17 Eylül 2018 Pazartesi

ALZHEİMER HASTALIĞINI



Alzheimer Hastalığı

Alzheimer Hastalığının ilk defa tanımlanması, Alman hekim Alois Alzheimer tarafından 1900’ lü yılların başlarında yapılmıştır. Üzerinden tam bir yüzyıl geçmiş olmasına rağmen henüz bu hastalığın kesin tedavisinin ve de kesin olarak nedeninin veya nedenlerinin ne olduğu bilinmemektedir. Her ne kadar bu konuda kesin neden bilinmiyor ise de, bilim adamları farklı bir kaç teori ortaya atmışlardır.
Hemen hemen gelişmiş tüm ülkelerde bu konu üzerinde araştırmalar yıllardan beri büyük bir hızla devam etmektedir. Bu konudaki temel bulgu, hastalığın yavaş yavaş hafıza kaybına neden olmasıdır. Beyin hücrelerine nöron adı verilmektedir. Bu hücrelerinin ölümü sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Bazı bilim adamları bunun sebebini genetik yatkınlığa bağlamaktadırlar. Beyin hücrelerinin ölümü geri dönüşümsüzdür (irreversible). Alzheimer hastalığında, duygu, davranış, düşünce, konuşma ve yeteneklerde de değişik derecelerde etkilenmeler gözlenmektedir. Çünkü, hücre ölümlerinin en belirgin olduğu beyin bölgeleri, konuşma ve hafıza merkezlerinin bulunduğu temporal bölgedir
Alzheimer kısa zamanda gelişen bir hastalık değildir. Başlangıcı yaklaşık en az 15-18 yıl öncesine dayanır. Bu hastalığın belirtileri ortaya çıktığında, bilinmelidirki en az onbeş yıl önce bu hastalık oluşmaya başlamış demektir. Sinsi bir şekilde ilerleyen bir hastalıktır. Semptomlarını (belirtileri) göstermeye başladığında Alzheimer en az on yıl önce gelişmeye başlamış demektir. Bu konuda yapılan araştırmaların başka bir hedefi de Alzheimer’in erken teşhisini (başlangıç aşamasını) yapabilmek için hangi parametrelerin ölçüleceğidir. Ne yazıkki günümüzde henüz Alzheimer hastalığının başlangıcını veya gelişmeye başladığını ortaya koyabilecek ölçme veya belirleme yöntemi yoktur.

Alzheimer ve taze sıkılmış havuç suyu (TSHS)
Yukarıda da belirttiğim gibi, tedavi amaçlı kullanılacak olan ilaçların (maddelerin) insanlar için etkili ve güvenli olduğunu kanıtlamak şarttır. Bu nedenle araştırmalar hem çok uzun bir zaman almakta hem de çok büyük maliyetler getirmektedir. Değerli okuyucu, benim çalışmalarımda gözlediğim, Taze Sıkılmış Havuç Suyu Kürünün (TSHSK) Alzheimer hastalığını önlemedeki gücü bulunmaz bir imkandır. Çünkü, TSHSK nün her şeyden önce insanlar için güvenli olması, bu kürü tartışmasız kılmaktadır. Taze Sıkılmış Havuç Suyu Kürü’nün herhangi bir yan tesiri de söz konusu değildir. Alzheimer hastalığına karşı TSHSK, şu sıralar en etkili önleyici, en etkili durdurucu ve de tedavi edici imkânı sağlayabilmektedir. Alzheimer hastaları bu kürü uygularken sonuçlarını bir iki haftadan önce alamazlar. Ancak, ikinci haftadan sonra Alzheimer hasta yakınları, TSHSK’nün olumlu sonuçlarını ve dikkate değer ölçüde olumlu gözlemlerini yapabilmektedirler. Diğer tüm kürlerde olduğu gibi, bu kürün de her Alzheimer hastasında yüzde yüz etkili olacağı söz konusu değildir. Bu durum, modern tıbbın imkânlarında da (örneğin ilaçlar) böyledir. Bir ilacın veya uygulanan kürün başarılı olabilmesi, o insanın genetik yapısına, bağışıklık sistemine, başka rahatsızlıklarının olup olmadığına, sürekli bir rahatsızlığının olup olmadığına (örneğin şeker hastalığı gibi), yaşına, hamile olup olmadığına ve bunun gibi bir çok faktörlere bağlıdır. Alzheimer hastalığı ile ilgili olarak bir noktayı önemle vurgulamak istiyorum. Bu hastalık, genel olarak bir kaç ayda ani olarak ortaya çıkan bir hastalık değildir. Başlangıcı, en erken on ile yirmi yıl öncesinden yavaş yavaş ve sinsi bir şekilde gelişmeye başlamaktadır. Yeterli düzeye gelmeden bu hastalığı erken teşhis etmek mümkün olmamaktadır. Bulguların doğrultusunda teşhis konulduğunda, hastalık yerleşmiş ve kendisini bariz şekilde belli etmeye başlamıştır. Bu nedenle önleyici veya durdurucu olarak TSHSK’nün orta yaşlardan itibaren kullanılmasını tavsiye ederim. Günümüzün modern tıbbı bu hastalık için: “Son yıllarda hastalığın seyrini değiştiren bazı tedavi seçenekleri ortaya çıkmış olmasına rağmen, iyileştirilebilir ya da düzeltilebilir bir hastalık değildir. Ancak hastalığın ilerleme hızını yavaşlatmak, hastalık seyri sırasında ortaya çıkan bazı rahatsız edici bulguları düzeltmek, ortadan kaldırmak mümkündür.” ifadesini kullanmaktadır
Bugün için Alzheimer hastalığını doğrudan tedavi edebilecek bir ilaç henüz geliştirilememiştir. Ancak, Alzheimer hastalığının neden olduğu bazı şikâyetlerin tedavisi mümkün olmaktadır. Ayrıca, Alzheimer hastalığının başladığını tayin edebilecek herhangi bir analiz yöntemi de henüz geliştirilememiştir. Taze sıkılmış havuç suyu kürünün, Alzheimer hastalığını tedavi gücü yaklaşık %30 oranındadır. Bu oranın çok daha yukarılara çekilmesi mümkündür. Bu da ikinci bir bitkinin promotor veya medyatör olarak kullanılması ile mümkün olabilecektir. Tıpkı bu kitapta okuduğunuz kereviz-ıspanak, ısırgan-ebegümeci ya da maydanoz-tereotu ikili karışım kürleri gibi. Havuç suyunun etkisini daha da artırabilecek ilave ikinci bitki üzerindeki araştırma çalışmalarım devam etmektir. TSHSK nün yaklaşık %30 oranındaki tedavi gücü, Alzheimer hastalığının başlangıç evresinde olanlar için geçerlidir. Alzheimer hastalığının son evresinde olanlar için tedaviden ziyade, hastalığın ilerlemesini belirgin bir şekilde durdurduğunu gözlemek mümkün olmaktadır. Burada tekrar hatırlatmayı uygun buluyorum, bir hastalığı önlemek onu tedavi etmekten çok daha kolaydır.
Sigara veya Akol tüketenlerin dikkatine
Değerli okuyucu, Avusturalya ve Yeni Zellanda üzerinde Ozon Tabakasının inceldiği son yıllarda yapılan ölçümler ile ortaya konmuştur. Ozon Tabakasının incelmesi demek güneş ışığında bulunan UV- ve daha kısa dalga boylu ışığın bu bölgelere (Avusturalya ve Yeni Zelanda) daha yoğun bir şekilde giriş yaptığı ve bu yörede yaşayan tüm canlıları olumsuz etkilediği bir gerçektir. Ozon Tabakasının incelmeye başlamasından sonra, bu ülkelerde yaşayan insanlarda deri ve cilt kanserlerinde büyük artış gözlenmiştir. Beta-karotenin deri ve cilt kanserini önlediği bilinmektedir. Bu nedenle bir grup Avusturalyalı bilim adamı, beta-karotenin bu gücünü ortaya koymak için klinik deney başlatmışlardır. Yapılan bu klinik deneylerin sonucunu, 21 Mayıs 2003 tarihinde, Journal of the National Cancer Institute dergisinde açıkladılar. Bu araştırmanın sonuçları oldukça şaşırtıcıdır. Alkol veya sigara içenler beta-karoten aldıkları taktirde bağırsak adenomlarında, bağırsak kanserinin ön basamak oluşumlarında enaz iki misli artış gözlenmiştir. Alkol ve sigara kullanmayan larda ise, tam aksine %44 azalma gözlenmiştir.
Bu nedenle sigara veya alkol tüketenlerin zengin beta-karoten içeren besinlerde ölçülü olmaları önerilmiştir. Havuç, zengin bir bata-karoten kaynağıdır. Eğer, sigara veya alkol tüketiyorsanız havuç kürü uygulamayınız. Şayet, sigara veya alkol tüketmiyorsanız, bu taktirde uygulayacağınız havuç kürü veya zengin beta-karoten kaynaklı besinler tüketmeniz, aynı zamanda bağırsak kanserine karşı %44 daha az yakalanma riskine sahipsiniz anlamına gelmektedir. Kısaca, beta-karoten içerikli besinler, sigara veya alkol kullananlarda bağırsak kanserine yakalanma riskini iki kat artırırken, sigara veya alkol tüketmeyenlerde ise, bağırsak kanserine yakalanma riskinide %44 oranında önleyebilmektedir. Değerli okuyucu, eğer sigara veya alkol tüketiyorsanız havuç kürünü uygulamayınız.
Havuç kürünü uygulayanlar, sigara tiryakisi iseler, havuç suyu kürünü uygularken bol       bol balgam sökmeye başlarlar. Bu anlamda havuç suyu kürü aynı zamanda sigara içenler için iyi bir balgam söktürücüdür. Ancak, sigara ve alkol tüketenlerin havuç kürünü uygulamadan önce mutlaka, “Sigara veya Alkol tüketenlerin dikkatine” başlığı ile yazdığım yukarıdaki açıklamayı okumalarını öneririm.
Kalp krizi geçirme riski altında olanlara taze sıkılmış havuç suyu kürünü ihmâl etmemelerini tavsiye ederim. Kalp krizinin oluşmasında birinci sırayı alan en önemli risk faktörleri; damar sertliği, yüksek kolestrol ve yüksek triglyserid’dir. TSHS damarsertliğine karşı (antiatherosclerotic) en az onüç tane etkin madde içermektedir. Ayrıca, gerek kolestrol düşürücü (hypocholestrolemic) olarak, gerekse de triglyseridlere karşı (antitriglyceride) etkin rol oynayan bir çok etkin madde içermektedir. TSHS da bulunan heraclenin maddesi kanın pıhtılaşmasına karşı (antikoagulant) etkin rol oynadığından, kanın damarlarda daha rahat akmasına yardımcı olmakta ve bu sayede kalbin yükünü hafifletebilmektedir. Her akşam yatağa gitmeden önce bir bardak taze sıkılmış havuç suyunu içmek benim yıllardır uyguladığım alışkanlıklarımdandır.
Satın aldığınız havuçların taze ve olgunlaşmış olmasına mutlaka özen gösteriniz. Kolay bükülebilen veya tazeliğini kaybetmiş olan havuçları satın almayınız. Kolayca eğilebilmesi havucun tazeliğini yitirmiş olduğu anlamına gelir. Tam olgunlaşmadan (genç) toplanmış olan küçük havuçlarda şeker oranı yüksektir (yaklaşık %6). Havuç olgunlaştıkça içerdiği şeker oranıda azalır. Havucun rengi ne kadar güçlü ise, içerdiği beta-karoten maddesi de o kadar fazladır. A-vitamini (retinol) ihtiyacımızı genel olarak hayvansal besinlerden alırız. Bitkilerde moleküler yapıları birbirlerinden farklı çok çeşitli karotenler vardır. Karotenler, A-vitamininin ön basamaklarıdır. Bunlardan molekül yapıları uygun olanlar, insan vücudunda kısmen A-vitaminine dönüştürülürler. Bu dönüşüm için molekül yapısı en uygun olan karoten, beta karotendir.
Unutkanlığa karşı havucun gücü bulunmaz bir nimettir. Ancak, bu amaç için yemeklerde veya salatada bolca havuç kullanmak, örneğin redelenmiş şekilde çözüm değildir. Bu şekilde havucun sadece besin değerlerinden istifade etmiş olunur. Unutkanlığa karşı havuçun aşağıda belirtildiği kullanma şekline mutlaka uyulması gerekir. Aksi taktirde sonuç almak mümkün değildir. Bu kitapta belirtilen tüm kullanma şekillerine mutlaka uyulması gerekir. Salatada kullanılan havucun hiç mi faydası yok, diye sorarsanız, tabiki var, ancak, istenilen düzeyde ve güçte değildir. Bu durum diğer bütün sebzeler ve bitkiler için de geçerlidir. Değerli okuyucu, taze sıkılmış havuç suyu kürünün tüketim zamanı da oldukça önemlidir. Örneğin, sabah aç karna veya öğle yemeğinden sonra içilmesi tamamen farklıdır. Özellikle unutkanlığa ve Alzheimer hastalığına karşı kullanılırken akşam yemeklerinden en az iki sonra içilmesinin arkasında yatan nedenlerden bir tanesi, beyinde üretilen bazı hormonların durumundan dolayıdır.

Uyarı: Akşam yemeğinden iki saat sonra uygulanacak TSHS kürünün özel durumları vardır. Eğer, o akşam bir gerilim filmi seyrediyorsanız, işiniz gereği geç saatlere kadar çalışmak durumunda iseniz veya henüz uykunuz gelmemiş ise havuç suyunu akşam yemeğinden



 Alzheimer ve Parkinson'a YEŞİL ÇAY engeli
Düzenli içimde, antioksidan etkileri ve kansere karşı koruyuculuğu bilinen yeşil çayın bir yararı daha ortaya çıktı. Japonya'da yapılan araştırmaya göre, günde 2 fincan yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını önleyici etki yapıyo
Japonya'da Tohoku Üniversitesi’nde Prof. Shinichi Kuriyama önderliğindeki dokuz bilim adamının 2002’de başlayıp Şubat 2006’da bitirdiği araştırmaya göre yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını önleyici bir rol oynuyor.
Bir yıl boyunca yeşil çayın etkilerini hayvanlar üzerinde deneyen 10 kişilik araştırma grubu, beyindeki nörodejeneratif (bunama) etkinin yok olduğunu tespit edince, insanlar üzerinde denemeye karar verdi ve 70 yaş üzerindeki 1003 kişiden oluşan bir denek grubu ile çalışmaya başladı. Grubun bir kısmına günde bir fincan, bir kısmına günde iki fincan, bir diğer kısmına da üç fincan yeşil çay içirildi. Parkinson, Alzheimer, bunama gibi hastalıkların tanısı için uygulanan; vücut hareketlerinde meydana gelen anormallikleri ya da hafıza durumunu belirlemeye yönelik gerçekleştirilen nörolojik konuşma testlerine tabi tutulan denekler, haftada bir ölçüme alındı. Testlerin sonuçları, çayların içim oranlarına göre değerlendirildi.

Bilimsel bir yayın olan ‘Amerikan Journal of Nutrition’da yayımlanan araştırma sonuçlarını konuştuğumuz Acıbadem Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Yasemin Akyüz, “Alzheimer ve Parkinson özellikle 70 yaşından sonra görülen ve her beş yılda bir katlanarak artan hastalıklar. Eskiden bu hastalıklar toplum açısından büyük sorun oluşturmuyordu. Çünkü ölüm yaşı daha düşüktü ve yaşlı insanların sosyal hayatlarını iyi bir şekilde sürdürmesi beklenmiyordu. Oysa günümüzde bu hastalıklar büyük sorun oluşturmaya başladı ve yaşlılar toplum hayatındaki rollerinden dolayı farklı tedavi yöntemlerinin arayışına girdi. Elbette dünyanın pek çok ülkesinde hastalıklara karşı çare arayışları sürüyor, ama şimdiye değin kesin bir tedavi yönteminden söz edilemiyor. O yüzden bu araştırma, bizler için bir hayli önem taşıyor” diyor.
Günde iki fincan yeşil çay
Araştırma sonuçlarından da anlaşıldığı üzere yeşil çay, oksitatif (antioksidan) ve anti-eflamatuar (iltihabi durumların önlenmesi) etkiler taşıyor. Yeşil çay düzenli içildiğinde, nörodejeneratif etkileri yok ediyor. Dr. Akyüz, daha önce bu şekilde yapılan bir araştırma bulunmadığı için, bugüne kadar yeşil çayın önerilmediğini söylüyor. Dr. Akyüz, uyguladığı tedavi yöntemi konusunda; “Günde üç tableti geçmeyecek E vitamini kürü uyguluyordum ama şimdi hastalarıma günde iki bardak yeşil çay içmelerini önereceğim. Çünkü elimizdeki veriler net olarak gösteriyor ki, yeşil çay beyin için tam bir iksir. Günde düzenli olarak iki fincan içildiğinde antioksidan etkisi ortaya çıkıyor. Ve eminim sadece beyin için değil, başka birtakım hastalıkların tedavi sürecinde de etkili oluyor. Yeşil çayı şimdi elimizdeki net verilerle nöroprotektif (koruyucu) olarak ilan edebiliriz” diyor.



Yeşil çay önermeye karar veren bir diğer nörolog ise Amerikan Hastanesi’nden Dr. Bülent Kahyaoğlu. “Amerika’dan bir doktor arkadaşımı aradım ve araştırmanın tam sonuçlarına ulaştım. İlk önce hayvanlarda, ardından insanlarda denenen yeşil çay araştırması gösteriyor ki, beyin için bir hayli yararlı. Alzheimer, Parkinson ve bunama üzerinde oldukça etkili. Ama benim ve araştırma grubunun bu noktada tek şüphesi var. O da Japonların evde çay içme alışkanlıklarının olmaması ve sosyalleşme adına arkadaş gruplarıyla birlikte dışarı çıkıp içmeleri. Bu alışkanlık Japonların beyin yapılarının daha iyi olduğunu ve diğer ülke insanlarıyla karşılaştırılmaması gerektiğini gösterebilir bize.
Yani sosyalleşen insanın beyni daha güçlü olur ve yeşil çayın içindeki demir ve bakır nedeniyle oksitatif etkileri daha güçlü olabilir. Ama Tohoku Üniversitesi araştırma grubu bundan bahsetmiyor. Yeşil çayın nöroprotektif etkilerini ön plana çıkarıyor ve Alzheimer veya Parkinson olmuş bir kişinin tedavi sürecinde hastalığın ilerleyişini yavaşlatacağını, önleyeceğini ama hastalığın önceki etkilerini yok etmeyeceğini belirtiyorlar.”
Birçok hastalığa etkili
Herbalist Atabay Güveloğlu ise, yeşil çayın içindeki Epigallocatechin-Gallat (EGCG) maddesinin beyindeki plak oluşumunu yüzde 50 azalttığının bilindiğini söylüyor: “Bu yüzden yeşil çay içen kişilerin beyin hastalıklarına yakalanma riski azalıyor. Hatta son zamanlarda yeşil çayın içindeki EGCG maddesinin yoğunlaştırılıp gıda ürünü olarak sunulması da öneriliyor. Kökeninin Çin’e dayandığı bilinen yeşil çay, Milattan Sonra 6. yüzyıl civarında Budist rahipler vasıtasıyla Japonya’ya, 14. yüzyılda da Portekizli Cizvit papazları aracılığı ile İpek Yolu’nu takiben Avrupa’ya getirilmişti. Bu şifalı bitkinin, insan sağlığı açısından öneminin keşfedilmesi, 1200’lü yılların başlarına kadar uzanıyor. Binlerce yıldır Uzakdoğu’da hayatın bir parçası haline gelen yeşil çayın sırrı, bünyesinde bulunan antioksidan maddelerle açıklanabiliyor.”
Güveloğlu, yeşil çayın sadece beyin değil, kanserden romatizmaya pek çok hastalık için de etkili olduğunu belirtiyor: “Japon toplumu üzerinde yapılan uzun çalışmalar; bu ülkede ortalama hayat süresinin kadınlarda 82, erkeklerde ise 76 olduğunu ortaya çıkardı. Ayrıca Japonya, kanser vakalarının dünyada en az görüldüğü ülke olma özelliğini taşıyor. Japon toplumunun bu özellikleri, yüzyıllardan beri yeşil çay tüketmeyi bir hayat tarzı haline getirmeleriyle ilişkilendirilince, çalışmalar bu bitkiye kaydırıldı.
Yapılan çalışmalar sonucunda yeşil çayın pek çok hastalığa iyi geldiği açıklandı. Bitki mucizevi ama ihtiva ettiği etken maddelerden biri de kafein. Bir fincan yeşil çayda, ortalama 78 mg kafein bulunuyor. Yani 6-7 fincan ile ortalama 470-550 mg’lık kafein miktarı vücuda girecek demek oluyor. Bu da gece uykularını olumsuz etkiliyor. Bu sebeple yeşil çayı demlerken ilk 30-40 saniye içinde elde edilen demi döktükten sonra, su ilave ederek yeniden demlemekte fayda bulunuyor.”
Çin dünyanın en çok yeşil çay üreten ülkesi. Yılda 450 bin ton yeşil çay üreten Çin’i, Japonya, Endonezya, Vietnam, Hindistan ve Sri Lanka takip ediyor. Çay tarımı ve üretimi; büyük oranda ekvatoral iklime sahip ve ekvatora yakın bölgelerde yapılıyor. Yeşil çay üretimi için kaliteli yaş çay yaprağına ihtiyaç var. Siyah çayın işlenmesinde olduğu gibi, yeşil çayın işlenmesinde de çay yaprağının standartlara uygun toplanması büyük önem taşıyor.

Yeşil çayın normal çaydan farkı
Yeşil çay, siyah çayla aynı bitkiden ‘Camellia Sinensis’ten elde ediliyor. Aralarındaki tek farklılık, işleme tekniğinden kaynaklanıyor. Yeşil çay yaprakları, siyah çaya göre çok daha az işlem görüyor. Yeşil çay bitkisinin yaprakları, taze ve yeşil rengini kaybetmiyor. Siyah çay bir oksidasyona maruz kalırken, yeşil çay buharla ısıtılarak enzimlerinin ayrılması ile parçalanmıyor ve polifenolik (antioksidan) maddelerinin azalmasına karşın korunmuş oluyor.
ALZHEİMER HASTALIĞINDAN ŞÜPHELENİRSEK NE YAPALIM?
Böyle bir durumda hemen bir Nöroloji uzmanına gitmek olmalıdır. AH’lığı sinsice ilerler ve zamanla hem hastanın hem de çevresinin yaşam kalitesini bozmaya başlar Hastalığa erken tanı konulması, hem mevcut tedavi olanaklarından daha fazla yararlanmasına hem de pratik bazı çözümlerle hasta ve yakınlarının yaşam kalitesinin yüksek tutulmasını sağlayacaktır.
ALZHEİMER HASTALIĞININ TANISI NASIL KONUR?
Yukarıda anlatılan belirtiler sizde veya yakınlarınızda var ise, doktorunuza gittiğinizde öncelikli olarak muayeneniz yapılacak, bazı laboratuvar tetkikleri istenecek( Kan tetkikleri, Bilgisayarlı Beyin tomografisi gibi) ve testler uygulanacaktır.Bunların sonucuna göre hastalığınızın tanısı konulacaktır. Tanı konulduktan sonra en az 6 ayda bir doktorunuzla görüşmeniz gerekmektedir.
İlerleyici Demansla Gelen Yaşlı Hastada Tanısal Yaklaşım
1. Her Hastada Yapılması Gereken İncelemeler
·         Ailedeki demans öyküsünü de içeren nörolojik öykü
·         İlaç Öyküsü
·         Mental muayeneyi de içeren nörolojik muayene
·         Kan Testleri:Tam kan sayımı, sedimentasyon hızı, biyokimya profili, tiroid fonksiyon testleri, vitamin B12, folik asit, sifiliz(frengi) testi, ilaç kullanıyorsa kan ilaç seviyeleri.
·         Bilgisayarlı Beyin Tomografisi ya da beyin Manyetik Rezonans İncelemesi
2. Hastadan alınan bilgiler ve Muayene Sonucunda Gerekli Görülen Hastalarda Yapılması Gereken Tetkikler
·         Nöropsikolojik testler
·         Psikiyatrik değerlendirilme
·         Elektroensefalografi(Beyin elektrosu)
·         AIDS testi
·         Beyin Omurilik Sıvısının İncelenmesi

·         Santral SinirSistemi fonksiyonunu azaltan maddelerin, ve metal iyonlarını içeren toksikolojik araştırma.
ALZHEİMER HASTALIĞININ TEDAVİSİ VAR MI?
Bu hastalığın kesin nedeni henüz bilinmediğinden hastalığı tamamen ortadan kaldıracak bir tedavi yoktur. Ancak erken tanı ile, hastalığın belirtileri azaltılır ve ilerlemesi durdurulabilir ya da yavaşlatılabilir. Böylece hastaların yaşam kalitesi en yüksek seviyede tutulmaya çalışılır.
TEDAVİ HANGİ İLAÇLARLA VE YÖNTEMLERLE UYGULANIR?
Bu hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçların sayısı birden fazladır. İlaç seçimi mutlaka bir uzmanın önerisiyle olmalıdır. Tıbbi denetim altında verilmediklerinde hastalığın düzelmesi birtarafa, belirtilerin daha da ağırlaşmasına neden olunabilir.
1. Demansda Non-farmakolojik(ilaçsız) yaklaşım: Yani hiçbir ilaç vermeden yakınlarının eğitimi ile hastaya yardımcı olunur. O halde demanslı hastaya nasıl davranalım?
a.   Dostça davranın
b.   Esprili olun
c.   Yaklaşımınız kişiye özel olsun
d.   Karmaşık kavramlardan sözetmeyin
e.   Yavaş konuşun
f.   Hastaya fiziki olarak yakın olun
g.   Hastayı ve aileyi önemsemiyor görünmeyin
h.   Güven ve duygusal yakınlık sağlayacak bir ortam oluşturun.
i.     Hastaya dokunun
Tanıyı Açıklama
Hastalar bozukluklarının tamamen farkında olabilecekleri gibi, tamamen ya da kısmen inkar da edebilirler. İnkar ya da farkında olmama durumu birçok hastada görülür ve bu durum demansın ağırlığı ile orantılı değildir. “İnkar” olan hastalar hastalıkları ile ilgilenmedikleri için tanı konusunda bilgilendirmenin pek yararı olmaz. Öte yandan bilgi almak isteyen hastalara da tanı ve prognoz konusunda yalan söylemek insancıl değildir.
Teorik olarak, hastalık konusunda bilgilendirilmiş olmanın doğurduğu stres ve depresyona eşlik eden olumsuz nöro-endokrin etkiler hastalığın alevlenmesine yol açacağı söylenebilir. Anca, aile ve doktoru tarafından aldatıldığını düşünmek de en az o kadar stres ve depresyon nedenidir. Yapılan çalışmalarda hastaların tanıyı bilmeleri uzun süreli bir depresyon yol açmamaktadır. Bunun nedeni şunlardır;

·         Tanıkonusundaki kötü haberleri tanıyı bilmeden önceki belirsiz duruma tercih edilebilir.
·         Hasta Alzheimer tanısını, tanıyı bilmeden önce kendinde var olduğunu düşündüğü hastalıklara tercih edebilir.

·         Azalmış mental kapasite hastanın tanıya ilişkin kendine söylenenleri hatırlamasına yetmeyebilir.
Danışma ve Tedavi
Majör antipsikotik ilaçların ciddi bilişsel ve motor yan etkileri nedeniyle, hastadaki ajitasyon, hallüsinasyon ve delüzyon gibi semptomlar mümkün olduğunca ilaç kullanmadan ele alınmalıdır. Uykusuzluk da Alzheimer’da sık görülen yakınmadır. Yatma saatlerinin düzenli olması, gece ışıkları açık bırakma, gündüz uykularına izin vermeme gibi önlemler yardımcı olur. İdrar kaçırma nörolojik nedenli olmayabilir(İdrar yolları enfeksiyon, banyoyu bulamama, giyisilerini çıkaramama, hareket güçlüğü, tuvalet ve tuvalet olmayan objeleri birbirinden ayırt edememe gibi nedenleri olabilir). Bunların birkısmı uygun yaklaşımlarla giderilebilir(banyoya ulaşımı kolaylaştırma, kapısını açık bırakma, ışıkları açık bırakma, kolay çıkarılabilir giyisiler giydirilerek, hastanın aradığı eşyanın yanına bildiği başka bir eşyayı işaret olarak bırakma gibi)

Zararlı Etkinlikler

Araba kullanma, yatak içinde sigara içme, ateşli silah ile oynama, ilaçların yanlış kullanımı kendine ve çevresine zararlı olabilecek etkinlikleridir. Alzheimerlı hastalar kendi yaş popülasyonlarına göre 2-3 kat daha fazla trafik kazası yapmaktadırlar. Bu nedenle hastalar çok yönlü olarak değerlendirilerek(hastalığının ağırlık derecesi, vizüo-spasyal algılama yeteneklerinin durumu gibi). Bilinçli olarak intihar demansda oldukça nadirdir.

2. Alzheimer Hastalığı ve Diğer Demanslarda Davranışsal Bozuklukların Tanınması ve Tedavisi

Alzheimer Hastalığında gözlenen nöropsikiyatrik bozukluklar:

a. Sanrılar

·         Kötülük görme, hırsızlık, sadakatsizlik gibi

·         Hatalı özdeşim

b. Varsanılar

·         İşitsel, görsel gibi

c. Ajitasyon/Agresyon

d. Duygudurum Değişiklikleri

·         Depresyon

·         Kabarmış duygudurum

·         Duygudurum oynaklığı

e. Anksiyete

f. Kişilik Değişiklikleri

·         Kayıtsızlık, apati, iritabilite gibi

g. Nörovejetatif İşlev Bozuklukları

·         Uyku bozukluğu ve diurnal ritm bozuklukları

·         İştah ve yeme davranışı değişiklikleri

·         Cinsel aktivite değişiklikleri

·         Kluver-Bucy Sendromu

h. Psikomotor Bozukluklar

·         Yerinde duramama ve rahatsızlık hissi

·         Volta atma

·         Carphologia(amaçsız koparma, yolma hareketi)

ALZHEİMER HASTALIĞININ ÇAĞDAŞ TEDAVİSİ

Demanslarin en sık görülen nedeni olan Alzheimer hastalığı tedavisinde halen yararlı olduğu kabullenilen iki ajan bulunmaktadır.

Kolinerjik Ajanlar:

İlk denenen ilaçlardan birisi de fizostigmindir. Bunun kısa süre kullanımda hastaların %33’ü yararlanmıştır. Ancak %45 hastada bulantı gibi yan etkiler olmasından dolayı başka mekanizmalar üzerinden etkili olabilecek ilaçların geliştirilmesi zorunludur.

Diğer kolinesteraz inhibitörleri e20/20 (Aricept-donezepil) ve ENA-713 (Exelon-Rivastigmin)’dur. Her iki ilaç da günümüzde kullanılmaktadır. Excelon’un etkinliği Aricept’e eşdeğer bulunmuştur. GIS ile ilgili olanlar hariç yan etki profili daha iyidir. Ancak, Exelon'un günde en az 2 kezde verilme zorunluluğu Aricept’e göre dezavantaj olarak görülmektedir.

Nörotrofik Faktörler:

Nörotrofik faktörler nöronal gelişim için gerekli olmakla birlikte, Alzheimer hastalığı için etkinliği açık değildir. Esas olarak Alzheimer hastalığı ile ilişkilendirilmelerinin temelinde, “Nerve Growth Factor”(NGF) reseptörlerinin, beyinde asendan kplinerjik projeksiyonlarda eksprese edildiğinin gösterilmesi yatmaktadır. Böylece NGF ile kolinerjik sistemin stimüle edilebileceği düşüncesi doğmuştur. NGF ilk olarak intratekal olarak kullanılmış, son zamanlarda ise nazal sprey formu geliştirilmiştir. İntratekal kullanımın meningeal kalınlaşma ve intranazal kullanımın ise şiddetli ekstremite ağrısı yapma şeklinde önemli yan etkileri bulunmaktadır. NGF oral preparatları halen geliştirilmektedir.

Propentofilin ve idebenone gibi antioksidan maddelerin NGF’yi “in vitro”da stimüle edebilmelerinden dolayı, Alzheimer hastalığında yararlı olabilecekleri düşüncesi de gündeme gelmiştir. Yeni keşfedilen AIT-082 maddesi ise NGF stimüle edici bir ajan olarak ABD’de halen denenmektedir.

Oksidatif stres ve nöroproteksiyon teorisi:

Yaşlanma ile birlikte serbest radikaller ve diğer oksidatif mekanizmalarda artış olduğuna ilişkin kanıtlar vardır. İleri yaşın Alzheimer hastalığının gelişiminde primer risk faktörü oluşu da bu mekanizmaların patogenezinde önemli olabileceğini telkin etmektedir.

Antioksidan ajanların Alzheimer hastalığı progresyonunda yavaşlatıcı etkileri olup olmadığına ilişkin en yeni çalışmada, selegilin ve  -tokoferol kombinasyonu kullanılmıştır.

İnflamatuar mekanizmalar:

Alzheimer hastalığı patogenezinde inflamatuar mekanizmaların değişik basamaklarının rolü vardır. Alzheimer hastalığında nörodejenerasyonda inflamatuar mekanizmaların önemli rol oynadığı sanılmaktadır..

Östrojen:

Alzheimer hastalığında östrojenin rolü gözlem ve çalışmalarla gündeme gelmiştir. Pek çok küçük ölçekli çalışmalarda demanslı kadınlarda östrojen replasmanının kognitif fonksiyonlarda iyileşme yaptığı saptanmıştır.

HASTA YAKINI OLARAK NELER YAPACAKSINIZ?

A: Kendiniz için;

Seyrek görülen bir hastalık olmadığından birçok hasta yakını bu sorunları yaşıyor ve ümitsizliğe kapılıyor. Ancak hastalık hakkında bilginiz arttıkça, bu hastalığın yol açtığı değişikliklerle birlikte yaşayabileceğinizi görürsünüz ve daha az etkilenirsiniz. Herşeyden daha önemlisi, inancınızı asla yitirmeyiniz.

Anne ya da babanızdan biri bu hastalığa yakalandığında, ana-baba-çocuk ilişkisi tersine çevrilmesi oldukça sorunlu olabilir. Bi zamanlar siz ona bağımlıyken, şimdi o size bağımlı hale geldi. Bu rol değişimine ayak uydurması için ona yardımcı olun, bu aynı zamanda size de yardımcı olacaktır.

Böyle bir durumun başınıza gelmesi başlangıçta sizi çok öfkelendirecek, ancak sabırlı olur ve duygularınızı başka biriyle paylaşabilmek çok yararlı olacaktır.

Artık dostlarınızı eve çağıramaz olabilirsiniz, onunla sokağa çıkmaktan kaçınacaksınız. Böyle yapmayın!! Bazı davranışlardan sıkıntı duymanız çok doğal. Ama, kendinizi çevrenizden uzaklaştırdıkça, günlük sorunlarla başa çıkmanız da güçleşecektir. Lütfen çok sabırlı olun.

Duygularınızı diğer hasta yakınlarıyla paylaşmak size yardımcı olabilir. Yalnız olmadığınızı, sizin gibi birçok hasta yakınının olduğunu düşününüz.

Eğer hastanız geceleri hep dolaşıyor ve başkalarının uyumasını engelliyorsa, hastanızı gündüzleri uyanık tutmaya çalışın ya da geceleri bekleyecek başka birilerini de bulun.

Hastanıza sürekli bakım verdiğinizden yorgun ve bitkin düşmemeniz için dengeli beslenin

Günlük hasta bakımının stresi ve yükü, enerjinizi tüketmeye başladığında biraz ara verin. Yürüyüşe çıkın, bir dostunuzla konuşun, müzük dinleyin ya da kendinize gevşeyecek başka bir yol bulun.

B: Hastanız için;

1. Size ya da başka birisine saldırganca davranabilir. Ne yapmalı?

·         Korkmuş görünmeyin ve dayanıklılığınızı yitirmeyin

·         Dikkatini başka bir işe çekin(Tv, el işleri gibi)

·         Azarlamayın, siz de saldırgan hale gelmeyin

·         Saldırganlığı sıklaşmaya başladıysa tekrar doktorunuzla görüşün. Zira bunu giderebilecek ilaçlar vardır.

2. Hastalık ilerledikçe hastanızın iletişim sorunları da artacaktır. Bu konuda neler yapılmalı ?

·         Dokunarak, okşayarak ve ona gülümseyerek ilişki kurmaya gayret edin

·         Onunla konuşurken ya da onu dinlerken daima gözlerinin içine bakın

·         Konuşurken tane tane ve yavaş konuşun. Basit cümleler kurun.

·         Televizyonlu bir odadaysanız, kapatın ya da başka bir odaya geçerek konuşun ki sesiniz tanınabilsin

·         Tekrarlamalardan usanmayın

·         Konuşurken karşınızdaki kişiye “nasıl olsa hasta hiçbir şey anlamıyor” diye saygısızlık yapmayın, hep saygılı olun.

·         Konuşurken gülümsemeyi, mimik ve jestlerinizi esirgemeyin.

·         Görme ve işitme sorunları arttıysa doktorunuzla tekrar görüşün.

3. Alzheimer Hastalarının uyku düzeni tersine döner(yani gecenin çoğunu uyanık geçirir). Bu durumda ne yapılmalı?

·         Gününün aktif geçmesini sağlamalı(yürümek, ev işleri gibi)

·         Gündüzleri mümkün olduğunca uyutmayın

·         Geceleri hep aynı saatte yatağa girmesini sağlayın

·         Yatmadan önce uykuyu kaçıracak yiyecek ve içeceklerden uzak durun(çay, kahve, yüksek düzeyde şeker içeren yiyecekler)

·         Yatmaya yakın tuvalate sık kalkmasına neden olacak aşırı sıvı ve diüretik gibi ilaçlar vermeyin

·         Bu uygulamalarınıza rağmen uyku düzeni yine de bozuksa mutlaka ilaç tedavisi için doktorunuzla görüşün.

4. Hastalığın ileri evrelerinde beslenme sorunları ortaya çıkar. (Yemekleri reddetme, sıvıları yutma güçlüğü, kaşığı kullanamama gibi). Ne yapılmalı?

·         Yemeğinizi aynı saat ve aynı odada yemeye gayret edin. Böylece beslenme düzeni oluşmuş olacaktır

·         Yutma sorunu varsa lokmaları daha küçük verin

·         Sıvıları yutamıyorsa, püre, muallebi gibi yarı sıvı besinler verin

·         Yemek malzemelerini kullanmakta güçlük çekiyorsa, bırakın eliyle yesin.

·         Yemek yerken sık olarak üzerini kirletiyorsa, bunu engellemek için büyük peçeteler kullanın. Biberon ya da önlük kullanmayın.

5. Amaçsız dolaşmaları varsa;

·         Mutlaka üzerinde telefon numarası, adres ve isminin bulunduğu yazı bulundurun

·         Evi yalnız terketmemesine gayret gösterin. Kapı klidini buna göre ayarlayabilirsiniz

·         Komşularınıza hastanız hakkında bilgi verin ki ona deli muamelesi yapmasınlar, sadece yönelimi bozuk birhasta olduğunu bilsinler.

·         Kaybolduğunda azarlamayın

·         Bu durumlarla başa çıkamıyorsanız, doktorunuzla görüşerek ilgili yardımları alınız.

6. Hastanızın koyduğu şeyleri bulmakta güçlük çektiğini ve bunun giderek artış gösterdiğini izleyeceksiniz.

·         Sakladığı yerleri bulup, onları doğru yerde aramasına yardım edin

·         Suçlamalarını kabüllenin, saldırgan tepki vermeyin

·         Çok sevdiği eşyaların, resimlerin yerlerini değiştirmeyin.

7. Hastalığın ilk evrelerinde cinsellikle ilgili problemler pek olmaz. Ancak ileri dönemlerinde sorunlar yaşanır. Siz ya da yabancılara alışılmadık biçimde aleni cinsel davranışlarda bulunabilir. Ne yapabilirsiniz?

·         Bu davranışlarından yumuşak biçimde caydırmaya çalışın

·         Sarılarak ya da elini tutarak fiziksel teması daha da arttırın

·         Saldırgan davranmayın, hiçbir faydası olmaz. Durumr anlaması için yardımcı olun

·         Eğer eşi olarak davranışını size sıkıntı verici olarak buluyorsanız, ayrı yataklarda yatmayı deneyin ve mutlaka doktorunuzla görüşün.

8. Hastanız başlangıçta hastalığını kabullenmiyecektir. Bu durumda siz onu. Dikkatle dinleyin ve her zaman onun yanında olduğunuzu hissettirin. Kendine güvenini koruması için ona yardım etmelisiniz.

9. Alzheimer Hastalığı, hastanın günlük yaşantısını engellemeye başladığında depresyon ortaya çıkabilir ve sürekli sağlığından yakınır. Depresyon yaşamını etkiler seviyeye geldiğinde mutlaka doktorundan yardım isteyin

10. Hastalığın ilk evrelerinde, hastanızın ve sizin dünyanız da değişmeye başlar, alkol ve ilaçlar çare olabilir.

·         Alkol alımının artmaya başladığını farkettiğinizde, bunu azaltması için ikna etmeye çalışın, ikna edemesseniz emredici tavır almayınız. Sağduyunuzu kullanın ve ulaşabileceği alkol miktarını sınırlayın.

·         Yemeklerde içme alışkanlığı varsa, yasaklamak yerine içkisini sulandırmayı deneyin.

·         Sıkıntısını azaltmak için fazla ilaç kullanmaya kalkışabilir, bu durumda doktorunuzun tavsiyelerine uyun.

11. Hastalık ilerledikçe, hastanızın kafası daha karışık hale gelecek, sizi ve çevresini suçlamaya başlayacaktır.

·         Örneğin sizi, eşyalarını ya da parasını çalmakla suçlayabilir(hezeyan). Böyle bir durumda hastaya kızmayın ve bunun hastalıktan kaynaklandığını unutmayın

·         Normalde ortamda olmadığı halde bazı sesler duyabilir ve görüntüler görebilir(Hallüsinasyonlar). Böyle durumlardakızmayın, dikkatini başka şeye çekmeye çalışın, doktorunuzla görüşerek gerekli ilaç tavsiyesini alın.

12. İleri evrelerinde hasta aile fertlerini ve yakınlarının yüzünü tanıyamama durumu ortaya çıkabilir, bu durumda sabır dışında yapacağınız başka da bir şey yoktur.

13. Hastanızın bulunduğu ortama alışmış olacağından, aşağıdaki kuralları yerine getirin

·         Çevrede çok fazla değişiklik yapmayın

·         Değişiklik yapılacaksa yavaş yavaş yapın

·         Yaptığınız değişiklikler hasta ve aileniz için yaşamı kolaylaştırıcı ve güvenli olsun

1.    

1.    Ortamda yanıcı ve yakıcı maddeleri bulundurmayın,

2.  Gece yatmadan önce gaz vanasını kapatın

3.  Mümkünse gazlı ocağı elektrikli ocak ile değiştirin

4.  Kibrit yerine elektrikli çakmak kullanın

5.  Kapının anahtarını ortadan kaldırın, kapıyı kilitler ve sonra açamayabilir

6.  Kilim gibi örtüleri yerden kaldırın, takılıp düşebilir

7.  Deterjanlar ve kolonya gibi maddeleri ortadan kaldırın, içecek sanıp içebilir.

8.  Banyo küveti ya da duş kabininin kaymaması için tedbir alın

9.  Basamakları kaymaz bir madde ile kaplayın,

10.             Özellikle tuvalet ile odası arası aydınlatmayı iyi yapın

11. Aynaların üzerini kaplayın, çünkü aynada kendini görürü ve tanıyamadığından öfkelenir, kafası karışabilir.

12.             TV seyretmek rahatlatıcı olabilir. Ancak şiddet sahnelerini izlemesini engelelyin.

13.             Kapı ve pencereleri daima kilitli tutun, zira kaçöma girişiminde bulunabilir ve düşebilir.

14. Eğer maddi olarak karşılıyabiliyorsanız bir bakıcı tutmanız faydalı olacaktır.

15. Hastanız kısa bir süre sonra parasal işleri yapamayacak duruma gelecektir. Bu durumlarda alışverişlere mutlaka beraber gidin. Banka hesabı var ise doktorunuzdan alacağınız rapor ile avukatınıza danışın

16. Alzheimer Hastalığı tanısı konulduktan sonra, gerek sağduyu ve gerekse yasalar gereği araba kullanması engellenmelidir. Zira araç kullanarak hem kendine hem de çevresindekilere telafisi mümkün olmayan zarar verebilir. Eğer hastanıza bunu telkin edemezseniz, arabanın çalışmamasını sağlayın.
17. Belirli bir süre sonra ona evde bakamayacak duruma gelebilirsiniz, bu durdmda bakımevi ya da benzeri bir kuruluşu düşünmek zorundasınız.
18. Bu hastalığın çok ileri evrelerinde bir ilaç ile tedavi etmek mümkün değildir. Zaten hastalığın ileri evrelerinde hasta yakını olarak tükenmiş olacaksınız, hastanız hiçbir şey yiyemeyecek, içemeyecek ve mide sondası ile beslenmesi gerekebilecektir. Bu durumda suçluluk duygusuna kapılmayın, sadece su içerek ya da dudaklarını ıslatarak ızdırabını azaltmayı ihmal etmeyin, yalnız kalmayın aile bireylerinin fikirlerini alın.
19. Hastanız kabız kalabilir, özellikle yaz aylarında aşırı sıvı kayıbı olabilir, sürekli yatar pozisyonda kaldığından kalçasında ya da sırtında yaralar açılabilir. Bu durumda;
·         Mutlaka doktorunuzun onayını aldıktan sonra ilaç kullanın
·         Yaraların açılmaması için sık sık hastanın pozisyonunu değiştirin
·         Mümkünse altına bir havalı yatak koyun
·         Gayretlerinize rağmen yine de yara oluşmuş ise, doktorunuza başvurun, size yardımcı olacaktır.
Zekayı Artıran Besinler
Çilek: İçeriğindeki fisetin maddesi hafıza kaybının etkilerini azaltıp, bunamayı geciktiriyor.
Çikolata: Magnezyum ve antioksidan içeriğiyle beyne oksijen taşıyarak daha aktif çalışmasını sağlıyor.
Tahıl: Önemli bir B vitamini kaynağı olan tahıllar, kan şekerini dengeliyor.
Patates: Kan şekerini dengeli olarak yükseltiyor bu sayede zeka daha verimli çalışıyor.
Yoğurt: İçinde bulunan tirozin isimli madde hafızayı güçlendirip, beyni uyarıyor.
Üzüm suyu: Dopamin salgılanmasını arttırarak problem çözme yeteneğini geliştiriyor.
Fasulye: Lif ve protein bir arada özellikle çocuklarda zekayı açıyor.
Kırmızı ve turuncu renkli sebzeler: Özellikle domates, havuç ve kırmızı biberde bulunan antioksidan beynin daha uzun süre sağlıklı kalmasını sağlıyor.
Somon: Omega-3 yağları hem beyni koruyor hem hafızayı güçlendiriyor.
Hergün düzenli olarak kahvaltı yapan kişilerin diğerlerine oranla daha başarılı ve verimli oldukları biliniyor. Yoğun bir güne başlarken; peynir, süt, yumurta gibi protein içeren besinlerden oluşan bir kahvaltı, şekerli çay ve simitten oluşan bir kahvaltıya kıyasla daha iyi sonuç almayı sağlıyor.
“Odaklanma” için ceviz, fındık, fıstık gibi sinirleri kuvvetlendiren yiyeceklerin yenmesini öneriliyor.
Uzmanlar yaratıcılığın geliştirilmesi için zencefil yenmesini öneriyor. Kimyonun da içerdiği uçucu yağların bütün sinir sistemini uyardığını söyleyen diyetisyenler “Aniden bir fikre, bir buluşa ihtiyacı olan kimyon çayı içmelidir. Çay, bir fincana iki tatlı kaşığı dolusu kimyon eklenerek yapılabilir” önerisinde bulunuyor.
Lahana, tiroit bezlerinin aktivitesini yavaşlattığı için daha stressiz öğrenmeyi sağlar.
Yağsız kırmızı et: Tam bir demir deposu, özellikle sağlıklı alyuvarlar için vazgeçilmez... Beyin gelişimi için büyük yarar sağlıyor.




Hafıza İçin:
Biberiye - Hafif konsantrasyon problemleri ve unutkanlık için biberiye yağı koklayabilirsiniz. Bir mendile birkaç damla biberiye yağı damlatıp koklayın. Cebinizde veya çantanızda taşıyıp, ara sıra koklayın. Bu bitkinin hafızayı ve konsantrasyonu iyileştirici ve geliştirici özelliği yüzyıllar öncesinden bilinirdi.
Bu hafta beyniniz için bunları yapın.
Mümin Sekmanın hazırladığı Bu hafta beynine iyi bak! adlı beyin Kullanma kılavuzu kitapçığından birkaç alıntı:
   Beyin açık havada ve ayaktayken daha iyi çalışır. Önemli kararlarınızı  açık havada yürürken alın.
   Beyin örneklerle akıl yürütür. Kararsız kaldığınız bir durumda Atatürk  benim yerimde olsaydı ne yapardı? diye düşünün.
   Yabancı bir dil öğrenme ve ezber beyni güçlendirir. Her gün birkaç yeni kelime öğrenin ve kullanın.
   Zihinsel jimnastik yapın. Bunun için başta Sudoku olmak üzere bulmaca ve satranç gibi oyunları kullanabilirsiniz.
   Zihinsel rutinlerinizi kırın. Bazen telefonu sol elinizde tutun, çantanızı diğer alinizde taşıyın, evinize başka bir yoldan gidin.
   Zihinsel zevklerinizi zenginleştirmek için her gün mutlaka iyi bir özdeyiş kitabından, birkaç cümle okuyun. Güzel bir resme bakın. Sevdiğiniz bir müziği gözleri kapalı dinleyin.
   Bir konu hakkında düşünürken, nasıl düşündüğünüzü de gözlemleyin. Düşünmek üzerine düşünmek, düşünce kalitesini artırır.
   Iyi bir uyku kaliteli bir beynin temelidir. 24 saati geçen uykusuzluk sarhoşluğa benzer bir şekilde beyin fonksiyonlarını etkilemektedir.
   Bol ve temiz birinci el oksijen beyin için çok önemlidir. Beyin vücuda alınan oksijenin dörtte birini tek başına tüketir.
   Farklı düşünme tarzları beyni geliştirir. Çocuklar ve hayvanlarla daha fazla vakit geçirin. Sizden farklı düşünen insanlarla konuşun.
   Kullanılmayan organ körelir. Sürekli TV seyrederek beyninizi düşük viteste çalıştırmayın.
   Beyninizin sınırlarını zorlamayan etkinlikler, beyninizi geliştirmez.
   Beyin diyeti yapın. Beynimiz garbage in garbage out ilkesine göre çalışır. Yani beninize çöp girerse, beyninizden çöp çıkar. Beyninizi neyle beslediğinize, midenizi neyle beslediğiniz kadar dikkat edin.
   Kafanızda en çok neyi düşünürseniz, hayatınızda onu çoğaltırsınız.
   Günde aklımızdan 60 bin ile 80 bin arası düşünce geçer. Bu düşünceler ne hakkında?
   Beynimiz kendisinin nasıl çalıştığı hakkındaki bilgi ve inançlarına göre çalışır. Beynin çalışması hakkında yanlış bilgilere sahip olduğumuzda, beynimiz de yanlış çalışır.
   Başarı beyinde başlar. Insan kafadan kaybeder! Bu hafta beyin haftası.

    Aklımızı başımıza toplama haftası! Bu hafta kafanızı nasıl daha iyi çalıştırabileceğiniz üzerine daha fazla kafa yorun:)

UNUTKANLIĞI MUCİZE BİTKİ HAVUÇ SUYU
Bir ay taze sıkılmış havuç suyu uygulayacaksınız. Bunu gündüz de içebilirsiniz. Sonra bakın nasıl zehir gibi bir hafızaya sahip oluyorsunuz
ALZEMİR HASTALIĞI İÇİN,
Formülün temel maddesi havuç… Taze olarak sıkıp, gece yatmadan önce içmeniz öneriliyor. Alzheimer’in birinci evresinde ise o da ortadan kalkar. Alzheimer bir iki yılda değil en erken 15 yıl önce başlar ve ortaya çıktıktan sonra da geç kalmış olursunuz. Bunu önlemek istiyorsanız zaman zaman bu havuç suyunu içmelisiniz

Alzheimer ve Parkinson'a YEŞİL ÇAY engeli
Düzenli içimde, antioksidan etkileri ve kansere karşı koruyuculuğu bilinen yeşil çayın bir yararı daha ortaya çıktı. Japonya'da yapılan araştırmaya göre, günde 2 fincan yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını önleyici etki yapıyor
Japonya'da Tohoku Üniversitesi’nde Prof. Shinichi Kuriyama önderliğindeki dokuz bilim adamının 2002’de başlayıp Şubat 2006’da bitirdiği araştırmaya göre yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını önleyici bir rol oynuyor.
Bir yıl boyunca yeşil çayın etkilerini hayvanlar üzerinde deneyen 10 kişilik araştırma grubu, beyindeki nörodejeneratif (bunama) etkinin yok olduğunu tespit edince, insanlar üzerinde denemeye karar verdi ve 70 yaş üzerindeki 1003 kişiden oluşan bir denek grubu ile çalışmaya başladı. Grubun bir kısmına günde bir fincan, bir kısmına günde iki fincan, bir diğer kısmına da üç fincan yeşil çay içirildi. Parkinson, Alzheimer, bunama gibi hastalıkların tanısı için uygulanan; vücut hareketlerinde meydana gelen anormallikleri ya da hafıza durumunu belirlemeye yönelik gerçekleştirilen nörolojik konuşma testlerine tabi tutulan denekler, haftada bir ölçüme alındı. Testlerin sonuçları, çayların içim oranlarına göre değerlendirildi.
Bilimsel bir yayın olan ‘Amerikan Journal of Nutrition’da yayımlanan araştırma sonuçlarını konuştuğumuz Acıbadem Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Yasemin Akyüz, “Alzheimer ve Parkinson özellikle 70 yaşından sonra görülen ve her beş yılda bir katlanarak artan hastalıklar. Eskiden bu hastalıklar toplum açısından büyük sorun oluşturmuyordu. Çünkü ölüm yaşı daha düşüktü ve yaşlı insanların sosyal hayatlarını iyi bir şekilde sürdürmesi beklenmiyordu. Oysa günümüzde bu hastalıklar büyük sorun oluşturmaya başladı ve yaşlılar toplum hayatındaki rollerinden dolayı farklı tedavi yöntemlerinin arayışına girdi. Elbette dünyanın pek çok ülkesinde hastalıklara karşı çare arayışları sürüyor, ama şimdiye değin kesin bir tedavi yönteminden söz edilemiyor. O yüzden bu araştırma, bizler için bir hayli önem taşıyor” diyor.

Dr. Yasemin Akyüz
Önlem Alınmalı
Dr. Yasemin Akyüz, Alzheimer ve Parkinson olma yaşının düştüğünü ve önlem alınması gerektiğini düşünüyor

Günde iki fincan yeşil çay
Araştırma sonuçlarından da anlaşıldığı üzere yeşil çay, oksitatif (antioksidan) ve anti-eflamatuar (iltihabi durumların önlenmesi) etkiler taşıyor. Yeşil çay düzenli içildiğinde, nörodejeneratif etkileri yok ediyor. Dr. Akyüz, daha önce bu şekilde yapılan bir araştırma bulunmadığı için, bugüne kadar yeşil çayın önerilmediğini söylüyor. Dr. Akyüz, uyguladığı tedavi yöntemi konusunda; “Günde üç tableti geçmeyecek E vitamini kürü uyguluyordum ama şimdi hastalarıma günde iki bardak yeşil çay içmelerini önereceğim. Çünkü elimizdeki veriler net olarak gösteriyor ki, yeşil çay beyin için tam bir iksir. Günde düzenli olarak iki fincan içildiğinde antioksidan etkisi ortaya çıkıyor. Ve eminim sadece beyin için değil, başka birtakım hastalıkların tedavi sürecinde de etkili oluyor. Yeşil çayı şimdi elimizdeki net verilerle nöroprotektif (koruyucu) olarak ilan edebiliriz” diyor.
Yeşil çay önermeye karar veren bir diğer nörolog ise Amerikan Hastanesi’nden Dr. Bülent Kahyaoğlu. “Amerika’dan bir doktor arkadaşımı aradım ve araştırmanın tam sonuçlarına ulaştım. İlk önce hayvanlarda, ardından insanlarda denenen yeşil çay araştırması gösteriyor ki, beyin için bir hayli yararlı. Alzheimer, Parkinson ve bunama üzerinde oldukça etkili. Ama benim ve araştırma grubunun bu noktada tek şüphesi var. O da Japonların evde çay içme alışkanlıklarının olmaması ve sosyalleşme adına arkadaş gruplarıyla birlikte dışarı çıkıp içmeleri. Bu alışkanlık Japonların beyin yapılarının daha iyi olduğunu ve diğer ülke insanlarıyla karşılaştırılmaması gerektiğini gösterebilir bize.
Yani sosyalleşen insanın beyni daha güçlü olur ve yeşil çayın içindeki demir ve bakır nedeniyle oksitatif etkileri daha güçlü olabilir. Ama Tohoku Üniversitesi araştırma grubu bundan bahsetmiyor. Yeşil çayın nöroprotektif etkilerini ön plana çıkarıyor ve Alzheimer veya Parkinson olmuş bir kişinin tedavi sürecinde hastalığın ilerleyişini yavaşlatacağını, önleyeceğini ama hastalığın önceki etkilerini yok etmeyeceğini belirtiyorlar.”

Birçok hastalığa etkili

Herbalist Atabay Güveloğlu ise, yeşil çayın içindeki Epigallocatechin-Gallat (EGCG) maddesinin beyindeki plak oluşumunu yüzde 50 azalttığının bilindiğini söylüyor: “Bu yüzden yeşil çay içen kişilerin beyin hastalıklarına yakalanma riski azalıyor. Hatta son zamanlarda yeşil çayın içindeki EGCG maddesinin yoğunlaştırılıp gıda ürünü olarak sunulması da öneriliyor. Kökeninin Çin’e dayandığı bilinen yeşil çay, Milattan Sonra 6. yüzyıl civarında Budist rahipler vasıtasıyla Japonya’ya, 14. yüzyılda da Portekizli Cizvit papazları aracılığı ile İpek Yolu’nu takiben Avrupa’ya getirilmişti. Bu şifalı bitkinin, insan sağlığı açısından öneminin keşfedilmesi, 1200’lü yılların başlarına kadar uzanıyor. Binlerce yıldır Uzakdoğu’da hayatın bir parçası haline gelen yeşil çayın sırrı, bünyesinde bulunan antioksidan maddelerle açıklanabiliyor.”
Güveloğlu, yeşil çayın sadece beyin değil, kanserden romatizmaya pek çok hastalık için de etkili olduğunu belirtiyor: “Japon toplumu üzerinde yapılan uzun çalışmalar; bu ülkede ortalama hayat süresinin kadınlarda 82, erkeklerde ise 76 olduğunu ortaya çıkardı. Ayrıca Japonya, kanser vakalarının dünyada en az görüldüğü ülke olma özelliğini taşıyor. Japon toplumunun bu özellikleri, yüzyıllardan beri yeşil çay tüketmeyi bir hayat tarzı haline getirmeleriyle ilişkilendirilince, çalışmalar bu bitkiye kaydırıldı.
Yapılan çalışmalar sonucunda yeşil çayın pek çok hastalığa iyi geldiği açıklandı. Bitki mucizevi ama ihtiva ettiği etken maddelerden biri de kafein. Bir fincan yeşil çayda, ortalama 78 mg kafein bulunuyor. Yani 6-7 fincan ile ortalama 470-550 mg’lık kafein miktarı vücuda girecek demek oluyor. Bu da gece uykularını olumsuz etkiliyor. Bu sebeple yeşil çayı demlerken ilk 30-40 saniye içinde elde edilen demi döktükten sonra, su ilave ederek yeniden demlemekte fayda bulunuyor.”
Çin dünyanın en çok yeşil çay üreten ülkesi. Yılda 450 bin ton yeşil çay üreten Çin’i, Japonya, Endonezya, Vietnam, Hindistan ve Sri Lanka takip ediyor. Çay tarımı ve üretimi; büyük oranda ekvatoral iklime sahip ve ekvatora yakın bölgelerde yapılıyor. Yeşil çay üretimi için kaliteli yaş çay yaprağına ihtiyaç var. Siyah çayın işlenmesinde olduğu gibi, yeşil çayın işlenmesinde de çay yaprağının standartlara uygun toplanması büyük önem taşıyor.
Yeşil çayın normal çaydan fark
Yeşil çay, siyah çayla aynı bitkiden ‘Camellia Sinensis’ten elde ediliyor. Aralarındaki tek farklılık, işleme tekniğinden kaynaklanıyor. Yeşil çay yaprakları, siyah çaya göre çok daha az işlem görüyor. Yeşil çay bitkisinin yaprakları, taze ve yeşil rengini kaybetmiyor. Siyah çay bir oksidasyona maruz kalırken, yeşil çay buharla ısıtılarak enzimlerinin ayrılması ile parçalanmıyor ve polifenolik (antioksidan) maddelerinin azalmasına karşın korunmuş oluyor.
    
Hafızayı kuvvetlendirme
Uzmanlara göre 40'lı yaşlarına gelen herkeste hafızayla ilgili ufak tefek sorunlar kendini göstermeye başlıyor. Bunlar da hayatınızda birçok aksaklığı beraberinde getiriyor. Ancak doktorlar çocukların, yetişkinlerin, hatta yaşlıların bile hafızalarını kuvvetlendirmesinin mümkün olduğunu söylüyor.
ABD''nin en saygın bilim dergilerinden New Scientist''e göre yaşınız kaç olursa olsun beyni genç tutmak ve unutkanlığın önüne geçmek mümkün. Dergi, hafızayı korumaya yardımcı olacak tavsiyeleri derledi
Elbette bunun için doğru beslenmek ve birkaç ipucuna önem vermek gerekiyor. Bilim dergisi New Scientist''in İngiltere ve ABD''deki ünlü doktorlara danışarak hazırladığı tavsiyelerden bazıları şöyle:


Alzheimer ve Parkinson'a YEŞİL ÇAY engeli


Düzenli içimde, antioksidan etkileri ve kansere karşı koruyuculuğu bilinen yeşil çayın bir yararı daha ortaya çıktı. Japonya'da yapılan araştırmaya göre, günde 2 fincan yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını önleyici etki yapıyor
Japonya'da Tohoku Üniversitesi’nde Prof. Shinichi Kuriyama önderliğindeki dokuz bilim adamının 2002’de başlayıp Şubat 2006’da bitirdiği araştırmaya göre yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını önleyici bir rol oynuyor.
Bir yıl boyunca yeşil çayın etkilerini hayvanlar üzerinde deneyen 10 kişilik araştırma grubu, beyindeki nörodejeneratif (bunama) etkinin yok olduğunu tespit edince, insanlar üzerinde denemeye karar verdi ve 70 yaş üzerindeki 1003 kişiden oluşan bir denek grubu ile çalışmaya başladı. Grubun bir kısmına günde bir fincan, bir kısmına günde iki fincan, bir diğer kısmına da üç fincan yeşil çay içirildi. Parkinson, Alzheimer, bunama gibi hastalıkların tanısı için uygulanan; vücut hareketlerinde meydana gelen anormallikleri ya da hafıza durumunu belirlemeye yönelik gerçekleştirilen nörolojik konuşma testlerine tabi tutulan denekler, haftada bir ölçüme alındı. Testlerin sonuçları, çayların içim oranlarına göre değerlendirildi.
Bilimsel bir yayın olan ‘Amerikan Journal of Nutrition’da yayımlanan araştırma sonuçlarını konuştuğumuz Acıbadem Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Yasemin Akyüz, “Alzheimer ve Parkinson özellikle 70 yaşından sonra görülen ve her beş yılda bir katlanarak artan hastalıklar. Eskiden bu hastalıklar toplum açısından büyük sorun oluşturmuyordu. Çünkü ölüm yaşı daha düşüktü ve yaşlı insanların sosyal hayatlarını iyi bir şekilde sürdürmesi beklenmiyordu. Oysa günümüzde bu hastalıklar büyük sorun oluşturmaya başladı ve yaşlılar toplum hayatındaki rollerinden dolayı farklı tedavi yöntemlerinin arayışına girdi. Elbette dünyanın pek çok ülkesinde hastalıklara karşı çare arayışları sürüyor, ama şimdiye değin kesin bir tedavi yönteminden söz edilemiyor. O yüzden bu araştırma, bizler için bir hayli önem taşıyor” diyor.
Günde iki fincan yeşil çay
Araştırma sonuçlarından da anlaşıldığı üzere yeşil çay, oksitatif (antioksidan) ve anti-eflamatuar (iltihabi durumların önlenmesi) etkiler taşıyor. Yeşil çay düzenli içildiğinde, nörodejeneratif etkileri yok ediyor. Dr. Akyüz, daha önce bu şekilde yapılan bir araştırma bulunmadığı için, bugüne kadar yeşil çayın önerilmediğini söylüyor. Dr. Akyüz, uyguladığı tedavi yöntemi konusunda; “Günde üç tableti geçmeyecek E vitamini kürü uyguluyordum ama şimdi hastalarıma günde iki bardak yeşil çay içmelerini önereceğim. Çünkü elimizdeki veriler net olarak gösteriyor ki, yeşil çay beyin için tam bir iksir. Günde düzenli olarak iki fincan içildiğinde antioksidan etkisi ortaya çıkıyor. Ve eminim sadece beyin için değil, başka birtakım hastalıkların tedavi sürecinde de etkili oluyor. Yeşil çayı şimdi elimizdeki net verilerle nöroprotektif (koruyucu) olarak ilan edebiliriz” diyor.

Yeşil çay önermeye karar veren bir diğer nörolog ise Amerikan Hastanesi’nden Dr. Bülent Kahyaoğlu. “Amerika’dan bir doktor arkadaşımı aradım ve araştırmanın tam sonuçlarına ulaştım. İlk önce hayvanlarda, ardından insanlarda denenen yeşil çay araştırması gösteriyor ki, beyin için bir hayli yararlı. Alzheimer, Parkinson ve bunama üzerinde oldukça etkili. Ama benim ve araştırma grubunun bu noktada tek şüphesi var. O da Japonların evde çay içme alışkanlıklarının olmaması ve sosyalleşme adına arkadaş gruplarıyla birlikte dışarı çıkıp içmeleri. Bu alışkanlık Japonların beyin yapılarının daha iyi olduğunu ve diğer ülke insanlarıyla karşılaştırılmaması gerektiğini gösterebilir bize.

Yani sosyalleşen insanın beyni daha güçlü olur ve yeşil çayın içindeki demir ve bakır nedeniyle oksitatif etkileri daha güçlü olabilir. Ama Tohoku Üniversitesi araştırma grubu bundan bahsetmiyor. Yeşil çayın nöroprotektif etkilerini ön plana çıkarıyor ve Alzheimer veya Parkinson olmuş bir kişinin tedavi sürecinde hastalığın ilerleyişini yavaşlatacağını, önleyeceğini ama hastalığın önceki etkilerini yok etmeyeceğini belirtiyorlar.”

Birçok hastalığa etkili

Herbalist Atabay Güveloğlu ise, yeşil çayın içindeki Epigallocatechin-Gallat (EGCG) maddesinin beyindeki plak oluşumunu yüzde 50 azalttığının bilindiğini söylüyor: “Bu yüzden yeşil çay içen kişilerin beyin hastalıklarına yakalanma riski azalıyor. Hatta son zamanlarda yeşil çayın içindeki EGCG maddesinin yoğunlaştırılıp gıda ürünü olarak sunulması da öneriliyor. Kökeninin Çin’e dayandığı bilinen yeşil çay, Milattan Sonra 6. yüzyıl civarında Budist rahipler vasıtasıyla Japonya’ya, 14. yüzyılda da Portekizli Cizvit papazları aracılığı ile İpek Yolu’nu takiben Avrupa’ya getirilmişti. Bu şifalı bitkinin, insan sağlığı açısından öneminin keşfedilmesi, 1200’lü yılların başlarına kadar uzanıyor. Binlerce yıldır Uzakdoğu’da hayatın bir parçası haline gelen yeşil çayın sırrı, bünyesinde bulunan antioksidan maddelerle açıklanabiliyor.”
Güveloğlu, yeşil çayın sadece beyin değil, kanserden romatizmaya pek çok hastalık için de etkili olduğunu belirtiyor: “Japon toplumu üzerinde yapılan uzun çalışmalar; bu ülkede ortalama hayat süresinin kadınlarda 82, erkeklerde ise 76 olduğunu ortaya çıkardı. Ayrıca Japonya, kanser vakalarının dünyada en az görüldüğü ülke olma özelliğini taşıyor. Japon toplumunun bu özellikleri, yüzyıllardan beri yeşil çay tüketmeyi bir hayat tarzı haline getirmeleriyle ilişkilendirilince, çalışmalar bu bitkiye kaydırıldı.
Yapılan çalışmalar sonucunda yeşil çayın pek çok hastalığa iyi geldiği açıklandı. Bitki mucizevi ama ihtiva ettiği etken maddelerden biri de kafein. Bir fincan yeşil çayda, ortalama 78 mg kafein bulunuyor. Yani 6-7 fincan ile ortalama 470-550 mg’lık kafein miktarı vücuda girecek demek oluyor. Bu da gece uykularını olumsuz etkiliyor. Bu sebeple yeşil çayı demlerken ilk 30-40 saniye içinde elde edilen demi döktükten sonra, su ilave ederek yeniden demlemekte fayda bulunuyor.”
Çin dünyanın en çok yeşil çay üreten ülkesi. Yılda 450 bin ton yeşil çay üreten Çin’i, Japonya, Endonezya, Vietnam, Hindistan ve Sri Lanka takip ediyor. Çay tarımı ve üretimi; büyük oranda ekvatoral iklime sahip ve ekvatora yakın bölgelerde yapılıyor. Yeşil çay üretimi için kaliteli yaş çay yaprağına ihtiyaç var. Siyah çayın işlenmesinde olduğu gibi, yeşil çayın işlenmesinde de çay yaprağının standartlara uygun toplanması büyük önem taşıyor.

Yeşil çayın normal çaydan farkı

Yeşil çay, siyah çayla aynı bitkiden ‘Camellia Sinensis’ten elde ediliyor. Aralarındaki tek farklılık, işleme tekniğinden kaynaklanıyor. Yeşil çay yaprakları, siyah çaya göre çok daha az işlem görüyor. Yeşil çay bitkisinin yaprakları, taze ve yeşil rengini kaybetmiyor. Siyah çay bir oksidasyona maruz kalırken, yeşil çay buharla ısıtılarak enzimlerinin ayrılması ile parçalanmıyor ve polifenolik (antioksidan) maddelerinin azalmasına karşın korunmuş oluyor.

Zekayı Artıran Besinler


Çilek: İçeriğindeki fisetin maddesi hafıza kaybının etkilerini azaltıp, bunamayı geciktiriyor.

Çikolata: Magnezyum ve antioksidan içeriğiyle beyne oksijen taşıyarak daha aktif çalışmasını sağlıyor.

Tahıl: Önemli bir B vitamini kaynağı olan tahıllar, kan şekerini dengeliyor.

Patates: Kan şekerini dengeli olarak yükseltiyor bu sayede zeka daha verimli çalışıyor.

Yoğurt: İçinde bulunan tirozin isimli madde hafızayı güçlendirip, beyni uyarıyor.

Üzüm suyu:
 Dopamin salgılanmasını arttırarak problem çözme yeteneğini geliştiriyor.

Fasulye: Lif ve protein bir arada özellikle çocuklarda zekayı açıyor.

Kırmızı ve turuncu renkli sebzeler: Özellikle domates, havuç ve kırmızı biberde bulunan antioksidan beynin daha uzun süre sağlıklı kalmasını sağlıyor.

Somon: Omega-3 yağları hem beyni koruyor hem hafızayı güçlendiriyor.

Hergün düzenli olarak kahvaltı yapan kişilerin diğerlerine oranla daha başarılı ve verimli oldukları biliniyor. Yoğun bir güne başlarken; peynir, süt, yumurta gibi protein içeren besinlerden oluşan bir kahvaltı, şekerli çay ve simitten oluşan bir kahvaltıya kıyasla daha iyi sonuç almayı sağlıyor.

“Odaklanma” için ceviz, fındık, fıstık gibi sinirleri kuvvetlendiren yiyeceklerin yenmesini öneriliyor.

Uzmanlar yaratıcılığın geliştirilmesi için zencefil yenmesini öneriyor. Kimyonun da içerdiği uçucu yağların bütün sinir sistemini uyardığını söyleyen diyetisyenler “Aniden bir fikre, bir buluşa ihtiyacı olan kimyon çayı içmelidir. Çay, bir fincana iki tatlı kaşığı dolusu kimyon eklenerek yapılabilir” önerisinde bulunuyor.

Lahana, tiroit bezlerinin aktivitesini yavaşlattığı için daha stressiz öğrenmeyi sağlar.

Yağsız kırmızı et: Tam bir demir deposu, özellikle sağlıklı alyuvarlar için vazgeçilmez... Beyin gelişimi için büyük yarar sağlıyor.

Hafıza İçin:
Biberiye - Hafif konsantrasyon problemleri ve unutkanlık için biberiye yağı koklayabilirsiniz. Bir mendile birkaç damla biberiye yağı damlatıp koklayın. Cebinizde veya çantanızda taşıyıp, ara sıra koklayın. Bu bitkinin hafızayı ve konsantrasyonu iyileştirici ve geliştirici özelliği yüzyıllar öncesinden bilinirdi.
Bu hafta beyniniz için bunları yapın.
Mümin Sekmanın hazırladığı Bu hafta beynine iyi bak! adlı beyin Kullanma kılavuzu kitapçığından birkaç alıntı:

   Beyin açık havada ve ayaktayken daha iyi çalışır. Önemli kararlarınızı  açık havada yürürken alın.
   Beyin örneklerle akıl yürütür. Kararsız kaldığınız bir durumda Atatürk  benim yerimde olsaydı ne yapardı? diye düşünün.
   Yabancı bir dil öğrenme ve ezber beyni güçlendirir. Her gün birkaç yeni kelime öğrenin ve kullanın.
   Zihinsel jimnastik yapın. Bunun için başta Sudoku olmak üzere bulmaca ve satranç gibi oyunları kullanabilirsiniz.
   Zihinsel rutinlerinizi kırın. Bazen telefonu sol elinizde tutun, çantanızı diğer alinizde taşıyın, evinize başka bir yoldan gidin.
   Zihinsel zevklerinizi zenginleştirmek için her gün mutlaka iyi bir özdeyiş kitabından, birkaç cümle okuyun. Güzel bir resme bakın. Sevdiğiniz bir müziği gözleri kapalı dinleyin.
   Bir konu hakkında düşünürken, nasıl düşündüğünüzü de gözlemleyin. Düşünmek üzerine düşünmek, düşünce kalitesini artırır.
   Iyi bir uyku kaliteli bir beynin temelidir. 24 saati geçen uykusuzluk sarhoşluğa benzer bir şekilde beyin fonksiyonlarını etkilemektedir.
   Bol ve temiz birinci el oksijen beyin için çok önemlidir. Beyin vücuda alınan oksijenin dörtte birini tek başına tüketir.
   Farklı düşünme tarzları beyni geliştirir. Çocuklar ve hayvanlarla daha fazla vakit geçirin. Sizden farklı düşünen insanlarla konuşun.
   Kullanılmayan organ körelir. Sürekli TV seyrederek beyninizi düşük viteste çalıştırmayın.
   Beyninizin sınırlarını zorlamayan etkinlikler, beyninizi geliştirmez.
   Beyin diyeti yapın. Beynimiz garbage in garbage out ilkesine göre çalışır. Yani beninize çöp girerse, beyninizden çöp çıkar. Beyninizi neyle beslediğinize, midenizi neyle beslediğiniz kadar dikkat edin.
   Kafanızda en çok neyi düşünürseniz, hayatınızda onu çoğaltırsınız.
   Günde aklımızdan 60 bin ile 80 bin arası düşünce geçer. Bu düşünceler ne hakkında?
   Beynimiz kendisinin nasıl çalıştığı hakkındaki bilgi ve inançlarına göre çalışır. Beynin çalışması hakkında yanlış bilgilere sahip olduğumuzda, beynimiz de yanlış çalışır.
   Başarı beyinde başlar. Insan kafadan kaybeder! Bu hafta beyin haftası.
    Aklımızı başımıza toplama haftası! Bu hafta kafanızı nasıl daha iyi çalıştırabileceğiniz üzerine daha fazla kafa yorun:)


UNUTKANLIĞI MUCİZE BİTKİ HAVUÇ SUYU
Bir ay taze sıkılmış havuç suyu uygulayacaksınız. Bunu gündüz de içebilirsiniz. Sonra bakın nasıl zehir gibi bir hafızaya sahip oluyorsunuz

ALZEMİR HASTALIĞI İÇİN,
Formülün temel maddesi havuç… Taze olarak sıkıp, gece yatmadan önce içmeniz öneriliyor. Alzheimer’in birinci evresinde ise o da ortadan kalkar. Alzheimer bir iki yılda değil en erken 15 yıl önce başlar ve ortaya çıktıktan sonra da geç kalmış olursunuz. Bunu önlemek istiyorsanız zaman zaman bu havuç suyunu içmelisiniz

Alzheimer ve Parkinson'a YEŞİL ÇAY engeli
Düzenli içimde, antioksidan etkileri ve kansere karşı koruyuculuğu bilinen yeşil çayın bir yararı daha ortaya çıktı. Japonya'da yapılan araştırmaya göre, günde 2 fincan yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını önleyici etki yapıyor


Japonya'da Tohoku Üniversitesi’nde Prof. Shinichi Kuriyama önderliğindeki dokuz bilim adamının 2002’de başlayıp Şubat 2006’da bitirdiği araştırmaya göre yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını önleyici bir rol oynuyor.

Bir yıl boyunca yeşil çayın etkilerini hayvanlar üzerinde deneyen 10 kişilik araştırma grubu, beyindeki nörodejeneratif (bunama) etkinin yok olduğunu tespit edince, insanlar üzerinde denemeye karar verdi ve 70 yaş üzerindeki 1003 kişiden oluşan bir denek grubu ile çalışmaya başladı. Grubun bir kısmına günde bir fincan, bir kısmına günde iki fincan, bir diğer kısmına da üç fincan yeşil çay içirildi. Parkinson, Alzheimer, bunama gibi hastalıkların tanısı için uygulanan; vücut hareketlerinde meydana gelen anormallikleri ya da hafıza durumunu belirlemeye yönelik gerçekleştirilen nörolojik konuşma testlerine tabi tutulan denekler, haftada bir ölçüme alındı. Testlerin sonuçları, çayların içim oranlarına göre değerlendirildi.
Bilimsel bir yayın olan ‘Amerikan Journal of Nutrition’da yayımlanan araştırma sonuçlarını konuştuğumuz Acıbadem Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Yasemin Akyüz, “Alzheimer ve Parkinson özellikle 70 yaşından sonra görülen ve her beş yılda bir katlanarak artan hastalıklar. Eskiden bu hastalıklar toplum açısından büyük sorun oluşturmuyordu. Çünkü ölüm yaşı daha düşüktü ve yaşlı insanların sosyal hayatlarını iyi bir şekilde sürdürmesi beklenmiyordu. Oysa günümüzde bu hastalıklar büyük sorun oluşturmaya başladı ve yaşlılar toplum hayatındaki rollerinden dolayı farklı tedavi yöntemlerinin arayışına girdi. Elbette dünyanın pek çok ülkesinde hastalıklara karşı çare arayışları sürüyor, ama şimdiye değin kesin bir tedavi yönteminden söz edilemiyor. O yüzden bu araştırma, bizler için bir hayli önem taşıyor” diyor.


Dr. Yasemin Akyüz


Önlem Alınmalı
Dr. Yasemin Akyüz, Alzheimer ve Parkinson olma yaşının düştüğünü ve önlem alınması gerektiğini düşünüyor

Günde iki fincan yeşil çay

Araştırma sonuçlarından da anlaşıldığı üzere yeşil çay, oksitatif (antioksidan) ve anti-eflamatuar (iltihabi durumların önlenmesi) etkiler taşıyor. Yeşil çay düzenli içildiğinde, nörodejeneratif etkileri yok ediyor. Dr. Akyüz, daha önce bu şekilde yapılan bir araştırma bulunmadığı için, bugüne kadar yeşil çayın önerilmediğini söylüyor. Dr. Akyüz, uyguladığı tedavi yöntemi konusunda; “Günde üç tableti geçmeyecek E vitamini kürü uyguluyordum ama şimdi hastalarıma günde iki bardak yeşil çay içmelerini önereceğim. Çünkü elimizdeki veriler net olarak gösteriyor ki, yeşil çay beyin için tam bir iksir. Günde düzenli olarak iki fincan içildiğinde antioksidan etkisi ortaya çıkıyor. Ve eminim sadece beyin için değil, başka birtakım hastalıkların tedavi sürecinde de etkili oluyor. Yeşil çayı şimdi elimizdeki net verilerle nöroprotektif (koruyucu) olarak ilan edebiliriz” diyor.
Yeşil çay önermeye karar veren bir diğer nörolog ise Amerikan Hastanesi’nden Dr. Bülent Kahyaoğlu. “Amerika’dan bir doktor arkadaşımı aradım ve araştırmanın tam sonuçlarına ulaştım. İlk önce hayvanlarda, ardından insanlarda denenen yeşil çay araştırması gösteriyor ki, beyin için bir hayli yararlı. Alzheimer, Parkinson ve bunama üzerinde oldukça etkili. Ama benim ve araştırma grubunun bu noktada tek şüphesi var. O da Japonların evde çay içme alışkanlıklarının olmaması ve sosyalleşme adına arkadaş gruplarıyla birlikte dışarı çıkıp içmeleri. Bu alışkanlık Japonların beyin yapılarının daha iyi olduğunu ve diğer ülke insanlarıyla karşılaştırılmaması gerektiğini gösterebilir bize.
Yani sosyalleşen insanın beyni daha güçlü olur ve yeşil çayın içindeki demir ve bakır nedeniyle oksitatif etkileri daha güçlü olabilir. Ama Tohoku Üniversitesi araştırma grubu bundan bahsetmiyor. Yeşil çayın nöroprotektif etkilerini ön plana çıkarıyor ve Alzheimer veya Parkinson olmuş bir kişinin tedavi sürecinde hastalığın ilerleyişini yavaşlatacağını, önleyeceğini ama hastalığın önceki etkilerini yok etmeyeceğini belirtiyorlar.”

Birçok hastalığa etkili
Herbalist Atabay Güveloğlu ise, yeşil çayın içindeki Epigallocatechin-Gallat (EGCG) maddesinin beyindeki plak oluşumunu yüzde 50 azalttığının bilindiğini söylüyor: “Bu yüzden yeşil çay içen kişilerin beyin hastalıklarına yakalanma riski azalıyor. Hatta son zamanlarda yeşil çayın içindeki EGCG maddesinin yoğunlaştırılıp gıda ürünü olarak sunulması da öneriliyor. Kökeninin Çin’e dayandığı bilinen yeşil çay, Milattan Sonra 6. yüzyıl civarında Budist rahipler vasıtasıyla Japonya’ya, 14. yüzyılda da Portekizli Cizvit papazları aracılığı ile İpek Yolu’nu takiben Avrupa’ya getirilmişti. Bu şifalı bitkinin, insan sağlığı açısından öneminin keşfedilmesi, 1200’lü yılların başlarına kadar uzanıyor. Binlerce yıldır Uzakdoğu’da hayatın bir parçası haline gelen yeşil çayın sırrı, bünyesinde bulunan antioksidan maddelerle açıklanabiliyor.”
Güveloğlu, yeşil çayın sadece beyin değil, kanserden romatizmaya pek çok hastalık için de etkili olduğunu belirtiyor: “Japon toplumu üzerinde yapılan uzun çalışmalar; bu ülkede ortalama hayat süresinin kadınlarda 82, erkeklerde ise 76 olduğunu ortaya çıkardı. Ayrıca Japonya, kanser vakalarının dünyada en az görüldüğü ülke olma özelliğini taşıyor. Japon toplumunun bu özellikleri, yüzyıllardan beri yeşil çay tüketmeyi bir hayat tarzı haline getirmeleriyle ilişkilendirilince, çalışmalar bu bitkiye kaydırıldı.
Yapılan çalışmalar sonucunda yeşil çayın pek çok hastalığa iyi geldiği açıklandı. Bitki mucizevi ama ihtiva ettiği etken maddelerden biri de kafein. Bir fincan yeşil çayda, ortalama 78 mg kafein bulunuyor. Yani 6-7 fincan ile ortalama 470-550 mg’lık kafein miktarı vücuda girecek demek oluyor. Bu da gece uykularını olumsuz etkiliyor. Bu sebeple yeşil çayı demlerken ilk 30-40 saniye içinde elde edilen demi döktükten sonra, su ilave ederek yeniden demlemekte fayda bulunuyor.”
Çin dünyanın en çok yeşil çay üreten ülkesi. Yılda 450 bin ton yeşil çay üreten Çin’i, Japonya, Endonezya, Vietnam, Hindistan ve Sri Lanka takip ediyor. Çay tarımı ve üretimi; büyük oranda ekvatoral iklime sahip ve ekvatora yakın bölgelerde yapılıyor. Yeşil çay üretimi için kaliteli yaş çay yaprağına ihtiyaç var. Siyah çayın işlenmesinde olduğu gibi, yeşil çayın işlenmesinde de çay yaprağının standartlara uygun toplanması büyük önem taşıyor.
Yeşil çayın normal çaydan farkı
-
Yeşil çay, siyah çayla aynı bitkiden ‘Camellia Sinensis’ten elde ediliyor. Aralarındaki tek farklılık, işleme tekniğinden kaynaklanıyor. Yeşil çay yaprakları, siyah çaya göre çok daha az işlem görüyor. Yeşil çay bitkisinin yaprakları, taze ve yeşil rengini kaybetmiyor. Siyah çay bir oksidasyona maruz kalırken, yeşil çay buharla ısıtılarak enzimlerinin ayrılması ile parçalanmıyor ve polifenolik (antioksidan) maddelerinin azalmasına karşın korunmuş oluyor.
                                               
Hafızayı kuvvetlendirme
Uzmanlara göre 40'lı yaşlarına gelen herkeste hafızayla ilgili ufak tefek sorunlar kendini göstermeye başlıyor. Bunlar da hayatınızda birçok aksaklığı beraberinde getiriyor. Ancak doktorlar çocukların, yetişkinlerin, hatta yaşlıların bile hafızalarını kuvvetlendirmesinin mümkün olduğunu söylüyor.
ABD''nin en saygın bilim dergilerinden New Scientist''e göre yaşınız kaç olursa olsun beyni genç tutmak ve unutkanlığın önüne geçmek mümkün. Dergi, hafızayı korumaya yardımcı olacak tavsiyeleri derledi
Elbette bunun için doğru beslenmek ve birkaç ipucuna önem vermek gerekiyor. Bilim dergisi New Scientist''in İngiltere ve ABD''deki ünlü doktorlara danışarak hazırladığı tavsiyelerden bazıları şöyle:
Sınav öncesi uyuyun
1. Gece yalnızca 3 saat uyumuş bir kişinin düşünce kabiliyeti, yasal olarak sarhoş olan bir kişiyle aynıdır. Gün içinde öğrendiğiniz her şey uyurken beyninizde "işleniyor." Araştırmalar yeni bir bilgisayar oyununu 2 saat oynayıp uyuyan bir kişinin kalktığında, birçok hileyi öğrendiğini gösteriyor. Aynı sonuç sınava hazırlanan kişilerde de görülüyor.
Müzik eğitimi alın
2. Araştırmalar müzik eğitimi alan 6-8 yaş arasındaki çocukların IQ''sunun yaşıtlarına göre 2-3 puan arttığını gösteriyor. Ayrıca düzenli olarak Mozart dinleyen kişilerin, diğer çeşit müzik dinleyenlere göre hafıza testlerinde daha başarılı oldukları görüldü. Bu sonuçlar Mozart bestelerinin kompleks yapısına bağlanıyor.

Yarım saat yürüyün
3. Haftada 3 kez yarım saat yürümek hafızayı güçlendiriyor. Düzenli egzersiz yapan çocukların sınavlardaki ve hafıza testlerindeki başarısının yüzde 15 arttığı görülüyor. Bunun nedeni beyne bol oksijen gitmesine bağlanıyor. Ayrıca egzersiz sırasında salgılanan hormonlar yeni beyin hücreleri yapılmasını tetikliyor.

Sigara ve alkol yok
4.ABD''deki Nötre Dame Rahibe Okulu''nda kalan rahibelerin yaşı 75-107 arasında değişiyor. Bunların birkaçı dışında ise hiçbirinde Alzheimer ya da diğer yaşlılık hastalıkları görülmüyor. Bu kadınların ortak özelliği ise portakal suyu, fasulye gibi gıdalarda bulunan folat vitamininden bol bol almaları. Sakin bir hayat sürmeleri ve sigara ile içkiden uzak durmaları da hafızalarını korumalarına yardımcı oluyor.
Konsantre olun
5. Uzmanlara göre "konsantre olacağım" diye düşünmek bile o sırada yapılan işe yoğunlaşmayı kolaylaştırıyor. Ayrıca gün içinde 1-2 fincan kahve içmek de beyni "şarj" ediyor. Ancak daha fazlası kişiyi yorup tam tersi etki yaratabiliyor.



Alzheimer Hastalığı
Alzheimer Hastalığının ilk defa tanımlanması, Alman hekim Alois Alzheimer tarafından 1900’ lü yılların başlarında yapılmıştır. Üzerinden tam bir yüzyıl geçmiş olmasına rağmen henüz bu hastalığın kesin tedavisinin ve de kesin olarak nedeninin veya nedenlerinin ne olduğu bilinmemektedir. Her ne kadar bu konuda kesin neden bilinmiyor ise de, bilim adamları farklı bir kaç teori ortaya atmışlardır.
Hemen hemen gelişmiş tüm ülkelerde bu konu üzerinde araştırmalar yıllardan beri büyük bir hızla devam etmektedir. Bu konudaki temel bulgu, hastalığın yavaş yavaş hafıza kaybına neden olmasıdır. Beyin hücrelerine nöron adı verilmektedir. Bu hücrelerinin ölümü sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Bazı bilim adamları bunun sebebini genetik yatkınlığa bağlamaktadırlar. Beyin hücrelerinin ölümü geri dönüşümsüzdür (irreversible). Alzheimer hastalığında, duygu, davranış, düşünce, konuşma ve yeteneklerde de değişik derecelerde etkilenmeler gözlenmektedir. Çünkü, hücre ölümlerinin en belirgin olduğu beyin bölgeleri, konuşma ve hafıza merkezlerinin bulunduğu temporal bölgedir.

Alzheimer kısa zamanda gelişen bir hastalık değildir. Başlangıcı yaklaşık en az 15-18 yıl öncesine dayanır. Bu hastalığın belirtileri ortaya çıktığında, bilinmelidirki en az onbeş yıl önce bu hastalık oluşmaya başlamış demektir. Sinsi bir şekilde ilerleyen bir hastalıktır. Semptomlarını (belirtileri) göstermeye başladığında Alzheimer en az on yıl önce gelişmeye başlamış demektir. Bu konuda yapılan araştırmaların başka bir hedefi de Alzheimer’in erken teşhisini (başlangıç aşamasını) yapabilmek için hangi parametrelerin ölçüleceğidir. Ne yazıkki günümüzde henüz Alzheimer hastalığının başlangıcını veya gelişmeye başladığını ortaya koyabilecek ölçme veya belirleme yöntemi yoktur.

Alzheimer ve taze sıkılmış havuç suyu (TSHS)
Yukarıda da belirttiğim gibi, tedavi amaçlı kullanılacak olan ilaçların (maddelerin) insanlar için etkili ve güvenli olduğunu kanıtlamak şarttır. Bu nedenle araştırmalar hem çok uzun bir zaman almakta hem de çok büyük maliyetler getirmektedir. Değerli okuyucu, benim çalışmalarımda gözlediğim, Taze Sıkılmış Havuç Suyu Kürünün (TSHSK) Alzheimer hastalığını önlemedeki gücü bulunmaz bir imkandır. Çünkü, TSHSK nün her şeyden önce insanlar için güvenli olması, bu kürü tartışmasız kılmaktadır. Taze Sıkılmış Havuç Suyu Kürü’nün herhangi bir yan tesiri de söz konusu değildir. Alzheimer hastalığına karşı TSHSK, şu sıralar en etkili önleyici, en etkili durdurucu ve de tedavi edici imkânı sağlayabilmektedir. Alzheimer hastaları bu kürü uygularken sonuçlarını bir iki haftadan önce alamazlar. Ancak, ikinci haftadan sonra Alzheimer hasta yakınları, TSHSK’nün olumlu sonuçlarını ve dikkate değer ölçüde olumlu gözlemlerini yapabilmektedirler. Diğer tüm kürlerde olduğu gibi, bu kürün de her Alzheimer hastasında yüzde yüz etkili olacağı söz konusu değildir. Bu durum, modern tıbbın imkânlarında da (örneğin ilaçlar) böyledir. Bir ilacın veya uygulanan kürün başarılı olabilmesi, o insanın genetik yapısına, bağışıklık sistemine, başka rahatsızlıklarının olup olmadığına, sürekli bir rahatsızlığının olup olmadığına (örneğin şeker hastalığı gibi), yaşına, hamile olup olmadığına ve bunun gibi bir çok faktörlere bağlıdır. Alzheimer hastalığı ile ilgili olarak bir noktayı önemle vurgulamak istiyorum. Bu hastalık, genel olarak bir kaç ayda ani olarak ortaya çıkan bir hastalık değildir. Başlangıcı, en erken on ile yirmi yıl öncesinden yavaş yavaş ve sinsi bir şekilde gelişmeye başlamaktadır. Yeterli düzeye gelmeden bu hastalığı erken teşhis etmek mümkün olmamaktadır. Bulguların doğrultusunda teşhis konulduğunda, hastalık yerleşmiş ve kendisini bariz şekilde belli etmeye başlamıştır. Bu nedenle önleyici veya durdurucu olarak TSHSK’nün orta yaşlardan itibaren kullanılmasını tavsiye ederim. Günümüzün modern tıbbı bu hastalık için: “Son yıllarda hastalığın seyrini değiştiren bazı tedavi seçenekleri ortaya çıkmış olmasına rağmen, iyileştirilebilir ya da düzeltilebilir bir hastalık değildir. Ancak hastalığın ilerleme hızını yavaşlatmak, hastalık seyri sırasında ortaya çıkan bazı rahatsız edici bulguları düzeltmek, ortadan kaldırmak mümkündür.” ifadesini kullanmaktadır.

Bugün için Alzheimer hastalığını doğrudan tedavi edebilecek bir ilaç henüz geliştirilememiştir. Ancak, Alzheimer hastalığının neden olduğu bazı şikâyetlerin tedavisi mümkün olmaktadır. Ayrıca, Alzheimer hastalığının başladığını tayin edebilecek herhangi bir analiz yöntemi de henüz geliştirilememiştir. Taze sıkılmış havuç suyu kürünün, Alzheimer hastalığını tedavi gücü yaklaşık %30 oranındadır. Bu oranın çok daha yukarılara çekilmesi mümkündür. Bu da ikinci bir bitkinin promotor veya medyatör olarak kullanılması ile mümkün olabilecektir. Tıpkı bu kitapta okuduğunuz kereviz-ıspanak, ısırgan-ebegümeci ya da maydanoz-tereotu ikili karışım kürleri gibi. Havuç suyunun etkisini daha da artırabilecek ilave ikinci bitki üzerindeki araştırma çalışmalarım devam etmektir. TSHSK nün yaklaşık %30 oranındaki tedavi gücü, Alzheimer hastalığının başlangıç evresinde olanlar için geçerlidir. Alzheimer hastalığının son evresinde olanlar için tedaviden ziyade, hastalığın ilerlemesini belirgin bir şekilde durdurduğunu gözlemek mümkün olmaktadır. Burada tekrar hatırlatmayı uygun buluyorum, bir hastalığı önlemek onu tedavi etmekten çok daha kolaydır.

Sigara veya Alkol tüketenlerin dikkatine
Değerli okuyucu, Avusturalya ve Yeni Zellanda üzerinde Ozon Tabakasının inceldiği son yıllarda yapılan ölçümler ile ortaya konmuştur. Ozon Tabakasının incelmesi demek güneş ışığında bulunan UV- ve daha kısa dalga boylu ışığın bu bölgelere (Avusturalya ve Yeni Zelanda) daha yoğun bir şekilde giriş yaptığı ve bu yörede yaşayan tüm canlıları olumsuz etkilediği bir gerçektir. Ozon Tabakasının incelmeye başlamasından sonra, bu ülkelerde yaşayan insanlarda deri ve cilt kanserlerinde büyük artış gözlenmiştir. Beta-karotenin deri ve cilt kanserini önlediği bilinmektedir. Bu nedenle bir grup Avusturalyalı bilim adamı, beta-karotenin bu gücünü ortaya koymak için klinik deney başlatmışlardır. Yapılan bu klinik deneylerin sonucunu, 21 Mayıs 2003 tarihinde, Journal of the National Cancer Institute dergisinde açıkladılar. Bu araştırmanın sonuçları oldukça şaşırtıcıdır. Alkol veya sigara içenler beta-karoten aldıkları taktirde bağırsak adenomlarında, bağırsak kanserinin ön basamak oluşumlarında enaz iki misli artış gözlenmiştir. Alkol ve sigara kullanmayan larda ise, tam aksine %44 azalma gözlenmiştir.

Bu nedenle sigara veya alkol tüketenlerin zengin beta-karoten içeren besinlerde ölçülü olmaları önerilmiştir. Havuç, zengin bir bata-karoten kaynağıdır. Eğer, sigara veya alkol tüketiyorsanız havuç kürü uygulamayınız. Şayet, sigara veya alkol tüketmiyorsanız, bu taktirde uygulayacağınız havuç kürü veya zengin beta-karoten kaynaklı besinler tüketmeniz, aynı zamanda bağırsak kanserine karşı %44 daha az yakalanma riskine sahipsiniz anlamına gelmektedir. Kısaca, beta-karoten içerikli besinler, sigara veya alkol kullananlarda bağırsak kanserine yakalanma riskini iki kat artırırken, sigara veya alkol tüketmeyenlerde ise, bağırsak kanserine yakalanma riskinide %44 oranında önleyebilmektedir. Değerli okuyucu, eğer sigara veya alkol tüketiyorsanız havuç kürünü uygulamayınız.

Havuç kürünü uygulayanlar, sigara tiryakisi iseler, havuç suyu kürünü uygularken bol       bol balgam sökmeye başlarlar. Bu anlamda havuç suyu kürü aynı zamanda sigara içenler için iyi bir balgam söktürücüdür. Ancak, sigara ve alkol tüketenlerin havuç kürünü uygulamadan önce mutlaka, “Sigara veya Alkol tüketenlerin dikkatine” başlığı ile yazdığım yukarıdaki açıklamayı okumalarını öneririm.

Kalp krizi geçirme riski altında olanlara taze sıkılmış havuç suyu kürünü ihmâl etmemelerini tavsiye ederim. Kalp krizinin oluşmasında birinci sırayı alan en önemli risk faktörleri; damar sertliği, yüksek kolestrol ve yüksek triglyserid’dir. TSHS damarsertliğine karşı (antiatherosclerotic) en az onüç tane etkin madde içermektedir. Ayrıca, gerek kolestrol düşürücü (hypocholestrolemic) olarak, gerekse de triglyseridlere karşı (antitriglyceride) etkin rol oynayan bir çok etkin madde içermektedir. TSHS da bulunan heraclenin maddesi kanın pıhtılaşmasına karşı (antikoagulant) etkin rol oynadığından, kanın damarlarda daha rahat akmasına yardımcı olmakta ve bu sayede kalbin yükünü hafifletebilmektedir. Her akşam yatağa gitmeden önce bir bardak taze sıkılmış havuç suyunu içmek benim yıllardır uyguladığım alışkanlıklarımdandır.
Satın aldığınız havuçların taze ve olgunlaşmış olmasına mutlaka özen gösteriniz. Kolay bükülebilen veya tazeliğini kaybetmiş olan havuçları satın almayınız. Kolayca eğilebilmesi havucun tazeliğini yitirmiş olduğu anlamına gelir. Tam olgunlaşmadan (genç) toplanmış olan küçük havuçlarda şeker oranı yüksektir (yaklaşık %6). Havuç olgunlaştıkça içerdiği şeker oranıda azalır. Havucun rengi ne kadar güçlü ise, içerdiği beta-karoten maddesi de o kadar fazladır. A-vitamini (retinol) ihtiyacımızı genel olarak hayvansal besinlerden alırız. Bitkilerde moleküler yapıları birbirlerinden farklı çok çeşitli karotenler vardır. Karotenler, A-vitamininin ön basamaklarıdır. Bunlardan molekül yapıları uygun olanlar, insan vücudunda kısmen A-vitaminine dönüştürülürler. Bu dönüşüm için molekül yapısı en uygun olan karoten, beta karotendir.
Unutkanlığa karşı havucun gücü bulunmaz bir nimettir. Ancak, bu amaç için yemeklerde veya salatada bolca havuç kullanmak, örneğin redelenmiş şekilde çözüm değildir. Bu şekilde havucun sadece besin değerlerinden istifade etmiş olunur. Unutkanlığa karşı havuçun aşağıda belirtildiği kullanma şekline mutlaka uyulması gerekir. Aksi taktirde sonuç almak mümkün değildir. Bu kitapta belirtilen tüm kullanma şekillerine mutlaka uyulması gerekir. Salatada kullanılan havucun hiç mi faydası yok, diye sorarsanız, tabiki var, ancak, istenilen düzeyde ve güçte değildir. Bu durum diğer bütün sebzeler ve bitkiler için de geçerlidir. Değerli okuyucu, taze sıkılmış havuç suyu kürünün tüketim zamanı da oldukça önemlidir. Örneğin, sabah aç karna veya öğle yemeğinden sonra içilmesi tamamen farklıdır. Özellikle unutkanlığa ve Alzheimer hastalığına karşı kullanılırken akşam yemeklerinden en az iki sonra içilmesinin arkasında yatan nedenlerden bir tanesi, beyinde üretilen bazı hormonların durumundan dolayıdır.
Uyarı: Akşam yemeğinden iki saat sonra uygulanacak TSHS kürünün özel durumları vardır. Eğer, o akşam bir gerilim filmi seyrediyorsanız, işiniz gereği geç saatlere kadar çalışmak durumunda iseniz veya henüz uykunuz gelmemiş ise havuç suyunu akşam yemeğinden

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder