ÇOK ÖNEMLİ
BİLGİLER VAR AŞAĞIDAKİ YAZIDA. LÜTFEN SONUNA KADAR OKUYUN , ÇEVRENİZDEKİLERİ DE BİLGİLENDİRİN.
İ.Ü. Onkoloji
Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz, yine herkesi ekran başına kilitleyen
açıklamalar yaptı.
Topuz, kanserle mücadelenin anne karnında başladığına dikkat çekerek hamile kadınların ve bebek sahibi insanların evde dikkat etmeleri gereken noktaları anlattı.
Erkan Topuz, bulaşık deterjanlarından, halıların temizliğine kadar çok önemli ayrıntılardan bahsetti. "Benim mücadelem bu yaştan sonra halkımızı kanserden korumaktır. Kanser tedavisi sonra geliyor. Bir korunma bin tedaviden evladır. Bunları ilk defa duyuyorsunuz ama gerçek bunlar. Ben bunları kendimi bu işe adadığım için anlatıyorum. Bu anlattıklarımı Türkiye ilk defa duyuyor. Belki dünyada da çok az duyan vardır" diyen Prof. Dr. Erkan Topuz, herkesi şaşırtan açıklamalar yaptı.
"Ben gerçekleri anlatıyorum. Ama çok fazla anlatmıyorum çünkü her şey sarsılabilir Türkiye'de" diyen Topuz'un sarsıcı açıklamaları şöyle:
-Evde sokakta giydiğimiz ayakkabılarla dolaşmamalılar. Eğer evde ayakkabı ile geziyorsak dışarıdan geldiğimiz ayakkabıları çıkartıp başka bir ayakkabı giymeliler. Çünkü dışarıdan giydiğimiz ayakkabı ile eve soktuğumuz pestisitler kanserin en önemli sebeplerinden bir tanesidir. (Pestisit: Tarım ürünleri, kimyasallar, egzozdan çıkan gazlar vs)
-Kanserle mücadele anne karnında başlıyor. Anne adayları aşırı miktarda vitamin almaktan kaçınsınlar. Çünkü bilinçsizce alınınca vitaminin içindeki kobalt, bazı aşırı miktarda minareller... Doktor bir tane yut diyordur ama çocuk gelişsin diye bir kaç tane yutuyorlar. Bu çocukta birikime sebep olabilir ve kansere neden olabilir.
-Gökkuşağının 7 rengini, ne buluyorlarsa, hepsinden günde en azından 3-5 tane yesinler. Her bir renkte bir şeyler var.
-Kırmızı et alsınlar gebeler haftada 2 kere. Özellikle balıkla beslensinler. Sağlıklı bir insanın kansere yakalanmaması için, bebeğin daha anne rahmindeyken vücudunun direncinin artması ve zehirleri alarak bağışıklık sisteminin bozulmaması lazım.
-En tehlikeli yer halıdır. Halı bütün pestisitleri tutar. Bu nedenle halıların temizliğine dikkat ediniz. Kesinlikle deterjanla temizlemeyin. Sirkeli su ile silin.
-Deterjan kullanınca muhakkak eldiven kullanın. Plastik eldiven kullanmayın, içine izci eldiveni giyin. Çünkü deterjanlar alerjiktir ve ufak dozlarda alındığı takdirde kronik olarak kanserojendir. (İzci eldiveni: Pamuk eldiven)
-Bulaşık makinasında kullandığınız deterjan da petrol ürünüdür, kanserojendir. Ne kadar yıkarsa yıkansın kalıntılar kalabilir. Eğer sağlığınızı düşünüyorsanız çıkardığınız bulaşıkları sirkeli suyla ya da limonlu suyla silin.
-Her türlü deterjandan kaçınız. Devamlı olarak zeytinyağı ve defne sabununu seçiniz. Ellerinizi, vücudunuzu hakiki zeytinyağ, defne veya fıstık yağından yapılan hakiki sabunlar da seçilebilir. Bunları örnek olarak söylüyorum. Deterjandan kaçıyoruz ve çok aşırı miktarda suyla duruluyoruz.
-Beyaz olan her türlü iç çamaşırınızı muhakkak yeni aldığınızda en az 2 kere kaynatınız. Çünkü bunlar beyazlatılmak için kanserojen maddelerle yıkanıyor.
-Oda spreyleri doğrudan doğruya petrol menşeli. Zehiri soluyorsunuz. Akciğerinize geçiyor ve dolaylı olarak bağışıklık sisteminizi bozuyor.
-Sebzeleri mevsiminde dondurup saklamakta fayda var. Yalnız bir kez çözülünce onu muhakkak pişirin. Mikro dalgada bir kere ısıtın. Ateşte ısıttıklarımızda ise bir kere ısıtınız. Çünkü bir dahaki sefere değeri ölür. DNA'yı bozar. DNA kırılması da kanserojene yol açar.
-Radyasyon kronik olarak kansere en çok yaklaştıran faktörlerden biridir. Televizyondan çok uzak duralım.
-Çocuklarınıza haftada 2 kez balık çorbası içirin ama içine zerdeçal koymak suretiyle. Soğan, sarımsak ve o mevsimin sebzesiyle yapmalısız. Çocuk anne karnındayken bu terbiyeyi almaya başlamalı.
-Gebeler haftada 1 kilo balık tüketmeli. Bu miktarın üzerinde balık tüketilmesine karşıyız. Çünkü en steril balıkta bile az civarda civa vardır. Bu balıklar dip balıkları olmamalı. Somon veya yüzey balığı, Akdeniz, Ege balığı olmalı. Marmara'nın dip balıklarını lütfen tüketmeyiniz.
-Kanola yağı kızartma için en uygun yağdır. Onun dışında birinci seçeneğimiz zeytinyağdır. Memleketimizin iftihar edebileceği yağdır. Fındıkyağı da tercih edilebilir.
-Çocuklarımız fastfood türü yiyecekleri 15 günde bir yiyebilirler. Ama haftada 3 kez yedikleri takdirde beyin tümörlerinde, lenfomalarda ve lösemilerde 3 kat artış gözükecektir. Çocuklarımıza arada bir verebiliriz. Ama dışarıdaki yiyeceklerin nasıl kızartıldığını bilmiyorsunuz. Ona göre hareket edin.
-Çocuklara meyve ve yoğurdu bol yedirelim. Ancak yoğurdu prebiyotik ve ev yoğurdu olarak kullanalım. Yoğurdunuzu evde yapın. Peynir ve çökelek fazla miktarda yiyin. Keçi peyniri çok faydalıdır.
-Çocuklarımızı beyaz un, beyaz şeker ve tuzdan koruyalım.
-Belki tuzcular üzülecekler ama Konya'ya akan kanalizasyonlar ve kirletici sularla, Türkiye'nin en büyük tuzunu karşılayan Tuz Gölü'müz maalesef torbaların içinde çok iyi steril edilmedikleri takdirde bize kanseri ufak ufak taşıyorlar. Bu nedenle kaya tuzunu tercih edin. Yani turşu kurduğunuz tuzu çekin ve çok az miktarda kullanın. Çünkü tuz da kanserojendir.
-Amerika'daki çocukların tombul olmasının sebebi her şeye şeker katmalarıdır. Ucuz beslenmedir.
-En faydalı gıdalardan birisi cevizdir. Daha sonra fındık ve bademdir. Ayçiçeği açık alın. İşlemden geçmemiş olacak, kavurup yiyebilirsiniz. Ama fındık, ceviz gibi yiyecekleri kabuklu alın. Çünkü içine böceklenmesin diye ilaç sıkılmaktadır. Sonsuz faydaları olan yiyeceklerdir. Günde bir avuç muhakkak tüketiniz.
-Elma dünyanın en faydalı gıdalarından birisidir.
-Plastik, bakır, alüminyum kap kullanılmamalı. Porselen, cam ve çelik kullanın. Meyveleri de bu tür kaplarda yıkayın. Bunların içine litresine göre 9-10 çorba kaşığı elma sirkesi atın. Aşağı yukarı yarım saat bekletin. Sonra tekrar yıkamayın. Tekrar mikrop alır.
-Meyvelerin üzerine parlak görünmesi için mum sürülüyor. Bunları hakiki zeytinyağlı sabundan geçirdikten sonra elma sirkeli sudan geçirin. Ya da elma sirkesi ile ovun. Meyveyi kabuğuyla tüketin eğer sterilse.
-Lahana, marul gibi yiyeceklerin ilk dört kabuğunu çöpe atın. İstediğiniz kadar yıkayın bunların üzerindeki pestisitleri temizleyemezsiniz. Çaresi yok.
-3 ayda bir suyunuzu değiştirin. Çok muhteşem sularımız var ama ne olursa olsun tabiatı rezil ediyoruz. Satın aldığımız sularda az miktarda da olsa kanserojen dozlar karışabilir. Bunlar kontrollü sular ama 3 ayda bir değiştirmek gerekiyor.
-Plastik her yerde zehir. Plastik bardaklar, kaplar, plastik herhangi bir şey... Ben ona girmiyorum bu lafı söylersem yer yerinden oynar. Bu plastikler ev yapımına girdiler. Doğrudan doğruya inşaat malzemesi olarak kullanıyorlar. Çok bilinçli olun, çok iyi markalar kullanın. Bunları söylemem demek Türk ekonomisiyle oynamam demek. Ben insanlara kendimi adadım, onun için kimseden korkmuyorum açık açık söylüyorum.
-Meyva suyu yerine posasıyla tüketin. Biz kanserli hastalara suyunu veriyoruz. Meyve suyuna geçmeyen çok madde posada kalıyor. Bu şekilde kolon ve miğde kanserinden korunmuş oluyorsunuz.
-Bakır, özellikle beyin tümörlerinde ön plana çıkıyor. Çok iyi kalaylı olursa bu etki azalıyor. Ama kulağınıza bakır küpe bile takmayın.
-Çocuklarımızı yeşil plastik sahalarda oynatmayınız. Plastik çimenler sentetiktir ve kanserojen madde alabilirler.
-Havuzların iyi temizlenmesine dikkat ediniz. Ozonla temizlemek en fazladır. Aşırı klorluysa yine kansere hazırlık yapıyorsunuz spor yerine.
-Bütün beyazlatıcılardan kaçınız. Çocuklarımızın kullandığı o pırıl pırıl bembeyaz defterler klorla temizleniyorlar. Bunlarla temizlenmemiş defter kullansınlar. Kullandıkları boyalarda da kanserojen etkisi vardır.
KANSER DALGA DALGA GELİYOR
Prof. Dr. Erkan Topuz, verdiği şu çarpıcı bilgi ise kanserin boyutlarını açıkça ortaya koymaktaydı: "Kanser dalga dalga geliyor. 2020 yılında 20 milyon insan kansere yakalanacak. Ama eğer bunları yaparsak belki bunu 15 milyona indirebiliriz. O yüzden gözümüzü açalım. Bu iş çocukluktan başlıyor. Çocuklarımıza bu terbiyeyi vermek zorundayız. Ailedeki çocuk annesini taklit eder. Anne ne yiyorsa çocuk da onu yer."
Erkan Topuz, yaptığı açıklamalar nedeniyle bir takım sektörleri zor duruma soktuğu eleştirileri için ise, "Benim için insan sağlığı birinci plandadır. Ekonomi ikinci plandadır. Bir insanın kanser olması durumunda devlete ve millete verdiği zarar milyarlarca dolardır. O yüzden dikkatli olduğunuz takdirde ekonomiye de katkınız olur. Aslında ben bunları anlatarak Türkiye'nin ekonomisini de kurtarıyorum farkında değiller" diye konuştu.
Topuz, kanserle mücadelenin anne karnında başladığına dikkat çekerek hamile kadınların ve bebek sahibi insanların evde dikkat etmeleri gereken noktaları anlattı.
Erkan Topuz, bulaşık deterjanlarından, halıların temizliğine kadar çok önemli ayrıntılardan bahsetti. "Benim mücadelem bu yaştan sonra halkımızı kanserden korumaktır. Kanser tedavisi sonra geliyor. Bir korunma bin tedaviden evladır. Bunları ilk defa duyuyorsunuz ama gerçek bunlar. Ben bunları kendimi bu işe adadığım için anlatıyorum. Bu anlattıklarımı Türkiye ilk defa duyuyor. Belki dünyada da çok az duyan vardır" diyen Prof. Dr. Erkan Topuz, herkesi şaşırtan açıklamalar yaptı.
"Ben gerçekleri anlatıyorum. Ama çok fazla anlatmıyorum çünkü her şey sarsılabilir Türkiye'de" diyen Topuz'un sarsıcı açıklamaları şöyle:
-Evde sokakta giydiğimiz ayakkabılarla dolaşmamalılar. Eğer evde ayakkabı ile geziyorsak dışarıdan geldiğimiz ayakkabıları çıkartıp başka bir ayakkabı giymeliler. Çünkü dışarıdan giydiğimiz ayakkabı ile eve soktuğumuz pestisitler kanserin en önemli sebeplerinden bir tanesidir. (Pestisit: Tarım ürünleri, kimyasallar, egzozdan çıkan gazlar vs)
-Kanserle mücadele anne karnında başlıyor. Anne adayları aşırı miktarda vitamin almaktan kaçınsınlar. Çünkü bilinçsizce alınınca vitaminin içindeki kobalt, bazı aşırı miktarda minareller... Doktor bir tane yut diyordur ama çocuk gelişsin diye bir kaç tane yutuyorlar. Bu çocukta birikime sebep olabilir ve kansere neden olabilir.
-Gökkuşağının 7 rengini, ne buluyorlarsa, hepsinden günde en azından 3-5 tane yesinler. Her bir renkte bir şeyler var.
-Kırmızı et alsınlar gebeler haftada 2 kere. Özellikle balıkla beslensinler. Sağlıklı bir insanın kansere yakalanmaması için, bebeğin daha anne rahmindeyken vücudunun direncinin artması ve zehirleri alarak bağışıklık sisteminin bozulmaması lazım.
-En tehlikeli yer halıdır. Halı bütün pestisitleri tutar. Bu nedenle halıların temizliğine dikkat ediniz. Kesinlikle deterjanla temizlemeyin. Sirkeli su ile silin.
-Deterjan kullanınca muhakkak eldiven kullanın. Plastik eldiven kullanmayın, içine izci eldiveni giyin. Çünkü deterjanlar alerjiktir ve ufak dozlarda alındığı takdirde kronik olarak kanserojendir. (İzci eldiveni: Pamuk eldiven)
-Bulaşık makinasında kullandığınız deterjan da petrol ürünüdür, kanserojendir. Ne kadar yıkarsa yıkansın kalıntılar kalabilir. Eğer sağlığınızı düşünüyorsanız çıkardığınız bulaşıkları sirkeli suyla ya da limonlu suyla silin.
-Her türlü deterjandan kaçınız. Devamlı olarak zeytinyağı ve defne sabununu seçiniz. Ellerinizi, vücudunuzu hakiki zeytinyağ, defne veya fıstık yağından yapılan hakiki sabunlar da seçilebilir. Bunları örnek olarak söylüyorum. Deterjandan kaçıyoruz ve çok aşırı miktarda suyla duruluyoruz.
-Beyaz olan her türlü iç çamaşırınızı muhakkak yeni aldığınızda en az 2 kere kaynatınız. Çünkü bunlar beyazlatılmak için kanserojen maddelerle yıkanıyor.
-Oda spreyleri doğrudan doğruya petrol menşeli. Zehiri soluyorsunuz. Akciğerinize geçiyor ve dolaylı olarak bağışıklık sisteminizi bozuyor.
-Sebzeleri mevsiminde dondurup saklamakta fayda var. Yalnız bir kez çözülünce onu muhakkak pişirin. Mikro dalgada bir kere ısıtın. Ateşte ısıttıklarımızda ise bir kere ısıtınız. Çünkü bir dahaki sefere değeri ölür. DNA'yı bozar. DNA kırılması da kanserojene yol açar.
-Radyasyon kronik olarak kansere en çok yaklaştıran faktörlerden biridir. Televizyondan çok uzak duralım.
-Çocuklarınıza haftada 2 kez balık çorbası içirin ama içine zerdeçal koymak suretiyle. Soğan, sarımsak ve o mevsimin sebzesiyle yapmalısız. Çocuk anne karnındayken bu terbiyeyi almaya başlamalı.
-Gebeler haftada 1 kilo balık tüketmeli. Bu miktarın üzerinde balık tüketilmesine karşıyız. Çünkü en steril balıkta bile az civarda civa vardır. Bu balıklar dip balıkları olmamalı. Somon veya yüzey balığı, Akdeniz, Ege balığı olmalı. Marmara'nın dip balıklarını lütfen tüketmeyiniz.
-Kanola yağı kızartma için en uygun yağdır. Onun dışında birinci seçeneğimiz zeytinyağdır. Memleketimizin iftihar edebileceği yağdır. Fındıkyağı da tercih edilebilir.
-Çocuklarımız fastfood türü yiyecekleri 15 günde bir yiyebilirler. Ama haftada 3 kez yedikleri takdirde beyin tümörlerinde, lenfomalarda ve lösemilerde 3 kat artış gözükecektir. Çocuklarımıza arada bir verebiliriz. Ama dışarıdaki yiyeceklerin nasıl kızartıldığını bilmiyorsunuz. Ona göre hareket edin.
-Çocuklara meyve ve yoğurdu bol yedirelim. Ancak yoğurdu prebiyotik ve ev yoğurdu olarak kullanalım. Yoğurdunuzu evde yapın. Peynir ve çökelek fazla miktarda yiyin. Keçi peyniri çok faydalıdır.
-Çocuklarımızı beyaz un, beyaz şeker ve tuzdan koruyalım.
-Belki tuzcular üzülecekler ama Konya'ya akan kanalizasyonlar ve kirletici sularla, Türkiye'nin en büyük tuzunu karşılayan Tuz Gölü'müz maalesef torbaların içinde çok iyi steril edilmedikleri takdirde bize kanseri ufak ufak taşıyorlar. Bu nedenle kaya tuzunu tercih edin. Yani turşu kurduğunuz tuzu çekin ve çok az miktarda kullanın. Çünkü tuz da kanserojendir.
-Amerika'daki çocukların tombul olmasının sebebi her şeye şeker katmalarıdır. Ucuz beslenmedir.
-En faydalı gıdalardan birisi cevizdir. Daha sonra fındık ve bademdir. Ayçiçeği açık alın. İşlemden geçmemiş olacak, kavurup yiyebilirsiniz. Ama fındık, ceviz gibi yiyecekleri kabuklu alın. Çünkü içine böceklenmesin diye ilaç sıkılmaktadır. Sonsuz faydaları olan yiyeceklerdir. Günde bir avuç muhakkak tüketiniz.
-Elma dünyanın en faydalı gıdalarından birisidir.
-Plastik, bakır, alüminyum kap kullanılmamalı. Porselen, cam ve çelik kullanın. Meyveleri de bu tür kaplarda yıkayın. Bunların içine litresine göre 9-10 çorba kaşığı elma sirkesi atın. Aşağı yukarı yarım saat bekletin. Sonra tekrar yıkamayın. Tekrar mikrop alır.
-Meyvelerin üzerine parlak görünmesi için mum sürülüyor. Bunları hakiki zeytinyağlı sabundan geçirdikten sonra elma sirkeli sudan geçirin. Ya da elma sirkesi ile ovun. Meyveyi kabuğuyla tüketin eğer sterilse.
-Lahana, marul gibi yiyeceklerin ilk dört kabuğunu çöpe atın. İstediğiniz kadar yıkayın bunların üzerindeki pestisitleri temizleyemezsiniz. Çaresi yok.
-3 ayda bir suyunuzu değiştirin. Çok muhteşem sularımız var ama ne olursa olsun tabiatı rezil ediyoruz. Satın aldığımız sularda az miktarda da olsa kanserojen dozlar karışabilir. Bunlar kontrollü sular ama 3 ayda bir değiştirmek gerekiyor.
-Plastik her yerde zehir. Plastik bardaklar, kaplar, plastik herhangi bir şey... Ben ona girmiyorum bu lafı söylersem yer yerinden oynar. Bu plastikler ev yapımına girdiler. Doğrudan doğruya inşaat malzemesi olarak kullanıyorlar. Çok bilinçli olun, çok iyi markalar kullanın. Bunları söylemem demek Türk ekonomisiyle oynamam demek. Ben insanlara kendimi adadım, onun için kimseden korkmuyorum açık açık söylüyorum.
-Meyva suyu yerine posasıyla tüketin. Biz kanserli hastalara suyunu veriyoruz. Meyve suyuna geçmeyen çok madde posada kalıyor. Bu şekilde kolon ve miğde kanserinden korunmuş oluyorsunuz.
-Bakır, özellikle beyin tümörlerinde ön plana çıkıyor. Çok iyi kalaylı olursa bu etki azalıyor. Ama kulağınıza bakır küpe bile takmayın.
-Çocuklarımızı yeşil plastik sahalarda oynatmayınız. Plastik çimenler sentetiktir ve kanserojen madde alabilirler.
-Havuzların iyi temizlenmesine dikkat ediniz. Ozonla temizlemek en fazladır. Aşırı klorluysa yine kansere hazırlık yapıyorsunuz spor yerine.
-Bütün beyazlatıcılardan kaçınız. Çocuklarımızın kullandığı o pırıl pırıl bembeyaz defterler klorla temizleniyorlar. Bunlarla temizlenmemiş defter kullansınlar. Kullandıkları boyalarda da kanserojen etkisi vardır.
KANSER DALGA DALGA GELİYOR
Prof. Dr. Erkan Topuz, verdiği şu çarpıcı bilgi ise kanserin boyutlarını açıkça ortaya koymaktaydı: "Kanser dalga dalga geliyor. 2020 yılında 20 milyon insan kansere yakalanacak. Ama eğer bunları yaparsak belki bunu 15 milyona indirebiliriz. O yüzden gözümüzü açalım. Bu iş çocukluktan başlıyor. Çocuklarımıza bu terbiyeyi vermek zorundayız. Ailedeki çocuk annesini taklit eder. Anne ne yiyorsa çocuk da onu yer."
Erkan Topuz, yaptığı açıklamalar nedeniyle bir takım sektörleri zor duruma soktuğu eleştirileri için ise, "Benim için insan sağlığı birinci plandadır. Ekonomi ikinci plandadır. Bir insanın kanser olması durumunda devlete ve millete verdiği zarar milyarlarca dolardır. O yüzden dikkatli olduğunuz takdirde ekonomiye de katkınız olur. Aslında ben bunları anlatarak Türkiye'nin ekonomisini de kurtarıyorum farkında değiller" diye konuştu.
BAĞIRSAK KANSERİ
Şifalı
sebze, meyve ve otlar: Dulavratotu, ceviz yaprağı, melekotu kökü, nergis.
R1* 1.5 bardak suya 1 çay kaşığı ince kıyılmış dulavratotu kökü
konup kaynatılır, 1 gece dinlendirildikten sonra 2 parçaya bölünür, 8 saat
arayla içilir.
R2* Tıbbi küslere kökünden 100 g . karakafesotu kökünden, atkuyruğu
sapından ve lavanta çiçeğinden 50'şer g. gökçe (ökse) sapından, beyaz çöpleme
kökünden, aynısafa çiçeğinden, meryemotu kökünden 30'ar g. alınarak
karıştırılır. Bitki karışımından 2 çorba kaşığı 600 g . suda 10 dakika
kaynatılır. Süzülen mayi bal ile tatlandırılarak günde her 3 saat ara İle 5
defa birer çay bardağı alınır.
R3* Tıbbi küstere sap ve kökünden 50'şer g. çobandeğneği, ayı
üzümü yaprağı, biberiye yaprağı, akasya çiçeği, mine çiçeği sapından 40'arg.,
kavak tomurcuklarından 100 g .,
dulavratotu kökünden, keçisakalı, sarıyoğurt otu saplarından, sinirliotu
yaprağından, sarı kantaron sapından 30 ar g., papatya çiçeği, kekik sapından 20
şer g., aynısafa çiçeğinden 15
g . alınarak karıştırılır. Tıpkı yukarıdaki reçetede
olduğu gibi kullanılır.
R4* Silme bir çay kaşığı Eğir kökü, çeyrek litre soğuk suya
koyulur, ertesi sabah ısıtılır ve süzülür. Bu sıvıdan, yemeklerden hemen önce
ve hemen sonra birer yudum (günde altı yudum) içilir, ama fazla değil! Ayrıca
şu bitki karışımı da gerekecektir : 300g Aynısafa, 100g Civanperçemi ve
100g Isırganotu, ince kıyılarak çok iyi karıştırılmalıdır. Bu karışımdan, bir
fincan su için bir çay kaşığı dolusu bitki kullanılır. Günlük miktar, bir
buçuk-iki litre demlenmiş çaydır. Hasta, tam olarak saate göre, her 15-20
dakikada bir yudum içmelidir. Çay böyle içildiğinde mide tarafından kolayca
kabul edilir. Deneyimlere göre, bu çay kullanılmaya başlanıldıktan sonra,
hastanın iştahsızlığı kısa sürede sona erer.
BAĞIRSAK SANCILARI / BAĞIRSAK SPAZMI
Şifalı sebze, meyve ve otlar: Anason,
fesleğen, dulavratotu, papatya, Seylan tarçını, kazayağı, hindiba, kişniş,
ardıç goncası, lavanta, zulfaotu, selâmotu, melissa, haşhaş, nane, kekik,
çarkıfelek, gelincik, adaçayı, siyah mürver, sığırkuyruğu, kediotu, zeytinyağı.
R1* 2 bardak suya 10 gram melekotu kökü veya
gövdesi konup kaynatılır. Sabah-akşam 1'er bardak içilir.
R2* 2 bardak suya 60 gram yeşil anason tohumu
konup kaynatılır. Sabah-akşam 1'er bardak içilir.
R3* 1 bardak süte 1 tatlı kaşığı anason
konup haşlanır. Bir kerede içilir.
R4* 2 bardak suya 15 gram nane çiçekleri veya
yapraklan konup kaynatılır. Sabah-akşam 1'er bardak içilir.
R5* Hindiba, hıyar yenir.
R6* 100 gram alkole + 3'er
gram haşhaş başı + kekik + adaçayı + anason konur. 15 gün bekletilir. Yanm su
bardağı suya 1 çay kaşığı konur. Az şeker ilave edilip içilir.
BASEDOW
Şifalı sebze, meyve ve otlar:
Akbehmen, inciçiçeği, lahana, yılanyastığı, yosun, yüksükotu.
R1*
Akçöpleme tentüründen günde 3 kere 20'şer damla içilir
KANSER
Akciğer Kanserine İlaç
ABD'de
deneme aşamasındaki bir ilaç, bazı hastalarda akciğer kanserini temizlerken,
bazılarında da hastalığın yayılmasını yavaşlattı.
Dallas'taki
''Baylor University Medical Center''da, Dr. John Nemunaitis öncülüğündeki ekip
tarafından geliştirilen ilaçla ilgili denemeler konusundaki bilimsel makale,
''Journal of the National Cancer Institute''un Çarşamba sayısında yayımlandı.
''GVAX''
adlı ilaç, 3 yıl boyunca hastalığın en yaygın şekli olan ve sigara içimiyle de
ilişkili olan, kemoterapiye dirençli ''non-small cell'' tipini taşıyan 43 hasta
üzerinde denendi. Bunlardan, ilerlemiş haldeki üçünde hastalık ortadan kalktı.
Bu 3 hastanın 2'sinde kemoterapiyle sonuç alınamamıştı. Deneme yapılan 43
hastadan 10'u hastalığın erken, 33'ü de ilerleyen aşamasını taşıyordu.İlerlemiş
haldeki diğer hastalarda ise hastalık istikrarlı hale geçti; yayılması, 5 ay
ile 2 yıl arasında değişen süreler içinde durdu. Hastalığın erken aşamalarını
taşıyanlarda ise ilaç, büyük etki göstermedi.
Hastalara,
tümörlerinden alınmış hücreleri de içeren ilaç, kol ve bacaklarından enjekte
edildi. İlaçtaki bu kanserli hücrelere CM-CSF adlı gen eklenerek, vücudun
bunları ''yok edilmesi gereken hücre'' olarak tanıması sağlandı. Vücudun
bağışıklık sistemi, böylece kanserli hücreleri yok etmeye başladı.
Aynı
yöntem, deri ve böbrekteki kanserlere karşı da umut verici sonuçlar sağladı.
Araştırmacılar, ruhsat için 3 yıl içinde ABD Gıda ve İlaç Dairesi'ne başvurma
umudunda olduklarını belirtiyorlar. İlaç ruhsat alırsa, Cell Genesis adlı ilaç
firmasınca piyasaya çıkarılacak.
KANSIZLIK
Kısa Bir HatırlatmaANEMİ NEDİR?: Kansızlık olarak bildiğimiz rahatsızlık aslında vücuttaki kan miktarının az olması değil, kanımızdaki alyuvar adı verilen hücrelerin sayı ve kalite bakımından yetersiz oluşudur. Bu durum tıpta "anemi" olarak adlandırılır.
ANEMİNİN NEDENLERİ NELERDİR?: Aneminin çok çeşitli nedenleri vardır. Bu nedenler içinde en yaygın olanlarından biri de vücuda alınan demir miktarının yetersiz olmasıdır.
ANEMİDE NE GİBİ YAKINMALAR VARDIR?: Anemi ya da günlük konuşma dilindeki deyimle kansızlık bulunan bir hastanın, zayıflama, halsizlik, keyifsizlik, renk solukluğu, çarpıntı ve iştahsızlık gibi yakınmaları bulunabilmektedir.
Beslenme Önerileri
![]() |
İnek sütü, anemiyi önlemek için yeterli.düzeyde
demir içermez. Bu nedenle, bebeğin 6 aylık olana kadar anne sütü ile
beslenmesi, hastalık risklerinin azaltılması ve sağlıklı bir bebeklik dönemi
geçirmesi için şarttır.
|
![]() |
Yeterli sütü olmayan annelerin, anemiyi önlemek
için demir bakımından zengin gıdalarla takviye yapmaları gerekir.
|
![]() |
Demir bakımından zengin gıdalar şunlardır:
Karaciğer, dana eti, balık, tavuk, sebzeler; ıspanak ve fasulye.
|
C vitamini bakımından zengin portakal ve limon
gibi turunçgiller de demir emilimine yardımcı olurlar ve böylece vücuda
alınan demir miktarını artırıriar.
|
|
Tuğla ya da toprak yiyen bir çocukta anemi
kolayca gelişebilir. Bu nedenle böyle durumlarda gerekli önlemleri almak
şarttır.
|
|
Demir bakımından fiakir bir beslenme sonucunda
meydana gelen anemi, sindirim sistemi hastalıkları, mikroplu hastalıklar ve
zayıflama vb. gibi durumlara yol açabilir.
|
|
Anemiye karşı mücadelede, demir bakımından zengin
tedaviler uygulamak gerekir. Ayrıca periyodik olarak bir doktora görünmek de
çok önemlidir, çünkü hastanın durumunu ve hastaya göre uygun tedaviyi ancak
bir doktor belirleyebilir.
|
Kansızlık
Hünnap
çayı içilir. Üzüm çilek elma armut
karadut ıspanak yemeği yenir arpa çayı
KANSIZLIK (ANEMİ)
Kansızlık, damarlarda akan kanın miktarında bir
azalma değil, kandaki alyuvarların sayısındaz veya alyuvarlara renk kazandıran
proteinde (hemoglobin) oluşan bir azalmanın ifadesidir. Kansızlığın başlıca
belirtisi derinin ve mukozaların (dudaklar, ağız boşluğu ve göz kapaklarının iç
yüzeyi) belirgin derecede solgunluğudur. Kansızlık çeken kişiler çabuk
yorulurlar, sinirlenmeye yatkındırlar, bir konuya odaklanmada zorlanırlar ve
genelde uykusuzluk çekerler. Aşırı derecedeki kansızlıklarda ise el ve
ayaklarda karıncalanma biçiminde belirti veren sinirsel bozukluklar oluşabilir.
Dünya nüfusunu %30'u kansızlık çekmekte ve bunun yarısı demir yetersizliğinden
kaynaklanmaktadır.
Doktora danışmadan demir hapı kullanılmamalıdır.
Yapılan kan tahlilinde demir oranı düşük ise kullanılmalıdır. Fazla oranda
alınan demirin böbreklere ve karaciğere zararı vardır.
Kansızlığın sebebi sürekli kan kaybı (örneğin fazla adet
kanaması veya hemoroid kanaması) ve demir eksikliğidir. Demir kana kırmızı
rengini kazandıran proteinin önemli bir elemanıdır. Bedende yeterli demir
olmadığında, kemik iliğindeki sürekli yeni kan üretimi aksamaya başlar. Demir
eksikliği, ağır kanamaların, besin yoluyla alınan demir miktarındaki azalmanın
veya mide ve
bağırsakların demiri gereğince özümseyememesinin
bir sonucudur. Ayrıca mide mukoza işlevlerindeki bir aksama da, B12 vitamini
eksikliği ile bağlantılı olarak kansızlıkta rol oynayabilir.
Kansızlığı ortadan kaldırmak için öncelikle
kansızlığa sebep olan unsurları ortadan kaldırmak gerekir. Fazla adet kanaması
veya hemoroid kanaması varsa tedavi edilmelidir.
Alınan gıdalara dikkat etmek gerekir. Fazla
miktarda çay, kahve, kola, sigara, alkol tüketimi kansızlığa neden
olabilmektedir. Gıdalarla birlikte içilen çay, besinlerdeki demir ve C
vitamininin vücut tarafından emilemeden idrar ile atılmasına sebep
olabilmektedir. Çayı yemekten yaklaşık 1 saat sonra içmek daha yararlıdır.
Sigara ve alkolde vücudun kalsiyumu kullanma yeteneğini azaltarak kemik
erimesine yol açmaktadır. Sigaranın ayrıca kemik hücrelerine toksik etkisi
vardır.
Kansızlığı yenmek için özellikle B12, C vitamini ve demir içeren
gıdalar almak gerekir. Karaciğer ve tüm kırmızı etler, yumurta, kuru
baklagiller, pekmez, yeşil sebzeler, domates, tere, roka, kuruyemiş, süt ve
ürünleri, iyi kaynaklardır. Demir, sebzelerin kabuğuna yakın yerlerde daha çok
bulunduğundan patates gibi sebzelerin kabuğu içinde pişirilmesi daha çok demir
alınmasını sağlar. Gıdaların haşlama suyunu (ıspanakta olduğu gibi) atılması
demir kaybına neden olur.
Kansızlıkta saf arı poleni de mutlaka
kullanılmalıdır. İçeriğinde birçok vitamin (Özellikle B grubu vitaminler),
mineraller ve aminoasit bulunmaktadır.
50g. Kınakına, 1kg siyah kuru
üzüm ve 1/2kg Mürdüm eriği ile, 3lt suda bir müddet kaynatılır ve günde 3 öğün
içilir.
Kan Kanseri'nin Nedenleri, Görülme Sıklığı, Risk Faktörleri:
Çoğu
vakanın sebebi bilinmediği için korunma yöntemleri de bilinmemektedir.
Toksinlere, radyasyona, kimyasal maddelere maruz kalınmaması riski azaltabilir.
Tanım
Lenfoblastlara benzeyen olgunlaşmamış beyaz kan hücrelerinin sayısındaki artışla birlikte ilerleyen, kötü huylu bir hastalıktır.
Lenfoblastlara benzeyen olgunlaşmamış beyaz kan hücrelerinin sayısındaki artışla birlikte ilerleyen, kötü huylu bir hastalıktır.
ALL
çocukluk dönemi lösemilerinin % 80'inden sorumludur. 3-7 yaşları arasında
sıktır. Erişkinlerde de görülebilir ve tüm erişkin lösemilerinin % 20'sini
oluşturur.
Akut
lösemilerde kötü huylu hücrelerde olgunlaşma ve farklılaşma fonksiyonu kaybolmuştur.
Bu hücreler hızla çoğalıp normal hücrelerin yerini alırlar. Habis hücreler
normal kemik iliği elemanlarının yerini aldıkça kemik iliği yetmezliği gelişir.
Normal kan hücrelerinin sayısında azalma olduğu için kişide kanama ve
enfeksiyon şikayetleri başlar.
Çoğu
vakada görünür bir sebep yoktur. Bununla birlikte radyasyon, benzen gibi bazı
toksinler ve bazı kemoterapi ajanları lösemi oluşumuna katkıda bulunur.
Kromozomlardaki anormallikler akut lösemi gelişiminde rol oynayabilir. Risk
faktörleri içinde Down Sendromu, lösemili kardeş, radyasyona maruz kalma,
kimyasal maddeler ve ilaçlar sayılabilir.
Hastalık
100.000 kişinin 6’sında görülmektedir.
Korunma
Çoğu vakanın sebebi bilinmediği için korunma yöntemleri de bilinmemektedir.Toksinlere, radyasyona, kimyasal maddelere maruz kalınmaması riski azaltabilir.
Çoğu vakanın sebebi bilinmediği için korunma yöntemleri de bilinmemektedir.Toksinlere, radyasyona, kimyasal maddelere maruz kalınmaması riski azaltabilir.
Belirtiler
:Uzun süreli veya çok miktarda kanama olması, çürüklerin kolayca oluşması,
burun kanaması, dişeti kanaması, adet kanamasında düzensizlikler, deri içine
kanamalar, deri döküntüsü veya peteşi ( kanamaya bağlı küçük kırmızı noktalar
), ekimoz ( çürükler ) gibi deri lezyonları, enfeksiyon, yorgunluk, sternum
(göğüs kemiği) hassasiyeti, solukluk, kemik ağrıları veya hassasiyeti, eklem
ağrıları ( kalça, diz, ayak bileği, ayak, omuz, dirsek, el bileği, elin küçük
eklemlerinde ağrı ), lenfadenopati (lenf bezlerinin büyümesi ), açıklanamayan
kilo kaybı, dişetlerinin şişmesi, ateş, egzersizle kötüleşen solunum güçlüğü,
çarpıntı.
Tanı/Teşhis
: Fizik muayenede, büyümüş karaciğer-dalak, ekimoz ve kanama bulguları
saptanır. Beyaz kan hücrelerinin sayısında anormallikler, tam kan sayımı-anemi
(kırmızı kan hücrelerinin azalması) ve trombosit sayısında azalma saptanır.
Kemik iliği aspirasyonu - kemik iliğindeki hücre sayısında ve lenfoblastlardaki
artışı gösterir. T lenfosit sayımı, hücre yüzey antijeni çalışmaları.
Tedavi
Tedavinin
amacı hastalığın hafifletilmesidir. Periferik kan sayımı ve kemik iliği normale
döndüğü zaman hafifleme sağlanır.
ALL,
antikanser ilaçların kombinasyonuyla tedavi edilir (kemoterapi). Kemoterapinin
başlangıcında hastanın 3-6 hafta hastanede kalması gereklidir. Bunu takip eden
kemoterapi seansları ayaktan verilebilir. Kemoterapi; prednison, vincristine,
metotreksat, 6-merkaptopürin ve siklofosfamid’i içeren 3-8 ilaç kombinasyonundan
oluşur. Ayrıca anemi ve düşük trombosit sayısını düzeltmek için kan ürünleri
vermek gerekebilir. Gelişen herhangi bir ikincil enfeksiyon için antibiyotik
kullanılabilir.
İyileşme
( remisyon ) sağlandıktan sonra bel kemiği sıvısı (spinal sıvı) na saldıran
lösemik hücrelerin tedavisi için omurgaya kemoterapi ve/veya radyoterapi
uygulanabilir.
Takibeden
tedavi, relapsları (hastalığın daha da kötüleşmesini) önlemeye yöneliktir.
Yüksek doz kemoterapiye veya diğer tedavilere cevap vermeyen ağır vakalar için önerilebilecek
diğer bir tedavi seçeneği de kemik iliği naklidir.
Çocuklarda
erişkinlerden daha iyi sonuçlar elde edilir. Yaklaşık % 95 vakada tam remisyon
sağlanır. Şifa oranı ise % 50-60 tır. Erişkinlerin % 80' inde tam remisyon, %
30-50 arasında şifa sağlanır. Tedavisiz yaşam süresi yaklaşık 3 aydır.
Komplikasyonlar/Riskler
: Şiddetli enfeksiyonlar, ALL'nin kötüleşmesi, yaygın damar içi pıhtılaşma.
Şüpheli ALL belirtileri gelişirse kişide ALL ile ilgili sürekli ateş veya diğer
enfeksiyon belirtileri ortaya çıkarsa vakit kaybetmeden doktora
başvurmalısınız.
ALB - Albümin
Normal Değer Aralığı : 2.2-4.4
Albumin,
kandaki protein düzeyini gösterir. Albümin suda çözülebilir. Albumin ve
Globulin kanımızdaki protein miktarı ve türlerinin ölçütüdür. Sağlık ve
beslenme konusunda genel bir indextir. Globulin, yabancı madde karşıtı bir
protein olup hastalıklarla savaşmada önemlidir.
ALT - Alanine Aminotransferase
Normal Değer Aralığı : 20-100
Karaciğer
ve kalpte bulunan ve karaciğer ya da kalp zarar gördüğünde kan dolaşımına
bırakılan bir enzimdir. Bazı ilaçlarda ALT seviyesini yükseltebilir.
AMY - Amylase
Normal Değer Aralığı : 300-1100
Amylase
pankreasta ve salya bezlerinde üretilen bir enzim olup nişastanın sindirimine
yardımcı olur.
BUN - Blood Urea Nitrogen
Normal Değer Aralığı : 10-30
Kandaki
üre seviyesini gösterir. Yüksek değerler kanda üre olduğunu ifade eder.
CA+ - Calcium
Normal Değer Aralığı : 8.0-11.8
Kandaki
kalsiyum seviyesi, bazı hormonal rahatsızlıklar, kemik sorunları hakkında
öngörü sağlar.
CPK
Normal Değer Aralığı : 56-529
Kalp
ve iskelet kaslarındaki rahatsızlıkların tesptinde CPK enzim değerleri önem
taşır. Kalp krizinden 3-4 saat sonra bu enzim kana karışır. CPK değeri yüksekse
kaslarda bir incinmeden de söz edilebilir.
CRE - Creatinine
Normal Değer Aralığı : 0.3-2.1
Kreyatin
böbrek sorunları hakkında öngörü sağlar.
CRP - C Reactive Protein.
Bu
bir iltihabı gösterir. Kan dolaşımı bozukluklarında, kalp krizi teşhislerinde
önemlidir.
GLOB – Globulin
Normal Değer Aralığı : 1.5-5.7
Globulin
kanımızdaki protein miktarı ve türlerinin ölçütüdür. Sağlık ve beslenme
konusunda genel bir indextir. Globulin, yabancı madde karşıtı bir protein olup
hastalıklarla savaşmada önemlidir.
GLU - Glucose
Normal Değer Aralığı : 70-150
Glikoz,
kandaki şeker seviyesini gösterir. Yüksek değerler şeker hastalığına işaret
edebilir.
Hb - Hemoglobin
Normal Değer Aralığı : 9.5-15.0
Hemoglobin,
oksijen taşıyıcısı proteinleri ifade der. Azlığı kansızlığa, yüksekliği ise
akciğer rahatsızlıklarına işaret edebilir.
Hct - Hematocrit
Normal Değer Aralığı : 24-45
Hematokrit,
kandaki kırmızı kan hücrelerinin yoğunluğu hakkında bilgi verir.
HDL - Cholesterol High Density Lipoprotein
Normal Değer Aralığı : 3.7-5.8
İyi
kolesterol değeridir.
LDL - Cholesterol Low Density Lipoprotein –
Kötü
kolesterol değeridir.
MCH - Mean Cell Hemoglobin
Normal Değer Aralığı : 16-24
Hemoglobin
ve kırmızı kan hücrelerinin dağılımı hakkında öngörü sağlar.
MCHC - Mean Cell Hemoglobin Concentration
Normal Değer Aralığı : 28-40
Hemoglobin
ve hematocrit’in kandaki dağılımı hakkında bilgi verir.
MCV - Mean Cell Volume
Normal Değer Aralığı : 35.5-55.0
Kırmızı
kan hücrelerinin ve beyaz kan hücrelerinin dengesi hakkında bilgi verir.
NA+ - Sodium
Normal Değer Aralığı : 142-164
Sodyum
değerleri kalp ya da böbrek rahatsızlıkları hakkında bilgi verir.
PCV - Packed Cell Volume
Normal Değer Aralığı : 24-45
Hematokrit
gibi kandaki kırmızı kan hücrelerinin yoğunluğu hakkında bilgi verir.
PHOS - Phosphorus
Normal Değer Aralığı : 3.4-5.8
Fosfor
ağırlıklı olarak kemiklerde bulunur. Böbrek rahatsızlıklarında bu değer bilgi
verir.
PLT - Platelet Non-nucleated disk-shaped cells
Normal Değer Aralığı : 120-500
Kanın
pıhtılaşma değeri hakkında öngörü sağlar.
RBC - Red Blood Cell
Normal Değer Aralığı : 4.0-9.0
Oksijen
taşıyan kırmızı kan hücreleri hakkında bilgi sağlar.
RDW - Red Cell Distribution Width
Normal Değer Aralığı : 8.0-12.0
Kırmızı
hücrelerin kandaki dağılımı hakkında bilgi verir.
TBIL - Bilirubin Test is for Jaundice
Normal Değer Aralığı : 0.1-0.6
Kandaki
bazı pigment değerlerinin normalin üzerinde olup olmadığı hakkında öngörü
sağlar.
TP – Total Protein
Normal Değer Aralığı : 5.4-8.2
Kandaki
protein düzeyi hakkında bilgi verir.
WBC - White Blood Cell
Normal Değer Aralığı : 5.0-18.0
VLDL -Cholesterol Very Low Density Lipoprotein
Kandaki
yağ oranı hakkında bilgi verir.
Başlıca Kanser Hastalıklarının Belirtileri
Vücuttaki
değişimleri gözleyip, şüphelenmek kanserin erken teşhisi ve tedavisinde en
önemli adımdır.
• Akciğer kanseri: Yüzde 90 oranında sigara içenlerde ve kimyasal
maddelere maruz kalanlarda ortaya çıkıyor. Sigaradan uzak durulması, kimyasal
maddelerle ilgili işyerlerinde çalışanların düzenli olarak kontrolden geçmesi
öneriliyor.
Belirtiler:
Geçmeyen öksürük, kanlı ve kokulu balgam, ses kısıklığı, göğüs ağrısı ve
akciğer enfeksiyonu.
• Prostat: 50 yaş ve üzerindeki her erkeğin yılda 1 kez
parmakla makattan prostat muayenesi olması ve PSA denilen kan testini
yaptırması öneriliyor.
Belirtiler: Sık ve ağrılı idrara çıkma, kanlı idrar, yeni gelişen iktidarsızlık, testislerde sertlik veya ele gelen ağrısız kitle.
Belirtiler: Sık ve ağrılı idrara çıkma, kanlı idrar, yeni gelişen iktidarsızlık, testislerde sertlik veya ele gelen ağrısız kitle.
• Bağırsak kanseri: Kansere bağlı ölümlerde 2’nci
sırada. Ailesinde bağırsak kanseri olanlar, sigara içenler, iltihabi bağırsak
hastalıkları olanlar, asbeste maruz kalanlar risk grubunda yer alıyor.
Belirtiler:
Yutma güçlüğü, uzun süre kusma ve bulantı, uzamış ishal veya kabızlık, bağırsak
hareketlerinde düzensizlik, koyu renkli veya kanlı dışkı, uzun süreli karın
ağrısı, açıklanamayan kilo kaybı.
• Meme kanseri: Kadınlarda sık rastlanılan kanser türü. 40 yaşın
üzerinde olan, anne ve kız kardeşlerinde meme kanseri bulunan, ilk çocuğunu 18
yaşın altı veya 30’un üstünde doğuran ve östrojen kullanan kadınlar risk
altında.
Belirtiler:
Göğüste ele gelen kitle, meme derisinde kalınlaşma, çekilme veya çökme, meme başından
berrak veya kanlı akıntı.
• Rahim kanseri: İlk adetini erken yaşta görenler, menopoza
geç girenler, östrojen içeren ilaçlarla tedavi gören, hiç çocuk sahibi olmayan,
şeker hastası, yüksek tansiyonlu olanlar risk grubunda.
Belirtiler:
Normal olmayan adet kanamaları, cinsel ilişkiden sonrası kanama, normalden
fazla vajinal akıntı.
•Cilt kanseri: Genellikle yayılmıyor ve kolay tedavi
ediliyor. Ancak benlerden türeyen cilt kanseri ölümcül. Açık tenli kişiler,
güneşe maruz kalanlar, ailesinde cilt kanseri olanlar yüksek risk altında.
Belirtiler:
Renk, şekil ve büyüklüğü değişen, çabuk kanayan veya ülserleşen benler ile
iyileşmeyen yaralarda doktora başvurulmalı.
Kalınbağırsak Kanseri, Genellikle Erişkinlik ve Yaşlılık Döneminde
Görülen Bir Kanser Türüdür.


Kalınbağırsak
kanserinin nedeni bilinmemektedir, ama kanser oluşumunu hazırlayan etkenler
bilinmektedir.
Nedenleri
*Çevresel etkenler : Kanser yapıcı etkenlerin harekete geçmesini sağlayan ve onları yönlendiren çevresel etkenler vardır.
*Çevresel etkenler : Kanser yapıcı etkenlerin harekete geçmesini sağlayan ve onları yönlendiren çevresel etkenler vardır.
Amyant
işçilerinde, dokuma sanayisinde, çelik dökümhanelerinde ve sentetik iplikle
halı dokunan fabrikalarda çalışan işçilerde kalınbağırsak kanserine yakalanma
tehlikesi daha çoktur.
Selenyumun
kalınbağırsak kanserindeki etkisi tartışmalıdır. Kalınbağırsak kanseri
hastalarının kanlarındaki selenyum düzeyi düşük bulunmuştur. Su ve toprağında
yüksek oranda selenyum bulunan bölgelerde kalınbağırsak-düzbağırsak
kanserlerine bağlı ölümlerde azalma saptanmıştır.
*Beslenmeye
bağlı etkenler : Günümüzde henüz bağırsak kanserine neden olan kanser yapıcı
bir hastalık etkeni saptanmamıştır. Batı tipi beslenme, bağırsak kanseri
tehlikesini artıran bir etkendir. Örneğin, kalınbağırsak kanserinden ölümlerle
hayvansal yağ tüketimi arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Fazla bira
tüketiminin de düzbağırsak (rektum) kanserine yol açabileceği düşünülmektedir.
Lahana ve Brüksel lahanası gibi bazı sebzelerin kalınbağırsak kanseri-ne karşı
koruyucu etkisi vardır. Lifli besinlerle beslenmenin de koruyucu etkisinden söz
edilir. Bu varsayıma göre, daha çok lifli besinler tüketen Afrika
toplumlarında, Batılı beslenme alışkanlıklarına sahip toplumlara oranla
kalınbağırsak-düzbağırsak kanserinin görülme sıklığı çok daha azdır.
*Kalıtsal
etkenler : Kalıtsal etkenlerin çok önemli olduğu görülmektedir. Kanserli hasta
ailelerinde kansere yakalanma olasılığı nüfusun öteki bölümüne göre daha
yüksektir. Ailesel polipoz ve Gardner Sendromu gibi iki kalıtsal hastalık büyük
oranda kalınbağırsak kanserine eşlik eder. Meme, rahim ve yumurtalık kanserine
yakalanmış hastaların ailelerinde kalınbağırsak kanseri sıklığı yüksektir.
Kalınbağırsak kanserinin yüksek oranda görüldüğü ailelerde, hastalar genellikle
gençtir; sağ kalınbağırsak tümörüne daha çok rastlanır; birkaç organda tümör
vardır.
Bazı olgularda
bağırsak tümörü meme ve dölyatağı tümörleriyle birlikte görülebilir.
Tanı
Kalınbağırsak kanseri tanısı erken konmalıdır. Bu amaçla, röntgen ışınlarını geçirmeyen madde içeren bir lavman yapıldıktan sonra çekilen filmler, dışkıda gizli kan aranması, dışkıda kanser hücrelerinin araştırılması, hastanın klinik bulguları ile birlikte değerlendirilir. Klinikte yeni kullanılmaya başlanan kolonos-kopi çok yararlıdır. Günümüzde 1,5 metre uzunluğa ulaşabilen bükülebilir aletler aracılığıyla bağırsağın hastalıklı bölümü doğrudan görülebilmekte, belirlenen yerlerden istenilen doku örnekleri alınabilmektedir. Kolonoskopi poliplerin saptanmasında ve bunların kolonoskop içinden geçen teller ve elektrikli koterler aracılığıyla çıkarılmasında da çok yararlıdır. Kalınbağırsak kanseri ve poliplerin birlikte bulunduğu durumlarda, ameliyat edilen bölümün dışındaki bütün polipler de temizlenmelidir.
Kalınbağırsak kanseri tanısı erken konmalıdır. Bu amaçla, röntgen ışınlarını geçirmeyen madde içeren bir lavman yapıldıktan sonra çekilen filmler, dışkıda gizli kan aranması, dışkıda kanser hücrelerinin araştırılması, hastanın klinik bulguları ile birlikte değerlendirilir. Klinikte yeni kullanılmaya başlanan kolonos-kopi çok yararlıdır. Günümüzde 1,5 metre uzunluğa ulaşabilen bükülebilir aletler aracılığıyla bağırsağın hastalıklı bölümü doğrudan görülebilmekte, belirlenen yerlerden istenilen doku örnekleri alınabilmektedir. Kolonoskopi poliplerin saptanmasında ve bunların kolonoskop içinden geçen teller ve elektrikli koterler aracılığıyla çıkarılmasında da çok yararlıdır. Kalınbağırsak kanseri ve poliplerin birlikte bulunduğu durumlarda, ameliyat edilen bölümün dışındaki bütün polipler de temizlenmelidir.
Kalınbağırsak
kanseri tanısı konduktan sonra tedavi yöntemi hemen seçilmeli ve bu da cerrahi
tedavi olmalıdır. Cerrahi tedavi açısından kalınbağırsağın sağ yan kanserleri
ile sol yan kanserleri ayrılmalıdır. Ayrıca kanserin ameliyatla alınıp
alınamayacağının bilinmesi de çok önemlidir. Karaciğere, dalağa, akciğere
yayılmış kanserler ile komşu organları tutmuş kanser türleri ameliyat
edilebilme sınırım aşar. Bu durumun anlaşılabilmesi ancak cerrahi girişim
sırasında yayılım odaklarının ya da çevre dokularda tutulmanın gözlenmesi ile
olanaklıdır.
Kalınbağırsağında
ya da düzbağırsağında kanser bulunduğu saptanan tüm hastaların idrar yollarının
incelenmesi (kanser idrar borularına ve/ya da idrar torbasına yayılabilir); bir
göğüs filminin çekilmesi (akciğer yayılımı) ve kann bölgesinin bilgisayarlı
tomografisinin çekilmesi (ÇAT) (karaciğer ve lenf bezlerine yayılımın
saptanması için) zorunludur. Her ne kadar tanı için yetersiz olsa da, doğrudan
kann filminin çekilmesi kalınbağırsak ya da düzbağırsak kanseri kuskusu
uyandırabilecek bulgular sunabilir.
Kalınbağırsak
bölümünde dışkının hemen hiç olmaması, öte yanda ise gaz ve dışkı birikmesi
kanser kuskusu uyandırabilecek bir bulgudur.
Cerrahi Yaklaşım
Ameliyatına
karar verilen sağ kalınbağırsak kanseri olgusunda sağ hemikolektomi yapılır. Bu
ameliyatta körbağırsak ve ileumun son kısmı ile sağ kalınbağırsak kesilerek
çıkartılır, îleum ile yatay kalınbağırsak birbirine ağızlaştınlır. Tümör
ameliyatla çıkartılabilecek durumda değilse, kanserli bölge yerinde bırakılır.
Bu bölgenin bağırsak içeriği dolaşımının dışında tutulması sağlanarak ileumun
son kıvrımı yatay kalınbağırsak ile ağızlaştırılır. Bu geçici cerrahi girişim
hastaya ancak belli bir süre için rahatlama sağlar. Kanser sol
kalın-bağırsaktaysa ve ameliyata uygun evre-deyse, genel olarak sol
hemikolektomi yapılır; yani inen kalınbağırsağın tümü çıkartılarak yatay
kalınbağırsak ile kalınbağırsağın son kısmı birbirine ağızlaştırılır. Kanserli
kütle çıkartılamayacak durumdaysa yatay kalınbağırsak ile kalınbağırsağın son
kısmı birbirleriyle ağızlaştırılır ve biraz önce değinilen, çıkartılamayacak
durumdaki sağ kalınbağırsak kanserine uygulanan geçici girişim burada da
gerçekleştirilir.
Tümörün
makata çok yakın olduğu durumlarda ise kalınbağırsağın sağlam parçası karın
zarına ağızlaştırılır (kolostomi) ve dışkılama bir torba aracılığıyla
gerçekleştirilir.
Cerrahi
tedavi genellikle başarılı sonuçlar verir. Radikal cerrahi tedaviden sonra 5
yıllık yaşama süresi yüzde 60'a yakındır. Bu oran erken tanı konan olgularda
daha da yüksek olabilir.
Korunma Yolları
Kalınbağırsak
kanserlerinin önlenmesi için, koruyucu önlemlerin alınmasının yanı sıra kanserin
erken bir evrede tanınması amaçlanır. Son yıllarda standartlara bağlanmış ölçüm
ve yöntemler kullanılarak birçok kanser tarama programı gerçekleştirilmiştir.
Günümüzde kalınbağırsak kanseri tanısında en yaygın kullanılan inceleme
yöntemi, dışkıda gizli kan aranmasıdır.
Düzbağırsağa
(rektum) makattan parmak sokularak yapılan muayene tek başına tanıya götürmede
yetersizdir, çünkü parmakla ulaşılabilen bölümdeki kanserler yalnızca yüzde 15
oranındadır.
Rektosigmoidoskopi
(düzbağırsağın ve sigmoit kolonun sigmoidoskop ile içerden incelenmesi)
kalınbağırsak tümörlerinin yüzde 70'inde tanıya ulaşmayı sağlasa da, hastaların
uygulamayı çok sıkıntılı bulması, teknik zorluklar ve pahalı olması nedeniyle
yaygın olarak kullanılamamaktadır.
Kalınbağırsak
kanseri tarama programlarının sonuçları incelendiğinde, kanser odaklarının
erken tanışı yapılıp tedaviye başlanan olgularda da, hastalığın doğal gidişinin
fazla değişmediği gözlenmiştir. Buna karşın, tam donanımlı merkezlerde yapılan
tarama testlerinin, kalınbağırsak kanser ve poliplerinin erken tanı ve
tedavisindeki yaran üzerinde giderek artan bir fikir birliği oluşmaktadır;
Özellikle adenomatöz poliplerin tanı ve tedavisi kalınbağırsak kanserini
önlemede çok önemlidir.
Akciğer Tümörleri, Akciğer'in Kist Hastalıkları, Akciğer'in Diğer
İltihaplı Hastalıkları,....
Akciğer
Tümörleri, Akciğer'in Kist Hastalıkları, Tüberküloz (Verem) ve Akciğer'in Diğer
İltihaplı Hastalıkları, Akciğer'in İleri Amfizem Hastalığı, Akciğer'in Bül'lü
Hastalıkları, Akciğer"in Doğuştan Gelen Hastalıkları.
Akciğer
Tümörleri:
Akciğer'in
iyi huylu ve kötü huylu tümörleri bulunabilir. Ne yazık ki, sigara içimine de
bağlı olarak, en sık olarak, kötü huylu tümörlerine rastlanır ki bu tümörlerin
bir diğer adı da "Akciğer Kanseri" dir. Akciğer kanserinde özellikle
erken evrelerde cerrahi tedavi yüz güldürücüdür. Erken evrede yakalanarak uygun
bir şekilde tamamen çıkarılmış bir tümörü olan hastanın, kanserden
"TAMAMEN" kurtulması mümkündür. Yakalanan evre ne kadar küçükse bu
olasılık o kadar artar. 1 cm'lik tümörlerde bu oran %90 civarındadır. Bu
nedenle, akciğer kanserini erken yakalamak için, 35 yaşından sonra özellikle
sigara içen HERKESİN YILDA BİR KEZ röntgen çektirmesi, hatta mümkünse 40
yaşından sonra yılda bir kez göğüs tomografisi çektirmesi uygundur (Tomografi
uygulaması, A.B.D.'de ve birçok batılı ülkede uygulanmamakta, ancak, Japonya'da
uygulanmaktadır. Japonya'da yakalanan akciğer kanserlerinin yarıdan fazlası ilk
evrede yakalanmaktadır. Bu oran A.B.D.'de %15 civarındadır. Ülkemizde ise çok daha
düşük olduğu düşünülmektedir) Akciğer kanserinin ilk belirtileri, hiç geçmeyen
uzun süre (1 ay ya da daha fazla) devam eden öksürük, göğüs ağrısı, neden
olmaksızın (diyet vb) aşırı kilo verme, çok sık akciğer infeksiyonu geçirme,
bir süredir tedaviye rağmen bol balgam çıkarma gibi belirtiler olabilir. Böyle
durumlarda, en kısa zamanda bir göğüs hastalıkları uzmanına başvurmak gerekir.
Akciğer'in
Kist Hastalıkları:
Ülkemizde
oldukça sık rastlanmaktadır. Tedavisi cerrahi müdahale ile mümkün olan bir
hastalıktır. Kötü huylu değildir. Çoğunlukla, aşısız ve köy ortamında yetişen
kedi ve köpeklerin tüyünde bulunan parazit yumurtalarından oluşur. Şehirde
yetişen, çiğ et yemeyen veya aşılı evcil hayvanlarda bulunmaz. Çekilen akciğer
röntgenlerinde çoğunlukla görülür.
Tüberküloz
(Verem) ve Akciğer'in Diğer İltihaplı Hastalıkları:
Akciğerin iltihaplı hastalıkları (Bronşit, zatüre vb), çoğunlukla, uygun tıbbi tedaviler ile tamamen ortadan kalkabilen hastalıklardır. Ancak, kişinin, bağışıklık sisteminin zayıfladığı durumlarda, ya da doğuştan akciğerde veya solunum sisteminde süregelen bazı hastalıklarda (kistik fibrosis, astma vb) bu infeksiyon hastalıkları, çok uzun sürebilir ya da çok sık tekrarlayarak, akciğerin düzelemeyecek bir şekilde bozulmasına yol açabilir. Bu gibi durumlarda ameliyat gerekir. Bu tip hastalıklara verilebilecek, en sık rastlanan örnek "Bronşiektazi" dir. Tüberküloz (verem) hastalığı ise, vücudun her yerinde gözükebilen bir iltihabi hastalıktır. Hastalığa "Mycobacterium tuberculosis" adında bir bakteri neden olur. Vücudda en sık akciğerlerde olur. Genelde vücud direnci düşmüş kişilerde, en sık olarak kötü ve dengesiz beslenen kişilerde görülür. Uygun tedavi ile tamamen iyileşebilir. Üstelik, tüm ülkemizde, köylerde dahil, verem ilaçları herkese ücretsiz verilir. Ancak, verilen tedavi düzenli uygulanmazsa (ki genellikle 6 ay ya da 1 yıl düzenli tedavi gereklidir) tüberküloz mikrobu akciğeri telafisi olmayacak bir şekilde "bozar". Bu durumda cerrahi tedavi kaçınılmaz olur. Tüberküloz için yapılacak en iyi davranış, uygun aşılamaları yaptırtmaktır. Hastalığın saptanması durumunda ise, verilen tedaviyi aksatmadan uygulamak çok önemlidir.
Akciğerin iltihaplı hastalıkları (Bronşit, zatüre vb), çoğunlukla, uygun tıbbi tedaviler ile tamamen ortadan kalkabilen hastalıklardır. Ancak, kişinin, bağışıklık sisteminin zayıfladığı durumlarda, ya da doğuştan akciğerde veya solunum sisteminde süregelen bazı hastalıklarda (kistik fibrosis, astma vb) bu infeksiyon hastalıkları, çok uzun sürebilir ya da çok sık tekrarlayarak, akciğerin düzelemeyecek bir şekilde bozulmasına yol açabilir. Bu gibi durumlarda ameliyat gerekir. Bu tip hastalıklara verilebilecek, en sık rastlanan örnek "Bronşiektazi" dir. Tüberküloz (verem) hastalığı ise, vücudun her yerinde gözükebilen bir iltihabi hastalıktır. Hastalığa "Mycobacterium tuberculosis" adında bir bakteri neden olur. Vücudda en sık akciğerlerde olur. Genelde vücud direnci düşmüş kişilerde, en sık olarak kötü ve dengesiz beslenen kişilerde görülür. Uygun tedavi ile tamamen iyileşebilir. Üstelik, tüm ülkemizde, köylerde dahil, verem ilaçları herkese ücretsiz verilir. Ancak, verilen tedavi düzenli uygulanmazsa (ki genellikle 6 ay ya da 1 yıl düzenli tedavi gereklidir) tüberküloz mikrobu akciğeri telafisi olmayacak bir şekilde "bozar". Bu durumda cerrahi tedavi kaçınılmaz olur. Tüberküloz için yapılacak en iyi davranış, uygun aşılamaları yaptırtmaktır. Hastalığın saptanması durumunda ise, verilen tedaviyi aksatmadan uygulamak çok önemlidir.
Akciğer'in
İleri Amfizem Hastalığı:
Özellikle,
uzun süreli sigara içimine bağlı akciğerin kronik (süreğen, uzun süreli)
tıkayıcı hastalığı (tıp dilinde; KOAH) tıp dilinde "Amfizem" denen en
çok nefes darlığına neden olan durumdur. Bu hastalığın tedavisinde ilaçla
tedavi esastır. Ancak, ileri dönemlerinde ilaç tedavisi pek yarar sağlamamaya
başlar. Bu dönemde, nefes darlığı da hızla artar ve hayati tehlike oluşturmaya
başlar. Tüm dünyada bazı merkezlerde 1993 yılından beri yapılan ve araştırma
safhasını henüz bitirmemiş olan bir ameliyat ile, hastaların %80-90'ında
solunum sıkıntısı azaltılabilmektedir. Bu ameliyatın adı:" Akciğer'in
Hacim Azaltıcı Ameliyatı" dır. Ancak, her amfizem hastasına
yapılamamaktadır. Bu ameliyat için hastada bir grup şartın gerçekleşmesi
gereklidir.
Akciğer'in Bül'lü Hastalıkları:
Akciğer'in Bül'lü Hastalıkları:
Bül,
akciğerde oluşan kenarı ince balona benzer yapıdır. Diğer açılardan tamamen
normal olan akciğerlerde de bulunabilir. En sık olarak, sigara bağlı kronik
(Sürağin, uzun süreli) tıkayıcı akciğer hastalıkları (tıp dilinde; KOAH) na
sahip kişilerde uzun sürede oluşur. KOAH'lı hastalarda 1-2 yıl içinde giderek
artan nefes darlığı bulunduğunda bu hastalıktan şüphelenilebilir. Cerrahi
tedavi ile, nefes darlığı azalabilir ya da tamamen ortadan kalkabilir.
Akciğer"in
Doğuştan Gelen Hastalıkları:
Tüm
organlarda olduğu gibi, akciğerde de, doğuştan gelen bazı nedenlerle bir grup
hastalık oluşmaktadır. Bu hastalıkların, genellikle nedeni, doğum öncesi 'anne
- karnındaki dönem' de bebek gelişimi esnasında olan bazı yanlış oluşumlardır.
Bu tip durumlar, genellikle hayati tehlike yaratmazlar.Ancak, bazen bebeklik,
bazen de erişkinlik döneminde rahatsızlıklar meydana getirebilir. Bu durumlarda
da cerrahi tedavi gerekebilir.Bu tip hastalıkların özel bir belirtisi yoktur.
Ancak, genel olarak bir akciğer rahatsızlığının araştırılması sırasında konunun
uzmanları tarafından yapılan ileri tetkikler ile ortaya çıkarılabilir.
Göğüs
Kafesinin Doğuştan Gelen Hastalıkları:
Göğüs
kafesi, doğuştan gelen bazı sebepler ile özellikle ön-orta kısımda bazı
anormallikler gösterebilir. Bunların başlıcaları: Göğüs kafesinin ortasının
çökme göstermesi (tıp dilinde ; Pectus excavatum), göğüs kafesinin çıkıntı
yapması (tıp dilinde; Pectus carinatum)dır. Her iki durumda da cerrahi yöntem
ile düzeltme yapılabilmektedir. Bu ameliyat için 6 yaşından sonra her yaş
olursa da, en uygun yaşlar 6-7 yaşlardır.
Kanser Tanı Ve Tedavisindeki Gelişmeler
“Kanser tedavisindeki amaç,
hastanın yaşam kalitesini bozmamak ve uzun müddet sağlıklı yaşamasını
sağlamaktır”
Kanser tedavisinde hiçbir
eksiğimiz yoktur.
Asmalı Konak dizisinin son bölümünde "Lenf Kanseri" ile ilgili senaryoya tepki gösteren Prof. Dr. Aydın, dizide bahsedilen kanserin Türkiye'de yüzde 80 iyileştirildiğini söyledi.
Asmalı Konak dizisinin son bölümünde "Lenf Kanseri" ile ilgili senaryoya tepki gösteren Prof. Dr. Aydın, dizide bahsedilen kanserin Türkiye'de yüzde 80 iyileştirildiğini söyledi.
Karadeniz
Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Anabilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. Fazıl Aydın, son yıllarda kanser tedavisinde büyük gelişmeler
olduğunu ve fakülteleri bünyesinde de bu yeniliklere ayak uydurmaya
çalıştıklarını söyledi.
KTÜ Tıp
Fakültesi Dekanlık Toplantı Salonu'nda Prof. Dr. Aydın, bugün bir basın
toplantısı düzenleyerek, kanser tanı ve tedavisinde son yıllardaki gelişmelerle
ilgili olarak bilgi verdi. Şu anda KTÜ Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi'nde her
türlü kanser tedavisinin yapılabildiğini ifade eden Prof. Dr. Aydın,
"Dünyada en fazla can kaybına, kalp damar hastalıkları, kanser ve trafik
kazaları sebep olmaktadır. Kanserler, bu kadar can almasının yanında
önlenebilir bir hastalıktır. Kansere karşı ilaçla ve radyo terapi (radyasyon)
yöntemi ile tedavi uygulanır. Radyo terapi tedavisi Doğu Karadeniz Bölgesi'nde
Trabzon'dan başka bir yerde yapılamamaktadır. Kanser tedavisinde hiçbir
eksiğimiz yoktur. Tek eksiğimiz, yeterli servisimizin olmaması. Bu da yapılacak
ek bina ile giderilecektir. Hastalarımızın başka yerlere gitmelerine gerek
yoktur" dedi.
Prof. Dr.
Aydın, kanser tedavisinin amacının, hastanın yaşam kalitesini bozmamak ve uzun
müddet sağlıklı yaşamasını sağlamak olduğunu belirterek, "Dünyada kanser
görülme riski 10 bin kişide 150-350 kişi arasındadır. Yani yılda Türkiye'de
100-200 bin yeni kanser vakası demektir. Ordu, Giresun, Rize ve Trabzon'da
nüfus yaklaşık 3,5 milyon olduğuna göre, bölgede 5-6 bin kanser vakasına
rastlanılıyor demektir. Kanser görülme sıklığı 1990'lardan sonra artmıştır.
Tütün ve sigarayla mücadele, erken teşhis ve kansere karşı koruyucu önlemlerin
alınması gelişmiş ülkelerde kanser riskini azaltmıştır. 2020 yılında birinci
ölüm nedeni kanser olacaktır" diye konuştu.
Yaptığı
toplantıda, geçtiğimiz günlerde sona eren Asmalı Konak dizisinin son bölümünde
'Lenf Kanseri' ile ilgili senaryoya da tepki gösteren Prof. Dr. Aydın, "Bu
dizide bahsedilen kanser, Türkiye'de yüzde 80 iyileştirilmektedir. Yurtdışına
gitmeye gerek yoktur" şeklinde konuştu.
Prof. Dr.
Aydın, son olarak cep telefonları ile çok uzun süreli konuşmamak, çocuklardan
bu telefonları uzak tutmak ve yüksek radyasyon yayan telefonları almamak
gerektiğini belirtti.
Yapılan
açıklama sonrasında üniversite hastanesindeki kanser tedavisinde kullanılan
cihazlar basın mensuplarına tanıtıldı. (İHA)
Kanser Taramasında Geç Kalmayın
Dokuz
Eylül Üniversitesi Çocuk Çağı Kanserleri Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faik
Sarıalioğlu, kanser hastalığının erken dönemde her zaman ağrı yapmayabileceğini
belirterek...
Dokuz
Eylül Üniversitesi Çocuk Çağı Kanserleri Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faik
Sarıalioğlu, kanser hastalığının erken dönemde her zaman ağrı yapmayabileceğini
belirterek, ağrı olmadan da periyodik tarama yapılması gerektiğini söyledi.
Prof. Dr.
Sarıalioğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, herkesin kanserin oluşumunu,
tanısı ve tedavisi konusunda temel bilgilere sahip olması gerektiğini
kaydederek şöyle konuştu: ''Kanser vücuttaki hemen her yerden başlayabilir.
Hastalık normal büyüme kontrolünün kaybı ile oluşur. Normal dokularda yeni
hücre yapımı hızı ile yaşlı hücrelerin ölüm hızı dengelidir.
Ancak
kanserde bu denge bozulmuştur. Kanser taraması yaptırmak için ağrınızın
olmasını beklemeyin. Nitekim kanser erken dönemde her zaman ağrı
yapmayabilir.'' Özellikle yaşı ilerleyen kişilerin kanser taraması
yaptırmalarının erken tanıda yardımcı olduğunu kaydeden, Sarıalioğlu,
''Kanserin erken tanımlanması hastanın kanserden ölüm riskini belirgin derecede
azaltır'' dedi.
Kanser
Bu
hastalık, bedenin bir bütün olarak tedavi edilmesini tüm hastalıklardan daha
fazla gerektirmekle kalmayıp, net ve bütünü kapsayan bir bakış açısını da
gerektirir. Kanserin bedensel, ruhsal, fizyolojik, sosyolojik, çevresel
kaynaklı ve çok yönlü etkilerin bir sonucu olduğu gitgide daha iyi anlaşılıyor.
Bazı kanser türlerine karşı özel şifalı bitki reçeteleri oluşturulması ise pek
gerekmiyor aslında. Özel durumlara göre belirli uygulamalar önermek yerine, bu
hastalığa karşı genel anlamda nasıl davranılması gerektiğine değinmek daha
yararlı olacaktır. Her insan yalnızca bir kanser hastası değil, benzeri
olmayan, kendine özgü bir varlıktır ve bu yüzden de özel yöntemlerle tedavi
edilmelidir. Burada, böyle önemli bir hastalığın mutlaka bir uzman doktorun,
bir psikoterapistin veya uzman bir fitoterapistin (belki de hepsinin) yardımını
gerektirdiğine değinmek gerekiyor.
Günümüzde
kanser, çeşitli araştırmaların ve kuramsal düşüncelerin eşlik ettiği geniş
kapsamlı ve çok önemli bir konudur. Hastalığın nedenleri hakkındaki teoriler,
çevresel kökenli kanserojen maddelerden (karzinogen) virüslere, psikolojik
stresten ruhsal dengesizliklere kadar uzanıyor. Bu faktörlerin çoğu, belki de
hepsi kanser türü bir hastalığın oluşmasına yol açabilir. Amacım, nedenler
hakkında bir sonuca varmak değil, derinden etkileyen kanser sürecinde kişinin
tüm bakış açılarını destekleyebilecek bir davranış biçimi önermektir. Hastalığa
yol açabilecek nedenlerin tümü, konuya bütünsellik açısından yaklaşılarak
gözlemlenmeli ve kontrol altına alınmalıdır.
Ama biz
burada, tıbbi tedaviyi destekleyebilecek bazı ek önlemlere değinmek istiyoruz.
Tıbbi tedavinin şifalı bitkilerle ve bitkisel preparatlarla desteklenmesi
genelde çok olumlu sonuçlar vermektedir. Ama hastalığın ancak son aşamalarında
doğal ilaçları anımsadığımızda gecikmiş olabiliriz. Bu konuda gecikme şansımız
olmadığını unutmamalıyız!
Şifalı
Bitkiler ve Kanser
Pek çok
bitkinin güçlü bir antineoplazma (amaçsız hücre çoğalımını önleyici) etkisine
sahip olduğu söylenir. Her toplumun şifalı bitkilerle tedavi geleneğinde,
kansere karşı etkili olduğu söylenen bitkiler yer almaktadır. ABD’deki bir
araştırma grubu tarafından, dünya üzerindeki tüm çiçekli bitkiler, olası kanser
önleyici etkileri bakımından inceleniyor; bazı olumlu sonuçlara ulaşabilmek
için tabii ki zamana ihtiyaç vardır. Tıbbi tedavide kullanılan bazı mucize
ilaçlar, bitkilerden elde edilen etken maddeler içermektedirler. Bu konuda
gösterilebilecek en önemli örnek, kan kanserine(lösemi) karşı kullanılan,
vinblastin ve vincristin alkaloitlerini içeren, Madagaskar kökenli Cezayir
menekşesi / Vinca rosea adındaki bitkidir.
Şifalı
bitkilerin belirli bir amaç doğrultusunda kullanılabilecek spesifik ilaçlar
haline dönüştürülebilecekleri konusunda bir fikir verebilir bize bu örnek. Ama
değerini küçümsemeden, bu tür örneklerin de bir etkinlik sınırı olduğunun
düşünülmesi gerekir; çünkü burada, kanser lokal bir hastalıkmış gibi
kabullenilerek, spesifik etki içeren bir ilaçla tedavi edilmek istenmektedir.
Halbuki bu hastalığın, bir sistem hastalığının dışavurumu olarak görülmesi ve
bedenin kontrolü yeniden ele alabilmesini sağlayabilmek için, beden
sistemlerine yönelik tedaviler uygulanması çok daha doğru olabilir. Şifalı bitkiler
temizleyici, güçlendirici ve iyileştirici mekanizmaları destekleyici etkileri
sayesinde, bu tür değişimlerin gerçekleşebilmesinde çok etkili olabilirler. Bu
değişimlerin, bedensel, ruhsal, ve duygusal boyutların tümünü kapsadığını ve
kanser hastalıklarının tedavisinde uygulanabilecek en etkili yöntem olduğunu
göz önünde bulundurmak gerekir sanırım.
Tüm beden
sistemlerini kapsayan böyle bir tedavide, kan temizleyici ve tümör oluşumunu
önleyici bitkiler en önde gelenlerdir.
Kan
temizleyici bitkiler
İçerdikleri
maddelerin kan temizleyici ve normalleştirici etkileri sayesinde, uygun
bitkiler bedeni destekler ve kanser türü hücre çoğalmasının önünü alabilirler.
Özellikle, karaciğeri etkileyerek bedenin zehirli maddelerden arındırılmasını
sağlayan bitkiler bu konuda çok etkili olabilirler:
-Bilimsel
adı Rumex crispus, yöresel adı evelik veya sığırkuyruğu.
Azdavay-Kastamonu-Erzurum yörelerinde, yaprakları genellikle dolma sarmakta
kullanılan (labada gibi) bir sebzedir. Bitkinin kökü, ağustos-ekim döneminde
sökülür ve temizlendikten sonra gölgede kurutulur. Kuruduktan sonra çok ince
kıyılarak saklanır.
Kullanım
biçimi: Yarım tatlı kaşığı çok ince kıyılmış kök, bir bardak soğuk suya
eklenir, üstü kapalı olarak, düşük ısıda 10-15 dakika kaynatıldıktan sonra 10
dakika demlenmeye bırakılır ve süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay, aç
karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Yoğurtotu veya hindiba ile
karıştırılabilir. Hafif müshil etkisi vardır.
-Bilimsel
adı Arctium tomentesum, dulavratotu veya uluavratotu kökü. Kökler eylül-ekim
döneminde sökülür, temizlenir ve gölgede kurutulur. Kuruduktan sonra, çok ince
kıyılarak saklanır.
Kullanım
biçimi: Yukarıdaki gibidir. Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.
Preparatlar:
Dystoselect N, Echinacea olipoplex
-Bilimsel
adı: İris germanica, süsen kökü. Yöresel adları: mor süsen, iris kökü, menekşe
kökü, mezarlık süseni, susam kökü. Kökler eylül-ekim döneminde sökülür,
temizlenir ve gölgede kurutulur. Kuruduktan sonra çok ince kıyılarak saklanır.
Kullanım
biçimi: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış kök, bir bardak soğuk suya eklenir,
üstü kapalı olarak düşük ısıda 10-15 dakika kaynadıktan sonra 10 dakika
demlenmeye bırakılır ve süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına
veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Bilinen bir yan etkisi yoktur.
Preparatlar:
Brasso gripp, Cefanalgin, Unotex N.
Not:
Yukarıdaki bu üç bitki kökü, eşit oranda karıştırılarak da kullanılabilir.
-Bilimsel
adı: Silybum marianum, devedikeni tohumu. Yöresel adları: Akkız, deve kengeri,
kengel, kıbbun, meryemana dikeni, sütlü kengel, şevkülmeryem, uslu kenger.
Karaciğeri
tüm zehirli ve zararlı maddelerden arındırır, karaciğer hücrelerinin
yenilenmesini (regenerasyon) destekler, en ağır karaciğer hastalıklarında bile
gönül rahatlığı ile kullanılabilir. Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.
Kullanım
biçimi: Havanda hafifçe ezilmiş bir tatlı kaşığı dolusu tohum, orta boy bir su
bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10-15 dakika
demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, sabah aç
karnına, öğlen yemeğinden yarım saat önce ve yatmadan yarım saat önce birer
bardak olmak üzere, soğutulmadan ve yudumlanarak içilir.
Preparatlar:
Bilicura forte, Durasilymarin, Legalon, Marianon, Silibene 140.
Tümör
oluşumunu önleyici bitkiler
Hasta
dokuları yeniden organize etmek ve kontrol altına alabilmek için, tümör
gelişimini önleyici etki içerdiği kabul edilen bazı bitkiler kansere karşı
kullanılabilir. Pek çok bitkinin bu tür özelliklere sahip olduğu söylenir;
bazıları bu ünü hak etmişlerdir, bazıları hakkındaki söylentiler ise
gerçekdışıdır. Uzun bir bitki listesini geleneksel reçetelerden ve eski bitki
kitaplarından alarak oluşturabilirdim, ama bu tür konularda gerçekçi olmak
gerekir. Ökseotu, kokulu menekşe (kök, yaprak, çiçek), peygamberağacı
odunu(Guaiacum officinale), modern tıp tarafından kanser hastalıklarına karşı
kullanılıyor. Hastalığı nasıl etkileyebildikleri henüz tam olarak bilinmiyor,
ama biz, kansere karşı uygulanan her şifalı bitki tedavisinde bu bitkilerin
mutlaka yer alması gerektiğini biliyoruz.
-Bilimsel
adı: Viscum album, ökseotu. Yöresel adları: Çekem, burç, gevele, gökçe,
gövelek.
Kullanım
biçimi: İnce kıyılmış yaprak ve saplardan yarım veya bir tatlı kaşığı, orta boy
bir su bardağı soğuk suda 8-10 saat bekletilir, ılıklaştırılır ve süzülür.
Günde 1-3 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içilir. Ayrıca kalp
kaslarını güçlendirir, kan basıncını, alçak veya yüksek de olsa,
normalleştirir. Bitki meyveleri kullanılmaz!
Preparatlar:
Asgoviscum N, Craviscum, Mistel curarina, Viscratyl, Viscysat.
-Bilimsel
adı: Viola odorata, kokulu menekşe. Çok ince kıyılmış kök, yaprak ve çiçekten
yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla
haşlanır, üstü kapalı olarak 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3
bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan içilir. Ayrıca, akciğer ve üst solunum
yolları hastalıklarında çok olumlu sonuçlar verir. Bilinen bir yan etkisi
yoktur.
Preparatlar:
Jsephca, Pflügerplex, Phytolacca 3.
-Bilimsel
adı: Guaiacum officinale, peygamberağacı odunu.
Kullanım
biçimi: Talaş veya yonga biçimindeki odun çok ince kıyılır. Yarım tatlı kaşığı
odun, orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suya eklenir, üstü kapalı olarak
düşük ısıda 15-20 dakika kaynatılır ve süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş
çay, soğutulmadan içilmelidir. Önerilen dozaj dahilinde, bilinen bir yan etkisi
yoktur.
Tümör
oluşumunu önleyici bitkilerin yanı sıra, organları ve dokuları güçlendirici ve
besleyici bitkilerle, hasta organların kendilerini kanser hastalığından
kurtarabilecek bir yenilenmeyi sağlayabilecek, yeni bir yaşama gücü
geliştirilebilir. Kansere karşı doğrudan etki yapamayan, ama bazı organları
güçlendirebilecek güce sahip olan veya bedeni genel anlamda güçlendirebilen
bitkilerin kullanılması gerçekten de yararlı olabilir. Kitabın tümünden de
anlaşılacağı gibi, iyileşmeyi ancak insanın yaşama gücü sağlayabilir ve şifalı
bitkiler bu gücün uyarılmasında önemli görevler üstlenebilirler!
Bu amaçla
kullanılabilecek şifalı bitkilerden bazıları: Atkuyruğu, ısırganotu,
civanperçemi, eğir kökü, aynısafa, yoğurtotu, karakafesotu, sinirliot, yakıotu,
boyotu tohumu(çemen), hindiba, mirra, Echinacea kökü veya preparatları.
Beslenme
ve kanser
Bilimsel
araştırmalara göre, sağlıklı bir kişinin bedeninde her an binlerce kötü
karakterli hücre oluşabilir. Ama bedenin mükemmel savunma sistemi, henüz
gelişme aşamasındayken bu hücreleri yakalar ve yok eder. Kanser hücrelerinin
gelişebilmesi ise, ancak, bu fevkalade bedensel mekanizmanın işleyememesi
sonucunda gerçekleşebilir. Sağlığımızı koruyan bedensel uyumun çöküşüne ise pek
çok faktör yol açabilir. Olumsuz duyguların, ruhsal problemlerin, toplumsal ve
kişisel sıkıntıların etkilerini sırası geldiğinde ele alacağız, ama öncelikle
beslenme yoluyla içimize işleyen zararlı çevresel faktörlere değinmemiz
gerekiyor.
Çağımızın
en büyük problemi, gündelik yaşamımızda sürekli olarak etkisi altında olduğumuz
çevresel kökenli kanserojen maddelerdir. Bunlar genellikle uygar teknolojinin
ürettiği ürünlerdir ve biyolojik işlevlere olan yıkıcı etkileri her geçen gün
daha iyi anlaşılmaktadır. Bu önemli sorun güncelliğini korurken bizler de, bu
ürünlerin her zaman doğrudan kansere yol açmadığını, ama bedenin savunma
sistemlerini zayıflatarak hastalık olasılığını arttırdığını düşünmeliyiz.
Saptanmış olan kanserojen maddelerin bir listesi herhalde çok geniş kapsamlı
olurdu, ama biz burada ancak genel açıklamalara yer verebileceğiz. Yapay besin
maddelerinden veya besin ürünlerine katılan yapay maddelerden kaçınılması
tavsiyesine genellikle uymaya çalışılmalıdır: Çünkü insan metabolizması, bu tür
maddelerle başa çıkabilecek özelliklerle donatılmamıştır. Çevreyi zehirleyen
maddelerin tümünden kaçınılmalıdır. Araçların egzoz dumanları, bacalardan çıkan
dumanlar, endüstri atıkları ve özellikle sigara dumanı, zararlılıkları
saptanmış başlıca çevresel zehirlerdir. Katran ürünleri doğrudan kanserojen
etki yaparlar. İşte bu yüzden, katrandan üretilen kimyasal ilaçlar ve besin
ürünlerinde katkı olarak kullanılan maddelerden de kaçınmak gerekir. Endişe
verici bir başka tehlike kaynağı da, plutonyum gibi radyoaktif etkinliği olan
elementlerdir. Atom enerji santrallerini isteyip istemediğimize karar vermeden
önce, olası sonuçların sağlık ve çevre bakımından hepimizi yakından
ilgilendirdiğini düşünmek gerekir. Hastalık belirtilerinin bastırılması
amacıyla, sıkça ve ölçüsüzce kimyasal ilaç kullanımı da kanserin önemli bir
örnek oluşturduğu, dejeneratif hastalıkların oluşumunda rol oynayan
faktörlerden biri olabilir.
Kanser
hastalıkları, beslenme diyetleri yoluyla da tedavi edilebilir, ama bu
yöntemlerin(bedensel komplikasyonlar oluşabileceği düşüncesiyle), konu
uzmanlarının kontrolü altında uygulanması doğru olur. Hastalığın başlangıcında
veya tümör henüz küçükken veya dar bir alanda bulunuyorsa, 3-5 günlük bir
perhiz uygulanması yararlı olabilir. Hastalığın ilerlemiş olduğu aşamalarda,
bedenin fazlasıyla güçsüz kalabileceği göz önünde bulundurularak, 1 günlük
perhizlerle yetinilebilir. Bu perhiz sürecinde bolca su içilmeli ve kitabın
kabızlık bölümünde tanıtılan etkili bir müshil ilacı kullanılmalıdır. Böylece
bağırsaklar temizlenir ve böbrekler yıkanmış olur; ter bezleri de bir sauna
ziyareti ile desteklenebilir. Perhiz süresinin sonunda temeli meyve ve meyve
sularına dayalı bir diyet kürüne başlanır. Bir hafta kadar sürdürülmesi gereken
bu diyet, bedensel problemler oluşması durumunda sona erdirilir. Bu diyetlerde
öncelikle kullanılabilecek meyve taze üzüm ve elma olabilir. Diyet sonrasındaki
beslenme programı da yarı yarıya meyve içerikli olmalı, öteki yarı ise çiğ
sebzelerden oluşturulmalıdır. Başlıca besin maddeleri, patates ve organik tam
pirinç olmalı, ayrıca kullanılan bitkisel yağların, örneğin ayçiçeği yağı gibi
doymamış yağ asidi içeren yağlar olmasına özen gösterilmelidir. Bedenin yeniden
güçlenebilmesi için, albümin çok önemlidir; fasulye çimi(kuru fasulyenin
çimlendirilmesi), balık, keçi sütü ve arada bir yumurta gibi albümin içerikli
besinler öncelikle tüketilebilir. Et tavsiye edilmez!
Psikolojik
etkenler ve kanser
Çevresel
ve beslenmeyle ilgili etkenlerin kanser hastalıklarının oluşumunda önemli
payları olduğu kuşku götürmez bir gerçektir; ama duygusal yaşamın da bu
oluşumdaki rolü kesinlikle göz ardı edilmemelidir. İnsanın bütünselliği
açısından bakıldığında, hastalığın oluşumunda, psikolojik ve fiziksel
boyutların dengesinde oluşan uyumsuzlukların önemli katkıları olduğu
görülebilir. Duygusal stresin hastalıkların oluşmasına iki şekilde katkı
sağladığı, gitgide daha da açıklıkla görülebilmektedir: Birincisi, bağışıklık
sisteminin baskı altına alınması, ikincisi ise hormon dengesinde olagelen
bozukluklardır ve bedende gelişen bu olağandışı durum, zararlı hücrelerin
çoğalabilmesi için gereken başlıca şartları içermektedir. Daha önce de değinmiş
olduğumuz gibi, bedenimizde sürekli olarak kötü karakterli hücreler üretilir ve
normal şartlarda bunlar, bedenin savunma güçlerini içeren bağışıklık sistemi
tarafından yakalanarak yok edilirler. Yani, bağışıklık sistemi doğru
işlemediğinde kötü karakterli hücrelerin gelişimi de hızlanır ve bu olay ancak
bedenin bu hücreleri yok edecek güce sahip olmadığı zaman gerçekleşebilir!
Kanser
hastaları üzerinde önemli etkisi olan duygusal ve ruhsal faktörler hakkında
yapılan bilimsel araştırmalarda ulaşılan bulgular hep aynı sonuca varmaktadır.
Genelde hep, kişiliklerle veya sosyal yaşamdaki rollerle ilgili, içinden
çıkılamaz problemlerin yol açtığı duygusal stresler yaşanmıştır. Bu tür
durumlar genelde çaresizlik, karamsarlık ve umutsuzluk gibi duyguların
oluşumuna yol açar. Bu çaresizlik bazen öylesine derinleşebilir ki, kişi
çaresizliğini ve kızgınlığını herhangi bir kişiye açıklayamaz hale gelir. İşte
böyle bir durumda, ağır bir hastalık ve hatta ölüm bile olası bir çözüm olarak
kabul edilebilir veya özlenebilir. Tabii ki bilinçli değildir bu tür duygular,
ama yine de güçlü bir düşünce örneği olarak bilinçaltında gelişebilir.
Psikolojik
ve fiziksel durumların göz önüne alındığı, yardımcı bir kanser tedavisinin
belki de en etkili örneği aşağıda açıklandığı gibi olabilir. Tedavinin ilk ve
yönlendirici adımı, hastalığın gelişiminde etken olmuş olabilecek ruhsal ve
sosyal faktörlerin araştırılarak, hastalığı ile olan önemli ilişkisi hakkında
hastanın aydınlanmasına yardımcı olunmasıdır. Bu süreçte, hastada suçluluk
duygularının oluşmamasına özen gösterilmeli, bu tür ruhsal etkilerin bedene
yansımasının önüne geçilmelidir. Bu hedefe ulaşabilmenin ve olumlu bir değişimi
başlatabilmenin en önemli unsuru ise, hastayla konuşmak ve psikolojik tedaviyi
sürdürmektir.
Yaşanmış
olan yoğun duygusal stresler nedeniyle oluşmuş durağanlık ve çekimserlik
hallerinin sona erdirilebilmesi, ancak, yaşama bakış açısının temelden
değiştirilebilmesiyle mümkün olabilir. Uygulanan bu tür bir psikoterapide,
yaşama bakış açısı ve dünya görüşü sürekli olarak denetlenmelidir. Psikolojik
yardım sürecinde oluşan olumlu yaklaşımlar, hastalığın tedavisine önemli
katkılar sağlayabiliyor. Hastanın hastalığını algılayış biçimindeki bu yapıcı
değişim, stres etkisini andıran fiziksel bir tepki oluşturuyor; ama bu tepkinin
etkisi ters yönlüdür. Başka bir deyimle, bu durumda bağışıklık sistemi
güçleniyor!
Kanserden Korunmak İçin Neler Tüketilmeli?
Yapılan
araştırmalara göre, her üç kanser hastalığından birisinin besinler yüzünden
kaynaklanıyor.
Bol sebze
ve meyve yiyen kişiler, akciğer, bağırsak, göğüs, rahim ağzı, nefes borusu,
ağız boşluğu, mide, mesane, pankreas ve yumurtalık kanseri gibi kanser
hastalıklarına daha az yakalanıyor.
Bilim
adamları, sebze, meyve, ekmek, makarna, şehriye, pirinç ve diğer tahıllarda
bulunan posalı gıdalardan yiyen kadınların, göğüs kanserine yakalanma
ihtimalinin, az posalı gıda alan kadınlardan daha az olduğunu tespit etti.
Ayrıca,
vejetaryenlerin diğer kişilere oranla kansere daha seyrek yakalandıkları, az
miktarda yağsız etin sağlıklı beslenmenin bir parçası olduğu ifade edildi.
Uzmanlara
göre, kiloyu sağlıklı bir düzeyde tutmak, kansere yakalanma riskini azaltıyor.
Şişmanlık ise, göğüs kanseri, rahim ağzı kanseri ve kalın bağırsak kanseri
riskini de artırıyor. Çok yağlı yiyecekler ise kalın bağırsak kanserine ve
erkeklerde de prostat kanserine sebep olabiliyor.
Uzmanların
kanserden korunma tavsiyeleri ise şöyle sıralanıyor:
- Değişik
ve besleyici gıdalar yiyiniz. Bunun nedeni vücudumuzun kanserle savaşırken
değişik gıdalardan gelen değişik maddelere ihtiyacı olduğuna bağlanıyor.
- Hergün en az beş porsiyon sebze ve beş porsiyon meyve yiyin.
- Ekmek, makarna, kahvaltılık tahıllar, pirinç, diğer tahıllar, patates, kuru bezelye ve fasulye gibi nişastalı ve yağı az besinlerden bol bol yiyin.
- Hergün en az beş porsiyon sebze ve beş porsiyon meyve yiyin.
- Ekmek, makarna, kahvaltılık tahıllar, pirinç, diğer tahıllar, patates, kuru bezelye ve fasulye gibi nişastalı ve yağı az besinlerden bol bol yiyin.
- Az
yağlı ve bol posalı bir yemek rejimi ile düzenli egzersizi birleştirerek
şişmanlığı önleyin.
- Balık,
derisi çıkarılmış tavuk eti ve yağsız et yiyip, yemek rejimindeki yağ miktarını
azaltın.
-
Kızartmalar, "al-götür" türü yağlı gıdalar, sosis, salam, börek,
hamur işi ve pastaları azaltın.
- Cips,
tatlı bisküvi, yağlı kremalı pastalar ve şişmanlatıcı tatlıları özel günlere
saklayın, her gün yemeyin.
- Ekmeğin
üzerine tekli-doymamış veya çoklu-doymamış yağlardan (kanola ve ayçiçeği yağı
gibi) yapılan ezmeleri az miktarda olmak üzere sürünüz. Yemek yaparken
zeytinyağı, kanola yağı, yerfıstığı yağı ve aspur yağı gibi tekli-doymamış ve
çoklu doymamış yağlardan kullanın.
-
Büyükler ve okula başladıktan sonra çocuklar için yağı azaltılmış veya az yağlı
süt, yoğurt ve peynir kullanın, okula gitmeyen çocuklara normal süt ve yoğurt
verin.
- Turşusu
yapılmış veya füme edilmiş ve bu sebeple çok tuzlu olan gıdalardan uzak durmaya
çalışın.
-
İçki almayın. Alkol; ağız boşluğu kanseri, nefes borusu kanseri, gırtlak
kanseri ve karaciğer kanseri riskini arttırabilir. Sigarayla birlikte içki
içmek kanser riskini artırır.
KANSIZLIK (ANEMİ)
Kansızlık, damarlarda akan kanın miktarında bir
azalma değil, kandaki alyuvarların sayısındaz veya alyuvarlara renk kazandıran
proteinde (hemoglobin) oluşan bir azalmanın ifadesidir. Kansızlığın başlıca
belirtisi derinin ve mukozaların (dudaklar, ağız boşluğu ve göz kapaklarının iç
yüzeyi) belirgin derecede solgunluğudur. Kansızlık çeken kişiler çabuk
yorulurlar, sinirlenmeye yatkındırlar, bir konuya odaklanmada zorlanırlar ve
genelde uykusuzluk çekerler. Aşırı derecedeki kansızlıklarda ise el ve
ayaklarda karıncalanma biçiminde belirti veren sinirsel bozukluklar oluşabilir.
Dünya nüfusunu %30'u kansızlık çekmekte ve bunun yarısı demir yetersizliğinden
kaynaklanmaktadır.
Doktora danışmadan demir hapı kullanılmamalıdır.
Yapılan kan tahlilinde demir oranı düşük ise kullanılmalıdır. Fazla oranda
alınan demirin böbreklere ve karaciğere zararı vardır.
Kansızlığın sebebi sürekli kan kaybı (örneğin fazla adet
kanaması veya hemoroid kanaması) ve demir eksikliğidir. Demir kana kırmızı
rengini kazandıran proteinin önemli bir elemanıdır. Bedende yeterli demir
olmadığında, kemik iliğindeki sürekli yeni kan üretimi aksamaya başlar. Demir
eksikliği, ağır kanamaların, besin yoluyla alınan demir miktarındaki azalmanın
veya mide ve
bağırsakların demiri gereğince özümseyememesinin
bir sonucudur. Ayrıca mide mukoza işlevlerindeki bir aksama da, B12 vitamini
eksikliği ile bağlantılı olarak kansızlıkta rol oynayabilir.
Kansızlığı ortadan kaldırmak için öncelikle
kansızlığa sebep olan unsurları ortadan kaldırmak gerekir. Fazla adet kanaması
veya hemoroid kanaması varsa tedavi edilmelidir.
Alınan gıdalara dikkat etmek gerekir. Fazla
miktarda çay, kahve, kola, sigara, alkol tüketimi kansızlığa neden
olabilmektedir. Gıdalarla birlikte içilen çay, besinlerdeki demir ve C
vitamininin vücut tarafından emilemeden idrar ile atılmasına sebep olabilmektedir.
Çayı yemekten yaklaşık 1 saat sonra içmek daha yararlıdır. Sigara ve alkolde
vücudun kalsiyumu kullanma yeteneğini azaltarak kemik erimesine yol açmaktadır.
Sigaranın ayrıca kemik hücrelerine toksik etkisi vardır.
Kansızlığı yenmek için özellikle B12, C vitamini ve demir
içeren gıdalar almak gerekir. Karaciğer ve tüm kırmızı etler, yumurta, kuru
baklagiller, pekmez, yeşil sebzeler, domates, tere, roka, kuruyemiş, süt ve
ürünleri, iyi kaynaklardır. Demir, sebzelerin kabuğuna yakın yerlerde daha çok
bulunduğundan patates gibi sebzelerin kabuğu içinde pişirilmesi daha çok demir
alınmasını sağlar. Gıdaların haşlama suyunu (ıspanakta olduğu gibi) atılması
demir kaybına neden olur.
Kansızlıkta saf arı poleni de mutlaka
kullanılmalıdır. İçeriğinde birçok vitamin (Özellikle B grubu vitaminler),
mineraller ve aminoasit bulunmaktadır.
50g. Kınakına, 1kg siyah kuru
üzüm ve 1/2kg Mürdüm eriği ile, 3lt suda bir müddet kaynatılır ve günde 3 öğün
içilir.
Kan Kanseri'nin Nedenleri, Görülme Sıklığı, Risk Faktörleri:
Çoğu
vakanın sebebi bilinmediği için korunma yöntemleri de bilinmemektedir.
Toksinlere, radyasyona, kimyasal maddelere maruz kalınmaması riski azaltabilir.
Tanım
Lenfoblastlara benzeyen olgunlaşmamış beyaz kan hücrelerinin sayısındaki artışla birlikte ilerleyen, kötü huylu bir hastalıktır.
Lenfoblastlara benzeyen olgunlaşmamış beyaz kan hücrelerinin sayısındaki artışla birlikte ilerleyen, kötü huylu bir hastalıktır.
ALL
çocukluk dönemi lösemilerinin % 80'inden sorumludur. 3-7 yaşları arasında
sıktır. Erişkinlerde de görülebilir ve tüm erişkin lösemilerinin % 20'sini
oluşturur.
Akut
lösemilerde kötü huylu hücrelerde olgunlaşma ve farklılaşma fonksiyonu
kaybolmuştur. Bu hücreler hızla çoğalıp normal hücrelerin yerini alırlar. Habis
hücreler normal kemik iliği elemanlarının yerini aldıkça kemik iliği yetmezliği
gelişir. Normal kan hücrelerinin sayısında azalma olduğu için kişide kanama ve
enfeksiyon şikayetleri başlar.
Çoğu
vakada görünür bir sebep yoktur. Bununla birlikte radyasyon, benzen gibi bazı
toksinler ve bazı kemoterapi ajanları lösemi oluşumuna katkıda bulunur.
Kromozomlardaki anormallikler akut lösemi gelişiminde rol oynayabilir. Risk
faktörleri içinde Down Sendromu, lösemili kardeş, radyasyona maruz kalma,
kimyasal maddeler ve ilaçlar sayılabilir.
Hastalık
100.000 kişinin 6’sında görülmektedir.
Korunma
Çoğu vakanın sebebi bilinmediği için korunma yöntemleri de bilinmemektedir.Toksinlere, radyasyona, kimyasal maddelere maruz kalınmaması riski azaltabilir.
Çoğu vakanın sebebi bilinmediği için korunma yöntemleri de bilinmemektedir.Toksinlere, radyasyona, kimyasal maddelere maruz kalınmaması riski azaltabilir.
Belirtiler
:Uzun süreli veya çok miktarda kanama olması, çürüklerin kolayca oluşması,
burun kanaması, dişeti kanaması, adet kanamasında düzensizlikler, deri içine
kanamalar, deri döküntüsü veya peteşi ( kanamaya bağlı küçük kırmızı noktalar
), ekimoz ( çürükler ) gibi deri lezyonları, enfeksiyon, yorgunluk, sternum
(göğüs kemiği) hassasiyeti, solukluk, kemik ağrıları veya hassasiyeti, eklem
ağrıları ( kalça, diz, ayak bileği, ayak, omuz, dirsek, el bileği, elin küçük
eklemlerinde ağrı ), lenfadenopati (lenf bezlerinin büyümesi ), açıklanamayan
kilo kaybı, dişetlerinin şişmesi, ateş, egzersizle kötüleşen solunum güçlüğü,
çarpıntı.
Tanı/Teşhis
: Fizik muayenede, büyümüş karaciğer-dalak, ekimoz ve kanama bulguları
saptanır. Beyaz kan hücrelerinin sayısında anormallikler, tam kan sayımı-anemi
(kırmızı kan hücrelerinin azalması) ve trombosit sayısında azalma saptanır.
Kemik iliği aspirasyonu - kemik iliğindeki hücre sayısında ve lenfoblastlardaki
artışı gösterir. T lenfosit sayımı, hücre yüzey antijeni çalışmaları.
Tedavi
Tedavinin
amacı hastalığın hafifletilmesidir. Periferik kan sayımı ve kemik iliği normale
döndüğü zaman hafifleme sağlanır.
ALL,
antikanser ilaçların kombinasyonuyla tedavi edilir (kemoterapi). Kemoterapinin
başlangıcında hastanın 3-6 hafta hastanede kalması gereklidir. Bunu takip eden
kemoterapi seansları ayaktan verilebilir. Kemoterapi; prednison, vincristine,
metotreksat, 6-merkaptopürin ve siklofosfamid’i içeren 3-8 ilaç
kombinasyonundan oluşur. Ayrıca anemi ve düşük trombosit sayısını düzeltmek
için kan ürünleri vermek gerekebilir. Gelişen herhangi bir ikincil enfeksiyon
için antibiyotik kullanılabilir.
İyileşme
( remisyon ) sağlandıktan sonra bel kemiği sıvısı (spinal sıvı) na saldıran
lösemik hücrelerin tedavisi için omurgaya kemoterapi ve/veya radyoterapi
uygulanabilir.
Takibeden
tedavi, relapsları (hastalığın daha da kötüleşmesini) önlemeye yöneliktir.
Yüksek doz kemoterapiye veya diğer tedavilere cevap vermeyen ağır vakalar için
önerilebilecek diğer bir tedavi seçeneği de kemik iliği naklidir.
Çocuklarda
erişkinlerden daha iyi sonuçlar elde edilir. Yaklaşık % 95 vakada tam remisyon
sağlanır. Şifa oranı ise % 50-60 tır. Erişkinlerin % 80' inde tam remisyon, % 30-50
arasında şifa sağlanır. Tedavisiz yaşam süresi yaklaşık 3 aydır.
Komplikasyonlar/Riskler
: Şiddetli enfeksiyonlar, ALL'nin kötüleşmesi, yaygın damar içi pıhtılaşma.
Şüpheli ALL belirtileri gelişirse kişide ALL ile ilgili sürekli ateş veya diğer
enfeksiyon belirtileri ortaya çıkarsa vakit kaybetmeden doktora
başvurmalısınız.
Başlıca Kanser Hastalıklarının Belirtileri
Vücuttaki
değişimleri gözleyip, şüphelenmek kanserin erken teşhisi ve tedavisinde en
önemli adımdır.
• Akciğer kanseri: Yüzde 90 oranında sigara içenlerde ve
kimyasal maddelere maruz kalanlarda ortaya çıkıyor. Sigaradan uzak durulması,
kimyasal maddelerle ilgili işyerlerinde çalışanların düzenli olarak kontrolden
geçmesi öneriliyor.
Belirtiler:
Geçmeyen öksürük, kanlı ve kokulu balgam, ses kısıklığı, göğüs ağrısı ve
akciğer enfeksiyonu.
• Prostat: 50 yaş ve üzerindeki her erkeğin yılda 1 kez
parmakla makattan prostat muayenesi olması ve PSA denilen kan testini
yaptırması öneriliyor.
Belirtiler: Sık ve ağrılı idrara çıkma, kanlı idrar, yeni gelişen iktidarsızlık, testislerde sertlik veya ele gelen ağrısız kitle.
Belirtiler: Sık ve ağrılı idrara çıkma, kanlı idrar, yeni gelişen iktidarsızlık, testislerde sertlik veya ele gelen ağrısız kitle.
• Bağırsak kanseri: Kansere bağlı ölümlerde 2’nci
sırada. Ailesinde bağırsak kanseri olanlar, sigara içenler, iltihabi bağırsak
hastalıkları olanlar, asbeste maruz kalanlar risk grubunda yer alıyor.
Belirtiler:
Yutma güçlüğü, uzun süre kusma ve bulantı, uzamış ishal veya kabızlık, bağırsak
hareketlerinde düzensizlik, koyu renkli veya kanlı dışkı, uzun süreli karın
ağrısı, açıklanamayan kilo kaybı.
• Meme kanseri: Kadınlarda sık rastlanılan kanser türü. 40
yaşın üzerinde olan, anne ve kız kardeşlerinde meme kanseri bulunan, ilk
çocuğunu 18 yaşın altı veya 30’un üstünde doğuran ve östrojen kullanan kadınlar
risk altında.
Belirtiler:
Göğüste ele gelen kitle, meme derisinde kalınlaşma, çekilme veya çökme, meme
başından berrak veya kanlı akıntı.
• Rahim kanseri: İlk adetini erken yaşta görenler, menopoza
geç girenler, östrojen içeren ilaçlarla tedavi gören, hiç çocuk sahibi olmayan,
şeker hastası, yüksek tansiyonlu olanlar risk grubunda.
Belirtiler:
Normal olmayan adet kanamaları, cinsel ilişkiden sonrası kanama, normalden
fazla vajinal akıntı.
•Cilt kanseri: Genellikle yayılmıyor ve kolay tedavi
ediliyor. Ancak benlerden türeyen cilt kanseri ölümcül. Açık tenli kişiler,
güneşe maruz kalanlar, ailesinde cilt kanseri olanlar yüksek risk altında.
Belirtiler:
Renk, şekil ve büyüklüğü değişen, çabuk kanayan veya ülserleşen benler ile
iyileşmeyen yaralarda doktora başvurulmalı.
Kalınbağırsak Kanseri, Genellikle Erişkinlik ve Yaşlılık Döneminde
Görülen Bir Kanser Türüdür.


Kalınbağırsak
kanserinin nedeni bilinmemektedir, ama kanser oluşumunu hazırlayan etkenler
bilinmektedir.
Nedenleri
*Çevresel etkenler : Kanser yapıcı etkenlerin harekete geçmesini sağlayan ve onları yönlendiren çevresel etkenler vardır.
*Çevresel etkenler : Kanser yapıcı etkenlerin harekete geçmesini sağlayan ve onları yönlendiren çevresel etkenler vardır.
Amyant
işçilerinde, dokuma sanayisinde, çelik dökümhanelerinde ve sentetik iplikle
halı dokunan fabrikalarda çalışan işçilerde kalınbağırsak kanserine yakalanma
tehlikesi daha çoktur.
Selenyumun
kalınbağırsak kanserindeki etkisi tartışmalıdır. Kalınbağırsak kanseri
hastalarının kanlarındaki selenyum düzeyi düşük bulunmuştur. Su ve toprağında
yüksek oranda selenyum bulunan bölgelerde kalınbağırsak-düzbağırsak
kanserlerine bağlı ölümlerde azalma saptanmıştır.
*Beslenmeye
bağlı etkenler : Günümüzde henüz bağırsak kanserine neden olan kanser yapıcı
bir hastalık etkeni saptanmamıştır. Batı tipi beslenme, bağırsak kanseri
tehlikesini artıran bir etkendir. Örneğin, kalınbağırsak kanserinden ölümlerle
hayvansal yağ tüketimi arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Fazla bira
tüketiminin de düzbağırsak (rektum) kanserine yol açabileceği düşünülmektedir.
Lahana ve Brüksel lahanası gibi bazı sebzelerin kalınbağırsak kanseri-ne karşı
koruyucu etkisi vardır. Lifli besinlerle beslenmenin de koruyucu etkisinden söz
edilir. Bu varsayıma göre, daha çok lifli besinler tüketen Afrika
toplumlarında, Batılı beslenme alışkanlıklarına sahip toplumlara oranla
kalınbağırsak-düzbağırsak kanserinin görülme sıklığı çok daha azdır.
*Kalıtsal
etkenler : Kalıtsal etkenlerin çok önemli olduğu görülmektedir. Kanserli hasta
ailelerinde kansere yakalanma olasılığı nüfusun öteki bölümüne göre daha
yüksektir. Ailesel polipoz ve Gardner Sendromu gibi iki kalıtsal hastalık büyük
oranda kalınbağırsak kanserine eşlik eder. Meme, rahim ve yumurtalık kanserine
yakalanmış hastaların ailelerinde kalınbağırsak kanseri sıklığı yüksektir.
Kalınbağırsak kanserinin yüksek oranda görüldüğü ailelerde, hastalar genellikle
gençtir; sağ kalınbağırsak tümörüne daha çok rastlanır; birkaç organda tümör
vardır.
Bazı
olgularda bağırsak tümörü meme ve dölyatağı tümörleriyle birlikte görülebilir.
Tanı
Kalınbağırsak kanseri tanısı erken konmalıdır. Bu amaçla, röntgen ışınlarını geçirmeyen madde içeren bir lavman yapıldıktan sonra çekilen filmler, dışkıda gizli kan aranması, dışkıda kanser hücrelerinin araştırılması, hastanın klinik bulguları ile birlikte değerlendirilir. Klinikte yeni kullanılmaya başlanan kolonos-kopi çok yararlıdır. Günümüzde1,5
metre uzunluğa ulaşabilen bükülebilir aletler
aracılığıyla bağırsağın hastalıklı bölümü doğrudan görülebilmekte, belirlenen
yerlerden istenilen doku örnekleri alınabilmektedir. Kolonoskopi poliplerin
saptanmasında ve bunların kolonoskop içinden geçen teller ve elektrikli
koterler aracılığıyla çıkarılmasında da çok yararlıdır. Kalınbağırsak kanseri
ve poliplerin birlikte bulunduğu durumlarda, ameliyat edilen bölümün dışındaki
bütün polipler de temizlenmelidir.
Kalınbağırsak kanseri tanısı erken konmalıdır. Bu amaçla, röntgen ışınlarını geçirmeyen madde içeren bir lavman yapıldıktan sonra çekilen filmler, dışkıda gizli kan aranması, dışkıda kanser hücrelerinin araştırılması, hastanın klinik bulguları ile birlikte değerlendirilir. Klinikte yeni kullanılmaya başlanan kolonos-kopi çok yararlıdır. Günümüzde
Kalınbağırsak
kanseri tanısı konduktan sonra tedavi yöntemi hemen seçilmeli ve bu da cerrahi
tedavi olmalıdır. Cerrahi tedavi açısından kalınbağırsağın sağ yan kanserleri
ile sol yan kanserleri ayrılmalıdır. Ayrıca kanserin ameliyatla alınıp
alınamayacağının bilinmesi de çok önemlidir. Karaciğere, dalağa, akciğere
yayılmış kanserler ile komşu organları tutmuş kanser türleri ameliyat
edilebilme sınırım aşar. Bu durumun anlaşılabilmesi ancak cerrahi girişim
sırasında yayılım odaklarının ya da çevre dokularda tutulmanın gözlenmesi ile
olanaklıdır.
Kalınbağırsağında
ya da düzbağırsağında kanser bulunduğu saptanan tüm hastaların idrar yollarının
incelenmesi (kanser idrar borularına ve/ya da idrar torbasına yayılabilir); bir
göğüs filminin çekilmesi (akciğer yayılımı) ve kann bölgesinin bilgisayarlı
tomografisinin çekilmesi (ÇAT) (karaciğer ve lenf bezlerine yayılımın
saptanması için) zorunludur. Her ne kadar tanı için yetersiz olsa da, doğrudan
kann filminin çekilmesi kalınbağırsak ya da düzbağırsak kanseri kuskusu
uyandırabilecek bulgular sunabilir.
Kalınbağırsak
bölümünde dışkının hemen hiç olmaması, öte yanda ise gaz ve dışkı birikmesi
kanser kuskusu uyandırabilecek bir bulgudur.
Cerrahi Yaklaşım
Ameliyatına
karar verilen sağ kalınbağırsak kanseri olgusunda sağ hemikolektomi yapılır. Bu
ameliyatta körbağırsak ve ileumun son kısmı ile sağ kalınbağırsak kesilerek
çıkartılır, îleum ile yatay kalınbağırsak birbirine ağızlaştınlır. Tümör
ameliyatla çıkartılabilecek durumda değilse, kanserli bölge yerinde bırakılır.
Bu bölgenin bağırsak içeriği dolaşımının dışında tutulması sağlanarak ileumun
son kıvrımı yatay kalınbağırsak ile ağızlaştırılır. Bu geçici cerrahi girişim
hastaya ancak belli bir süre için rahatlama sağlar. Kanser sol
kalın-bağırsaktaysa ve ameliyata uygun evre-deyse, genel olarak sol
hemikolektomi yapılır; yani inen kalınbağırsağın tümü çıkartılarak yatay
kalınbağırsak ile kalınbağırsağın son kısmı birbirine ağızlaştırılır. Kanserli
kütle çıkartılamayacak durumdaysa yatay kalınbağırsak ile kalınbağırsağın son
kısmı birbirleriyle ağızlaştırılır ve biraz önce değinilen, çıkartılamayacak
durumdaki sağ kalınbağırsak kanserine uygulanan geçici girişim burada da
gerçekleştirilir.
Tümörün
makata çok yakın olduğu durumlarda ise kalınbağırsağın sağlam parçası karın
zarına ağızlaştırılır (kolostomi) ve dışkılama bir torba aracılığıyla
gerçekleştirilir.
Cerrahi
tedavi genellikle başarılı sonuçlar verir. Radikal cerrahi tedaviden sonra 5
yıllık yaşama süresi yüzde 60'a yakındır. Bu oran erken tanı konan olgularda
daha da yüksek olabilir.
Korunma Yolları
Kalınbağırsak
kanserlerinin önlenmesi için, koruyucu önlemlerin alınmasının yanı sıra
kanserin erken bir evrede tanınması amaçlanır. Son yıllarda standartlara
bağlanmış ölçüm ve yöntemler kullanılarak birçok kanser tarama programı
gerçekleştirilmiştir. Günümüzde kalınbağırsak kanseri tanısında en yaygın kullanılan
inceleme yöntemi, dışkıda gizli kan aranmasıdır.
Düzbağırsağa
(rektum) makattan parmak sokularak yapılan muayene tek başına tanıya götürmede
yetersizdir, çünkü parmakla ulaşılabilen bölümdeki kanserler yalnızca yüzde 15
oranındadır.
Rektosigmoidoskopi
(düzbağırsağın ve sigmoit kolonun sigmoidoskop ile içerden incelenmesi)
kalınbağırsak tümörlerinin yüzde 70'inde tanıya ulaşmayı sağlasa da, hastaların
uygulamayı çok sıkıntılı bulması, teknik zorluklar ve pahalı olması nedeniyle
yaygın olarak kullanılamamaktadır.
Kalınbağırsak
kanseri tarama programlarının sonuçları incelendiğinde, kanser odaklarının
erken tanışı yapılıp tedaviye başlanan olgularda da, hastalığın doğal gidişinin
fazla değişmediği gözlenmiştir. Buna karşın, tam donanımlı merkezlerde yapılan
tarama testlerinin, kalınbağırsak kanser ve poliplerinin erken tanı ve
tedavisindeki yaran üzerinde giderek artan bir fikir birliği oluşmaktadır;
Özellikle adenomatöz poliplerin tanı ve tedavisi kalınbağırsak kanserini
önlemede çok önemlidir.
Akciğer Tümörleri, Akciğer'in Kist Hastalıkları, Akciğer'in Diğer
İltihaplı Hastalıkları,....
Akciğer
Tümörleri, Akciğer'in Kist Hastalıkları, Tüberküloz (Verem) ve Akciğer'in Diğer
İltihaplı Hastalıkları, Akciğer'in İleri Amfizem Hastalığı, Akciğer'in Bül'lü
Hastalıkları, Akciğer"in Doğuştan Gelen Hastalıkları.
Akciğer
Tümörleri:
Akciğer'in
iyi huylu ve kötü huylu tümörleri bulunabilir. Ne yazık ki, sigara içimine de
bağlı olarak, en sık olarak, kötü huylu tümörlerine rastlanır ki bu tümörlerin
bir diğer adı da "Akciğer Kanseri" dir. Akciğer kanserinde özellikle
erken evrelerde cerrahi tedavi yüz güldürücüdür. Erken evrede yakalanarak uygun
bir şekilde tamamen çıkarılmış bir tümörü olan hastanın, kanserden
"TAMAMEN" kurtulması mümkündür. Yakalanan evre ne kadar küçükse bu
olasılık o kadar artar. 1 cm 'lik
tümörlerde bu oran %90 civarındadır. Bu nedenle, akciğer kanserini erken
yakalamak için, 35 yaşından sonra özellikle sigara içen HERKESİN YILDA BİR KEZ
röntgen çektirmesi, hatta mümkünse 40 yaşından sonra yılda bir kez göğüs
tomografisi çektirmesi uygundur (Tomografi uygulaması, A.B.D.'de ve birçok
batılı ülkede uygulanmamakta, ancak, Japonya'da uygulanmaktadır. Japonya'da
yakalanan akciğer kanserlerinin yarıdan fazlası ilk evrede yakalanmaktadır. Bu
oran A.B.D.'de %15 civarındadır. Ülkemizde ise çok daha düşük olduğu
düşünülmektedir) Akciğer kanserinin ilk belirtileri, hiç geçmeyen uzun süre (1
ay ya da daha fazla) devam eden öksürük, göğüs ağrısı, neden olmaksızın (diyet
vb) aşırı kilo verme, çok sık akciğer infeksiyonu geçirme, bir süredir tedaviye
rağmen bol balgam çıkarma gibi belirtiler olabilir. Böyle durumlarda, en kısa
zamanda bir göğüs hastalıkları uzmanına başvurmak gerekir.
Akciğer'in
Kist Hastalıkları:
Ülkemizde
oldukça sık rastlanmaktadır. Tedavisi cerrahi müdahale ile mümkün olan bir
hastalıktır. Kötü huylu değildir. Çoğunlukla, aşısız ve köy ortamında yetişen
kedi ve köpeklerin tüyünde bulunan parazit yumurtalarından oluşur. Şehirde
yetişen, çiğ et yemeyen veya aşılı evcil hayvanlarda bulunmaz. Çekilen akciğer
röntgenlerinde çoğunlukla görülür.
Tüberküloz
(Verem) ve Akciğer'in Diğer İltihaplı Hastalıkları:
Akciğerin iltihaplı hastalıkları (Bronşit, zatüre vb), çoğunlukla, uygun tıbbi tedaviler ile tamamen ortadan kalkabilen hastalıklardır. Ancak, kişinin, bağışıklık sisteminin zayıfladığı durumlarda, ya da doğuştan akciğerde veya solunum sisteminde süregelen bazı hastalıklarda (kistik fibrosis, astma vb) bu infeksiyon hastalıkları, çok uzun sürebilir ya da çok sık tekrarlayarak, akciğerin düzelemeyecek bir şekilde bozulmasına yol açabilir. Bu gibi durumlarda ameliyat gerekir. Bu tip hastalıklara verilebilecek, en sık rastlanan örnek "Bronşiektazi" dir. Tüberküloz (verem) hastalığı ise, vücudun her yerinde gözükebilen bir iltihabi hastalıktır. Hastalığa "Mycobacterium tuberculosis" adında bir bakteri neden olur. Vücudda en sık akciğerlerde olur. Genelde vücud direnci düşmüş kişilerde, en sık olarak kötü ve dengesiz beslenen kişilerde görülür. Uygun tedavi ile tamamen iyileşebilir. Üstelik, tüm ülkemizde, köylerde dahil, verem ilaçları herkese ücretsiz verilir. Ancak, verilen tedavi düzenli uygulanmazsa (ki genellikle 6 ay ya da 1 yıl düzenli tedavi gereklidir) tüberküloz mikrobu akciğeri telafisi olmayacak bir şekilde "bozar". Bu durumda cerrahi tedavi kaçınılmaz olur. Tüberküloz için yapılacak en iyi davranış, uygun aşılamaları yaptırtmaktır. Hastalığın saptanması durumunda ise, verilen tedaviyi aksatmadan uygulamak çok önemlidir.
Akciğerin iltihaplı hastalıkları (Bronşit, zatüre vb), çoğunlukla, uygun tıbbi tedaviler ile tamamen ortadan kalkabilen hastalıklardır. Ancak, kişinin, bağışıklık sisteminin zayıfladığı durumlarda, ya da doğuştan akciğerde veya solunum sisteminde süregelen bazı hastalıklarda (kistik fibrosis, astma vb) bu infeksiyon hastalıkları, çok uzun sürebilir ya da çok sık tekrarlayarak, akciğerin düzelemeyecek bir şekilde bozulmasına yol açabilir. Bu gibi durumlarda ameliyat gerekir. Bu tip hastalıklara verilebilecek, en sık rastlanan örnek "Bronşiektazi" dir. Tüberküloz (verem) hastalığı ise, vücudun her yerinde gözükebilen bir iltihabi hastalıktır. Hastalığa "Mycobacterium tuberculosis" adında bir bakteri neden olur. Vücudda en sık akciğerlerde olur. Genelde vücud direnci düşmüş kişilerde, en sık olarak kötü ve dengesiz beslenen kişilerde görülür. Uygun tedavi ile tamamen iyileşebilir. Üstelik, tüm ülkemizde, köylerde dahil, verem ilaçları herkese ücretsiz verilir. Ancak, verilen tedavi düzenli uygulanmazsa (ki genellikle 6 ay ya da 1 yıl düzenli tedavi gereklidir) tüberküloz mikrobu akciğeri telafisi olmayacak bir şekilde "bozar". Bu durumda cerrahi tedavi kaçınılmaz olur. Tüberküloz için yapılacak en iyi davranış, uygun aşılamaları yaptırtmaktır. Hastalığın saptanması durumunda ise, verilen tedaviyi aksatmadan uygulamak çok önemlidir.
Akciğer'in
İleri Amfizem Hastalığı:
Özellikle,
uzun süreli sigara içimine bağlı akciğerin kronik (süreğen, uzun süreli)
tıkayıcı hastalığı (tıp dilinde; KOAH) tıp dilinde "Amfizem" denen en
çok nefes darlığına neden olan durumdur. Bu hastalığın tedavisinde ilaçla
tedavi esastır. Ancak, ileri dönemlerinde ilaç tedavisi pek yarar sağlamamaya
başlar. Bu dönemde, nefes darlığı da hızla artar ve hayati tehlike oluşturmaya
başlar. Tüm dünyada bazı merkezlerde 1993 yılından beri yapılan ve araştırma
safhasını henüz bitirmemiş olan bir ameliyat ile, hastaların %80-90'ında
solunum sıkıntısı azaltılabilmektedir. Bu ameliyatın adı:" Akciğer'in
Hacim Azaltıcı Ameliyatı" dır. Ancak, her amfizem hastasına yapılamamaktadır.
Bu ameliyat için hastada bir grup şartın gerçekleşmesi gereklidir.
Akciğer'in Bül'lü Hastalıkları:
Akciğer'in Bül'lü Hastalıkları:
Bül,
akciğerde oluşan kenarı ince balona benzer yapıdır. Diğer açılardan tamamen
normal olan akciğerlerde de bulunabilir. En sık olarak, sigara bağlı kronik
(Sürağin, uzun süreli) tıkayıcı akciğer hastalıkları (tıp dilinde; KOAH) na
sahip kişilerde uzun sürede oluşur. KOAH'lı hastalarda 1-2 yıl içinde giderek
artan nefes darlığı bulunduğunda bu hastalıktan şüphelenilebilir. Cerrahi
tedavi ile, nefes darlığı azalabilir ya da tamamen ortadan kalkabilir.
Akciğer"in
Doğuştan Gelen Hastalıkları:
Tüm
organlarda olduğu gibi, akciğerde de, doğuştan gelen bazı nedenlerle bir grup
hastalık oluşmaktadır. Bu hastalıkların, genellikle nedeni, doğum öncesi 'anne
- karnındaki dönem' de bebek gelişimi esnasında olan bazı yanlış oluşumlardır.
Bu tip durumlar, genellikle hayati tehlike yaratmazlar.Ancak, bazen bebeklik,
bazen de erişkinlik döneminde rahatsızlıklar meydana getirebilir. Bu durumlarda
da cerrahi tedavi gerekebilir.Bu tip hastalıkların özel bir belirtisi yoktur.
Ancak, genel olarak bir akciğer rahatsızlığının araştırılması sırasında konunun
uzmanları tarafından yapılan ileri tetkikler ile ortaya çıkarılabilir.
Göğüs
Kafesinin Doğuştan Gelen Hastalıkları:
Göğüs
kafesi, doğuştan gelen bazı sebepler ile özellikle ön-orta kısımda bazı
anormallikler gösterebilir. Bunların başlıcaları: Göğüs kafesinin ortasının
çökme göstermesi (tıp dilinde ; Pectus excavatum), göğüs kafesinin çıkıntı
yapması (tıp dilinde; Pectus carinatum)dır. Her iki durumda da cerrahi yöntem
ile düzeltme yapılabilmektedir. Bu ameliyat için 6 yaşından sonra her yaş
olursa da, en uygun yaşlar 6-7 yaşlardır.
Kanser Tanı Ve Tedavisindeki Gelişmeler
“Kanser tedavisindeki amaç,
hastanın yaşam kalitesini bozmamak ve uzun müddet sağlıklı yaşamasını
sağlamaktır”
Kanser tedavisinde hiçbir
eksiğimiz yoktur.
Asmalı Konak dizisinin son bölümünde "Lenf Kanseri" ile ilgili senaryoya tepki gösteren Prof. Dr. Aydın, dizide bahsedilen kanserin Türkiye'de yüzde 80 iyileştirildiğini söyledi.
Asmalı Konak dizisinin son bölümünde "Lenf Kanseri" ile ilgili senaryoya tepki gösteren Prof. Dr. Aydın, dizide bahsedilen kanserin Türkiye'de yüzde 80 iyileştirildiğini söyledi.
Karadeniz
Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Anabilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. Fazıl Aydın, son yıllarda kanser tedavisinde büyük gelişmeler
olduğunu ve fakülteleri bünyesinde de bu yeniliklere ayak uydurmaya
çalıştıklarını söyledi.
KTÜ Tıp
Fakültesi Dekanlık Toplantı Salonu'nda Prof. Dr. Aydın, bugün bir basın
toplantısı düzenleyerek, kanser tanı ve tedavisinde son yıllardaki gelişmelerle
ilgili olarak bilgi verdi. Şu anda KTÜ Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi'nde her
türlü kanser tedavisinin yapılabildiğini ifade eden Prof. Dr. Aydın,
"Dünyada en fazla can kaybına, kalp damar hastalıkları, kanser ve trafik
kazaları sebep olmaktadır. Kanserler, bu kadar can almasının yanında
önlenebilir bir hastalıktır. Kansere karşı ilaçla ve radyo terapi (radyasyon)
yöntemi ile tedavi uygulanır. Radyo terapi tedavisi Doğu Karadeniz Bölgesi'nde
Trabzon'dan başka bir yerde yapılamamaktadır. Kanser tedavisinde hiçbir
eksiğimiz yoktur. Tek eksiğimiz, yeterli servisimizin olmaması. Bu da yapılacak
ek bina ile giderilecektir. Hastalarımızın başka yerlere gitmelerine gerek
yoktur" dedi.
Prof. Dr.
Aydın, kanser tedavisinin amacının, hastanın yaşam kalitesini bozmamak ve uzun
müddet sağlıklı yaşamasını sağlamak olduğunu belirterek, "Dünyada kanser
görülme riski 10 bin kişide 150-350 kişi arasındadır. Yani yılda Türkiye'de
100-200 bin yeni kanser vakası demektir. Ordu, Giresun, Rize ve Trabzon'da
nüfus yaklaşık 3,5 milyon olduğuna göre, bölgede 5-6 bin kanser vakasına
rastlanılıyor demektir. Kanser görülme sıklığı 1990'lardan sonra artmıştır.
Tütün ve sigarayla mücadele, erken teşhis ve kansere karşı koruyucu önlemlerin
alınması gelişmiş ülkelerde kanser riskini azaltmıştır. 2020 yılında birinci
ölüm nedeni kanser olacaktır" diye konuştu.
Yaptığı
toplantıda, geçtiğimiz günlerde sona eren Asmalı Konak dizisinin son bölümünde
'Lenf Kanseri' ile ilgili senaryoya da tepki gösteren Prof. Dr. Aydın, "Bu
dizide bahsedilen kanser, Türkiye'de yüzde 80 iyileştirilmektedir. Yurtdışına
gitmeye gerek yoktur" şeklinde konuştu.
Prof. Dr.
Aydın, son olarak cep telefonları ile çok uzun süreli konuşmamak, çocuklardan
bu telefonları uzak tutmak ve yüksek radyasyon yayan telefonları almamak
gerektiğini belirtti.
Yapılan
açıklama sonrasında üniversite hastanesindeki kanser tedavisinde kullanılan
cihazlar basın mensuplarına tanıtıldı. (İHA)
Kanser Taramasında Geç Kalmayın
Dokuz
Eylül Üniversitesi Çocuk Çağı Kanserleri Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faik
Sarıalioğlu, kanser hastalığının erken dönemde her zaman ağrı yapmayabileceğini
belirterek...
Dokuz
Eylül Üniversitesi Çocuk Çağı Kanserleri Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faik
Sarıalioğlu, kanser hastalığının erken dönemde her zaman ağrı yapmayabileceğini
belirterek, ağrı olmadan da periyodik tarama yapılması gerektiğini söyledi.
Prof. Dr.
Sarıalioğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, herkesin kanserin oluşumunu,
tanısı ve tedavisi konusunda temel bilgilere sahip olması gerektiğini
kaydederek şöyle konuştu: ''Kanser vücuttaki hemen her yerden başlayabilir.
Hastalık normal büyüme kontrolünün kaybı ile oluşur. Normal dokularda yeni
hücre yapımı hızı ile yaşlı hücrelerin ölüm hızı dengelidir.
Ancak
kanserde bu denge bozulmuştur. Kanser taraması yaptırmak için ağrınızın
olmasını beklemeyin. Nitekim kanser erken dönemde her zaman ağrı
yapmayabilir.'' Özellikle yaşı ilerleyen kişilerin kanser taraması
yaptırmalarının erken tanıda yardımcı olduğunu kaydeden, Sarıalioğlu,
''Kanserin erken tanımlanması hastanın kanserden ölüm riskini belirgin derecede
azaltır'' dedi.
Kanser
Bu hastalık,
bedenin bir bütün olarak tedavi edilmesini tüm hastalıklardan daha fazla
gerektirmekle kalmayıp, net ve bütünü kapsayan bir bakış açısını da gerektirir.
Kanserin bedensel, ruhsal, fizyolojik, sosyolojik, çevresel kaynaklı ve çok
yönlü etkilerin bir sonucu olduğu gitgide daha iyi anlaşılıyor. Bazı kanser
türlerine karşı özel şifalı bitki reçeteleri oluşturulması ise pek gerekmiyor
aslında. Özel durumlara göre belirli uygulamalar önermek yerine, bu hastalığa
karşı genel anlamda nasıl davranılması gerektiğine değinmek daha yararlı
olacaktır. Her insan yalnızca bir kanser hastası değil, benzeri olmayan,
kendine özgü bir varlıktır ve bu yüzden de özel yöntemlerle tedavi edilmelidir.
Burada, böyle önemli bir hastalığın mutlaka bir uzman doktorun, bir psikoterapistin
veya uzman bir fitoterapistin (belki de hepsinin) yardımını gerektirdiğine
değinmek gerekiyor.
Günümüzde
kanser, çeşitli araştırmaların ve kuramsal düşüncelerin eşlik ettiği geniş
kapsamlı ve çok önemli bir konudur. Hastalığın nedenleri hakkındaki teoriler,
çevresel kökenli kanserojen maddelerden (karzinogen) virüslere, psikolojik
stresten ruhsal dengesizliklere kadar uzanıyor. Bu faktörlerin çoğu, belki de
hepsi kanser türü bir hastalığın oluşmasına yol açabilir. Amacım, nedenler
hakkında bir sonuca varmak değil, derinden etkileyen kanser sürecinde kişinin
tüm bakış açılarını destekleyebilecek bir davranış biçimi önermektir. Hastalığa
yol açabilecek nedenlerin tümü, konuya bütünsellik açısından yaklaşılarak
gözlemlenmeli ve kontrol altına alınmalıdır.
Ama biz
burada, tıbbi tedaviyi destekleyebilecek bazı ek önlemlere değinmek istiyoruz.
Tıbbi tedavinin şifalı bitkilerle ve bitkisel preparatlarla desteklenmesi
genelde çok olumlu sonuçlar vermektedir. Ama hastalığın ancak son aşamalarında
doğal ilaçları anımsadığımızda gecikmiş olabiliriz. Bu konuda gecikme şansımız
olmadığını unutmamalıyız!
Şifalı
Bitkiler ve Kanser
Pek çok
bitkinin güçlü bir antineoplazma (amaçsız hücre çoğalımını önleyici) etkisine
sahip olduğu söylenir. Her toplumun şifalı bitkilerle tedavi geleneğinde,
kansere karşı etkili olduğu söylenen bitkiler yer almaktadır. ABD’deki bir
araştırma grubu tarafından, dünya üzerindeki tüm çiçekli bitkiler, olası kanser
önleyici etkileri bakımından inceleniyor; bazı olumlu sonuçlara ulaşabilmek
için tabii ki zamana ihtiyaç vardır. Tıbbi tedavide kullanılan bazı mucize
ilaçlar, bitkilerden elde edilen etken maddeler içermektedirler. Bu konuda
gösterilebilecek en önemli örnek, kan kanserine(lösemi) karşı kullanılan,
vinblastin ve vincristin alkaloitlerini içeren, Madagaskar kökenli Cezayir
menekşesi / Vinca rosea adındaki bitkidir.
Şifalı
bitkilerin belirli bir amaç doğrultusunda kullanılabilecek spesifik ilaçlar
haline dönüştürülebilecekleri konusunda bir fikir verebilir bize bu örnek. Ama
değerini küçümsemeden, bu tür örneklerin de bir etkinlik sınırı olduğunun
düşünülmesi gerekir; çünkü burada, kanser lokal bir hastalıkmış gibi
kabullenilerek, spesifik etki içeren bir ilaçla tedavi edilmek istenmektedir.
Halbuki bu hastalığın, bir sistem hastalığının dışavurumu olarak görülmesi ve
bedenin kontrolü yeniden ele alabilmesini sağlayabilmek için, beden
sistemlerine yönelik tedaviler uygulanması çok daha doğru olabilir. Şifalı
bitkiler temizleyici, güçlendirici ve iyileştirici mekanizmaları destekleyici
etkileri sayesinde, bu tür değişimlerin gerçekleşebilmesinde çok etkili
olabilirler. Bu değişimlerin, bedensel, ruhsal, ve duygusal boyutların tümünü
kapsadığını ve kanser hastalıklarının tedavisinde uygulanabilecek en etkili
yöntem olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir sanırım.
Tüm beden
sistemlerini kapsayan böyle bir tedavide, kan temizleyici ve tümör oluşumunu
önleyici bitkiler en önde gelenlerdir.
Kan
temizleyici bitkiler
İçerdikleri
maddelerin kan temizleyici ve normalleştirici etkileri sayesinde, uygun
bitkiler bedeni destekler ve kanser türü hücre çoğalmasının önünü alabilirler.
Özellikle, karaciğeri etkileyerek bedenin zehirli maddelerden arındırılmasını
sağlayan bitkiler bu konuda çok etkili olabilirler:
-Bilimsel
adı Rumex crispus, yöresel adı evelik veya sığırkuyruğu.
Azdavay-Kastamonu-Erzurum yörelerinde, yaprakları genellikle dolma sarmakta
kullanılan (labada gibi) bir sebzedir. Bitkinin kökü, ağustos-ekim döneminde
sökülür ve temizlendikten sonra gölgede kurutulur. Kuruduktan sonra çok ince
kıyılarak saklanır.
Kullanım
biçimi: Yarım tatlı kaşığı çok ince kıyılmış kök, bir bardak soğuk suya
eklenir, üstü kapalı olarak, düşük ısıda 10-15 dakika kaynatıldıktan sonra 10
dakika demlenmeye bırakılır ve süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay, aç
karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Yoğurtotu veya hindiba ile
karıştırılabilir. Hafif müshil etkisi vardır.
-Bilimsel
adı Arctium tomentesum, dulavratotu veya uluavratotu kökü. Kökler eylül-ekim
döneminde sökülür, temizlenir ve gölgede kurutulur. Kuruduktan sonra, çok ince
kıyılarak saklanır.
Kullanım
biçimi: Yukarıdaki gibidir. Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.
Preparatlar:
Dystoselect N, Echinacea olipoplex
-Bilimsel
adı: İris germanica, süsen kökü. Yöresel adları: mor süsen, iris kökü, menekşe
kökü, mezarlık süseni, susam kökü. Kökler eylül-ekim döneminde sökülür,
temizlenir ve gölgede kurutulur. Kuruduktan sonra çok ince kıyılarak saklanır.
Kullanım
biçimi: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış kök, bir bardak soğuk suya eklenir,
üstü kapalı olarak düşük ısıda 10-15 dakika kaynadıktan sonra 10 dakika
demlenmeye bırakılır ve süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına
veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Bilinen bir yan etkisi yoktur.
Preparatlar:
Brasso gripp, Cefanalgin, Unotex N.
Not:
Yukarıdaki bu üç bitki kökü, eşit oranda karıştırılarak da kullanılabilir.
-Bilimsel
adı: Silybum marianum, devedikeni tohumu. Yöresel adları: Akkız, deve kengeri,
kengel, kıbbun, meryemana dikeni, sütlü kengel, şevkülmeryem, uslu kenger.
Karaciğeri
tüm zehirli ve zararlı maddelerden arındırır, karaciğer hücrelerinin
yenilenmesini (regenerasyon) destekler, en ağır karaciğer hastalıklarında bile
gönül rahatlığı ile kullanılabilir. Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.
Kullanım
biçimi: Havanda hafifçe ezilmiş bir tatlı kaşığı dolusu tohum, orta boy bir su
bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10-15 dakika
demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, sabah aç
karnına, öğlen yemeğinden yarım saat önce ve yatmadan yarım saat önce birer
bardak olmak üzere, soğutulmadan ve yudumlanarak içilir.
Preparatlar:
Bilicura forte, Durasilymarin, Legalon, Marianon, Silibene 140.
Tümör
oluşumunu önleyici bitkiler
Hasta
dokuları yeniden organize etmek ve kontrol altına alabilmek için, tümör
gelişimini önleyici etki içerdiği kabul edilen bazı bitkiler kansere karşı
kullanılabilir. Pek çok bitkinin bu tür özelliklere sahip olduğu söylenir;
bazıları bu ünü hak etmişlerdir, bazıları hakkındaki söylentiler ise
gerçekdışıdır. Uzun bir bitki listesini geleneksel reçetelerden ve eski bitki
kitaplarından alarak oluşturabilirdim, ama bu tür konularda gerçekçi olmak
gerekir. Ökseotu, kokulu menekşe (kök, yaprak, çiçek), peygamberağacı
odunu(Guaiacum officinale), modern tıp tarafından kanser hastalıklarına karşı
kullanılıyor. Hastalığı nasıl etkileyebildikleri henüz tam olarak bilinmiyor,
ama biz, kansere karşı uygulanan her şifalı bitki tedavisinde bu bitkilerin
mutlaka yer alması gerektiğini biliyoruz.
-Bilimsel
adı: Viscum album, ökseotu. Yöresel adları: Çekem, burç, gevele, gökçe,
gövelek.
Kullanım
biçimi: İnce kıyılmış yaprak ve saplardan yarım veya bir tatlı kaşığı, orta boy
bir su bardağı soğuk suda 8-10 saat bekletilir, ılıklaştırılır ve süzülür.
Günde 1-3 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içilir. Ayrıca kalp
kaslarını güçlendirir, kan basıncını, alçak veya yüksek de olsa,
normalleştirir. Bitki meyveleri kullanılmaz!
Preparatlar:
Asgoviscum N, Craviscum, Mistel curarina, Viscratyl, Viscysat.
-Bilimsel
adı: Viola odorata, kokulu menekşe. Çok ince kıyılmış kök, yaprak ve çiçekten
yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla
haşlanır, üstü kapalı olarak 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3
bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan içilir. Ayrıca, akciğer ve üst solunum
yolları hastalıklarında çok olumlu sonuçlar verir. Bilinen bir yan etkisi
yoktur.
Preparatlar:
Jsephca, Pflügerplex, Phytolacca 3.
-Bilimsel
adı: Guaiacum officinale, peygamberağacı odunu.
Kullanım
biçimi: Talaş veya yonga biçimindeki odun çok ince kıyılır. Yarım tatlı kaşığı
odun, orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suya eklenir, üstü kapalı olarak
düşük ısıda 15-20 dakika kaynatılır ve süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş
çay, soğutulmadan içilmelidir. Önerilen dozaj dahilinde, bilinen bir yan etkisi
yoktur.
Tümör
oluşumunu önleyici bitkilerin yanı sıra, organları ve dokuları güçlendirici ve
besleyici bitkilerle, hasta organların kendilerini kanser hastalığından
kurtarabilecek bir yenilenmeyi sağlayabilecek, yeni bir yaşama gücü
geliştirilebilir. Kansere karşı doğrudan etki yapamayan, ama bazı organları
güçlendirebilecek güce sahip olan veya bedeni genel anlamda güçlendirebilen
bitkilerin kullanılması gerçekten de yararlı olabilir. Kitabın tümünden de
anlaşılacağı gibi, iyileşmeyi ancak insanın yaşama gücü sağlayabilir ve şifalı
bitkiler bu gücün uyarılmasında önemli görevler üstlenebilirler!
Bu amaçla
kullanılabilecek şifalı bitkilerden bazıları: Atkuyruğu, ısırganotu,
civanperçemi, eğir kökü, aynısafa, yoğurtotu, karakafesotu, sinirliot, yakıotu,
boyotu tohumu(çemen), hindiba, mirra, Echinacea kökü veya preparatları.
Beslenme
ve kanser
Bilimsel
araştırmalara göre, sağlıklı bir kişinin bedeninde her an binlerce kötü
karakterli hücre oluşabilir. Ama bedenin mükemmel savunma sistemi, henüz
gelişme aşamasındayken bu hücreleri yakalar ve yok eder. Kanser hücrelerinin
gelişebilmesi ise, ancak, bu fevkalade bedensel mekanizmanın işleyememesi
sonucunda gerçekleşebilir. Sağlığımızı koruyan bedensel uyumun çöküşüne ise pek
çok faktör yol açabilir. Olumsuz duyguların, ruhsal problemlerin, toplumsal ve
kişisel sıkıntıların etkilerini sırası geldiğinde ele alacağız, ama öncelikle
beslenme yoluyla içimize işleyen zararlı çevresel faktörlere değinmemiz
gerekiyor.
Çağımızın
en büyük problemi, gündelik yaşamımızda sürekli olarak etkisi altında olduğumuz
çevresel kökenli kanserojen maddelerdir. Bunlar genellikle uygar teknolojinin
ürettiği ürünlerdir ve biyolojik işlevlere olan yıkıcı etkileri her geçen gün
daha iyi anlaşılmaktadır. Bu önemli sorun güncelliğini korurken bizler de, bu
ürünlerin her zaman doğrudan kansere yol açmadığını, ama bedenin savunma
sistemlerini zayıflatarak hastalık olasılığını arttırdığını düşünmeliyiz.
Saptanmış olan kanserojen maddelerin bir listesi herhalde çok geniş kapsamlı
olurdu, ama biz burada ancak genel açıklamalara yer verebileceğiz. Yapay besin
maddelerinden veya besin ürünlerine katılan yapay maddelerden kaçınılması
tavsiyesine genellikle uymaya çalışılmalıdır: Çünkü insan metabolizması, bu tür
maddelerle başa çıkabilecek özelliklerle donatılmamıştır. Çevreyi zehirleyen
maddelerin tümünden kaçınılmalıdır. Araçların egzoz dumanları, bacalardan çıkan
dumanlar, endüstri atıkları ve özellikle sigara dumanı, zararlılıkları
saptanmış başlıca çevresel zehirlerdir. Katran ürünleri doğrudan kanserojen
etki yaparlar. İşte bu yüzden, katrandan üretilen kimyasal ilaçlar ve besin
ürünlerinde katkı olarak kullanılan maddelerden de kaçınmak gerekir. Endişe
verici bir başka tehlike kaynağı da, plutonyum gibi radyoaktif etkinliği olan
elementlerdir. Atom enerji santrallerini isteyip istemediğimize karar vermeden
önce, olası sonuçların sağlık ve çevre bakımından hepimizi yakından
ilgilendirdiğini düşünmek gerekir. Hastalık belirtilerinin bastırılması
amacıyla, sıkça ve ölçüsüzce kimyasal ilaç kullanımı da kanserin önemli bir
örnek oluşturduğu, dejeneratif hastalıkların oluşumunda rol oynayan
faktörlerden biri olabilir.
Kanser
hastalıkları, beslenme diyetleri yoluyla da tedavi edilebilir, ama bu
yöntemlerin(bedensel komplikasyonlar oluşabileceği düşüncesiyle), konu
uzmanlarının kontrolü altında uygulanması doğru olur. Hastalığın başlangıcında
veya tümör henüz küçükken veya dar bir alanda bulunuyorsa, 3-5 günlük bir
perhiz uygulanması yararlı olabilir. Hastalığın ilerlemiş olduğu aşamalarda,
bedenin fazlasıyla güçsüz kalabileceği göz önünde bulundurularak, 1 günlük
perhizlerle yetinilebilir. Bu perhiz sürecinde bolca su içilmeli ve kitabın
kabızlık bölümünde tanıtılan etkili bir müshil ilacı kullanılmalıdır. Böylece
bağırsaklar temizlenir ve böbrekler yıkanmış olur; ter bezleri de bir sauna
ziyareti ile desteklenebilir. Perhiz süresinin sonunda temeli meyve ve meyve
sularına dayalı bir diyet kürüne başlanır. Bir hafta kadar sürdürülmesi gereken
bu diyet, bedensel problemler oluşması durumunda sona erdirilir. Bu diyetlerde
öncelikle kullanılabilecek meyve taze üzüm ve elma olabilir. Diyet sonrasındaki
beslenme programı da yarı yarıya meyve içerikli olmalı, öteki yarı ise çiğ
sebzelerden oluşturulmalıdır. Başlıca besin maddeleri, patates ve organik tam
pirinç olmalı, ayrıca kullanılan bitkisel yağların, örneğin ayçiçeği yağı gibi
doymamış yağ asidi içeren yağlar olmasına özen gösterilmelidir. Bedenin yeniden
güçlenebilmesi için, albümin çok önemlidir; fasulye çimi(kuru fasulyenin
çimlendirilmesi), balık, keçi sütü ve arada bir yumurta gibi albümin içerikli
besinler öncelikle tüketilebilir. Et tavsiye edilmez!
Psikolojik
etkenler ve kanser
Çevresel
ve beslenmeyle ilgili etkenlerin kanser hastalıklarının oluşumunda önemli
payları olduğu kuşku götürmez bir gerçektir; ama duygusal yaşamın da bu
oluşumdaki rolü kesinlikle göz ardı edilmemelidir. İnsanın bütünselliği
açısından bakıldığında, hastalığın oluşumunda, psikolojik ve fiziksel
boyutların dengesinde oluşan uyumsuzlukların önemli katkıları olduğu
görülebilir. Duygusal stresin hastalıkların oluşmasına iki şekilde katkı
sağladığı, gitgide daha da açıklıkla görülebilmektedir: Birincisi, bağışıklık
sisteminin baskı altına alınması, ikincisi ise hormon dengesinde olagelen
bozukluklardır ve bedende gelişen bu olağandışı durum, zararlı hücrelerin
çoğalabilmesi için gereken başlıca şartları içermektedir. Daha önce de değinmiş
olduğumuz gibi, bedenimizde sürekli olarak kötü karakterli hücreler üretilir ve
normal şartlarda bunlar, bedenin savunma güçlerini içeren bağışıklık sistemi
tarafından yakalanarak yok edilirler. Yani, bağışıklık sistemi doğru
işlemediğinde kötü karakterli hücrelerin gelişimi de hızlanır ve bu olay ancak
bedenin bu hücreleri yok edecek güce sahip olmadığı zaman gerçekleşebilir!
Kanser
hastaları üzerinde önemli etkisi olan duygusal ve ruhsal faktörler hakkında
yapılan bilimsel araştırmalarda ulaşılan bulgular hep aynı sonuca varmaktadır.
Genelde hep, kişiliklerle veya sosyal yaşamdaki rollerle ilgili, içinden
çıkılamaz problemlerin yol açtığı duygusal stresler yaşanmıştır. Bu tür
durumlar genelde çaresizlik, karamsarlık ve umutsuzluk gibi duyguların
oluşumuna yol açar. Bu çaresizlik bazen öylesine derinleşebilir ki, kişi
çaresizliğini ve kızgınlığını herhangi bir kişiye açıklayamaz hale gelir. İşte
böyle bir durumda, ağır bir hastalık ve hatta ölüm bile olası bir çözüm olarak
kabul edilebilir veya özlenebilir. Tabii ki bilinçli değildir bu tür duygular,
ama yine de güçlü bir düşünce örneği olarak bilinçaltında gelişebilir.
Psikolojik
ve fiziksel durumların göz önüne alındığı, yardımcı bir kanser tedavisinin
belki de en etkili örneği aşağıda açıklandığı gibi olabilir. Tedavinin ilk ve
yönlendirici adımı, hastalığın gelişiminde etken olmuş olabilecek ruhsal ve
sosyal faktörlerin araştırılarak, hastalığı ile olan önemli ilişkisi hakkında
hastanın aydınlanmasına yardımcı olunmasıdır. Bu süreçte, hastada suçluluk
duygularının oluşmamasına özen gösterilmeli, bu tür ruhsal etkilerin bedene
yansımasının önüne geçilmelidir. Bu hedefe ulaşabilmenin ve olumlu bir değişimi
başlatabilmenin en önemli unsuru ise, hastayla konuşmak ve psikolojik tedaviyi
sürdürmektir.
Yaşanmış
olan yoğun duygusal stresler nedeniyle oluşmuş durağanlık ve çekimserlik
hallerinin sona erdirilebilmesi, ancak, yaşama bakış açısının temelden
değiştirilebilmesiyle mümkün olabilir. Uygulanan bu tür bir psikoterapide,
yaşama bakış açısı ve dünya görüşü sürekli olarak denetlenmelidir. Psikolojik
yardım sürecinde oluşan olumlu yaklaşımlar, hastalığın tedavisine önemli
katkılar sağlayabiliyor. Hastanın hastalığını algılayış biçimindeki bu yapıcı
değişim, stres etkisini andıran fiziksel bir tepki oluşturuyor; ama bu tepkinin
etkisi ters yönlüdür. Başka bir deyimle, bu durumda bağışıklık sistemi
güçleniyor!
Kanserden Korunmak İçin Neler Tüketilmeli?
Yapılan
araştırmalara göre, her üç kanser hastalığından birisinin besinler yüzünden
kaynaklanıyor.
Bol sebze
ve meyve yiyen kişiler, akciğer, bağırsak, göğüs, rahim ağzı, nefes borusu,
ağız boşluğu, mide, mesane, pankreas ve yumurtalık kanseri gibi kanser
hastalıklarına daha az yakalanıyor.
Bilim
adamları, sebze, meyve, ekmek, makarna, şehriye, pirinç ve diğer tahıllarda
bulunan posalı gıdalardan yiyen kadınların, göğüs kanserine yakalanma
ihtimalinin, az posalı gıda alan kadınlardan daha az olduğunu tespit etti.
Ayrıca,
vejetaryenlerin diğer kişilere oranla kansere daha seyrek yakalandıkları, az
miktarda yağsız etin sağlıklı beslenmenin bir parçası olduğu ifade edildi.
Uzmanlara
göre, kiloyu sağlıklı bir düzeyde tutmak, kansere yakalanma riskini azaltıyor.
Şişmanlık ise, göğüs kanseri, rahim ağzı kanseri ve kalın bağırsak kanseri
riskini de artırıyor. Çok yağlı yiyecekler ise kalın bağırsak kanserine ve
erkeklerde de prostat kanserine sebep olabiliyor.
Uzmanların
kanserden korunma tavsiyeleri ise şöyle sıralanıyor:
- Değişik
ve besleyici gıdalar yiyiniz. Bunun nedeni vücudumuzun kanserle savaşırken
değişik gıdalardan gelen değişik maddelere ihtiyacı olduğuna bağlanıyor.
- Hergün en az beş porsiyon sebze ve beş porsiyon meyve yiyin.
- Ekmek, makarna, kahvaltılık tahıllar, pirinç, diğer tahıllar, patates, kuru bezelye ve fasulye gibi nişastalı ve yağı az besinlerden bol bol yiyin.
- Hergün en az beş porsiyon sebze ve beş porsiyon meyve yiyin.
- Ekmek, makarna, kahvaltılık tahıllar, pirinç, diğer tahıllar, patates, kuru bezelye ve fasulye gibi nişastalı ve yağı az besinlerden bol bol yiyin.
- Az
yağlı ve bol posalı bir yemek rejimi ile düzenli egzersizi birleştirerek
şişmanlığı önleyin.
- Balık,
derisi çıkarılmış tavuk eti ve yağsız et yiyip, yemek rejimindeki yağ miktarını
azaltın.
-
Kızartmalar, "al-götür" türü yağlı gıdalar, sosis, salam, börek,
hamur işi ve pastaları azaltın.
- Cips,
tatlı bisküvi, yağlı kremalı pastalar ve şişmanlatıcı tatlıları özel günlere
saklayın, her gün yemeyin.
- Ekmeğin
üzerine tekli-doymamış veya çoklu-doymamış yağlardan (kanola ve ayçiçeği yağı
gibi) yapılan ezmeleri az miktarda olmak üzere sürünüz. Yemek yaparken
zeytinyağı, kanola yağı, yerfıstığı yağı ve aspur yağı gibi tekli-doymamış ve
çoklu doymamış yağlardan kullanın.
-
Büyükler ve okula başladıktan sonra çocuklar için yağı azaltılmış veya az yağlı
süt, yoğurt ve peynir kullanın, okula gitmeyen çocuklara normal süt ve yoğurt
verin.
- Turşusu
yapılmış veya füme edilmiş ve bu sebeple çok tuzlu olan gıdalardan uzak durmaya
çalışın.
-
İçki almayın. Alkol; ağız boşluğu kanseri, nefes borusu kanseri, gırtlak
kanseri ve karaciğer kanseri riskini arttırabilir. Sigarayla birlikte içki
içmek kanser riskini artırır.
Mantar
özü meme kanserine umut oldu
Doğu Asya'da yüzyıllardır tıbbi olarak kullanılan bir mantarın
özünün, meme kanseri hücrelerinin büyümesini durdurabileceği bildirildi.
Sonuçları ''British Journal of Cancer'' adlı dergide yayımlanan, Metodist
Araştırma Enstitüsü'nün yaptığı araştırma çerçevesinde, Phellinus Linteus adlı
mantarın muhtemelen, hücre büyümesiyle sonuçlanan sinyalleri kontrol eden, AKT
diye bilinen bir enzimi bloke ederek kansere karşı bir etki oluşturduğu
belirtildi.
Araştırmacı Dr. Daniel Sliva, meme kanseri üzerinde yapılan araştırmada,
sözkonusu mantarın özünün, yeni kanser hücrelerinin kontrolsüz büyümesini
indirgediğini, bu hücrelerin saldırgan tutumunu bastırdığını ve tümörü besleyen
yeni damarları bloke ettiğini söyledi.
Phellinus Linteus'un, deri, akciğer ve prostat kanseri hücreleri üzerinde
benzer bir etkiye sahip olduğu biliniyor.
Meme kanserine D vitemini müjdesi
Kanada'da
1700'den fazla kadın üzerinde yapılan bir araştırma, D vitamini almanın meme
kanseri riskini azalttığını ortaya koydu.
06/04/2006 - 02:57
Toronto'daki Mount
Sinai Hastanesi'nden Dr. Julia Knight, Amerikan Kanser Araştırmaları
Derneği'nin yıllık toplantısında, ekibiyle yaptığı araştırmanın sonuçlarını
açıklarken, yaşamın erken dönemlerinde D vitamini almanın çok önemli olduğunu
söyledi.
Knight, 1700'den fazla kadının sağlık verilerini karşılaştırarak yaptıkları araştırmada, ergenlik döneminde güneş ışığı, balık yağı, katkılı süt ve bazı balık türleri gibi gıdalardan alınan D vitaminin meme kanseri riskinin azalmasıyla bağlantılı olduğunu bulduklarını ifade etti.
Araştırmalarında 20-29 yaşları arasında meme kanseri teşhisi konmuş 576 kadın ile 1135 sağlıklı kadının geçmişlerini karşılaştırdıklarını söyleyen Knight, güneş ışığından D vitamini almanın meme kanseri riskini önemli ölçüde azalttığını, 10 ila 29 yaşları arasında kapalı alan dışında çalışmanın ve faaliyetlerin, riski azaltma açısından önemli olduğunu vurguladı.
Araştırmada, 10 yıl ve daha uzun süre balık yağı tüketmenin riski düşürdüğü, 20-29 yaşları arasında haftada 9 bardaktan fazla süt içenlerin 5 bardaktan daha az içenlere göre daha az risk altında olduğu bildirildi.
Knight, 1700'den fazla kadının sağlık verilerini karşılaştırarak yaptıkları araştırmada, ergenlik döneminde güneş ışığı, balık yağı, katkılı süt ve bazı balık türleri gibi gıdalardan alınan D vitaminin meme kanseri riskinin azalmasıyla bağlantılı olduğunu bulduklarını ifade etti.
Araştırmalarında 20-29 yaşları arasında meme kanseri teşhisi konmuş 576 kadın ile 1135 sağlıklı kadının geçmişlerini karşılaştırdıklarını söyleyen Knight, güneş ışığından D vitamini almanın meme kanseri riskini önemli ölçüde azalttığını, 10 ila 29 yaşları arasında kapalı alan dışında çalışmanın ve faaliyetlerin, riski azaltma açısından önemli olduğunu vurguladı.
Araştırmada, 10 yıl ve daha uzun süre balık yağı tüketmenin riski düşürdüğü, 20-29 yaşları arasında haftada 9 bardaktan fazla süt içenlerin 5 bardaktan daha az içenlere göre daha az risk altında olduğu bildirildi.
Her gün 1 diş sarımsak yiyin bol bol şarkı söyleyin
Uzmanlar,
sağlıklı bir yaşam için çeşitli önerilerde bulunuyor. Fazla tuz kullanımı felce
ve kalp hastalıklarına davetiye çıkarıyor
08/04/2006 - 02:27
KİLO AZAR AZAR VERİLMELİ
· Haftada dört kez kepek içeren besinler yemek kanser riskini yüzde 40 azaltıyor.
· Sebze-meyve,
özellikle de domates, kırmızı üzüm, brokoli yiyenlerde kalp krizi, kanser ve
şeker hastalığı riski düşüyor.
· Hamburger, patates
kızartması vs. gibi yiyecekleri yemeden önce kalp hastalıklarının üçte birinin
bu yiyecekler yüzünden ortaya çıktığını hatırlayın ve fast food'dan vazgeçin.
· Araştırmalar bel
ağrısı çekenlerin yatmak yerine normal aktivitelerine devam ettiğinde daha
çabuk iyileştiğini gösteriyor.
· Düzenli olarak balık
yemek kalp riskini azaltıyor ve bağışıklık sisteminizi güçlendiriyor.
· Fazla tuz, felce ve
kalp hastalıklarına davetiye çıkarır. Günde 5 gramdan fazla tuz kullanmayın.
· 'Haftada üç kilo'
vermeyi vaat eden diyetlerden uzak durun. Kilo vermek istiyorsanız bunu hafta
hafta değil, uzun vadede yapmaya çalışın.
· Fazla kiloları vermek
kalp, kanser, eklem iltihabı hastalıklarından koruyor.
· Her gün selenyum
alanlarda kanser riski yüzde 37 azalıyor.
· Egzersiz yapmak ve
yağı, tuzu azaltmak kolesterolü düşürüyor.
· Ağrı kesici olarak
yuttuğumuz aspirin bizi kalp hastalığı, felç ve kanserden koruyor.
EGZERSİZ
DEPRESYONU ÖNLÜYOR
· Hobi edinmek ruh
sağlığına iyi geliyor.
· Sigarayı bırakmak
için nikotin bantları ve sakızları, akupunktur gibi yöntemleri
deneyebilirsiniz.
· Ağız kokusuna yol
açan hastalıkları önlemek için havuç gibi lifli yiyecekler yemek gerekiyor.
· Uyku bağışıklık
sisteminin iyi çalışmasında etkili oluyor.
· İçeriğinde folik
asitin de bulunduğu vitamin tabletleri sizi kanser ve kalp hastalıklarından
koruyor.
· Cildiniz için koruyucu
kremleri ihmal etmeyin.
· Böğürtlen
bakterilerin dişe yapışmalarını engelleyerek diş eti hastalığı riskini
azaltırken, elma, portakal, havuç, ıspanak gibi yiyecekler de dişleri
güçlendiriyor.
· Günde beş bardak su
içen kişilerde kolon kanserine yakalanma riski azalıyor.
MÜZİK
RUHUN GIDASIDIR Şarkı söylemek ruh ve beden sağlığına iyi geliyor; rahatlatıyor, nefes egzersizi yerine geçiyor. Ayrıca depresyona da iyi geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder