Alzheimer Hastalığı
Alzheimer Hastalığının ilk defa tanımlanması, Alman hekim Alois
Alzheimer tarafından 1900’ lü yılların başlarında yapılmıştır. Üzerinden tam
bir yüzyıl geçmiş olmasına rağmen henüz bu hastalığın kesin tedavisinin ve de
kesin olarak nedeninin veya nedenlerinin ne olduğu bilinmemektedir. Her ne
kadar bu konuda kesin neden bilinmiyor ise de, bilim adamları farklı bir kaç
teori ortaya atmışlardır.
Hemen hemen gelişmiş tüm ülkelerde bu konu üzerinde araştırmalar
yıllardan beri büyük bir hızla devam etmektedir. Bu konudaki temel bulgu,
hastalığın yavaş yavaş hafıza kaybına neden olmasıdır. Beyin hücrelerine nöron
adı verilmektedir. Bu hücrelerinin ölümü sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır.
Bazı bilim adamları bunun sebebini genetik yatkınlığa bağlamaktadırlar. Beyin
hücrelerinin ölümü geri dönüşümsüzdür (irreversible). Alzheimer hastalığında,
duygu, davranış, düşünce, konuşma ve yeteneklerde de değişik derecelerde
etkilenmeler gözlenmektedir. Çünkü, hücre ölümlerinin en belirgin olduğu beyin
bölgeleri, konuşma ve hafıza merkezlerinin bulunduğu temporal bölgedir
Alzheimer kısa zamanda gelişen bir hastalık değildir. Başlangıcı
yaklaşık en az 15-18 yıl öncesine dayanır. Bu hastalığın belirtileri ortaya
çıktığında, bilinmelidirki en az onbeş yıl önce bu hastalık oluşmaya başlamış
demektir. Sinsi bir şekilde ilerleyen bir hastalıktır. Semptomlarını
(belirtileri) göstermeye başladığında Alzheimer en az on yıl önce gelişmeye
başlamış demektir. Bu konuda yapılan araştırmaların başka bir hedefi de
Alzheimer’in erken teşhisini (başlangıç aşamasını) yapabilmek için hangi
parametrelerin ölçüleceğidir. Ne yazıkki günümüzde henüz Alzheimer hastalığının
başlangıcını veya gelişmeye başladığını ortaya koyabilecek ölçme veya belirleme
yöntemi yoktur.
Alzheimer ve taze sıkılmış havuç suyu (TSHS)
Yukarıda da belirttiğim gibi, tedavi amaçlı kullanılacak olan
ilaçların (maddelerin) insanlar için etkili ve güvenli olduğunu kanıtlamak
şarttır. Bu nedenle araştırmalar hem çok uzun bir zaman almakta hem de çok
büyük maliyetler getirmektedir. Değerli okuyucu, benim çalışmalarımda
gözlediğim, Taze Sıkılmış Havuç Suyu Kürünün (TSHSK) Alzheimer hastalığını
önlemedeki gücü bulunmaz bir imkandır. Çünkü, TSHSK nün her şeyden önce
insanlar için güvenli olması, bu kürü tartışmasız kılmaktadır. Taze Sıkılmış
Havuç Suyu Kürü’nün herhangi bir yan tesiri de söz konusu değildir. Alzheimer
hastalığına karşı TSHSK, şu sıralar en etkili önleyici, en etkili durdurucu ve
de tedavi edici imkânı sağlayabilmektedir. Alzheimer hastaları bu kürü
uygularken sonuçlarını bir iki haftadan önce alamazlar. Ancak, ikinci haftadan
sonra Alzheimer hasta yakınları, TSHSK’nün olumlu sonuçlarını ve dikkate değer
ölçüde olumlu gözlemlerini yapabilmektedirler. Diğer tüm kürlerde olduğu gibi,
bu kürün de her Alzheimer hastasında yüzde yüz etkili olacağı söz konusu değildir.
Bu durum, modern tıbbın imkânlarında da (örneğin ilaçlar) böyledir. Bir ilacın
veya uygulanan kürün başarılı olabilmesi, o insanın genetik yapısına,
bağışıklık sistemine, başka rahatsızlıklarının olup olmadığına, sürekli bir
rahatsızlığının olup olmadığına (örneğin şeker hastalığı gibi), yaşına, hamile
olup olmadığına ve bunun gibi bir çok faktörlere bağlıdır. Alzheimer hastalığı
ile ilgili olarak bir noktayı önemle vurgulamak istiyorum. Bu hastalık, genel
olarak bir kaç ayda ani olarak ortaya çıkan bir hastalık değildir. Başlangıcı,
en erken on ile yirmi yıl öncesinden yavaş yavaş ve sinsi bir şekilde gelişmeye
başlamaktadır. Yeterli düzeye gelmeden bu hastalığı erken teşhis etmek mümkün
olmamaktadır. Bulguların doğrultusunda teşhis konulduğunda, hastalık yerleşmiş
ve kendisini bariz şekilde belli etmeye başlamıştır. Bu nedenle önleyici veya
durdurucu olarak TSHSK’nün orta yaşlardan itibaren kullanılmasını tavsiye
ederim. Günümüzün modern tıbbı bu hastalık için: “Son yıllarda hastalığın
seyrini değiştiren bazı tedavi seçenekleri ortaya çıkmış olmasına rağmen,
iyileştirilebilir ya da düzeltilebilir bir hastalık değildir. Ancak hastalığın
ilerleme hızını yavaşlatmak, hastalık seyri sırasında ortaya çıkan bazı
rahatsız edici bulguları düzeltmek, ortadan kaldırmak mümkündür.” ifadesini
kullanmaktadır
Bugün için Alzheimer hastalığını doğrudan tedavi edebilecek bir ilaç
henüz geliştirilememiştir. Ancak, Alzheimer hastalığının neden olduğu bazı
şikâyetlerin tedavisi mümkün olmaktadır. Ayrıca, Alzheimer hastalığının
başladığını tayin edebilecek herhangi bir analiz yöntemi de henüz
geliştirilememiştir. Taze sıkılmış havuç suyu kürünün, Alzheimer hastalığını
tedavi gücü yaklaşık %30 oranındadır. Bu oranın çok daha yukarılara çekilmesi
mümkündür. Bu da ikinci bir bitkinin promotor veya medyatör olarak kullanılması
ile mümkün olabilecektir. Tıpkı bu kitapta okuduğunuz kereviz-ıspanak,
ısırgan-ebegümeci ya da maydanoz-tereotu ikili karışım kürleri gibi. Havuç
suyunun etkisini daha da artırabilecek ilave ikinci bitki üzerindeki araştırma
çalışmalarım devam etmektir. TSHSK nün yaklaşık %30 oranındaki tedavi gücü,
Alzheimer hastalığının başlangıç evresinde olanlar için geçerlidir. Alzheimer
hastalığının son evresinde olanlar için tedaviden ziyade, hastalığın
ilerlemesini belirgin bir şekilde durdurduğunu gözlemek mümkün olmaktadır.
Burada tekrar hatırlatmayı uygun buluyorum, bir hastalığı önlemek onu tedavi
etmekten çok daha kolaydır.
Sigara veya Akol tüketenlerin dikkatine
Değerli okuyucu, Avusturalya ve Yeni Zellanda üzerinde Ozon
Tabakasının inceldiği son yıllarda yapılan ölçümler ile ortaya konmuştur. Ozon
Tabakasının incelmesi demek güneş ışığında bulunan UV- ve daha kısa dalga boylu
ışığın bu bölgelere (Avusturalya ve Yeni Zelanda) daha yoğun bir şekilde giriş
yaptığı ve bu yörede yaşayan tüm canlıları olumsuz etkilediği bir gerçektir.
Ozon Tabakasının incelmeye başlamasından sonra, bu ülkelerde yaşayan insanlarda
deri ve cilt kanserlerinde büyük artış gözlenmiştir. Beta-karotenin deri ve
cilt kanserini önlediği bilinmektedir. Bu nedenle bir grup Avusturalyalı bilim
adamı, beta-karotenin bu gücünü ortaya koymak için klinik deney
başlatmışlardır. Yapılan bu klinik deneylerin sonucunu, 21 Mayıs 2003
tarihinde, Journal of the National Cancer Institute dergisinde açıkladılar. Bu
araştırmanın sonuçları oldukça şaşırtıcıdır. Alkol veya sigara içenler
beta-karoten aldıkları taktirde bağırsak adenomlarında, bağırsak kanserinin ön
basamak oluşumlarında enaz iki misli artış gözlenmiştir. Alkol ve sigara
kullanmayan larda ise, tam aksine %44 azalma gözlenmiştir.
Bu nedenle sigara veya alkol tüketenlerin zengin beta-karoten içeren
besinlerde ölçülü olmaları önerilmiştir. Havuç, zengin bir bata-karoten
kaynağıdır. Eğer, sigara veya alkol tüketiyorsanız havuç kürü uygulamayınız.
Şayet, sigara veya alkol tüketmiyorsanız, bu taktirde uygulayacağınız havuç
kürü veya zengin beta-karoten kaynaklı besinler tüketmeniz, aynı zamanda
bağırsak kanserine karşı %44 daha az yakalanma riskine sahipsiniz anlamına
gelmektedir. Kısaca, beta-karoten içerikli besinler, sigara veya alkol kullananlarda
bağırsak kanserine yakalanma riskini iki kat artırırken, sigara veya alkol
tüketmeyenlerde ise, bağırsak kanserine yakalanma riskinide %44 oranında
önleyebilmektedir. Değerli okuyucu, eğer sigara veya alkol tüketiyorsanız havuç
kürünü uygulamayınız.
Havuç kürünü uygulayanlar, sigara tiryakisi iseler, havuç suyu kürünü
uygularken bol bol balgam sökmeye
başlarlar. Bu anlamda havuç suyu kürü aynı zamanda sigara içenler için iyi bir
balgam söktürücüdür. Ancak, sigara ve alkol tüketenlerin havuç kürünü
uygulamadan önce mutlaka, “Sigara veya Alkol tüketenlerin dikkatine” başlığı
ile yazdığım yukarıdaki açıklamayı okumalarını öneririm.
Kalp krizi geçirme riski altında olanlara taze sıkılmış havuç suyu
kürünü ihmâl etmemelerini tavsiye ederim. Kalp krizinin oluşmasında birinci
sırayı alan en önemli risk faktörleri; damar sertliği, yüksek kolestrol ve
yüksek triglyserid’dir. TSHS damarsertliğine karşı (antiatherosclerotic) en az
onüç tane etkin madde içermektedir. Ayrıca, gerek kolestrol düşürücü (hypocholestrolemic)
olarak, gerekse de triglyseridlere karşı (antitriglyceride) etkin rol oynayan
bir çok etkin madde içermektedir. TSHS da bulunan heraclenin maddesi kanın
pıhtılaşmasına karşı (antikoagulant) etkin rol oynadığından, kanın damarlarda
daha rahat akmasına yardımcı olmakta ve bu sayede kalbin yükünü
hafifletebilmektedir. Her akşam yatağa gitmeden önce bir bardak taze sıkılmış
havuç suyunu içmek benim yıllardır uyguladığım alışkanlıklarımdandır.
Satın aldığınız havuçların taze ve olgunlaşmış olmasına mutlaka özen
gösteriniz. Kolay bükülebilen veya tazeliğini kaybetmiş olan havuçları satın
almayınız. Kolayca eğilebilmesi havucun tazeliğini yitirmiş olduğu anlamına
gelir. Tam olgunlaşmadan (genç) toplanmış olan küçük havuçlarda şeker oranı
yüksektir (yaklaşık %6). Havuç olgunlaştıkça içerdiği şeker oranıda azalır.
Havucun rengi ne kadar güçlü ise, içerdiği beta-karoten maddesi de o kadar
fazladır. A-vitamini (retinol) ihtiyacımızı genel olarak hayvansal besinlerden
alırız. Bitkilerde moleküler yapıları birbirlerinden farklı çok çeşitli
karotenler vardır. Karotenler, A-vitamininin ön basamaklarıdır. Bunlardan
molekül yapıları uygun olanlar, insan vücudunda kısmen A-vitaminine
dönüştürülürler. Bu dönüşüm için molekül yapısı en uygun olan karoten, beta karotendir.
Unutkanlığa karşı havucun gücü bulunmaz bir nimettir. Ancak, bu amaç
için yemeklerde veya salatada bolca havuç kullanmak, örneğin redelenmiş şekilde
çözüm değildir. Bu şekilde havucun sadece besin değerlerinden istifade etmiş
olunur. Unutkanlığa karşı havuçun aşağıda belirtildiği kullanma şekline mutlaka
uyulması gerekir. Aksi taktirde sonuç almak mümkün değildir. Bu kitapta
belirtilen tüm kullanma şekillerine mutlaka uyulması gerekir. Salatada
kullanılan havucun hiç mi faydası yok, diye sorarsanız, tabiki var, ancak,
istenilen düzeyde ve güçte değildir. Bu durum diğer bütün sebzeler ve bitkiler
için de geçerlidir. Değerli okuyucu, taze sıkılmış havuç suyu kürünün tüketim
zamanı da oldukça önemlidir. Örneğin, sabah aç karna veya öğle yemeğinden sonra
içilmesi tamamen farklıdır. Özellikle unutkanlığa ve Alzheimer hastalığına
karşı kullanılırken akşam yemeklerinden en az iki sonra içilmesinin arkasında
yatan nedenlerden bir tanesi, beyinde üretilen bazı hormonların durumundan
dolayıdır.
Uyarı: Akşam yemeğinden iki saat sonra uygulanacak TSHS kürünün özel
durumları vardır. Eğer, o akşam bir gerilim filmi seyrediyorsanız, işiniz
gereği geç saatlere kadar çalışmak durumunda iseniz veya henüz uykunuz gelmemiş
ise havuç suyunu akşam yemeğinden
Alzheimer ve Parkinson'a YEŞİL
ÇAY engeli
Düzenli içimde, antioksidan etkileri ve kansere karşı koruyuculuğu
bilinen yeşil çayın bir yararı daha ortaya çıktı. Japonya'da yapılan
araştırmaya göre, günde 2 fincan yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını
önleyici etki yapıyo
Japonya'da Tohoku Üniversitesi’nde Prof. Shinichi Kuriyama
önderliğindeki dokuz bilim adamının 2002’de başlayıp Şubat 2006’da bitirdiği
araştırmaya göre yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını önleyici bir rol
oynuyor.
Bir yıl boyunca yeşil çayın etkilerini hayvanlar üzerinde deneyen 10
kişilik araştırma grubu, beyindeki nörodejeneratif (bunama) etkinin yok
olduğunu tespit edince, insanlar üzerinde denemeye karar verdi ve 70 yaş
üzerindeki 1003 kişiden oluşan bir denek grubu ile çalışmaya başladı. Grubun
bir kısmına günde bir fincan, bir kısmına günde iki fincan, bir diğer kısmına
da üç fincan yeşil çay içirildi. Parkinson, Alzheimer, bunama gibi
hastalıkların tanısı için uygulanan; vücut hareketlerinde meydana gelen anormallikleri
ya da hafıza durumunu belirlemeye yönelik gerçekleştirilen nörolojik konuşma
testlerine tabi tutulan denekler, haftada bir ölçüme alındı. Testlerin
sonuçları, çayların içim oranlarına göre değerlendirildi.
Bilimsel bir yayın olan ‘Amerikan Journal of Nutrition’da yayımlanan
araştırma sonuçlarını konuştuğumuz Acıbadem Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr.
Yasemin Akyüz, “Alzheimer ve Parkinson özellikle 70 yaşından sonra görülen ve
her beş yılda bir katlanarak artan hastalıklar. Eskiden bu hastalıklar toplum
açısından büyük sorun oluşturmuyordu. Çünkü ölüm yaşı daha düşüktü ve yaşlı
insanların sosyal hayatlarını iyi bir şekilde sürdürmesi beklenmiyordu. Oysa
günümüzde bu hastalıklar büyük sorun oluşturmaya başladı ve yaşlılar toplum
hayatındaki rollerinden dolayı farklı tedavi yöntemlerinin arayışına girdi.
Elbette dünyanın pek çok ülkesinde hastalıklara karşı çare arayışları sürüyor,
ama şimdiye değin kesin bir tedavi yönteminden söz edilemiyor. O yüzden bu
araştırma, bizler için bir hayli önem taşıyor” diyor.
Günde iki fincan yeşil çay
Araştırma sonuçlarından da anlaşıldığı üzere yeşil çay, oksitatif
(antioksidan) ve anti-eflamatuar (iltihabi durumların önlenmesi) etkiler
taşıyor. Yeşil çay düzenli içildiğinde, nörodejeneratif etkileri yok ediyor.
Dr. Akyüz, daha önce bu şekilde yapılan bir araştırma bulunmadığı için, bugüne
kadar yeşil çayın önerilmediğini söylüyor. Dr. Akyüz, uyguladığı tedavi yöntemi
konusunda; “Günde üç tableti geçmeyecek E vitamini kürü uyguluyordum ama şimdi
hastalarıma günde iki bardak yeşil çay içmelerini önereceğim. Çünkü elimizdeki
veriler net olarak gösteriyor ki, yeşil çay beyin için tam bir iksir. Günde
düzenli olarak iki fincan içildiğinde antioksidan etkisi ortaya çıkıyor. Ve
eminim sadece beyin için değil, başka birtakım hastalıkların tedavi sürecinde
de etkili oluyor. Yeşil çayı şimdi elimizdeki net verilerle nöroprotektif
(koruyucu) olarak ilan edebiliriz” diyor.
Yeşil çay önermeye karar veren bir diğer nörolog ise Amerikan
Hastanesi’nden Dr. Bülent Kahyaoğlu. “Amerika’dan bir doktor arkadaşımı aradım
ve araştırmanın tam sonuçlarına ulaştım. İlk önce hayvanlarda, ardından
insanlarda denenen yeşil çay araştırması gösteriyor ki, beyin için bir hayli
yararlı. Alzheimer, Parkinson ve bunama üzerinde oldukça etkili. Ama benim ve
araştırma grubunun bu noktada tek şüphesi var. O da Japonların evde çay içme
alışkanlıklarının olmaması ve sosyalleşme adına arkadaş gruplarıyla birlikte
dışarı çıkıp içmeleri. Bu alışkanlık Japonların beyin yapılarının daha iyi
olduğunu ve diğer ülke insanlarıyla karşılaştırılmaması gerektiğini
gösterebilir bize.
Yani sosyalleşen insanın beyni daha güçlü olur ve yeşil çayın içindeki
demir ve bakır nedeniyle oksitatif etkileri daha güçlü olabilir. Ama Tohoku
Üniversitesi araştırma grubu bundan bahsetmiyor. Yeşil çayın nöroprotektif
etkilerini ön plana çıkarıyor ve Alzheimer veya Parkinson olmuş bir kişinin
tedavi sürecinde hastalığın ilerleyişini yavaşlatacağını, önleyeceğini ama
hastalığın önceki etkilerini yok etmeyeceğini belirtiyorlar.”
Birçok hastalığa etkili
Herbalist Atabay Güveloğlu ise, yeşil çayın içindeki
Epigallocatechin-Gallat (EGCG) maddesinin beyindeki plak oluşumunu yüzde 50
azalttığının bilindiğini söylüyor: “Bu yüzden yeşil çay içen kişilerin beyin
hastalıklarına yakalanma riski azalıyor. Hatta son zamanlarda yeşil çayın
içindeki EGCG maddesinin yoğunlaştırılıp gıda ürünü olarak sunulması da
öneriliyor. Kökeninin Çin’e dayandığı bilinen yeşil çay, Milattan Sonra 6.
yüzyıl civarında Budist rahipler vasıtasıyla Japonya’ya, 14. yüzyılda da
Portekizli Cizvit papazları aracılığı ile İpek Yolu’nu takiben Avrupa’ya
getirilmişti. Bu şifalı bitkinin, insan sağlığı açısından öneminin
keşfedilmesi, 1200’lü yılların başlarına kadar uzanıyor. Binlerce yıldır
Uzakdoğu’da hayatın bir parçası haline gelen yeşil çayın sırrı, bünyesinde
bulunan antioksidan maddelerle açıklanabiliyor.”
Güveloğlu, yeşil çayın sadece beyin değil, kanserden romatizmaya pek
çok hastalık için de etkili olduğunu belirtiyor: “Japon toplumu üzerinde
yapılan uzun çalışmalar; bu ülkede ortalama hayat süresinin kadınlarda 82,
erkeklerde ise 76 olduğunu ortaya çıkardı. Ayrıca Japonya, kanser vakalarının
dünyada en az görüldüğü ülke olma özelliğini taşıyor. Japon toplumunun bu
özellikleri, yüzyıllardan beri yeşil çay tüketmeyi bir hayat tarzı haline
getirmeleriyle ilişkilendirilince, çalışmalar bu bitkiye kaydırıldı.
Yapılan çalışmalar sonucunda yeşil çayın pek çok hastalığa iyi geldiği
açıklandı. Bitki mucizevi ama ihtiva ettiği etken maddelerden biri de kafein.
Bir fincan yeşil çayda, ortalama 78 mg kafein bulunuyor. Yani 6-7 fincan ile
ortalama 470-550 mg’lık kafein miktarı vücuda girecek demek oluyor. Bu da gece
uykularını olumsuz etkiliyor. Bu sebeple yeşil çayı demlerken ilk 30-40 saniye
içinde elde edilen demi döktükten sonra, su ilave ederek yeniden demlemekte
fayda bulunuyor.”
Çin dünyanın en çok yeşil çay üreten ülkesi. Yılda 450 bin ton yeşil
çay üreten Çin’i, Japonya, Endonezya, Vietnam, Hindistan ve Sri Lanka takip
ediyor. Çay tarımı ve üretimi; büyük oranda ekvatoral iklime sahip ve ekvatora
yakın bölgelerde yapılıyor. Yeşil çay üretimi için kaliteli yaş çay yaprağına
ihtiyaç var. Siyah çayın işlenmesinde olduğu gibi, yeşil çayın işlenmesinde de
çay yaprağının standartlara uygun toplanması büyük önem taşıyor.
Yeşil çayın normal çaydan farkı
Yeşil çay, siyah çayla aynı bitkiden ‘Camellia Sinensis’ten elde
ediliyor. Aralarındaki tek farklılık, işleme tekniğinden kaynaklanıyor. Yeşil
çay yaprakları, siyah çaya göre çok daha az işlem görüyor. Yeşil çay bitkisinin
yaprakları, taze ve yeşil rengini kaybetmiyor. Siyah çay bir oksidasyona maruz
kalırken, yeşil çay buharla ısıtılarak enzimlerinin ayrılması ile parçalanmıyor
ve polifenolik (antioksidan) maddelerinin azalmasına karşın korunmuş oluyor.
ALZHEİMER HASTALIĞINDAN ŞÜPHELENİRSEK NE YAPALIM?
Böyle bir durumda hemen bir Nöroloji uzmanına gitmek olmalıdır. AH’lığı
sinsice ilerler ve zamanla hem hastanın hem de çevresinin yaşam kalitesini
bozmaya başlar Hastalığa erken tanı konulması, hem mevcut tedavi olanaklarından
daha fazla yararlanmasına hem de pratik bazı çözümlerle hasta ve yakınlarının
yaşam kalitesinin yüksek tutulmasını sağlayacaktır.
ALZHEİMER HASTALIĞININ TANISI NASIL KONUR?
Yukarıda anlatılan belirtiler sizde veya yakınlarınızda var ise,
doktorunuza gittiğinizde öncelikli olarak muayeneniz yapılacak, bazı
laboratuvar tetkikleri istenecek( Kan tetkikleri, Bilgisayarlı Beyin
tomografisi gibi) ve testler uygulanacaktır.Bunların sonucuna göre
hastalığınızın tanısı konulacaktır. Tanı konulduktan sonra en az 6 ayda bir
doktorunuzla görüşmeniz gerekmektedir.
İlerleyici Demansla Gelen Yaşlı Hastada Tanısal Yaklaşım
1. Her Hastada Yapılması Gereken İncelemeler
· Ailedeki demans öyküsünü
de içeren nörolojik öykü
· İlaç Öyküsü
· Mental muayeneyi de
içeren nörolojik muayene
· Kan Testleri:Tam kan
sayımı, sedimentasyon hızı, biyokimya profili, tiroid fonksiyon testleri,
vitamin B12, folik asit, sifiliz(frengi) testi, ilaç kullanıyorsa kan ilaç
seviyeleri.
· Bilgisayarlı Beyin
Tomografisi ya da beyin Manyetik Rezonans İncelemesi
2. Hastadan alınan bilgiler ve Muayene Sonucunda Gerekli Görülen
Hastalarda Yapılması Gereken Tetkikler
· Nöropsikolojik testler
· Psikiyatrik değerlendirilme
· Elektroensefalografi(Beyin
elektrosu)
· AIDS testi
· Beyin Omurilik
Sıvısının İncelenmesi
· Santral SinirSistemi
fonksiyonunu azaltan maddelerin, ve metal iyonlarını içeren toksikolojik
araştırma.
ALZHEİMER HASTALIĞININ TEDAVİSİ VAR MI?
Bu hastalığın kesin nedeni henüz bilinmediğinden hastalığı tamamen
ortadan kaldıracak bir tedavi yoktur. Ancak erken tanı ile, hastalığın
belirtileri azaltılır ve ilerlemesi durdurulabilir ya da yavaşlatılabilir.
Böylece hastaların yaşam kalitesi en yüksek seviyede tutulmaya çalışılır.
TEDAVİ HANGİ İLAÇLARLA VE YÖNTEMLERLE UYGULANIR?
Bu hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçların sayısı birden fazladır.
İlaç seçimi mutlaka bir uzmanın önerisiyle olmalıdır. Tıbbi denetim altında
verilmediklerinde hastalığın düzelmesi birtarafa, belirtilerin daha da ağırlaşmasına
neden olunabilir.
1. Demansda Non-farmakolojik(ilaçsız) yaklaşım: Yani hiçbir ilaç
vermeden yakınlarının eğitimi ile hastaya yardımcı olunur. O halde demanslı
hastaya nasıl davranalım?
a. Dostça davranın
b. Esprili olun
c. Yaklaşımınız kişiye özel olsun
d. Karmaşık kavramlardan
sözetmeyin
e. Yavaş konuşun
f. Hastaya fiziki olarak yakın
olun
g. Hastayı ve aileyi
önemsemiyor görünmeyin
h. Güven ve duygusal yakınlık sağlayacak
bir ortam oluşturun.
i. Hastaya dokunun
Tanıyı Açıklama
Hastalar bozukluklarının tamamen farkında olabilecekleri gibi, tamamen
ya da kısmen inkar da edebilirler. İnkar ya da farkında olmama durumu birçok
hastada görülür ve bu durum demansın ağırlığı ile orantılı değildir. “İnkar”
olan hastalar hastalıkları ile ilgilenmedikleri için tanı konusunda
bilgilendirmenin pek yararı olmaz. Öte yandan bilgi almak isteyen hastalara da
tanı ve prognoz konusunda yalan söylemek insancıl değildir.
Teorik olarak, hastalık konusunda bilgilendirilmiş olmanın doğurduğu
stres ve depresyona eşlik eden olumsuz nöro-endokrin etkiler hastalığın
alevlenmesine yol açacağı söylenebilir. Anca, aile ve doktoru tarafından
aldatıldığını düşünmek de en az o kadar stres ve depresyon nedenidir. Yapılan
çalışmalarda hastaların tanıyı bilmeleri uzun süreli bir depresyon yol
açmamaktadır. Bunun nedeni şunlardır;
· Tanıkonusundaki kötü
haberleri tanıyı bilmeden önceki belirsiz duruma tercih edilebilir.
· Hasta Alzheimer
tanısını, tanıyı bilmeden önce kendinde var olduğunu düşündüğü hastalıklara
tercih edebilir.
· Azalmış mental
kapasite hastanın tanıya ilişkin kendine söylenenleri hatırlamasına
yetmeyebilir.
Danışma ve Tedavi
Majör antipsikotik ilaçların ciddi bilişsel ve motor yan etkileri
nedeniyle, hastadaki ajitasyon, hallüsinasyon ve delüzyon gibi semptomlar
mümkün olduğunca ilaç kullanmadan ele alınmalıdır. Uykusuzluk da Alzheimer’da
sık görülen yakınmadır. Yatma saatlerinin düzenli olması, gece ışıkları açık
bırakma, gündüz uykularına izin vermeme gibi önlemler yardımcı olur. İdrar
kaçırma nörolojik nedenli olmayabilir(İdrar yolları enfeksiyon, banyoyu
bulamama, giyisilerini çıkaramama, hareket güçlüğü, tuvalet ve tuvalet olmayan
objeleri birbirinden ayırt edememe gibi nedenleri olabilir). Bunların birkısmı
uygun yaklaşımlarla giderilebilir(banyoya ulaşımı kolaylaştırma, kapısını açık
bırakma, ışıkları açık bırakma, kolay çıkarılabilir giyisiler giydirilerek,
hastanın aradığı eşyanın yanına bildiği başka bir eşyayı işaret olarak bırakma
gibi)
Zararlı Etkinlikler
Araba kullanma, yatak içinde sigara içme, ateşli silah ile oynama,
ilaçların yanlış kullanımı kendine ve çevresine zararlı olabilecek
etkinlikleridir. Alzheimerlı hastalar kendi yaş popülasyonlarına göre 2-3 kat
daha fazla trafik kazası yapmaktadırlar. Bu nedenle hastalar çok yönlü olarak
değerlendirilerek(hastalığının ağırlık derecesi, vizüo-spasyal algılama
yeteneklerinin durumu gibi). Bilinçli olarak intihar demansda oldukça nadirdir.
2. Alzheimer Hastalığı ve Diğer Demanslarda Davranışsal Bozuklukların
Tanınması ve Tedavisi
Alzheimer Hastalığında gözlenen nöropsikiyatrik bozukluklar:
a. Sanrılar
· Kötülük görme,
hırsızlık, sadakatsizlik gibi
· Hatalı özdeşim
b. Varsanılar
· İşitsel, görsel gibi
c. Ajitasyon/Agresyon
d. Duygudurum Değişiklikleri
· Depresyon
· Kabarmış duygudurum
· Duygudurum oynaklığı
e. Anksiyete
f. Kişilik Değişiklikleri
· Kayıtsızlık, apati,
iritabilite gibi
g. Nörovejetatif İşlev Bozuklukları
· Uyku bozukluğu ve
diurnal ritm bozuklukları
· İştah ve yeme
davranışı değişiklikleri
· Cinsel aktivite
değişiklikleri
· Kluver-Bucy Sendromu
h. Psikomotor Bozukluklar
· Yerinde duramama ve
rahatsızlık hissi
· Volta atma
· Carphologia(amaçsız
koparma, yolma hareketi)
ALZHEİMER HASTALIĞININ ÇAĞDAŞ TEDAVİSİ
Demanslarin en sık görülen nedeni olan Alzheimer hastalığı tedavisinde
halen yararlı olduğu kabullenilen iki ajan bulunmaktadır.
Kolinerjik Ajanlar:
İlk denenen ilaçlardan birisi de fizostigmindir. Bunun kısa süre
kullanımda hastaların %33’ü yararlanmıştır. Ancak %45 hastada bulantı gibi yan
etkiler olmasından dolayı başka mekanizmalar üzerinden etkili olabilecek
ilaçların geliştirilmesi zorunludur.
Diğer kolinesteraz inhibitörleri e20/20 (Aricept-donezepil) ve ENA-713
(Exelon-Rivastigmin)’dur. Her iki ilaç da günümüzde kullanılmaktadır.
Excelon’un etkinliği Aricept’e eşdeğer bulunmuştur. GIS ile ilgili olanlar
hariç yan etki profili daha iyidir. Ancak, Exelon'un günde en az 2 kezde
verilme zorunluluğu Aricept’e göre dezavantaj olarak görülmektedir.
Nörotrofik Faktörler:
Nörotrofik faktörler nöronal gelişim için gerekli olmakla birlikte,
Alzheimer hastalığı için etkinliği açık değildir. Esas olarak Alzheimer
hastalığı ile ilişkilendirilmelerinin temelinde, “Nerve Growth Factor”(NGF)
reseptörlerinin, beyinde asendan kplinerjik projeksiyonlarda eksprese
edildiğinin gösterilmesi yatmaktadır. Böylece NGF ile kolinerjik sistemin
stimüle edilebileceği düşüncesi doğmuştur. NGF ilk olarak intratekal olarak
kullanılmış, son zamanlarda ise nazal sprey formu geliştirilmiştir. İntratekal
kullanımın meningeal kalınlaşma ve intranazal kullanımın ise şiddetli
ekstremite ağrısı yapma şeklinde önemli yan etkileri bulunmaktadır. NGF oral
preparatları halen geliştirilmektedir.
Propentofilin ve idebenone gibi antioksidan maddelerin NGF’yi “in
vitro”da stimüle edebilmelerinden dolayı, Alzheimer hastalığında yararlı
olabilecekleri düşüncesi de gündeme gelmiştir. Yeni keşfedilen AIT-082 maddesi
ise NGF stimüle edici bir ajan olarak ABD’de halen denenmektedir.
Oksidatif stres ve nöroproteksiyon teorisi:
Yaşlanma ile birlikte serbest radikaller ve diğer oksidatif
mekanizmalarda artış olduğuna ilişkin kanıtlar vardır. İleri yaşın Alzheimer
hastalığının gelişiminde primer risk faktörü oluşu da bu mekanizmaların
patogenezinde önemli olabileceğini telkin etmektedir.
Antioksidan ajanların Alzheimer hastalığı progresyonunda yavaşlatıcı
etkileri olup olmadığına ilişkin en yeni çalışmada, selegilin ve -tokoferol
kombinasyonu kullanılmıştır.
İnflamatuar mekanizmalar:
Alzheimer hastalığı patogenezinde inflamatuar mekanizmaların değişik
basamaklarının rolü vardır. Alzheimer hastalığında nörodejenerasyonda
inflamatuar mekanizmaların önemli rol oynadığı sanılmaktadır..
Östrojen:
Alzheimer hastalığında östrojenin rolü gözlem ve çalışmalarla gündeme
gelmiştir. Pek çok küçük ölçekli çalışmalarda demanslı kadınlarda östrojen
replasmanının kognitif fonksiyonlarda iyileşme yaptığı saptanmıştır.
HASTA YAKINI OLARAK NELER YAPACAKSINIZ?
A: Kendiniz için;
Seyrek görülen bir hastalık olmadığından birçok hasta yakını bu
sorunları yaşıyor ve ümitsizliğe kapılıyor. Ancak hastalık hakkında bilginiz
arttıkça, bu hastalığın yol açtığı değişikliklerle birlikte yaşayabileceğinizi
görürsünüz ve daha az etkilenirsiniz. Herşeyden daha önemlisi, inancınızı asla
yitirmeyiniz.
Anne ya da babanızdan biri bu hastalığa yakalandığında, ana-baba-çocuk
ilişkisi tersine çevrilmesi oldukça sorunlu olabilir. Bi zamanlar siz ona
bağımlıyken, şimdi o size bağımlı hale geldi. Bu rol değişimine ayak uydurması
için ona yardımcı olun, bu aynı zamanda size de yardımcı olacaktır.
Böyle bir durumun başınıza gelmesi başlangıçta sizi çok
öfkelendirecek, ancak sabırlı olur ve duygularınızı başka biriyle paylaşabilmek
çok yararlı olacaktır.
Artık dostlarınızı eve çağıramaz olabilirsiniz, onunla sokağa
çıkmaktan kaçınacaksınız. Böyle yapmayın!! Bazı davranışlardan sıkıntı duymanız
çok doğal. Ama, kendinizi çevrenizden uzaklaştırdıkça, günlük sorunlarla başa
çıkmanız da güçleşecektir. Lütfen çok sabırlı olun.
Duygularınızı diğer hasta yakınlarıyla paylaşmak size yardımcı
olabilir. Yalnız olmadığınızı, sizin gibi birçok hasta yakınının olduğunu
düşününüz.
Eğer hastanız geceleri hep dolaşıyor ve başkalarının uyumasını
engelliyorsa, hastanızı gündüzleri uyanık tutmaya çalışın ya da geceleri
bekleyecek başka birilerini de bulun.
Hastanıza sürekli bakım verdiğinizden yorgun ve bitkin düşmemeniz için
dengeli beslenin
Günlük hasta bakımının stresi ve yükü, enerjinizi tüketmeye
başladığında biraz ara verin. Yürüyüşe çıkın, bir dostunuzla konuşun, müzük
dinleyin ya da kendinize gevşeyecek başka bir yol bulun.
B: Hastanız için;
1. Size ya da başka birisine saldırganca davranabilir. Ne yapmalı?
· Korkmuş görünmeyin ve
dayanıklılığınızı yitirmeyin
· Dikkatini başka bir
işe çekin(Tv, el işleri gibi)
· Azarlamayın, siz de
saldırgan hale gelmeyin
· Saldırganlığı
sıklaşmaya başladıysa tekrar doktorunuzla görüşün. Zira bunu giderebilecek
ilaçlar vardır.
2. Hastalık ilerledikçe hastanızın iletişim sorunları da artacaktır.
Bu konuda neler yapılmalı ?
· Dokunarak, okşayarak
ve ona gülümseyerek ilişki kurmaya gayret edin
· Onunla konuşurken ya
da onu dinlerken daima gözlerinin içine bakın
· Konuşurken tane tane
ve yavaş konuşun. Basit cümleler kurun.
· Televizyonlu bir
odadaysanız, kapatın ya da başka bir odaya geçerek konuşun ki sesiniz
tanınabilsin
· Tekrarlamalardan
usanmayın
· Konuşurken
karşınızdaki kişiye “nasıl olsa hasta hiçbir şey anlamıyor” diye saygısızlık
yapmayın, hep saygılı olun.
· Konuşurken
gülümsemeyi, mimik ve jestlerinizi esirgemeyin.
· Görme ve işitme
sorunları arttıysa doktorunuzla tekrar görüşün.
3. Alzheimer Hastalarının uyku düzeni tersine döner(yani gecenin
çoğunu uyanık geçirir). Bu durumda ne yapılmalı?
· Gününün aktif
geçmesini sağlamalı(yürümek, ev işleri gibi)
· Gündüzleri mümkün
olduğunca uyutmayın
· Geceleri hep aynı
saatte yatağa girmesini sağlayın
· Yatmadan önce uykuyu
kaçıracak yiyecek ve içeceklerden uzak durun(çay, kahve, yüksek düzeyde şeker
içeren yiyecekler)
· Yatmaya yakın tuvalate
sık kalkmasına neden olacak aşırı sıvı ve diüretik gibi ilaçlar vermeyin
· Bu uygulamalarınıza
rağmen uyku düzeni yine de bozuksa mutlaka ilaç tedavisi için doktorunuzla
görüşün.
4. Hastalığın ileri evrelerinde beslenme sorunları ortaya çıkar.
(Yemekleri reddetme, sıvıları yutma güçlüğü, kaşığı kullanamama gibi). Ne yapılmalı?
· Yemeğinizi aynı saat
ve aynı odada yemeye gayret edin. Böylece beslenme düzeni oluşmuş olacaktır
· Yutma sorunu varsa
lokmaları daha küçük verin
· Sıvıları yutamıyorsa,
püre, muallebi gibi yarı sıvı besinler verin
· Yemek malzemelerini kullanmakta güçlük
çekiyorsa, bırakın eliyle yesin.
· Yemek yerken sık
olarak üzerini kirletiyorsa, bunu engellemek için büyük peçeteler kullanın.
Biberon ya da önlük kullanmayın.
5. Amaçsız dolaşmaları varsa;
· Mutlaka üzerinde telefon numarası, adres ve
isminin bulunduğu yazı bulundurun
· Evi yalnız
terketmemesine gayret gösterin. Kapı klidini buna göre ayarlayabilirsiniz
· Komşularınıza hastanız
hakkında bilgi verin ki ona deli muamelesi yapmasınlar, sadece yönelimi bozuk
birhasta olduğunu bilsinler.
· Kaybolduğunda
azarlamayın
· Bu durumlarla başa
çıkamıyorsanız, doktorunuzla görüşerek ilgili yardımları alınız.
6. Hastanızın koyduğu şeyleri bulmakta güçlük çektiğini ve bunun
giderek artış gösterdiğini izleyeceksiniz.
· Sakladığı yerleri
bulup, onları doğru yerde aramasına yardım edin
· Suçlamalarını
kabüllenin, saldırgan tepki vermeyin
· Çok sevdiği eşyaların, resimlerin yerlerini
değiştirmeyin.
7. Hastalığın ilk evrelerinde cinsellikle ilgili problemler pek olmaz.
Ancak ileri dönemlerinde sorunlar yaşanır. Siz ya da yabancılara alışılmadık
biçimde aleni cinsel davranışlarda bulunabilir. Ne yapabilirsiniz?
· Bu davranışlarından
yumuşak biçimde caydırmaya çalışın
· Sarılarak ya da elini
tutarak fiziksel teması daha da arttırın
· Saldırgan davranmayın,
hiçbir faydası olmaz. Durumr anlaması için yardımcı olun
· Eğer eşi olarak davranışını size sıkıntı
verici olarak buluyorsanız, ayrı yataklarda yatmayı deneyin ve mutlaka
doktorunuzla görüşün.
8. Hastanız başlangıçta hastalığını kabullenmiyecektir. Bu durumda siz
onu. Dikkatle dinleyin ve her zaman onun yanında olduğunuzu hissettirin.
Kendine güvenini koruması için ona yardım etmelisiniz.
9. Alzheimer Hastalığı, hastanın günlük yaşantısını engellemeye
başladığında depresyon ortaya çıkabilir ve sürekli sağlığından yakınır.
Depresyon yaşamını etkiler seviyeye geldiğinde mutlaka doktorundan yardım
isteyin
10. Hastalığın ilk evrelerinde, hastanızın ve sizin dünyanız da
değişmeye başlar, alkol ve ilaçlar çare olabilir.
· Alkol alımının artmaya
başladığını farkettiğinizde, bunu azaltması için ikna etmeye çalışın, ikna
edemesseniz emredici tavır almayınız. Sağduyunuzu kullanın ve ulaşabileceği
alkol miktarını sınırlayın.
· Yemeklerde içme
alışkanlığı varsa, yasaklamak yerine içkisini sulandırmayı deneyin.
· Sıkıntısını azaltmak
için fazla ilaç kullanmaya kalkışabilir, bu durumda doktorunuzun tavsiyelerine
uyun.
11. Hastalık ilerledikçe, hastanızın kafası daha karışık hale gelecek,
sizi ve çevresini suçlamaya başlayacaktır.
· Örneğin sizi,
eşyalarını ya da parasını çalmakla suçlayabilir(hezeyan). Böyle bir durumda
hastaya kızmayın ve bunun hastalıktan kaynaklandığını unutmayın
· Normalde ortamda
olmadığı halde bazı sesler duyabilir ve görüntüler görebilir(Hallüsinasyonlar).
Böyle durumlardakızmayın, dikkatini başka şeye çekmeye çalışın, doktorunuzla
görüşerek gerekli ilaç tavsiyesini alın.
12. İleri evrelerinde hasta aile fertlerini ve yakınlarının yüzünü
tanıyamama durumu ortaya çıkabilir, bu durumda sabır dışında yapacağınız başka
da bir şey yoktur.
13. Hastanızın bulunduğu ortama alışmış olacağından, aşağıdaki
kuralları yerine getirin
· Çevrede çok fazla
değişiklik yapmayın
· Değişiklik yapılacaksa
yavaş yavaş yapın
· Yaptığınız değişiklikler
hasta ve aileniz için yaşamı kolaylaştırıcı ve güvenli olsun
1.
1. Ortamda yanıcı ve yakıcı
maddeleri bulundurmayın,
2. Gece yatmadan önce gaz
vanasını kapatın
3. Mümkünse gazlı ocağı
elektrikli ocak ile değiştirin
4. Kibrit yerine elektrikli
çakmak kullanın
5. Kapının anahtarını ortadan
kaldırın, kapıyı kilitler ve sonra açamayabilir
6. Kilim gibi örtüleri yerden
kaldırın, takılıp düşebilir
7. Deterjanlar ve kolonya gibi
maddeleri ortadan kaldırın, içecek sanıp içebilir.
8. Banyo küveti ya da duş
kabininin kaymaması için tedbir alın
9. Basamakları kaymaz bir madde
ile kaplayın,
10. Özellikle
tuvalet ile odası arası aydınlatmayı iyi yapın
11. Aynaların üzerini kaplayın, çünkü aynada kendini görürü ve
tanıyamadığından öfkelenir, kafası karışabilir.
12. TV seyretmek
rahatlatıcı olabilir. Ancak şiddet sahnelerini izlemesini engelelyin.
13. Kapı ve pencereleri
daima kilitli tutun, zira kaçöma girişiminde bulunabilir ve düşebilir.
14. Eğer maddi olarak karşılıyabiliyorsanız bir bakıcı tutmanız
faydalı olacaktır.
15. Hastanız kısa bir süre sonra parasal işleri yapamayacak duruma
gelecektir. Bu durumlarda alışverişlere mutlaka beraber gidin. Banka hesabı var
ise doktorunuzdan alacağınız rapor ile avukatınıza danışın
16. Alzheimer Hastalığı tanısı konulduktan sonra, gerek sağduyu ve
gerekse yasalar gereği araba kullanması engellenmelidir. Zira araç kullanarak
hem kendine hem de çevresindekilere telafisi mümkün olmayan zarar verebilir.
Eğer hastanıza bunu telkin edemezseniz, arabanın çalışmamasını sağlayın.
17. Belirli bir süre sonra ona evde bakamayacak duruma gelebilirsiniz,
bu durdmda bakımevi ya da benzeri bir kuruluşu düşünmek zorundasınız.
18. Bu hastalığın çok ileri evrelerinde bir ilaç ile tedavi etmek
mümkün değildir. Zaten hastalığın ileri evrelerinde hasta yakını olarak
tükenmiş olacaksınız, hastanız hiçbir şey yiyemeyecek, içemeyecek ve mide sondası
ile beslenmesi gerekebilecektir. Bu durumda suçluluk duygusuna kapılmayın,
sadece su içerek ya da dudaklarını ıslatarak ızdırabını azaltmayı ihmal
etmeyin, yalnız kalmayın aile bireylerinin fikirlerini alın.
19. Hastanız kabız kalabilir, özellikle yaz aylarında aşırı sıvı
kayıbı olabilir, sürekli yatar pozisyonda kaldığından kalçasında ya da sırtında
yaralar açılabilir. Bu durumda;
· Mutlaka doktorunuzun
onayını aldıktan sonra ilaç kullanın
· Yaraların açılmaması
için sık sık hastanın pozisyonunu değiştirin
· Mümkünse altına bir
havalı yatak koyun
· Gayretlerinize rağmen
yine de yara oluşmuş ise, doktorunuza başvurun, size yardımcı olacaktır.
Zekayı Artıran Besinler
Çilek: İçeriğindeki fisetin maddesi hafıza kaybının etkilerini azaltıp,
bunamayı geciktiriyor.
Çikolata: Magnezyum ve antioksidan içeriğiyle beyne oksijen taşıyarak
daha aktif çalışmasını sağlıyor.
Tahıl: Önemli bir B vitamini kaynağı olan tahıllar, kan şekerini
dengeliyor.
Patates: Kan şekerini dengeli olarak yükseltiyor bu sayede zeka daha
verimli çalışıyor.
Yoğurt: İçinde bulunan tirozin isimli madde hafızayı güçlendirip, beyni
uyarıyor.
Üzüm suyu: Dopamin salgılanmasını arttırarak problem çözme yeteneğini
geliştiriyor.
Fasulye: Lif ve protein bir arada özellikle çocuklarda zekayı açıyor.
Kırmızı ve turuncu renkli sebzeler: Özellikle domates, havuç ve
kırmızı biberde bulunan antioksidan beynin daha uzun süre sağlıklı kalmasını
sağlıyor.
Somon: Omega-3 yağları hem beyni koruyor hem hafızayı güçlendiriyor.
Hergün düzenli olarak kahvaltı yapan kişilerin diğerlerine oranla daha
başarılı ve verimli oldukları biliniyor. Yoğun bir güne başlarken; peynir, süt,
yumurta gibi protein içeren besinlerden oluşan bir kahvaltı, şekerli çay ve
simitten oluşan bir kahvaltıya kıyasla daha iyi sonuç almayı sağlıyor.
“Odaklanma” için ceviz, fındık, fıstık gibi sinirleri kuvvetlendiren
yiyeceklerin yenmesini öneriliyor.
Uzmanlar yaratıcılığın geliştirilmesi için zencefil yenmesini
öneriyor. Kimyonun da içerdiği uçucu yağların bütün sinir sistemini uyardığını
söyleyen diyetisyenler “Aniden bir fikre, bir buluşa ihtiyacı olan kimyon çayı
içmelidir. Çay, bir fincana iki tatlı kaşığı dolusu kimyon eklenerek yapılabilir”
önerisinde bulunuyor.
Lahana, tiroit bezlerinin aktivitesini yavaşlattığı için daha stressiz
öğrenmeyi sağlar.
Yağsız kırmızı et: Tam bir demir deposu, özellikle sağlıklı alyuvarlar
için vazgeçilmez... Beyin gelişimi için büyük yarar sağlıyor.
Hafıza İçin:
Biberiye - Hafif konsantrasyon problemleri ve unutkanlık için biberiye
yağı koklayabilirsiniz. Bir mendile birkaç damla biberiye yağı damlatıp
koklayın. Cebinizde veya çantanızda taşıyıp, ara sıra koklayın. Bu bitkinin
hafızayı ve konsantrasyonu iyileştirici ve geliştirici özelliği yüzyıllar
öncesinden bilinirdi.
Bu hafta beyniniz için bunları yapın.
Mümin Sekmanın hazırladığı Bu hafta beynine iyi bak! adlı beyin
Kullanma kılavuzu kitapçığından birkaç alıntı:
Beyin açık havada ve
ayaktayken daha iyi çalışır. Önemli kararlarınızı açık havada yürürken alın.
Beyin örneklerle akıl
yürütür. Kararsız kaldığınız bir durumda Atatürk benim yerimde olsaydı ne yapardı? diye
düşünün.
Yabancı bir dil öğrenme ve
ezber beyni güçlendirir. Her gün birkaç yeni kelime öğrenin ve kullanın.
Zihinsel jimnastik yapın.
Bunun için başta Sudoku olmak üzere bulmaca ve satranç gibi oyunları
kullanabilirsiniz.
Zihinsel rutinlerinizi kırın.
Bazen telefonu sol elinizde tutun, çantanızı diğer alinizde taşıyın, evinize
başka bir yoldan gidin.
Zihinsel zevklerinizi
zenginleştirmek için her gün mutlaka iyi bir özdeyiş kitabından, birkaç cümle
okuyun. Güzel bir resme bakın. Sevdiğiniz bir müziği gözleri kapalı dinleyin.
Bir konu hakkında düşünürken,
nasıl düşündüğünüzü de gözlemleyin. Düşünmek üzerine düşünmek, düşünce
kalitesini artırır.
Iyi bir uyku kaliteli bir
beynin temelidir. 24 saati geçen uykusuzluk sarhoşluğa benzer bir şekilde beyin
fonksiyonlarını etkilemektedir.
Bol ve temiz birinci el
oksijen beyin için çok önemlidir. Beyin vücuda alınan oksijenin dörtte birini
tek başına tüketir.
Farklı düşünme tarzları beyni
geliştirir. Çocuklar ve hayvanlarla daha fazla vakit geçirin. Sizden farklı
düşünen insanlarla konuşun.
Kullanılmayan organ körelir.
Sürekli TV seyrederek beyninizi düşük viteste çalıştırmayın.
Beyninizin sınırlarını
zorlamayan etkinlikler, beyninizi geliştirmez.
Beyin diyeti yapın. Beynimiz
garbage in garbage out ilkesine göre çalışır. Yani beninize çöp girerse,
beyninizden çöp çıkar. Beyninizi neyle beslediğinize, midenizi neyle beslediğiniz
kadar dikkat edin.
Kafanızda en çok neyi
düşünürseniz, hayatınızda onu çoğaltırsınız.
Günde aklımızdan 60 bin ile
80 bin arası düşünce geçer. Bu düşünceler ne hakkında?
Beynimiz kendisinin nasıl çalıştığı
hakkındaki bilgi ve inançlarına göre çalışır. Beynin çalışması hakkında yanlış
bilgilere sahip olduğumuzda, beynimiz de yanlış çalışır.
Başarı beyinde başlar. Insan
kafadan kaybeder! Bu hafta beyin haftası.
Aklımızı başımıza toplama
haftası! Bu hafta kafanızı nasıl daha iyi çalıştırabileceğiniz üzerine daha
fazla kafa yorun:)
UNUTKANLIĞI MUCİZE BİTKİ HAVUÇ SUYU
Bir ay taze sıkılmış havuç suyu uygulayacaksınız. Bunu gündüz de
içebilirsiniz. Sonra bakın nasıl zehir gibi bir hafızaya sahip oluyorsunuz
ALZEMİR HASTALIĞI İÇİN,
Formülün temel maddesi havuç… Taze olarak sıkıp, gece yatmadan önce
içmeniz öneriliyor. Alzheimer’in birinci evresinde ise o da ortadan kalkar.
Alzheimer bir iki yılda değil en erken 15 yıl önce başlar ve ortaya çıktıktan
sonra da geç kalmış olursunuz. Bunu önlemek istiyorsanız zaman zaman bu havuç
suyunu içmelisiniz
Alzheimer ve Parkinson'a YEŞİL ÇAY engeli
Düzenli içimde, antioksidan etkileri ve kansere karşı koruyuculuğu
bilinen yeşil çayın bir yararı daha ortaya çıktı. Japonya'da yapılan
araştırmaya göre, günde 2 fincan yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını
önleyici etki yapıyor
Japonya'da Tohoku Üniversitesi’nde Prof. Shinichi Kuriyama
önderliğindeki dokuz bilim adamının 2002’de başlayıp Şubat 2006’da bitirdiği
araştırmaya göre yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını önleyici bir rol
oynuyor.
Bir yıl boyunca yeşil çayın etkilerini hayvanlar üzerinde deneyen 10
kişilik araştırma grubu, beyindeki nörodejeneratif (bunama) etkinin yok
olduğunu tespit edince, insanlar üzerinde denemeye karar verdi ve 70 yaş
üzerindeki 1003 kişiden oluşan bir denek grubu ile çalışmaya başladı. Grubun
bir kısmına günde bir fincan, bir kısmına günde iki fincan, bir diğer kısmına
da üç fincan yeşil çay içirildi. Parkinson, Alzheimer, bunama gibi
hastalıkların tanısı için uygulanan; vücut hareketlerinde meydana gelen
anormallikleri ya da hafıza durumunu belirlemeye yönelik gerçekleştirilen
nörolojik konuşma testlerine tabi tutulan denekler, haftada bir ölçüme alındı.
Testlerin sonuçları, çayların içim oranlarına göre değerlendirildi.
Bilimsel bir yayın olan ‘Amerikan Journal of Nutrition’da yayımlanan araştırma
sonuçlarını konuştuğumuz Acıbadem Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Yasemin Akyüz,
“Alzheimer ve Parkinson özellikle 70 yaşından sonra görülen ve her beş yılda
bir katlanarak artan hastalıklar. Eskiden bu hastalıklar toplum açısından büyük
sorun oluşturmuyordu. Çünkü ölüm yaşı daha düşüktü ve yaşlı insanların sosyal
hayatlarını iyi bir şekilde sürdürmesi beklenmiyordu. Oysa günümüzde bu
hastalıklar büyük sorun oluşturmaya başladı ve yaşlılar toplum hayatındaki
rollerinden dolayı farklı tedavi yöntemlerinin arayışına girdi. Elbette
dünyanın pek çok ülkesinde hastalıklara karşı çare arayışları sürüyor, ama
şimdiye değin kesin bir tedavi yönteminden söz edilemiyor. O yüzden bu
araştırma, bizler için bir hayli önem taşıyor” diyor.
Dr. Yasemin Akyüz
Önlem Alınmalı
Dr. Yasemin Akyüz, Alzheimer ve Parkinson olma yaşının düştüğünü ve
önlem alınması gerektiğini düşünüyor
Günde iki fincan yeşil çay
Araştırma sonuçlarından da anlaşıldığı üzere yeşil çay, oksitatif
(antioksidan) ve anti-eflamatuar (iltihabi durumların önlenmesi) etkiler
taşıyor. Yeşil çay düzenli içildiğinde, nörodejeneratif etkileri yok ediyor.
Dr. Akyüz, daha önce bu şekilde yapılan bir araştırma bulunmadığı için, bugüne
kadar yeşil çayın önerilmediğini söylüyor. Dr. Akyüz, uyguladığı tedavi yöntemi
konusunda; “Günde üç tableti geçmeyecek E vitamini kürü uyguluyordum ama şimdi
hastalarıma günde iki bardak yeşil çay içmelerini önereceğim. Çünkü elimizdeki
veriler net olarak gösteriyor ki, yeşil çay beyin için tam bir iksir. Günde
düzenli olarak iki fincan içildiğinde antioksidan etkisi ortaya çıkıyor. Ve
eminim sadece beyin için değil, başka birtakım hastalıkların tedavi sürecinde
de etkili oluyor. Yeşil çayı şimdi elimizdeki net verilerle nöroprotektif
(koruyucu) olarak ilan edebiliriz” diyor.
Yeşil çay önermeye karar veren bir diğer nörolog ise Amerikan
Hastanesi’nden Dr. Bülent Kahyaoğlu. “Amerika’dan bir doktor arkadaşımı aradım
ve araştırmanın tam sonuçlarına ulaştım. İlk önce hayvanlarda, ardından
insanlarda denenen yeşil çay araştırması gösteriyor ki, beyin için bir hayli
yararlı. Alzheimer, Parkinson ve bunama üzerinde oldukça etkili. Ama benim ve
araştırma grubunun bu noktada tek şüphesi var. O da Japonların evde çay içme
alışkanlıklarının olmaması ve sosyalleşme adına arkadaş gruplarıyla birlikte
dışarı çıkıp içmeleri. Bu alışkanlık Japonların beyin yapılarının daha iyi
olduğunu ve diğer ülke insanlarıyla karşılaştırılmaması gerektiğini
gösterebilir bize.
Yani sosyalleşen insanın beyni daha güçlü olur ve yeşil çayın içindeki
demir ve bakır nedeniyle oksitatif etkileri daha güçlü olabilir. Ama Tohoku
Üniversitesi araştırma grubu bundan bahsetmiyor. Yeşil çayın nöroprotektif
etkilerini ön plana çıkarıyor ve Alzheimer veya Parkinson olmuş bir kişinin
tedavi sürecinde hastalığın ilerleyişini yavaşlatacağını, önleyeceğini ama
hastalığın önceki etkilerini yok etmeyeceğini belirtiyorlar.”
Birçok hastalığa etkili
Herbalist Atabay Güveloğlu ise, yeşil çayın içindeki
Epigallocatechin-Gallat (EGCG) maddesinin beyindeki plak oluşumunu yüzde 50
azalttığının bilindiğini söylüyor: “Bu yüzden yeşil çay içen kişilerin beyin
hastalıklarına yakalanma riski azalıyor. Hatta son zamanlarda yeşil çayın
içindeki EGCG maddesinin yoğunlaştırılıp gıda ürünü olarak sunulması da
öneriliyor. Kökeninin Çin’e dayandığı bilinen yeşil çay, Milattan Sonra 6.
yüzyıl civarında Budist rahipler vasıtasıyla Japonya’ya, 14. yüzyılda da
Portekizli Cizvit papazları aracılığı ile İpek Yolu’nu takiben Avrupa’ya
getirilmişti. Bu şifalı bitkinin, insan sağlığı açısından öneminin
keşfedilmesi, 1200’lü yılların başlarına kadar uzanıyor. Binlerce yıldır
Uzakdoğu’da hayatın bir parçası haline gelen yeşil çayın sırrı, bünyesinde
bulunan antioksidan maddelerle açıklanabiliyor.”
Güveloğlu, yeşil çayın sadece beyin değil, kanserden romatizmaya pek
çok hastalık için de etkili olduğunu belirtiyor: “Japon toplumu üzerinde
yapılan uzun çalışmalar; bu ülkede ortalama hayat süresinin kadınlarda 82,
erkeklerde ise 76 olduğunu ortaya çıkardı. Ayrıca Japonya, kanser vakalarının
dünyada en az görüldüğü ülke olma özelliğini taşıyor. Japon toplumunun bu
özellikleri, yüzyıllardan beri yeşil çay tüketmeyi bir hayat tarzı haline
getirmeleriyle ilişkilendirilince, çalışmalar bu bitkiye kaydırıldı.
Yapılan çalışmalar sonucunda yeşil çayın pek çok hastalığa iyi geldiği
açıklandı. Bitki mucizevi ama ihtiva ettiği etken maddelerden biri de kafein.
Bir fincan yeşil çayda, ortalama 78 mg kafein bulunuyor. Yani 6-7 fincan ile
ortalama 470-550 mg’lık kafein miktarı vücuda girecek demek oluyor. Bu da gece
uykularını olumsuz etkiliyor. Bu sebeple yeşil çayı demlerken ilk 30-40 saniye
içinde elde edilen demi döktükten sonra, su ilave ederek yeniden demlemekte fayda
bulunuyor.”
Çin dünyanın en çok yeşil çay üreten ülkesi. Yılda 450 bin ton yeşil
çay üreten Çin’i, Japonya, Endonezya, Vietnam, Hindistan ve Sri Lanka takip
ediyor. Çay tarımı ve üretimi; büyük oranda ekvatoral iklime sahip ve ekvatora
yakın bölgelerde yapılıyor. Yeşil çay üretimi için kaliteli yaş çay yaprağına
ihtiyaç var. Siyah çayın işlenmesinde olduğu gibi, yeşil çayın işlenmesinde de
çay yaprağının standartlara uygun toplanması büyük önem taşıyor.
Yeşil çayın normal çaydan fark
Yeşil çay, siyah çayla aynı bitkiden ‘Camellia Sinensis’ten elde
ediliyor. Aralarındaki tek farklılık, işleme tekniğinden kaynaklanıyor. Yeşil
çay yaprakları, siyah çaya göre çok daha az işlem görüyor. Yeşil çay bitkisinin
yaprakları, taze ve yeşil rengini kaybetmiyor. Siyah çay bir oksidasyona maruz
kalırken, yeşil çay buharla ısıtılarak enzimlerinin ayrılması ile parçalanmıyor
ve polifenolik (antioksidan) maddelerinin azalmasına karşın korunmuş oluyor.
Hafızayı kuvvetlendirme
Uzmanlara göre 40'lı yaşlarına gelen herkeste hafızayla ilgili ufak
tefek sorunlar kendini göstermeye başlıyor. Bunlar da hayatınızda birçok
aksaklığı beraberinde getiriyor. Ancak doktorlar çocukların, yetişkinlerin,
hatta yaşlıların bile hafızalarını kuvvetlendirmesinin mümkün olduğunu
söylüyor.
ABD''nin en saygın bilim dergilerinden New Scientist''e göre yaşınız
kaç olursa olsun beyni genç tutmak ve unutkanlığın önüne geçmek mümkün. Dergi,
hafızayı korumaya yardımcı olacak tavsiyeleri derledi
Elbette bunun için doğru beslenmek ve birkaç ipucuna önem vermek
gerekiyor. Bilim dergisi New Scientist''in İngiltere ve ABD''deki ünlü
doktorlara danışarak hazırladığı tavsiyelerden bazıları şöyle:
Alzheimer ve Parkinson'a YEŞİL ÇAY engeli
Düzenli içimde, antioksidan etkileri ve kansere karşı koruyuculuğu bilinen yeşil çayın bir yararı daha ortaya çıktı. Japonya'da yapılan araştırmaya göre, günde 2 fincan yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını önleyici etki yapıyor
Japonya'da Tohoku Üniversitesi’nde Prof. Shinichi Kuriyama önderliğindeki dokuz bilim adamının 2002’de başlayıp Şubat 2006’da bitirdiği araştırmaya göre yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını önleyici bir rol oynuyor.
Bir yıl boyunca yeşil çayın etkilerini hayvanlar üzerinde deneyen 10 kişilik araştırma grubu, beyindeki nörodejeneratif (bunama) etkinin yok olduğunu tespit edince, insanlar üzerinde denemeye karar verdi ve 70 yaş üzerindeki 1003 kişiden oluşan bir denek grubu ile çalışmaya başladı. Grubun bir kısmına günde bir fincan, bir kısmına günde iki fincan, bir diğer kısmına da üç fincan yeşil çay içirildi. Parkinson, Alzheimer, bunama gibi hastalıkların tanısı için uygulanan; vücut hareketlerinde meydana gelen anormallikleri ya da hafıza durumunu belirlemeye yönelik gerçekleştirilen nörolojik konuşma testlerine tabi tutulan denekler, haftada bir ölçüme alındı. Testlerin sonuçları, çayların içim oranlarına göre değerlendirildi.
Bilimsel bir yayın olan ‘Amerikan Journal of Nutrition’da yayımlanan araştırma sonuçlarını konuştuğumuz Acıbadem Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Yasemin Akyüz, “Alzheimer ve Parkinson özellikle 70 yaşından sonra görülen ve her beş yılda bir katlanarak artan hastalıklar. Eskiden bu hastalıklar toplum açısından büyük sorun oluşturmuyordu. Çünkü ölüm yaşı daha düşüktü ve yaşlı insanların sosyal hayatlarını iyi bir şekilde sürdürmesi beklenmiyordu. Oysa günümüzde bu hastalıklar büyük sorun oluşturmaya başladı ve yaşlılar toplum hayatındaki rollerinden dolayı farklı tedavi yöntemlerinin arayışına girdi. Elbette dünyanın pek çok ülkesinde hastalıklara karşı çare arayışları sürüyor, ama şimdiye değin kesin bir tedavi yönteminden söz edilemiyor. O yüzden bu araştırma, bizler için bir hayli önem taşıyor” diyor.
Günde iki fincan yeşil çay
Araştırma sonuçlarından da anlaşıldığı üzere yeşil çay, oksitatif (antioksidan) ve anti-eflamatuar (iltihabi durumların önlenmesi) etkiler taşıyor. Yeşil çay düzenli içildiğinde, nörodejeneratif etkileri yok ediyor. Dr. Akyüz, daha önce bu şekilde yapılan bir araştırma bulunmadığı için, bugüne kadar yeşil çayın önerilmediğini söylüyor. Dr. Akyüz, uyguladığı tedavi yöntemi konusunda; “Günde üç tableti geçmeyecek E vitamini kürü uyguluyordum ama şimdi hastalarıma günde iki bardak yeşil çay içmelerini önereceğim. Çünkü elimizdeki veriler net olarak gösteriyor ki, yeşil çay beyin için tam bir iksir. Günde düzenli olarak iki fincan içildiğinde antioksidan etkisi ortaya çıkıyor. Ve eminim sadece beyin için değil, başka birtakım hastalıkların tedavi sürecinde de etkili oluyor. Yeşil çayı şimdi elimizdeki net verilerle nöroprotektif (koruyucu) olarak ilan edebiliriz” diyor.
Yeşil çay önermeye karar veren bir diğer nörolog ise Amerikan Hastanesi’nden Dr. Bülent Kahyaoğlu. “Amerika’dan bir doktor arkadaşımı aradım ve araştırmanın tam sonuçlarına ulaştım. İlk önce hayvanlarda, ardından insanlarda denenen yeşil çay araştırması gösteriyor ki, beyin için bir hayli yararlı. Alzheimer, Parkinson ve bunama üzerinde oldukça etkili. Ama benim ve araştırma grubunun bu noktada tek şüphesi var. O da Japonların evde çay içme alışkanlıklarının olmaması ve sosyalleşme adına arkadaş gruplarıyla birlikte dışarı çıkıp içmeleri. Bu alışkanlık Japonların beyin yapılarının daha iyi olduğunu ve diğer ülke insanlarıyla karşılaştırılmaması gerektiğini gösterebilir bize.
Yani sosyalleşen insanın beyni daha güçlü olur ve yeşil çayın içindeki demir ve bakır nedeniyle oksitatif etkileri daha güçlü olabilir. Ama Tohoku Üniversitesi araştırma grubu bundan bahsetmiyor. Yeşil çayın nöroprotektif etkilerini ön plana çıkarıyor ve Alzheimer veya Parkinson olmuş bir kişinin tedavi sürecinde hastalığın ilerleyişini yavaşlatacağını, önleyeceğini ama hastalığın önceki etkilerini yok etmeyeceğini belirtiyorlar.”
Birçok hastalığa etkili
Herbalist Atabay Güveloğlu ise, yeşil çayın içindeki Epigallocatechin-Gallat (EGCG) maddesinin beyindeki plak oluşumunu yüzde 50 azalttığının bilindiğini söylüyor: “Bu yüzden yeşil çay içen kişilerin beyin hastalıklarına yakalanma riski azalıyor. Hatta son zamanlarda yeşil çayın içindeki EGCG maddesinin yoğunlaştırılıp gıda ürünü olarak sunulması da öneriliyor. Kökeninin Çin’e dayandığı bilinen yeşil çay, Milattan Sonra 6. yüzyıl civarında Budist rahipler vasıtasıyla Japonya’ya, 14. yüzyılda da Portekizli Cizvit papazları aracılığı ile İpek Yolu’nu takiben Avrupa’ya getirilmişti. Bu şifalı bitkinin, insan sağlığı açısından öneminin keşfedilmesi, 1200’lü yılların başlarına kadar uzanıyor. Binlerce yıldır Uzakdoğu’da hayatın bir parçası haline gelen yeşil çayın sırrı, bünyesinde bulunan antioksidan maddelerle açıklanabiliyor.”
Güveloğlu, yeşil çayın sadece beyin değil, kanserden romatizmaya pek çok hastalık için de etkili olduğunu belirtiyor: “Japon toplumu üzerinde yapılan uzun çalışmalar; bu ülkede ortalama hayat süresinin kadınlarda 82, erkeklerde ise 76 olduğunu ortaya çıkardı. Ayrıca Japonya, kanser vakalarının dünyada en az görüldüğü ülke olma özelliğini taşıyor. Japon toplumunun bu özellikleri, yüzyıllardan beri yeşil çay tüketmeyi bir hayat tarzı haline getirmeleriyle ilişkilendirilince, çalışmalar bu bitkiye kaydırıldı.
Yapılan çalışmalar sonucunda yeşil çayın pek çok hastalığa iyi geldiği açıklandı. Bitki mucizevi ama ihtiva ettiği etken maddelerden biri de kafein. Bir fincan yeşil çayda, ortalama 78 mg kafein bulunuyor. Yani 6-7 fincan ile ortalama 470-550 mg’lık kafein miktarı vücuda girecek demek oluyor. Bu da gece uykularını olumsuz etkiliyor. Bu sebeple yeşil çayı demlerken ilk 30-40 saniye içinde elde edilen demi döktükten sonra, su ilave ederek yeniden demlemekte fayda bulunuyor.”
Çin dünyanın en çok yeşil çay üreten ülkesi. Yılda 450 bin ton yeşil çay üreten Çin’i, Japonya, Endonezya, Vietnam, Hindistan ve Sri Lanka takip ediyor. Çay tarımı ve üretimi; büyük oranda ekvatoral iklime sahip ve ekvatora yakın bölgelerde yapılıyor. Yeşil çay üretimi için kaliteli yaş çay yaprağına ihtiyaç var. Siyah çayın işlenmesinde olduğu gibi, yeşil çayın işlenmesinde de çay yaprağının standartlara uygun toplanması büyük önem taşıyor.
Yeşil çayın normal çaydan farkı
Yeşil çay, siyah çayla aynı bitkiden ‘Camellia Sinensis’ten elde ediliyor. Aralarındaki tek farklılık, işleme tekniğinden kaynaklanıyor. Yeşil çay yaprakları, siyah çaya göre çok daha az işlem görüyor. Yeşil çay bitkisinin yaprakları, taze ve yeşil rengini kaybetmiyor. Siyah çay bir oksidasyona maruz kalırken, yeşil çay buharla ısıtılarak enzimlerinin ayrılması ile parçalanmıyor ve polifenolik (antioksidan) maddelerinin azalmasına karşın korunmuş oluyor.
Zekayı Artıran Besinler
Çilek: İçeriğindeki fisetin maddesi hafıza kaybının etkilerini azaltıp, bunamayı geciktiriyor.
Çikolata: Magnezyum ve antioksidan içeriğiyle beyne oksijen taşıyarak daha aktif çalışmasını sağlıyor.
Tahıl: Önemli bir B vitamini kaynağı olan tahıllar, kan şekerini dengeliyor.
Patates: Kan şekerini dengeli olarak yükseltiyor bu sayede zeka daha verimli çalışıyor.
Yoğurt: İçinde bulunan tirozin isimli madde hafızayı güçlendirip, beyni uyarıyor.
Üzüm suyu: Dopamin salgılanmasını arttırarak problem çözme yeteneğini geliştiriyor.
Fasulye: Lif ve protein bir arada özellikle çocuklarda zekayı açıyor.
Kırmızı ve turuncu renkli sebzeler: Özellikle domates, havuç ve kırmızı biberde bulunan antioksidan beynin daha uzun süre sağlıklı kalmasını sağlıyor.
Somon: Omega-3 yağları hem beyni koruyor hem hafızayı güçlendiriyor.
Hergün düzenli olarak kahvaltı yapan kişilerin diğerlerine oranla daha başarılı ve verimli oldukları biliniyor. Yoğun bir güne başlarken; peynir, süt, yumurta gibi protein içeren besinlerden oluşan bir kahvaltı, şekerli çay ve simitten oluşan bir kahvaltıya kıyasla daha iyi sonuç almayı sağlıyor.
“Odaklanma” için ceviz, fındık, fıstık gibi sinirleri kuvvetlendiren yiyeceklerin yenmesini öneriliyor.
Uzmanlar yaratıcılığın geliştirilmesi için zencefil yenmesini öneriyor. Kimyonun da içerdiği uçucu yağların bütün sinir sistemini uyardığını söyleyen diyetisyenler “Aniden bir fikre, bir buluşa ihtiyacı olan kimyon çayı içmelidir. Çay, bir fincana iki tatlı kaşığı dolusu kimyon eklenerek yapılabilir” önerisinde bulunuyor.
Lahana, tiroit bezlerinin aktivitesini yavaşlattığı için daha stressiz öğrenmeyi sağlar.
Yağsız kırmızı et: Tam bir demir deposu, özellikle sağlıklı alyuvarlar için vazgeçilmez... Beyin gelişimi için büyük yarar sağlıyor.
Çikolata: Magnezyum ve antioksidan içeriğiyle beyne oksijen taşıyarak daha aktif çalışmasını sağlıyor.
Tahıl: Önemli bir B vitamini kaynağı olan tahıllar, kan şekerini dengeliyor.
Patates: Kan şekerini dengeli olarak yükseltiyor bu sayede zeka daha verimli çalışıyor.
Yoğurt: İçinde bulunan tirozin isimli madde hafızayı güçlendirip, beyni uyarıyor.
Üzüm suyu: Dopamin salgılanmasını arttırarak problem çözme yeteneğini geliştiriyor.
Fasulye: Lif ve protein bir arada özellikle çocuklarda zekayı açıyor.
Kırmızı ve turuncu renkli sebzeler: Özellikle domates, havuç ve kırmızı biberde bulunan antioksidan beynin daha uzun süre sağlıklı kalmasını sağlıyor.
Somon: Omega-3 yağları hem beyni koruyor hem hafızayı güçlendiriyor.
Hergün düzenli olarak kahvaltı yapan kişilerin diğerlerine oranla daha başarılı ve verimli oldukları biliniyor. Yoğun bir güne başlarken; peynir, süt, yumurta gibi protein içeren besinlerden oluşan bir kahvaltı, şekerli çay ve simitten oluşan bir kahvaltıya kıyasla daha iyi sonuç almayı sağlıyor.
“Odaklanma” için ceviz, fındık, fıstık gibi sinirleri kuvvetlendiren yiyeceklerin yenmesini öneriliyor.
Uzmanlar yaratıcılığın geliştirilmesi için zencefil yenmesini öneriyor. Kimyonun da içerdiği uçucu yağların bütün sinir sistemini uyardığını söyleyen diyetisyenler “Aniden bir fikre, bir buluşa ihtiyacı olan kimyon çayı içmelidir. Çay, bir fincana iki tatlı kaşığı dolusu kimyon eklenerek yapılabilir” önerisinde bulunuyor.
Lahana, tiroit bezlerinin aktivitesini yavaşlattığı için daha stressiz öğrenmeyi sağlar.
Yağsız kırmızı et: Tam bir demir deposu, özellikle sağlıklı alyuvarlar için vazgeçilmez... Beyin gelişimi için büyük yarar sağlıyor.
Hafıza İçin:
Biberiye - Hafif konsantrasyon problemleri ve unutkanlık için biberiye yağı koklayabilirsiniz. Bir mendile birkaç damla biberiye yağı damlatıp koklayın. Cebinizde veya çantanızda taşıyıp, ara sıra koklayın. Bu bitkinin hafızayı ve konsantrasyonu iyileştirici ve geliştirici özelliği yüzyıllar öncesinden bilinirdi.
Bu hafta beyniniz için bunları yapın.
Mümin Sekmanın hazırladığı Bu hafta beynine iyi bak! adlı beyin Kullanma kılavuzu kitapçığından birkaç alıntı:
Beyin açık havada ve ayaktayken daha iyi çalışır. Önemli kararlarınızı açık havada yürürken alın.
Beyin örneklerle akıl yürütür. Kararsız kaldığınız bir durumda Atatürk benim yerimde olsaydı ne yapardı? diye düşünün.
Yabancı bir dil öğrenme ve ezber beyni güçlendirir. Her gün birkaç yeni kelime öğrenin ve kullanın.
Zihinsel jimnastik yapın. Bunun için başta Sudoku olmak üzere bulmaca ve satranç gibi oyunları kullanabilirsiniz.
Zihinsel rutinlerinizi kırın. Bazen telefonu sol elinizde tutun, çantanızı diğer alinizde taşıyın, evinize başka bir yoldan gidin.
Zihinsel zevklerinizi zenginleştirmek için her gün mutlaka iyi bir özdeyiş kitabından, birkaç cümle okuyun. Güzel bir resme bakın. Sevdiğiniz bir müziği gözleri kapalı dinleyin.
Bir konu hakkında düşünürken, nasıl düşündüğünüzü de gözlemleyin. Düşünmek üzerine düşünmek, düşünce kalitesini artırır.
Iyi bir uyku kaliteli bir beynin temelidir. 24 saati geçen uykusuzluk sarhoşluğa benzer bir şekilde beyin fonksiyonlarını etkilemektedir.
Bol ve temiz birinci el oksijen beyin için çok önemlidir. Beyin vücuda alınan oksijenin dörtte birini tek başına tüketir.
Farklı düşünme tarzları beyni geliştirir. Çocuklar ve hayvanlarla daha fazla vakit geçirin. Sizden farklı düşünen insanlarla konuşun.
Kullanılmayan organ körelir. Sürekli TV seyrederek beyninizi düşük viteste çalıştırmayın.
Beyninizin sınırlarını zorlamayan etkinlikler, beyninizi geliştirmez.
Beyin diyeti yapın. Beynimiz garbage in garbage out ilkesine göre çalışır. Yani beninize çöp girerse, beyninizden çöp çıkar. Beyninizi neyle beslediğinize, midenizi neyle beslediğiniz kadar dikkat edin.
Kafanızda en çok neyi düşünürseniz, hayatınızda onu çoğaltırsınız.
Günde aklımızdan 60 bin ile 80 bin arası düşünce geçer. Bu düşünceler ne hakkında?
Beynimiz kendisinin nasıl çalıştığı hakkındaki bilgi ve inançlarına göre çalışır. Beynin çalışması hakkında yanlış bilgilere sahip olduğumuzda, beynimiz de yanlış çalışır.
Başarı beyinde başlar. Insan kafadan kaybeder! Bu hafta beyin haftası.
Aklımızı başımıza toplama haftası! Bu hafta kafanızı nasıl daha iyi çalıştırabileceğiniz üzerine daha fazla kafa yorun:)
UNUTKANLIĞI MUCİZE BİTKİ HAVUÇ SUYU
Bir ay taze sıkılmış havuç suyu uygulayacaksınız. Bunu gündüz de içebilirsiniz. Sonra bakın nasıl zehir gibi bir hafızaya sahip oluyorsunuz
ALZEMİR HASTALIĞI İÇİN,
Formülün temel maddesi havuç… Taze olarak sıkıp, gece yatmadan önce içmeniz öneriliyor. Alzheimer’in birinci evresinde ise o da ortadan kalkar. Alzheimer bir iki yılda değil en erken 15 yıl önce başlar ve ortaya çıktıktan sonra da geç kalmış olursunuz. Bunu önlemek istiyorsanız zaman zaman bu havuç suyunu içmelisiniz
Alzheimer ve Parkinson'a YEŞİL ÇAY engeli
Düzenli içimde, antioksidan etkileri ve kansere karşı koruyuculuğu bilinen yeşil çayın bir yararı daha ortaya çıktı. Japonya'da yapılan araştırmaya göre, günde 2 fincan yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını önleyici etki yapıyor
Japonya'da Tohoku Üniversitesi’nde Prof. Shinichi Kuriyama önderliğindeki dokuz bilim adamının 2002’de başlayıp Şubat 2006’da bitirdiği araştırmaya göre yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını önleyici bir rol oynuyor.
Bir yıl boyunca yeşil çayın etkilerini hayvanlar üzerinde deneyen 10 kişilik araştırma grubu, beyindeki nörodejeneratif (bunama) etkinin yok olduğunu tespit edince, insanlar üzerinde denemeye karar verdi ve 70 yaş üzerindeki 1003 kişiden oluşan bir denek grubu ile çalışmaya başladı. Grubun bir kısmına günde bir fincan, bir kısmına günde iki fincan, bir diğer kısmına da üç fincan yeşil çay içirildi. Parkinson, Alzheimer, bunama gibi hastalıkların tanısı için uygulanan; vücut hareketlerinde meydana gelen anormallikleri ya da hafıza durumunu belirlemeye yönelik gerçekleştirilen nörolojik konuşma testlerine tabi tutulan denekler, haftada bir ölçüme alındı. Testlerin sonuçları, çayların içim oranlarına göre değerlendirildi.
Bilimsel bir yayın olan ‘Amerikan Journal of Nutrition’da yayımlanan araştırma sonuçlarını konuştuğumuz Acıbadem Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Yasemin Akyüz, “Alzheimer ve Parkinson özellikle 70 yaşından sonra görülen ve her beş yılda bir katlanarak artan hastalıklar. Eskiden bu hastalıklar toplum açısından büyük sorun oluşturmuyordu. Çünkü ölüm yaşı daha düşüktü ve yaşlı insanların sosyal hayatlarını iyi bir şekilde sürdürmesi beklenmiyordu. Oysa günümüzde bu hastalıklar büyük sorun oluşturmaya başladı ve yaşlılar toplum hayatındaki rollerinden dolayı farklı tedavi yöntemlerinin arayışına girdi. Elbette dünyanın pek çok ülkesinde hastalıklara karşı çare arayışları sürüyor, ama şimdiye değin kesin bir tedavi yönteminden söz edilemiyor. O yüzden bu araştırma, bizler için bir hayli önem taşıyor” diyor.
Dr. Yasemin Akyüz
Önlem Alınmalı
Dr. Yasemin Akyüz, Alzheimer ve Parkinson olma yaşının düştüğünü ve önlem alınması gerektiğini düşünüyor
Günde iki fincan yeşil çay
Araştırma sonuçlarından da anlaşıldığı üzere yeşil çay, oksitatif (antioksidan) ve anti-eflamatuar (iltihabi durumların önlenmesi) etkiler taşıyor. Yeşil çay düzenli içildiğinde, nörodejeneratif etkileri yok ediyor. Dr. Akyüz, daha önce bu şekilde yapılan bir araştırma bulunmadığı için, bugüne kadar yeşil çayın önerilmediğini söylüyor. Dr. Akyüz, uyguladığı tedavi yöntemi konusunda; “Günde üç tableti geçmeyecek E vitamini kürü uyguluyordum ama şimdi hastalarıma günde iki bardak yeşil çay içmelerini önereceğim. Çünkü elimizdeki veriler net olarak gösteriyor ki, yeşil çay beyin için tam bir iksir. Günde düzenli olarak iki fincan içildiğinde antioksidan etkisi ortaya çıkıyor. Ve eminim sadece beyin için değil, başka birtakım hastalıkların tedavi sürecinde de etkili oluyor. Yeşil çayı şimdi elimizdeki net verilerle nöroprotektif (koruyucu) olarak ilan edebiliriz” diyor.
Yeşil çay önermeye karar veren bir diğer nörolog ise Amerikan Hastanesi’nden Dr. Bülent Kahyaoğlu. “Amerika’dan bir doktor arkadaşımı aradım ve araştırmanın tam sonuçlarına ulaştım. İlk önce hayvanlarda, ardından insanlarda denenen yeşil çay araştırması gösteriyor ki, beyin için bir hayli yararlı. Alzheimer, Parkinson ve bunama üzerinde oldukça etkili. Ama benim ve araştırma grubunun bu noktada tek şüphesi var. O da Japonların evde çay içme alışkanlıklarının olmaması ve sosyalleşme adına arkadaş gruplarıyla birlikte dışarı çıkıp içmeleri. Bu alışkanlık Japonların beyin yapılarının daha iyi olduğunu ve diğer ülke insanlarıyla karşılaştırılmaması gerektiğini gösterebilir bize.
Yani sosyalleşen insanın beyni daha güçlü olur ve yeşil çayın içindeki demir ve bakır nedeniyle oksitatif etkileri daha güçlü olabilir. Ama Tohoku Üniversitesi araştırma grubu bundan bahsetmiyor. Yeşil çayın nöroprotektif etkilerini ön plana çıkarıyor ve Alzheimer veya Parkinson olmuş bir kişinin tedavi sürecinde hastalığın ilerleyişini yavaşlatacağını, önleyeceğini ama hastalığın önceki etkilerini yok etmeyeceğini belirtiyorlar.”
Birçok hastalığa etkili
Herbalist Atabay Güveloğlu ise, yeşil çayın içindeki Epigallocatechin-Gallat (EGCG) maddesinin beyindeki plak oluşumunu yüzde 50 azalttığının bilindiğini söylüyor: “Bu yüzden yeşil çay içen kişilerin beyin hastalıklarına yakalanma riski azalıyor. Hatta son zamanlarda yeşil çayın içindeki EGCG maddesinin yoğunlaştırılıp gıda ürünü olarak sunulması da öneriliyor. Kökeninin Çin’e dayandığı bilinen yeşil çay, Milattan Sonra 6. yüzyıl civarında Budist rahipler vasıtasıyla Japonya’ya, 14. yüzyılda da Portekizli Cizvit papazları aracılığı ile İpek Yolu’nu takiben Avrupa’ya getirilmişti. Bu şifalı bitkinin, insan sağlığı açısından öneminin keşfedilmesi, 1200’lü yılların başlarına kadar uzanıyor. Binlerce yıldır Uzakdoğu’da hayatın bir parçası haline gelen yeşil çayın sırrı, bünyesinde bulunan antioksidan maddelerle açıklanabiliyor.”
Güveloğlu, yeşil çayın sadece beyin değil, kanserden romatizmaya pek çok hastalık için de etkili olduğunu belirtiyor: “Japon toplumu üzerinde yapılan uzun çalışmalar; bu ülkede ortalama hayat süresinin kadınlarda 82, erkeklerde ise 76 olduğunu ortaya çıkardı. Ayrıca Japonya, kanser vakalarının dünyada en az görüldüğü ülke olma özelliğini taşıyor. Japon toplumunun bu özellikleri, yüzyıllardan beri yeşil çay tüketmeyi bir hayat tarzı haline getirmeleriyle ilişkilendirilince, çalışmalar bu bitkiye kaydırıldı.
Yapılan çalışmalar sonucunda yeşil çayın pek çok hastalığa iyi geldiği açıklandı. Bitki mucizevi ama ihtiva ettiği etken maddelerden biri de kafein. Bir fincan yeşil çayda, ortalama 78 mg kafein bulunuyor. Yani 6-7 fincan ile ortalama 470-550 mg’lık kafein miktarı vücuda girecek demek oluyor. Bu da gece uykularını olumsuz etkiliyor. Bu sebeple yeşil çayı demlerken ilk 30-40 saniye içinde elde edilen demi döktükten sonra, su ilave ederek yeniden demlemekte fayda bulunuyor.”
Çin dünyanın en çok yeşil çay üreten ülkesi. Yılda 450 bin ton yeşil çay üreten Çin’i, Japonya, Endonezya, Vietnam, Hindistan ve Sri Lanka takip ediyor. Çay tarımı ve üretimi; büyük oranda ekvatoral iklime sahip ve ekvatora yakın bölgelerde yapılıyor. Yeşil çay üretimi için kaliteli yaş çay yaprağına ihtiyaç var. Siyah çayın işlenmesinde olduğu gibi, yeşil çayın işlenmesinde de çay yaprağının standartlara uygun toplanması büyük önem taşıyor.
Yeşil çayın normal çaydan farkı
-
Yeşil çay, siyah çayla aynı bitkiden ‘Camellia Sinensis’ten elde ediliyor. Aralarındaki tek farklılık, işleme tekniğinden kaynaklanıyor. Yeşil çay yaprakları, siyah çaya göre çok daha az işlem görüyor. Yeşil çay bitkisinin yaprakları, taze ve yeşil rengini kaybetmiyor. Siyah çay bir oksidasyona maruz kalırken, yeşil çay buharla ısıtılarak enzimlerinin ayrılması ile parçalanmıyor ve polifenolik (antioksidan) maddelerinin azalmasına karşın korunmuş oluyor.
Hafızayı kuvvetlendirme
Uzmanlara göre 40'lı yaşlarına gelen herkeste hafızayla ilgili ufak tefek sorunlar kendini göstermeye başlıyor. Bunlar da hayatınızda birçok aksaklığı beraberinde getiriyor. Ancak doktorlar çocukların, yetişkinlerin, hatta yaşlıların bile hafızalarını kuvvetlendirmesinin mümkün olduğunu söylüyor.
ABD''nin en saygın bilim dergilerinden New Scientist''e göre yaşınız kaç olursa olsun beyni genç tutmak ve unutkanlığın önüne geçmek mümkün. Dergi, hafızayı korumaya yardımcı olacak tavsiyeleri derledi
Elbette bunun için doğru beslenmek ve birkaç ipucuna önem vermek gerekiyor. Bilim dergisi New Scientist''in İngiltere ve ABD''deki ünlü doktorlara danışarak hazırladığı tavsiyelerden bazıları şöyle:
Sınav öncesi uyuyun
1. Gece yalnızca 3 saat uyumuş bir kişinin düşünce kabiliyeti, yasal olarak sarhoş olan bir kişiyle aynıdır. Gün içinde öğrendiğiniz her şey uyurken beyninizde "işleniyor." Araştırmalar yeni bir bilgisayar oyununu 2 saat oynayıp uyuyan bir kişinin kalktığında, birçok hileyi öğrendiğini gösteriyor. Aynı sonuç sınava hazırlanan kişilerde de görülüyor.
Müzik eğitimi alın
2. Araştırmalar müzik eğitimi alan 6-8 yaş arasındaki çocukların IQ''sunun yaşıtlarına göre 2-3 puan arttığını gösteriyor. Ayrıca düzenli olarak Mozart dinleyen kişilerin, diğer çeşit müzik dinleyenlere göre hafıza testlerinde daha başarılı oldukları görüldü. Bu sonuçlar Mozart bestelerinin kompleks yapısına bağlanıyor.
Yarım saat yürüyün
3. Haftada 3 kez yarım saat yürümek hafızayı güçlendiriyor. Düzenli egzersiz yapan çocukların sınavlardaki ve hafıza testlerindeki başarısının yüzde 15 arttığı görülüyor. Bunun nedeni beyne bol oksijen gitmesine bağlanıyor. Ayrıca egzersiz sırasında salgılanan hormonlar yeni beyin hücreleri yapılmasını tetikliyor.
Sigara ve alkol yok
4.ABD''deki Nötre Dame Rahibe Okulu''nda kalan rahibelerin yaşı 75-107 arasında değişiyor. Bunların birkaçı dışında ise hiçbirinde Alzheimer ya da diğer yaşlılık hastalıkları görülmüyor. Bu kadınların ortak özelliği ise portakal suyu, fasulye gibi gıdalarda bulunan folat vitamininden bol bol almaları. Sakin bir hayat sürmeleri ve sigara ile içkiden uzak durmaları da hafızalarını korumalarına yardımcı oluyor.
Konsantre olun
5. Uzmanlara göre "konsantre olacağım" diye düşünmek bile o sırada yapılan işe yoğunlaşmayı kolaylaştırıyor. Ayrıca gün içinde 1-2 fincan kahve içmek de beyni "şarj" ediyor. Ancak daha fazlası kişiyi yorup tam tersi etki yaratabiliyor.
Alzheimer Hastalığı
Alzheimer Hastalığının ilk defa tanımlanması, Alman hekim Alois Alzheimer tarafından 1900’ lü yılların başlarında yapılmıştır. Üzerinden tam bir yüzyıl geçmiş olmasına rağmen henüz bu hastalığın kesin tedavisinin ve de kesin olarak nedeninin veya nedenlerinin ne olduğu bilinmemektedir. Her ne kadar bu konuda kesin neden bilinmiyor ise de, bilim adamları farklı bir kaç teori ortaya atmışlardır.
Hemen hemen gelişmiş tüm ülkelerde bu konu üzerinde araştırmalar yıllardan beri büyük bir hızla devam etmektedir. Bu konudaki temel bulgu, hastalığın yavaş yavaş hafıza kaybına neden olmasıdır. Beyin hücrelerine nöron adı verilmektedir. Bu hücrelerinin ölümü sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Bazı bilim adamları bunun sebebini genetik yatkınlığa bağlamaktadırlar. Beyin hücrelerinin ölümü geri dönüşümsüzdür (irreversible). Alzheimer hastalığında, duygu, davranış, düşünce, konuşma ve yeteneklerde de değişik derecelerde etkilenmeler gözlenmektedir. Çünkü, hücre ölümlerinin en belirgin olduğu beyin bölgeleri, konuşma ve hafıza merkezlerinin bulunduğu temporal bölgedir.
Alzheimer kısa zamanda gelişen bir hastalık değildir. Başlangıcı yaklaşık en az 15-18 yıl öncesine dayanır. Bu hastalığın belirtileri ortaya çıktığında, bilinmelidirki en az onbeş yıl önce bu hastalık oluşmaya başlamış demektir. Sinsi bir şekilde ilerleyen bir hastalıktır. Semptomlarını (belirtileri) göstermeye başladığında Alzheimer en az on yıl önce gelişmeye başlamış demektir. Bu konuda yapılan araştırmaların başka bir hedefi de Alzheimer’in erken teşhisini (başlangıç aşamasını) yapabilmek için hangi parametrelerin ölçüleceğidir. Ne yazıkki günümüzde henüz Alzheimer hastalığının başlangıcını veya gelişmeye başladığını ortaya koyabilecek ölçme veya belirleme yöntemi yoktur.
Yukarıda da belirttiğim gibi, tedavi amaçlı kullanılacak olan ilaçların (maddelerin) insanlar için etkili ve güvenli olduğunu kanıtlamak şarttır. Bu nedenle araştırmalar hem çok uzun bir zaman almakta hem de çok büyük maliyetler getirmektedir. Değerli okuyucu, benim çalışmalarımda gözlediğim, Taze Sıkılmış Havuç Suyu Kürünün (TSHSK) Alzheimer hastalığını önlemedeki gücü bulunmaz bir imkandır. Çünkü, TSHSK nün her şeyden önce insanlar için güvenli olması, bu kürü tartışmasız kılmaktadır. Taze Sıkılmış Havuç Suyu Kürü’nün herhangi bir yan tesiri de söz konusu değildir. Alzheimer hastalığına karşı TSHSK, şu sıralar en etkili önleyici, en etkili durdurucu ve de tedavi edici imkânı sağlayabilmektedir. Alzheimer hastaları bu kürü uygularken sonuçlarını bir iki haftadan önce alamazlar. Ancak, ikinci haftadan sonra Alzheimer hasta yakınları, TSHSK’nün olumlu sonuçlarını ve dikkate değer ölçüde olumlu gözlemlerini yapabilmektedirler. Diğer tüm kürlerde olduğu gibi, bu kürün de her Alzheimer hastasında yüzde yüz etkili olacağı söz konusu değildir. Bu durum, modern tıbbın imkânlarında da (örneğin ilaçlar) böyledir. Bir ilacın veya uygulanan kürün başarılı olabilmesi, o insanın genetik yapısına, bağışıklık sistemine, başka rahatsızlıklarının olup olmadığına, sürekli bir rahatsızlığının olup olmadığına (örneğin şeker hastalığı gibi), yaşına, hamile olup olmadığına ve bunun gibi bir çok faktörlere bağlıdır. Alzheimer hastalığı ile ilgili olarak bir noktayı önemle vurgulamak istiyorum. Bu hastalık, genel olarak bir kaç ayda ani olarak ortaya çıkan bir hastalık değildir. Başlangıcı, en erken on ile yirmi yıl öncesinden yavaş yavaş ve sinsi bir şekilde gelişmeye başlamaktadır. Yeterli düzeye gelmeden bu hastalığı erken teşhis etmek mümkün olmamaktadır. Bulguların doğrultusunda teşhis konulduğunda, hastalık yerleşmiş ve kendisini bariz şekilde belli etmeye başlamıştır. Bu nedenle önleyici veya durdurucu olarak TSHSK’nün orta yaşlardan itibaren kullanılmasını tavsiye ederim. Günümüzün modern tıbbı bu hastalık için: “Son yıllarda hastalığın seyrini değiştiren bazı tedavi seçenekleri ortaya çıkmış olmasına rağmen, iyileştirilebilir ya da düzeltilebilir bir hastalık değildir. Ancak hastalığın ilerleme hızını yavaşlatmak, hastalık seyri sırasında ortaya çıkan bazı rahatsız edici bulguları düzeltmek, ortadan kaldırmak mümkündür.” ifadesini kullanmaktadır.
Bugün için Alzheimer hastalığını doğrudan tedavi edebilecek bir ilaç henüz geliştirilememiştir. Ancak, Alzheimer hastalığının neden olduğu bazı şikâyetlerin tedavisi mümkün olmaktadır. Ayrıca, Alzheimer hastalığının başladığını tayin edebilecek herhangi bir analiz yöntemi de henüz geliştirilememiştir. Taze sıkılmış havuç suyu kürünün, Alzheimer hastalığını tedavi gücü yaklaşık %30 oranındadır. Bu oranın çok daha yukarılara çekilmesi mümkündür. Bu da ikinci bir bitkinin promotor veya medyatör olarak kullanılması ile mümkün olabilecektir. Tıpkı bu kitapta okuduğunuz kereviz-ıspanak, ısırgan-ebegümeci ya da maydanoz-tereotu ikili karışım kürleri gibi. Havuç suyunun etkisini daha da artırabilecek ilave ikinci bitki üzerindeki araştırma çalışmalarım devam etmektir. TSHSK nün yaklaşık %30 oranındaki tedavi gücü, Alzheimer hastalığının başlangıç evresinde olanlar için geçerlidir. Alzheimer hastalığının son evresinde olanlar için tedaviden ziyade, hastalığın ilerlemesini belirgin bir şekilde durdurduğunu gözlemek mümkün olmaktadır. Burada tekrar hatırlatmayı uygun buluyorum, bir hastalığı önlemek onu tedavi etmekten çok daha kolaydır.
Sigara veya Alkol tüketenlerin dikkatine
Değerli okuyucu, Avusturalya ve Yeni Zellanda üzerinde Ozon Tabakasının inceldiği son yıllarda yapılan ölçümler ile ortaya konmuştur. Ozon Tabakasının incelmesi demek güneş ışığında bulunan UV- ve daha kısa dalga boylu ışığın bu bölgelere (Avusturalya ve Yeni Zelanda) daha yoğun bir şekilde giriş yaptığı ve bu yörede yaşayan tüm canlıları olumsuz etkilediği bir gerçektir. Ozon Tabakasının incelmeye başlamasından sonra, bu ülkelerde yaşayan insanlarda deri ve cilt kanserlerinde büyük artış gözlenmiştir. Beta-karotenin deri ve cilt kanserini önlediği bilinmektedir. Bu nedenle bir grup Avusturalyalı bilim adamı, beta-karotenin bu gücünü ortaya koymak için klinik deney başlatmışlardır. Yapılan bu klinik deneylerin sonucunu, 21 Mayıs 2003 tarihinde, Journal of the National Cancer Institute dergisinde açıkladılar. Bu araştırmanın sonuçları oldukça şaşırtıcıdır. Alkol veya sigara içenler beta-karoten aldıkları taktirde bağırsak adenomlarında, bağırsak kanserinin ön basamak oluşumlarında enaz iki misli artış gözlenmiştir. Alkol ve sigara kullanmayan larda ise, tam aksine %44 azalma gözlenmiştir.
Bu nedenle sigara veya alkol tüketenlerin zengin beta-karoten içeren besinlerde ölçülü olmaları önerilmiştir. Havuç, zengin bir bata-karoten kaynağıdır. Eğer, sigara veya alkol tüketiyorsanız havuç kürü uygulamayınız. Şayet, sigara veya alkol tüketmiyorsanız, bu taktirde uygulayacağınız havuç kürü veya zengin beta-karoten kaynaklı besinler tüketmeniz, aynı zamanda bağırsak kanserine karşı %44 daha az yakalanma riskine sahipsiniz anlamına gelmektedir. Kısaca, beta-karoten içerikli besinler, sigara veya alkol kullananlarda bağırsak kanserine yakalanma riskini iki kat artırırken, sigara veya alkol tüketmeyenlerde ise, bağırsak kanserine yakalanma riskinide %44 oranında önleyebilmektedir. Değerli okuyucu, eğer sigara veya alkol tüketiyorsanız havuç kürünü uygulamayınız.
Havuç kürünü uygulayanlar, sigara tiryakisi iseler, havuç suyu kürünü uygularken bol bol balgam sökmeye başlarlar. Bu anlamda havuç suyu kürü aynı zamanda sigara içenler için iyi bir balgam söktürücüdür. Ancak, sigara ve alkol tüketenlerin havuç kürünü uygulamadan önce mutlaka, “Sigara veya Alkol tüketenlerin dikkatine” başlığı ile yazdığım yukarıdaki açıklamayı okumalarını öneririm.
Kalp krizi geçirme riski altında olanlara taze sıkılmış havuç suyu kürünü ihmâl etmemelerini tavsiye ederim. Kalp krizinin oluşmasında birinci sırayı alan en önemli risk faktörleri; damar sertliği, yüksek kolestrol ve yüksek triglyserid’dir. TSHS damarsertliğine karşı (antiatherosclerotic) en az onüç tane etkin madde içermektedir. Ayrıca, gerek kolestrol düşürücü (hypocholestrolemic) olarak, gerekse de triglyseridlere karşı (antitriglyceride) etkin rol oynayan bir çok etkin madde içermektedir. TSHS da bulunan heraclenin maddesi kanın pıhtılaşmasına karşı (antikoagulant) etkin rol oynadığından, kanın damarlarda daha rahat akmasına yardımcı olmakta ve bu sayede kalbin yükünü hafifletebilmektedir. Her akşam yatağa gitmeden önce bir bardak taze sıkılmış havuç suyunu içmek benim yıllardır uyguladığım alışkanlıklarımdandır.
Satın aldığınız havuçların taze ve olgunlaşmış olmasına mutlaka özen gösteriniz. Kolay bükülebilen veya tazeliğini kaybetmiş olan havuçları satın almayınız. Kolayca eğilebilmesi havucun tazeliğini yitirmiş olduğu anlamına gelir. Tam olgunlaşmadan (genç) toplanmış olan küçük havuçlarda şeker oranı yüksektir (yaklaşık %6). Havuç olgunlaştıkça içerdiği şeker oranıda azalır. Havucun rengi ne kadar güçlü ise, içerdiği beta-karoten maddesi de o kadar fazladır. A-vitamini (retinol) ihtiyacımızı genel olarak hayvansal besinlerden alırız. Bitkilerde moleküler yapıları birbirlerinden farklı çok çeşitli karotenler vardır. Karotenler, A-vitamininin ön basamaklarıdır. Bunlardan molekül yapıları uygun olanlar, insan vücudunda kısmen A-vitaminine dönüştürülürler. Bu dönüşüm için molekül yapısı en uygun olan karoten, beta karotendir.
Unutkanlığa karşı havucun gücü bulunmaz bir nimettir. Ancak, bu amaç için yemeklerde veya salatada bolca havuç kullanmak, örneğin redelenmiş şekilde çözüm değildir. Bu şekilde havucun sadece besin değerlerinden istifade etmiş olunur. Unutkanlığa karşı havuçun aşağıda belirtildiği kullanma şekline mutlaka uyulması gerekir. Aksi taktirde sonuç almak mümkün değildir. Bu kitapta belirtilen tüm kullanma şekillerine mutlaka uyulması gerekir. Salatada kullanılan havucun hiç mi faydası yok, diye sorarsanız, tabiki var, ancak, istenilen düzeyde ve güçte değildir. Bu durum diğer bütün sebzeler ve bitkiler için de geçerlidir. Değerli okuyucu, taze sıkılmış havuç suyu kürünün tüketim zamanı da oldukça önemlidir. Örneğin, sabah aç karna veya öğle yemeğinden sonra içilmesi tamamen farklıdır. Özellikle unutkanlığa ve Alzheimer hastalığına karşı kullanılırken akşam yemeklerinden en az iki sonra içilmesinin arkasında yatan nedenlerden bir tanesi, beyinde üretilen bazı hormonların durumundan dolayıdır.
Uyarı: Akşam yemeğinden iki saat sonra uygulanacak TSHS kürünün özel durumları vardır. Eğer, o akşam bir gerilim filmi seyrediyorsanız, işiniz gereği geç saatlere kadar çalışmak durumunda iseniz veya henüz uykunuz gelmemiş ise havuç suyunu akşam yemeğinden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder