilir. Akut olanların yüzde 70'i tedaviyle iyileşiyor, yüzde 30'u ise karaciğer nakli gerektirebiliyor. Ancak hastalık için hemen tedaviye başlanması gerekli. 

Başka hastalıklarla karışabiliyor teşhisi hemen konulabilir mi? Teşhisi çok kolay ancak bu konuda uzman olmayan biri karıştırırsa, bir başka karaciğer hastalığını oto immün gibi tedavi ederse, o zaman çok daha tehlikeli olabilir. Viral hepatitler, metabolik karaciğer hastalıklarıyla karışabilir.


Detoksla vücudunuzu arındırın 
Yılda iki kez düzenli olarak detoks yapın, vücudunuzdaki toksinlerden arının Sağlıklı bir detoks için ana öğünleriniz sebze-meyve ağırlıklı olsun. Bol bol su ve bitki çayları için

Diyetisyen Dilara Koçak, detoksla arınıp yorgunluktan kurtulmak için neler yapılması gerektiğini anlattı: 

Detoks nedir? Vücudumuzu nasıl etkiler? 
Detoks toksinlerden arınma anlamına gelir. Hergün birçok toksin ile karşı karşıya kalınır. Bunlardan en önemlisi sigara dumanıdır. Siz içmeseniz de; çevrenizde içenlerden gelen duman bile zararlıdır. Alkol, gereksiz alınan ilaçlar, aşırı katkı maddesi kullanımı, tarımsal ilaçlar, besin allerjenleri, hava kirliliği, egzos gazı ve radyasyon da önemli toksin kaynaklarıdır. 

DOĞAL BESLENMEYİ ÖĞRENİN 
Eğer bir de bunlara dengesiz beslenme, hareketsiz yaşam ve stres eklenirse; bu durumda vücudunuzun hem stresle baş etmesi, hem ihtiyacı olan besin öğelerini karşılaması hem de bağışıklık sisteminizi güçlü tutması gittikçe zorlaşır. Yani toksinlerin vücutta artışı, stresle birlikte bağışıklık sistemini olumsuz etkiler. Bağışıklık sisteminin yavaşlaması ise; gripten kansere kadar çok geniş bir yelpazede hastalığa karşı risk demektir. Aslında vücudumuz terleme, solunum, idrar yapma ve dışkılama gibi metabolik faaliyetlerle toksinleri atma mekanizmasına sahiptir. Ancak şehir yaşamı, doğal toksin temizliğini zor duruma getirir. Günlük koşturma içinde yeteri kadar sebze-meyve tüketmemek, besinlerin faydalı olan etkilerini uygun pişirme yöntemlerini kullanmadığımız için fonksiyonu düşük hale getirmek, öğün atlamak ve yeterli su içmemek gibi birçok neden, detoks yapma ihtiyacını doğurmaktadır. 

Nasıl detoks yapabiliriz? 
Toksinlerden kurtulmak için doğal beslenme ana prensiptir. Yani sebze ve meyvelerin ağırlıklı olduğu ana öğünler, sebze ve meyve sularının içildiği ara öğünler, işlenmemiş tam tahıl ekmeği, kurubaklagiller, balık, yoğurt, yağlı tohumlar ve bol su; kolay uygulanabilecek bir detoks şeklidir. Böyle bir beslenme şekli en az 3 gün ama tercihen 7-10 gün uygulanabilir. Bu süre içinde kafein, alkol ve hazır gıdalardan uzak durulmalıdır. 

BAHAR YORGUNLUĞUNU ATIN 
Detoksun özellikle mevsim geçişlerinde sonbahar ve ilkbaharda yapılması, kişilerin 'bahar yorgunluğu' dediğimiz şikayetlerini azaltır. Ayrıca sonbaharda 'hastalık ayı' dediğimiz; havaların hızlı değişimiyle birlikte bağışıklık sisteminin zayıf olduğu bir noktada hastalıkların oluşumunu da engeller. Çünkü etkili bir detoks bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Bu tür programlarda kullanılacak meyve ve sebzeler önemlidir. Detoks programı süresince bol su içilmeli ve sıvı ihtiyacının bir kısmı sebze ve meyve sularından karşılanmalıdır. Özellikle de yeşil çay, bu konuda önemlidir, bağışıklık sistemini güçlendirir. Zencefil, hindiba, rezene, kereviz ise vücuttan fazla suyun atılmasına yardımcı olabilir.

Stres yaşlanmayı hızlandırıyor 

İşin doğrusu hayatımız bir savaşa benziyor. Çoğumuz için yataktan kalktığımız anda bir koşuşturma başlıyor. Kimimiz işe yetişmek, kimimiz çocuklarımızı okula göndermek için çırpınırken, güne yay gibi gerilmiş bir halde başlıyoruz. Peki buna karşı koyamaz mıyız? Başka seçeneğimiz yok mu? Bu gerçek mi yoksa gözlerimiz kapalı, öylesine sanal bir girdabın içinde mi sürükleniyoruz? Psikologlar ve psikiyatristler dolup taşıyor, pek çok insan sakinleştirici ilaçlar kullanıyor. Nedir bu halimiz?

Çağın vebası stress! Ne yazık ki tüm araştırmalar, modern toplumlarda stres düzeyinin gittikçe yükseldiğini, strese bağlı fizyolojik sorunların artığını ve bunların da yaşlanma, şişmanlık ve cilt sorunlarında önemli bir rolü olduğunu gösteriyor. 

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ 
Stres; yüksek tansiyon, dolaşım bozuklukları, kalp hastalıkları, şeker hastalığı, hafıza kaybı ve sindirim sistemi ile ilgili bir çok soruna yol açar. Stres altında kaldığımızda, böbrek üstü bezleri kortizol salgısını artırır, tansiyonumuz, kolesterolümüz ve kan şekerimiz yükselir, kaslarımız sertleşir ve midemiz yanmaya başlar. Zamanla bağışıklık sistemi zayıflar ve her türlü hastalığa açık hale geliriz. Uzun süreli gerginlikler baş ağrılarına, migrene ve vücutta çeşitli ağrılara neden olur. Adet öncesi sıkıntıları (PMS) artar, menapoz sıkıntları şiddetlenir, cinsel istek ve üreme yeteneği ise kaybolmaya yüz tutar. Stres, uyku sorunlarına davetiye çıkarırken, tatlılara, hamur işlerine, tuza ve içkiye olan düşkünlüğümüzü de arttırır. Eskiden strese girmediğiniz olaylar, son zamanlarda sizi çileden çıkarmaya başladıysa, biyolojik nedenlerden kuşkulanmak gerekir. Antidepresanlara sarılmadan önce, açlık kan şekeri (diabet açısından), tiroid (hiper tiroidi), böbrek üstü bezleri (kortisol, DHEA S) ve kansızlık tetkikleri yapılmalıdır. Menapoz ve andropoz da stres seviyesini artırır. Biyolojik bir sorununuz varsa, yatıştırıcı kullanmak yerine, nedene yönelik bir tedavi uygulanmalıdır.

Stres cildimizi bozar Stres; akne, sebora, saç kaybı, cilt yaşlanması ve kırışıklıklar gibi çeşitli cilt sorunları yaratır:
* Stres cildin nem ve yağ dengesini bozar.
* Yoğun stres, akneleri artırır ve alerjik reaksiyonlara yol açar.
* Stres altında ter bezleri daha fazla çalışır.
* Stres saçların dökülmesine ya da beyazlaşmasına neden olabilir.
* Bazı insanlarda tırnak ve saçların uzaması yavaşlar.
* Sinirlendiğimiz veya öfke ve endişe gibi duygular bizi ele geçirdiği anda, yüz mimiklerimiz değişir. Göz, alın ve ağız çevresinde kasılmalar başlar. Bunlar derin kırışıklıkların ilk belirtileridir.
* Dudaklarımız uçuklar!
* Stres altında bozulan kan dolaşımı, kılcal damar genişlemelerine ve varislere yol açar.

Hayatı akışına bırakın... Stress hayatın bir parçasıdır. Buna rağmen bazı insanlar ne kadar huzurludur! Sorunları daima hoşgörüyle, anlayışla, olgunlukla ve güleryüzle karşılamayı başarırlar. Evet belki birçok şey istediğimiz gibi gitmiyor olabilir. Ama düşünsenize bir kere, dünyamız boşlukta dönen bir top gibi... Depremleri ya da fırtınaları kontrol etmek mümkün mü? Hayat böylesine pamuk ipliğine bağlı dururken, günlük hayatta kendimizi bu denli parçalamamız gerçeğe ne kadar uygun acaba? Durup düşünmeye değmez mi? 

HEP GÜLÜMSEYİN

Stresi kontrol altına almak mümkündür: Sinirlenince kalbimizin daha hızlı atması, kaslarımızın gerilmesi, titrememiz, sesimizin daha yüksek çıkması ve irade dışı yaptığımız herşey, o anda kontrolü kaybettiğimizi ve stresin bizi teslim aldığını gösterir. Aslında böyle zamanlarda yapılacak en iyi şey, dikkatimizi daha derin ve daha yavaş nefes alıp vermeye odaklamaktır. Nefesimizi izlerken kendimize geliriz. Bir an için olayların dışına çıkar, kendimize ve olup bitenlere dışarıdan bakarız. Stres anında rahatlamak! Bu öğrenilebilecek bir sanattır.

Gülmek ilaç gibidir... Bilimadamlarının bunu da laboratuvarda ölçtüklerinden kuşkunuz olmasın. Gülmek stres düzeyini ve stresin vücudumuzda yarattığı biyokimyasal tepkileri geri çevirir, bağışıklık sistemimizi güçlendirir. Dolayısıyla her türlü hastalıkla başetmemize yardımcı olur. Ayrıca güleryüzlü bir insan, taş bebeklerden bile daha güzeldir. Bu nedenle gülün...
Şimdi tam detoks zamanıdır! 
Toksinlerden arınmak ve daha sağlıklı bir yaşam için detoks şart! Alışkanlıklardan bir andan kurtulmak kolay değil, önce hafif bir detoks diyeti ve egzersiz

Dr. Murat Topoğlu ve Dr. Murat Tunç, bahar aylarında vücudumuzun yenilenmesini sağlayacak mönüyle ilgili soruları yanıtladı: 

Vücudumuzun yenilenmeye ihtiyacı olduğunu nasıl anlarız? 
'Her zaman yorgunum, fazla kilolarım var, sürekli başım ve eklemlerim ağrıyor ama doktorlar bir şey bulamıyor. Neredeyse her ay soğuk algınlığı veya nezleye yakalanıyorum. Kabızlık ve sindirim problemlerim var, tansiyonum yüksek, adet öncesi inanılmaz gergin oluyorum, her şey bana alerji yapıyor' diyorsanız; fazlaca alkol tüketiyor, kahve ve sigara kullanıyor, fazlaca fast food ya da yağda kızarmış yiyeceklerle besleniyorsanız, 'detoksifikasyona ihtiyacınız var' demektir. Modern yaşam ve gelişmiş teknolojilerin hayatımıza neler kattığından çok, neler aldığına odaklanmalıyız artık. Kimyasal atıkların kirletmediği su ve hava bulmak neredeyse imkansız. Kanuni yaptırımlar da hem yetersiz hem de her gün henüz yaşamı tehdit etme özelliği ortaya çıkmamış bir sürü yeni toksin kimyasal piyasaya sürülüyor. Her gün bunlara maruz kalıyor ve vücudumuza alıyoruz, pek çoğu yağda eridiğinden vücudumuzda depoluyoruz. 

Vücudumuzun yenilenmesini yani detoksifikasyonu neler sağlar? 
Enerji sağlamakta temel madde oksijendir, tüm hücrelerin buna ihtiyacı vardır. Örneğin beyin hücreleri, en fazla 3 dakikalık bir oksijensizliğe tahammül edebilir. Kötü haber şu: Radyasyon; kirlilik, virüsler, ilaçlar ve sigara gibi etmenlerle zehirli bir bileşik olan oksijen radikallerine dönüşür ve bunlar da dokulardaki hücrelere kolaylıkla bağlanır. Bu bağlanma elektron alışverişi ile olur ve 'domino etkisi' dediğimiz diğer bağlanmaları da tetikler. Basit bir benzetmeyle ısırılmış bir elma nasıl açık havada çürüyorsa, hücrelerde öyle yıpranır ve yaşlanır. İyi haber ise, bu hasarları önleyecek bir sistemimiz var. Tek yapmamız gereken bu çürümeyi baştan engelleyecek besin eklerini almak. Bu temel besin ekleri C, E ve B2 vitaminleri, biflavinoid, beta karoten, glutatyon, selenyum ve çinkodur. 

TERLEDİKÇE TOKSİNLER ATILIR 
Bu maddelerin hepsi aynı anda zincirleme bir görev yaparak, bu radikalleri organizmadan uzaklaştıracak hale getirir. Yani bu besin eklerini hep birlikte ve uygun miktarlarda almalıyız. Birçok kronik hastalık, bu oksidasyon stresine bağlıdır. Amacınız detoks genel prensiplerini bir yaşam tarzı olarak benimsemek ve alışkanlık haline getirmek olmalıdır. İşte bunun için size birkaç öneri:
Zamanlama: İlkbahar ve sonbahar başlangıçları, detoks için ideal dönemlerdir. 
Egzersiz: Ağır egzersizler vücutta serbest radikal dediğimiz toksinlerin artmasına neden olduğu halde, hafta boyu toplam 2 saatin altında yapılan egzersizler de toksinlerin atılımında çok yararlıdır. Yani günde 15 dakika hafif nefesiniz kesilecek ve terleyecek kadar spor yapın, hepsi bu! 
Masaj: Lenf dolaşımını hızlandırarak toksinlerden kurtulmada, uzman ellerle yapılan masajlar çok yararlıdır. 
Akupunktur: Diyete uymakta güçlük çekiyorsanız ya da açlıkla ilgili yan etkileri (halsizlik, sinirlilik, baş ağrısı, baş dönmesi mide ağrısı) hissediyorsanız, sigara bağımlılığınız ve stresli bir yapınız varsa; tüm bu sorunları çözmekte çok etkin ve yararlı bir yöntemdir.
Sauna: Terlediğinizde; ağır metaller de dahil bütün toksinleriniz atılır. 
Deniz tuzları: Toksinleri atıcı diğer bir yöntemdir. Küvetinize bir miktar atın ve yarım saat dinlenin. Sonra da sıkı bir duş alın! 
Yoga: Kan akışını düzenleyen, organlardaki toksinleri salan ve ruh zindeliğinizi sağlayarak; stresi önleyen özellikleriyle yoga; detoks programınıza güç katacaktır.


Yorgunluk birçok hastalığa karşı korur ve güçlendirir 

Yorgunluk; dinlenince geçen basit bir yakınma mı, yoksa bazı ciddi hastalıkların önemli bir belirtisi mi? Bu soruların yanıtını Alman Hastanesi İç Hastalıkları Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı Prof. Dr. Zeynep Oşar verdi: 

Yorgunluk nedir?
Yorgunluğu; herhangi bir işi tamamlayacak güce sahip olmadığını hissetmek, gönüllü olarak bir işe başlamaya karşı isteksizlik hali, motivasyon ve enerji kaybı olarak tanımlamak mümkün. Hücrelerarası iletişimi sağlayan maddeler olan sitokinlerin stres durumunda, artarak endokrin sistem ile sinir sistemini çok yönlü olarak etkilediği ve yorgunluğu ortaya çıkardığı düşünülmektedir. Fizyolojik olarak yorgunluğu, dinlenmeye yönlendiren bir uyarı gibi kabul etmek doğrudur. Yorgunluk, aşırı fiziksel ve psişik stresten vücudu korur ve bu şekilde stresin yol açabileceği hastalıkların gelişimini önler. Ancak, kronik yorgunluk hali düşünme ve üretme kapasitesini önemli ölçüde etkiler. Yorgun kişi dikkatini toplayamaz. Bu nedenle sıkıntılı, endişeli, kaygılı ve öfkelidir. İşinde hata yapma olasılığı çoktur ve çalışma saatleri düzensiz olan mesleklerde, bu durum ciddi sonuçlar doğurabilir. Yapılan bilimsel araştırmalar yorgunluğun gerek fiziksel, gerekse ruhsal performansı önemli ölçülerde düşürdüğünü göstermektedir. 

HASTALIKLARIN İLK BELİRTİSİ
Ne tarz yorgunluklardan daha çok
 
korkmalıyız? Pek çok hastalığın ilk belirtisi yorgunluktur. Bu nedenle aniden ortaya çıkan yorgunluğa dikkat etmek gerekir. 

Şeker hastalığının yol açtığı yorgunluk nasıldır? 
Altında diyabet yatabilir. Toplumun yaklaşık yüzde 10'unda görülen şeker hastalığının en erken belirtisi; yorgunluk ve halsizliktir. Vücudun ana enerji kaynağı olan glikozun kaslarda enerjiye dönüştürebilmesi için, kanda yeterli miktarlarda insulin bulunması şarttır. Diyabetli kişilerde pankreasın insulin yapımı yetersizdir ve hasta kendini sürekli yorgun hisseder. Bunun yanı sıra diyabetli sık idrara çıkar, çok su içme gereksinimi içindedir ve sürekli acıkır. Konsantrasyon güçlüğü ve görme bulanıklığı da tabloya eşlik edebilir. Yorgunluğun en sık nedenlerinden biri olan diyabete tanı koymak için açlık kan şekerinin ölçülmesi yeterlidir. Önemli olan fazla vakit kaybetmemektir. 

DEPRESYON İŞARETİ DE OLABİLİR 
Kalp hastalıklarının yol açtığı yorgunluk diğerlerinden farklı mı? 
Yorgunluk kalp hastalığının işareti de olabilir. Kalp yetersizliğinin en önemli belirtileri eforda nefes darlığı, yorgunluk, çarpıntı ve efor kapasitesindeki azalmadır. Hem anemide hem de kalp yetersizliğinde görülen ortak özellik; kaslarla, diğer dokuların yeterince oksijen alamaması ve kullanılamamasıdır. Tıpkı anemik hastalarda olduğu gibi kalp yetersizliğinde de her zaman rahatlıkla ve nefes nefese kalmadan sürdürülebilen fiziksel aktiviteler artık yapılamaz olur. Rahat yürünebilen mesafe kısalır, çıkılabilen basamak sayısı azalır, kolayca ortaya çıkan yorgunluk, nefes darlığı ve yorgunluk durmaya ve dinlenmeye zorlar. Bu tarz yakınmalar; kalbin kan pompalama gücünün azaldığına işaret eder ve acilen hekime başvurmamız konusunda bizi uyarır. 

Depresyon kaynaklı yorgunluk farklı mıdır? 
Uykudan uyanmada güçlük ve uyanır uyanmaz ortaya çıkan aşırı yorgunluk hali, depresyona işaret edebilir. Depresyon, kişi tarafından farkedilmeden uzun süre sinsice seyredebilir. Yaşama karşı isteksizlik ve mutsuzluk yorgunluğa eşlik ediyorsa, depresyonda olabileceğimizi de göz ardı etmemeliyiz. 

Kanser kökenli olabilir mi? 
Olabilir. Üstelik kanser ve tedavisi sırasında gözlenen yorgunluk, yaşam kalitesini de bozan en önemli nedenlerden biridir. Yaşanan psikolojik sıkıntılar, tedavide kullanılan ilaçların yan etkileri, tedavi sırasında ortaya çıkan anemi ve enfeksiyonlar gibi ek sorunlar da yorgunluğa neden olabilir. Yorgunluk günlük aktivitenin sürdürülmesini engelleyecek kadar şiddetli olabilir ve tedavi bu durumdan en az ağrı kadar ciddi şikayet nedenidir. Bu yakınma hastalık iyileştikten sonra uzun bir süre daha devam edebilir ve bu durumun nedeni hâlâ kesin olarak aydınlatılabilmiş değildir.

Tükenmişlik sendromu kapınızda 
Kronik yorgunluk sendromu, artık Türkiye'de de hızla yayılıyor. Sendrom, eğitimli ve çalışan kesimdeki insanları vuruyor. Ancak Dr. Jan Klod Kayuka'nın önerileriyle hastalığı çok kolay atlatabilirsiniz

Alman Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Klod Kayuka, yorgunluk sendromuyla ilgili merak edilen soruları yanıtladı: 

Kronik yorgunluk bir hastalık mı, kimlerde görülüyor? Kronik yorgunluk bir sendromdur. Özellikle eğitimli, gelir seviyesi yüksek ve çalışan kesimdeki beyaz ırkta daha sık görülüyor. Kronik yorgunluk sendromu, çok yaygın bir sağlık sorunu olmasa da birçok kişiyi etkiliyor. Hastalık, yaklaşık yüzde 70 oranında kadınları ve özellikle de 30-50 yaş grubunu etkisi altına alıyor. Henüz çok iyi tanınmayan hastalık, bu nedenle çoğu kez tanısı konulamayan ve gözden kaçan bir problem oluyor. Bununla birlikte Avrupa ülkelerinde ve Amerika'da uzun yıllardır bilinen kronik yorgunluk sendromu, son yıllarda Türkiye'de de tanınmaya başlandı. 

HERHANGİ BİR VİRÜSÜ YOK 
Nedeni nedir, bunun bir şikayetten çıkarak, sağlık sorunu olması için ne kadar süre devam etmesi gerekiyor? Kronik yorgunluk sendromu nedeni ve başlangıç tarihi tam olarak bilinmeyen, ancak çok da uzun süreli olmayan bir yorgunluğun; en az 6 ay veya daha uzun bir süre devam etmesiyle ortaya çıkan bir durum olarak tanımlanıyor. Kronik yorgunluk sendromunu oluşturan belirtilerin hepsi henüz tek bir nedene veya tek bir mekanizmaya bağlanmamıştır. Sebebin birçok nedene bağlı olduğu düşünülmekle birlikte, durumun genellikle bir viral enfeksiyonla tetiklendiğine inanılmaktadır. Ancak bugüne kadar spesifik bir virüsün varlığı ispatlanamamıştır. 

DEPRESYONLA KARIŞTIRMAYIN 
Neler bu sendroma neden oluyor? Bu hastalar daha önce sağlıklı, tam ve hayat stilleri olan insanlardır. Enfeksiyonlar veya diğer birçok faktör, bağışıklık sistemini zorlayarak sendromu tetikleyebilir. Bu faktörler enfeksiyonlardan başka uzun süreli psikolojik zorlanma, aşılama, anestetikler, çevresel toksinler, kimyasallar, ağır metaller, fiziksel travmalar ya da cerrahi müdahaleler olabilir. Başlatıcı olaydan sonra hastalar, sağlıklarında ilerleyen bir bozulma yaşarlarken spesifik semptom kümesi geliştirirler. 

Psikolojik kökenli olabilir mi? Stres yaşamın bir parçasıdır. Ancak kontrol edilemeyen stres başka hastalıkların sıra kronik yorgunluk sendromunun da önemli nedeni olarak görülür. Bunun sıra diğer nedenlerin de etken olabileceğine dair yayınlar bulunuyor. Kronik yorgunluk sendromu tanısını koyduracak özel bir test yok. Yorgunluk sebebi olabilecek diğer klinik durumlar dışlandıktan sonra tanı konulur. Özellikle depresyonla kronik yorgunluk sendromunun karıştırılmaması gerekir. Bununla birlikte hastalarda, zamanla ruhsal bozukluklar ve özellikle depresyon oluşabilir. Ancak bu depresyonu olan herkeste kronik yorgunluk sendromu var' anlamına gelmez. 

ALKOL VE SİGARAYI AZALTIN 
Bu sendromla nasıl başa çıkabiliriz? Öncelikle stresi kontrol etmeyi bilmeliyiz. Herkesin bir stres eşiği vardır ve bu eşiği aşmamak gerekir. Düzenli hayat tarzı, hafif fiziksel egzersizler, sağlıklı beslenmek ve ideal kiloyu korumak da; kronik yorgunluk sendromu ve benzeri rahatsızlıklardan korunmak için uygulanması gereken temel kurallardır. Ayrıca uyku ritmine dikkat etmek gerekir. Rahat bir uyku için yatağa girmeden önce, günlük bütün stres nedenlerinizi aklınızdan uzaklaştırmak, hoşa giden konuları düşünmek veya hoşlandığınız bir filmi seyretmek; size düzenli bir uyku sağlayabilir. Alkol ve sigarayı azaltmak da yorgunluktan kurtulmada en önemli etkenlerden biridir. Mümkünse iş yoğunluğunu azaltmak, sorumlulukları paylaşmak veya kısa süreli iş ortamından uzaklaşmak faydalı olabilir. Hatta işyerindeki küçük fiziksel değişikliklerin bile faydası olabilir. Yoga ve meditasyonun da yararlı olduğu ifade ediliyor. Ayrıca mutlaka doktor kontrolünde olmak kaydıyla belirli süre için vitamin ve mineral takviyesi önerilir. 

'Fatigue' nedir ? Yıpranmışlık, yorgunluk, tükenmişlik, güçsüzlük, çalışmanın tatsızlaşması, sıkıntı, performans azalması, halsizlik, enerji yokluğu, uykulu hal ve çalışmaya isteksizlik halidir.





KADINLAR ÇOK DEPRESİF 
Dünya Sağlık Örgütü'nün depresyonu dünyadaki en önemli sağlık sorunlarından biri olarak kabul ettiğini belirten Nemeroff, Dünya Sağlık Örgütü, Harvard Üniversitesi ve Dünya Bankası işbirliğinde depresyon üzerine bir çalışma yapıldığını anlatıyor. Araştırma sonuçlarında depresyonun kişiler için büyük bir engellilik sebebi olarak ortaya çıktığını ifade eden Nemeroff, şöyle konuşuyor: "Araştırmada hastalığın sebepleri ve ileriye dönük olarak bakıldığında; 2020 yılı itibariyle ortaya çıkacak maluliyet ve engellilik durumu irdelendi. Depresyon büyük bir engellilik nedeni olarak ortaya çıktı. Depresyon ve onunla birlikte gelen intihar, dünya çapında büyük bir sorun. Kalp hastalığı, inme, diyabet ve hatta bazı kanser türlerine bile sebep olabiliyor. Yani depresyon hastası olmak beraberinde diğer ciddi hastalıklara da hassasiyeti getiriyor." Depresyonun ergenlik çağı öncesindeki kadın ve erkeklerde görülme sıklığı aynı oranda. Ancak ergenlik sonrası tüm dünyada kadınların erkeklere oranla iki kat daha fazla risk altında olduğu ortaya çıkıyor. Özellikle doğum sonrasında kadınların bir kısmının ciddi depresyona yakalandığını vurgulayan Nemeroff, "Kadınların yüzde 10'u doğum sonrasında ciddi depresyona giriyor. Doğum sonrası depresyon bir sendromdur. Kadın gece uyuyamaz ve yemek yiyemez hale gelir. Çocuğu ile duygusal anlamda bir araya gelemez, çocuğunun varlığı onu rahatsız eder ve intiharın hayalini kurar. Hatta çocuğunu şeytan olarak görüp, ona zarar vermeye çalışan kadınlar da vardır" diye konuşuyor.

MACARİSTAN VE JAPONYA 
Depresyonun en çok Japonya ve Macaristan'da görüldüğünü vurgulayan Nemeroff, Türkiye'deki depresyon oranının da dünya ortalamalarında olduğunu dile getiriyor. "Depresyon tedavisi konusunda pek çok yöntem var" diyen Nemeroff, orta şiddetli depresyonda bilişsel-davranışsal tedavinin çok etkin olduğunu söylüyor. Charles Nemeroff, şöyle konuşuyor: "Ayrıca belirli antidepresan ilaçları var. Daha ağır depresyon hastalarında hastanede tedavi gerçekleştiriyoruz. Ama depresyon hastaları, genellikle doktora gitmiyor. Örneğin ABD nüfusu için 300 dersek, 300 kişinin sadece yüzde 17'si depresyon hastası. Bu yüzde 17'lik kısmın sadece üçte biri doktora başvuruyor. Doktora başvuranların ise sadece yarısına yeterli tedavi uygulanabiliyor."



Fizik tedavi bağımlılıktan kurtarır 
Uzmanlara göre, fizik tedavi ve rehabilitasyon felçli hastaları ayağa kaldıramıyor. Ancak bu yöntem, hastaya geri dönüşümsüz kaybına rağmen maksimum hareket etme gücü sağlıyor. İnsanı bir başkasına bağımlı yaşamaktan kurtarıyor

murilik Hastalıkları Derneği Başkanı Doç. Dr. Müfit Akyüz, fizik tedavi ve rehabilitasyon çalışmalarındaki son gelişmeleri anlattı

Fizik tedavi çalışmaları omurilik felçlileri için bir tedavi midir, tedaviyi destekleyici bir uygulama mı?
 
Omurilik felçlileri için ya da beyin felçlileri için fizik tedavi çalışmaları, tam anlamıyla bir tedavi değildir. Fizik tedavide, hastanın felcini düzeltmemekle birlikte, hastayı geri dönüşümsüz kaybına rağmen gelebileceği maksimum bağımsızlık seviyesine getirmek amaçlanır. 

Şu anda kök hücre tedavisinden elde edilen başarıyı siz fizik tedavi ile sağlayabiliyor musunuz? Biz fizik tedavi ve rehabilitasyon ile tam bir iyileşme amaçlamıyoruz. Tam fonksiyon kaybı varsa, biz o hasar seviyesinin ardından önemli bir kazınım beklemiyoruz. Rehabilitasyonun amacı; hastayı iyi duruma getirmek. Kök hücre ise; olmayan bir nörolojik bilgiyi yerine koymaya çalışıyor. Kök hücredeki hedefler bozukluğun düzeltilmesine yönelik. Rehabilitasyonda da; bozukluğun düzeltilmesinden çok, maksimum fonksiyonun artırılması hedefleniyor. 'Kök hücredeki olası gelişmeler zaten fizik tedavide sağlanıyor' diyemeyiz. Çünkü kök hücre daha iddialı bir uygulama. Ama kök hücreye başarılı demek için de, nörolojik kazancı olmalı. 

Omuriliği zarar görmüş biri, fizik tedavi ile ne kadar ilerleme sağlayabilir? Bu zararın şiddetine bağlı olmakla birlikte, omuriliğin tam zarar gördüğü durumlarda kaybedilen fonksiyonlar geri gelmez. Yani hasta artık yürüme ve idrar kontrolü gibi şeyleri yapamayabilir. Sadece yürüme bozukluğu ya da elleri kullanamamanın yanı sıra tuvalet kontrol sorunları, hasarlı bölgenin altında duyu problemleri gibi sorunlar da ortaya çıkar. Alt bel omurları dışındaki zedelenme ve tam hasarlı olanlar, günlük yaşam aktivitelerinin birçoğunda tekerlekli sandalyeye ihtiyaç duyarlar. Ancak bunu rahat kullanmak için bile fizik tedaviden yararlanılması gerekiyor.


Felçliler bir gün yürüyecek 
Omurilik felçlilerinin yürüyebilmesi için Türkiye'de izinli olarak bilimsel araştırma yapan tek ekip bulunuyor. Ankara Tıp Fakültesi'nde çalışan ekibin başkanı Doç. Dr. Erkan Kaptanoğlu, sır gibi sakladığı araştırmalardan sürprizli sonuçlar çıkabileceğini söylüyor

Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Beyin Cerrahisi Kliniği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erkan Kaptanoğlu, kök hücrenin omurilik tedavisinde kullanılmasıyla ilgili soruları yanıtladı: 

Sizce felçliler, boynundan aşağısı tutmayan insanlar ne zaman yürüyebilecek? 
Daha bunu başaramadık ama çok ümitliyiz. Fakat yavaş yavaş ilerliyoruz. 

Şu anda bilim adamlarının elinde önemli bir umut var mı? 
Omurilik yaralanmasında bilinen tedavi metodu olarak elimizde şu anda hiçbir şey yok, sıfırız. Ama o kadar çok materyal ve bilgi birikimi olmaya başladı ki, sürprizler olabilir. Çok çabuk bir yere varabiliriz. Çok daha fazla keşiflere ihtiyacımız var. 

BÜYÜK FONLAR AYRILIYOR 
Omurilik konusunda kök hücre bir
 tedavi mi? 
Hayır, dünyada henüz kabul edilmiş bir tedavi değil. Ancak bu konuda araştırmalar devam ediyor. Amerika'da yılda 10-15 bin, Türkiye'de de yılda bin ya da 2 bin tane ağır omurilik yaralanması oluyor. Bunların hastalara olduğu kadar ailelerine ve ülkeye sosyal, psikolojik, ekonomik yükleri de çok fazla! Dünyada omurilik yaralanmasına maruz kalan hastaların tedavi edilmesi için çok büyük fonlar ayrılıyor. 

Türkiye'de bir çalışma var mı? 
Bildiğim kadarıyla Türkiye'de resmi izinli sadece bir araştırma var. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin Cerrahisi ve Hematoloji Klinikleri'nin ortak yürüttüğü bir araştırma bu. Çalışma henüz sınırlı sayıda hasta ile yapılıyor. Ben de bu çalışmaya katılıyorum. Kanada'da başladığımız çalışmaları da sürdürüyoruz. 

Araştırmanız ne zaman başladı? 
Etik izni alıp başlayalı yaklaşık bir yıl oldu. 

Kaç hasta üzerinde çalışıyorsunuz? 
Altı kişilik grubu daha dolduramadık. Kriterler çok katı, bütün araştırma ekibinin müsaade edip ameliyatları onaylamaları gerekiyor. 

ÖNCE BİLİMSEL ONAY 
Bir yıl sonunda nasıl
 sonuçlar aldınız? 
Biz daha sonuçları tam olarak almadığımız için, şimdi söyleyeceğimiz şeyler spekülatif olabilir. Sonuçlar öncelikle bilimsel çevrelerde tartışılıp onaylandıktan sonra açıklanabilir. 

Dünyada bu konuda yapılan çalışmalardan hiç mucizevi sonuçlar alındı mı? 
Geçen yıl aralık ayında Hong Kong'ta 'Omurilik Yaralanmalarında Tedavi Sempozyumu' vardı. Bu toplantıda; Çin'den bir beyin cerrahı, yüzlerce hasta sundu. Hepsine embriyodan alınmış koku hücreleri nakledilmiş ve cerrahın gösterdiği sonuçlar da; hastaların gönderdiği memnuniyet mektuplarıydı. Bu doktorun yazdığı yazıyı henüz hiçbir bilimsel dergi kabul etmemiş. Bilimsel olarak işe yaradığını göstermiyor. Tüm toplantıda maalesef mucizevi bir sonuç yoktu. 

Bir hastanın yürümesi, en önemli gösterge değil mi? 
Tam omurilik yaralanmasında, zaten yüzde 1 oranında hastanın yürüyebildiğini biliyoruz. Üstelik bunlar kendiliğinden yürüyebiliyor. Bilimsel çalışma yaparken bir tane vakanın yürümesi, tedavinin etkinliğini göstermez. Çünkü bu hasta, kendiliğinden iyileşecek hasta da olabilir. Metodun etkin olduğunu göstermek için tedavi edilen grubun iyileşmesi gerekir. Bu çalışmalar adım adım yapılır. Kısmi felçli hastalar bu yeni metodtan zarar görebilecekleri için seçilmemeli, tam felçli hastalar ile araştırmalar yapılmalıdır. 

Hastalar nasıl yürüyebiliyor? 
'Süpermen' filmlerinin başrol oyuncusu Cristopher Reeve'ye uzun süre pasif egzersiz yaptırdılar. Çünkü egzersiz yapıldığında, beyinde ve omurilikteki iyileştirici maddelerin arttığı biliniyor. Dolayısıyla omurilik yaralanmasından sonra yaralanma bölgesine çok erken yetişip, hastayı görür görmez ilk koruyucu tedavi ya da ilaç yapılmalı, hastalar çok iyi fizik tedavi almalıdır. Hastalar bir gün (tedavi metodu olarak kullanılmaya başlandığı zaman) belki de hücre tedavilerine başvurabilecekler. 

Türkiye'de bu konuda nerelerde çalışma yapılıyor? 
Özellikle ilaç çalışmaları, hayvanlarda yaygın olarak yapılıyor. Tamir çalışmaları açısından biraz daha ağır gitmek zorundayız çünkü bunlar çok pahalı çalışmalar... 

SONUCU BEKLEMEK AKILLICA 
İnsan çalışmasından önce mutlaka hayvan çalışması mı yapmak gerekiyor? 
Tabii ki insan araştırması için önce hayvan çalışmalarının tamamlanması gerekli. Ondan sonra insana uygulanacak çalışma başlatılabilir. Bunun için önce tedavinin zararının olup olmadığının gösterilmesi gerekir. Bu amaçla 6 ya da 8 hastalık bir grup seçilir. Bu hastaların omurilik yaralanması dışında bir hastalığı olmamalıdır. Sonuçta hasta, bu tedaviden zarar görmemelidir. Bunun için hem tedavinin etkin olduğunu göstermek hem de hastanın zarar görmemesi için, çalışmaya alınacak hastaların tam felç olması uygundur. Çünkü siz omuriliğin içine bir şeyler enjekte ediyorsunuz. Eğer hasta felç değilse felç olabilir, hasta idrarını tutabiliyorsa bunu kaybedebilir. Bu nedenle araştırmaya katılan hastanın yaralanma bölgesinin aşağısında hiçbir fonksiyonu olmamalı. Araştırmadaki hastalarda ilk etapta yapılan ilacın ya da tedavi etmesi beklenen metodun hastaya zararlı olmadığı gösterilip, bunun uluslararası bilimsel ortamlarda yayınlanması gerekir. Bu kabul gördükten sonra kontrollü çalışmalara geçilmelidir. 

Hastalar için bu tedavinin nasıl riskleri olabilir? 
Bu tedavilerin bazılarında kök hücreleri hastaya vermeden önce uyarırsanız, bunları hastaya enjekte ettikten sonra durdurmanın yolunu pek çok zaman bilemiyoruz. Kök hücre ile omurilikte tümör gelişebildiği gözlendi. 

Sizin boyundan aşağınız tutmasa, bu tür bir tedaviyi dener misiniz? 
Denemeye kalkarsam hangisini deneyeneceğimi düşünmem gerekir. İngiltere'deki burun mukozası mı, Kore'deki sinir köprüleri mi, Amerika'da başlayacak lityum tedavisi mi, Orta Avrupa'da başlayacak ilaç tedavisi mi, hastanın kendi kemiğinden alınan kemik iliği hücresi mi, yoksa embriyonik olan mı? Hiçbir çalışma henüz sonuçlanmadı. Sonuçlanmasını beklemek daha akıllıca olacaktır. Omurilik yaralanmaları ve birçok sinir sistemi hastalıklarının tedavisi için dünyada heyecan verici araştırmalar yapılıyor, birçok ilaç ve hücre tedavileri deneniyor. Kök hücre uygulamaları, araştırma metodlarının sadece bir kısmı. Ülkelerin bu kadar çok fon ayırdığı ve desteklediği çalışmalar sonucunda; mutlaka bu hastalıkların üstesinden geleceğiz. Umarım bu çok kısa sürede olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder