27 Şubat 2018 Salı

KANSER ÇEŞİTLERİ BAĞIRSAK- AKCİĞER- ANEMİ (KANSIZLIK)- MEME



ÇOK ÖNEMLİ BİLGİLER VAR AŞAĞIDAKİ YAZIDA. LÜTFEN SONUNA KADAR OKUYUN , ÇEVRENİZDEKİLERİ DE BİLGİLENDİRİN.


 İ.Ü. Onkoloji Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz, yine herkesi ekran başına kilitleyen açıklamalar yaptı.

Topuz, kanserle mücadelenin anne karnında başladığına dikkat çekerek hamile kadınların ve bebek sahibi insanların evde dikkat etmeleri gereken noktaları anlattı.

Erkan Topuz, bulaşık deterjanlarından, halıların temizliğine kadar çok önemli ayrıntılardan bahsetti. "Benim mücadelem bu yaştan sonra halkımızı kanserden korumaktır. Kanser tedavisi sonra geliyor. Bir korunma bin tedaviden evladır. Bunları ilk defa duyuyorsunuz ama gerçek bunlar. Ben bunları kendimi bu işe adadığım için anlatıyorum. Bu anlattıklarımı Türkiye ilk defa duyuyor. Belki dünyada da çok az duyan vardır" diyen Prof. Dr. Erkan Topuz, herkesi şaşırtan açıklamalar yaptı.

"Ben gerçekleri anlatıyorum. Ama çok fazla anlatmıyorum çünkü her şey sarsılabilir Türkiye'de" diyen Topuz'un sarsıcı açıklamaları şöyle:

-Evde sokakta giydiğimiz ayakkabılarla dolaşmamalılar. Eğer evde ayakkabı ile geziyorsak dışarıdan geldiğimiz ayakkabıları çıkartıp başka bir ayakkabı giymeliler. Çünkü dışarıdan giydiğimiz ayakkabı ile eve soktuğumuz pestisitler kanserin en önemli sebeplerinden bir tanesidir. (Pestisit: Tarım ürünleri, kimyasallar, egzozdan çıkan gazlar vs)

-Kanserle mücadele anne karnında başlıyor. Anne adayları aşırı miktarda vitamin almaktan kaçınsınlar. Çünkü bilinçsizce alınınca vitaminin içindeki kobalt, bazı aşırı miktarda minareller... Doktor bir tane yut diyordur ama çocuk gelişsin diye bir kaç tane yutuyorlar. Bu çocukta birikime sebep olabilir ve kansere neden olabilir.

-Gökkuşağının 7 rengini, ne buluyorlarsa, hepsinden günde en azından 3-5 tane yesinler. Her bir renkte bir şeyler var.

-Kırmızı et alsınlar gebeler haftada 2 kere. Özellikle balıkla beslensinler. Sağlıklı bir insanın kansere yakalanmaması için, bebeğin daha anne rahmindeyken vücudunun direncinin artması ve zehirleri alarak bağışıklık sisteminin bozulmaması lazım.

-En tehlikeli yer halıdır. Halı bütün pestisitleri tutar. Bu nedenle halıların temizliğine dikkat ediniz. Kesinlikle deterjanla temizlemeyin. Sirkeli su ile silin.

-Deterjan kullanınca muhakkak eldiven kullanın. Plastik eldiven kullanmayın, içine izci eldiveni giyin. Çünkü deterjanlar alerjiktir ve ufak dozlarda alındığı takdirde kronik olarak kanserojendir. (İzci eldiveni: Pamuk eldiven)

-Bulaşık makinasında kullandığınız deterjan da petrol ürünüdür, kanserojendir. Ne kadar yıkarsa yıkansın kalıntılar kalabilir. Eğer sağlığınızı düşünüyorsanız çıkardığınız bulaşıkları sirkeli suyla ya da limonlu suyla silin.

-Her türlü deterjandan kaçınız. Devamlı olarak zeytinyağı ve defne sabununu seçiniz. Ellerinizi, vücudunuzu hakiki zeytinyağ, defne veya fıstık yağından yapılan hakiki sabunlar da seçilebilir. Bunları örnek olarak söylüyorum. Deterjandan kaçıyoruz ve çok aşırı miktarda suyla duruluyoruz.

-Beyaz olan her türlü iç çamaşırınızı muhakkak yeni aldığınızda en az 2 kere kaynatınız. Çünkü bunlar beyazlatılmak için kanserojen maddelerle yıkanıyor.

-Oda spreyleri doğrudan doğruya petrol menşeli. Zehiri soluyorsunuz. Akciğerinize geçiyor ve dolaylı olarak bağışıklık sisteminizi bozuyor.

-Sebzeleri mevsiminde dondurup saklamakta fayda var. Yalnız bir kez çözülünce onu muhakkak pişirin. Mikro dalgada bir kere ısıtın. Ateşte ısıttıklarımızda ise bir kere ısıtınız. Çünkü bir dahaki sefere değeri ölür. DNA'yı bozar. DNA kırılması da kanserojene yol açar.

-Radyasyon kronik olarak kansere en çok yaklaştıran faktörlerden biridir. Televizyondan çok uzak duralım.

-Çocuklarınıza haftada 2 kez balık çorbası içirin ama içine zerdeçal koymak suretiyle. Soğan, sarımsak ve o mevsimin sebzesiyle yapmalısız. Çocuk anne karnındayken bu terbiyeyi almaya başlamalı.

-Gebeler haftada 1 kilo balık tüketmeli. Bu miktarın üzerinde balık tüketilmesine karşıyız. Çünkü en steril balıkta bile az civarda civa vardır. Bu balıklar dip balıkları olmamalı. Somon veya yüzey balığı, Akdeniz, Ege balığı olmalı. Marmara'nın dip balıklarını lütfen tüketmeyiniz.

-Kanola yağı kızartma için en uygun yağdır. Onun dışında birinci seçeneğimiz zeytinyağdır. Memleketimizin iftihar edebileceği yağdır. Fındıkyağı da tercih edilebilir.

-Çocuklarımız fastfood türü yiyecekleri 15 günde bir yiyebilirler. Ama haftada 3 kez yedikleri takdirde beyin tümörlerinde, lenfomalarda ve lösemilerde 3 kat artış gözükecektir. Çocuklarımıza arada bir verebiliriz. Ama dışarıdaki yiyeceklerin nasıl kızartıldığını bilmiyorsunuz. Ona göre hareket edin.

-Çocuklara meyve ve yoğurdu bol yedirelim. Ancak yoğurdu prebiyotik ve ev yoğurdu olarak kullanalım. Yoğurdunuzu evde yapın. Peynir ve çökelek fazla miktarda yiyin. Keçi peyniri çok faydalıdır.

-Çocuklarımızı beyaz un, beyaz şeker ve tuzdan koruyalım.

-Belki tuzcular üzülecekler ama Konya'ya akan kanalizasyonlar ve kirletici sularla, Türkiye'nin en büyük tuzunu karşılayan Tuz Gölü'müz maalesef torbaların içinde çok iyi steril edilmedikleri takdirde bize kanseri ufak ufak taşıyorlar. Bu nedenle kaya tuzunu tercih edin. Yani turşu kurduğunuz tuzu çekin ve çok az miktarda kullanın. Çünkü tuz da kanserojendir.

-Amerika'daki çocukların tombul olmasının sebebi her şeye şeker katmalarıdır. Ucuz beslenmedir.

-En faydalı gıdalardan birisi cevizdir. Daha sonra fındık ve bademdir. Ayçiçeği açık alın. İşlemden geçmemiş olacak, kavurup yiyebilirsiniz. Ama fındık, ceviz gibi yiyecekleri kabuklu alın. Çünkü içine böceklenmesin diye ilaç sıkılmaktadır. Sonsuz faydaları olan yiyeceklerdir. Günde bir avuç muhakkak tüketiniz.

-Elma dünyanın en faydalı gıdalarından birisidir.

-Plastik, bakır, alüminyum kap kullanılmamalı. Porselen, cam ve çelik kullanın. Meyveleri de bu tür kaplarda yıkayın. Bunların içine litresine göre 9-10 çorba kaşığı elma sirkesi atın. Aşağı yukarı yarım saat bekletin. Sonra tekrar yıkamayın. Tekrar mikrop alır.

-Meyvelerin üzerine parlak görünmesi için mum sürülüyor. Bunları hakiki zeytinyağlı sabundan geçirdikten sonra elma sirkeli sudan geçirin. Ya da elma sirkesi ile ovun. Meyveyi kabuğuyla tüketin eğer sterilse.

-Lahana, marul gibi yiyeceklerin ilk dört kabuğunu çöpe atın. İstediğiniz kadar yıkayın bunların üzerindeki pestisitleri temizleyemezsiniz. Çaresi yok.

-3 ayda bir suyunuzu değiştirin. Çok muhteşem sularımız var ama ne olursa olsun tabiatı rezil ediyoruz. Satın aldığımız sularda az miktarda da olsa kanserojen dozlar karışabilir. Bunlar kontrollü sular ama 3 ayda bir değiştirmek gerekiyor.

-Plastik her yerde zehir. Plastik bardaklar, kaplar, plastik herhangi bir şey... Ben ona girmiyorum bu lafı söylersem yer yerinden oynar. Bu plastikler ev yapımına girdiler. Doğrudan doğruya inşaat malzemesi olarak kullanıyorlar. Çok bilinçli olun, çok iyi markalar kullanın. Bunları söylemem demek Türk ekonomisiyle oynamam demek. Ben insanlara kendimi adadım, onun için kimseden korkmuyorum açık açık söylüyorum.

-Meyva suyu yerine posasıyla tüketin. Biz kanserli hastalara suyunu veriyoruz. Meyve suyuna geçmeyen çok madde posada kalıyor. Bu şekilde kolon ve miğde kanserinden korunmuş oluyorsunuz.

-Bakır, özellikle beyin tümörlerinde ön plana çıkıyor. Çok iyi kalaylı olursa bu etki azalıyor. Ama kulağınıza bakır küpe bile takmayın.

-Çocuklarımızı yeşil plastik sahalarda oynatmayınız. Plastik çimenler sentetiktir ve kanserojen madde alabilirler.

-Havuzların iyi temizlenmesine dikkat ediniz. Ozonla temizlemek en fazladır. Aşırı klorluysa yine kansere hazırlık yapıyorsunuz spor yerine.

-Bütün beyazlatıcılardan kaçınız. Çocuklarımızın kullandığı o pırıl pırıl bembeyaz defterler klorla temizleniyorlar. Bunlarla temizlenmemiş defter kullansınlar. Kullandıkları boyalarda da kanserojen etkisi vardır.

KANSER DALGA DALGA GELİYOR


Prof. Dr. Erkan Topuz, verdiği şu çarpıcı bilgi ise kanserin boyutlarını açıkça ortaya koymaktaydı: "Kanser dalga dalga geliyor. 2020 yılında 20 milyon insan kansere yakalanacak. Ama eğer bunları yaparsak belki bunu 15 milyona indirebiliriz. O yüzden gözümüzü açalım. Bu iş çocukluktan başlıyor. Çocuklarımıza bu terbiyeyi vermek zorundayız. Ailedeki çocuk annesini taklit eder. Anne ne yiyorsa çocuk da onu yer."

Erkan Topuz, yaptığı açıklamalar nedeniyle bir takım sektörleri zor duruma soktuğu eleştirileri için ise, "Benim için insan sağlığı birinci plandadır. Ekonomi ikinci plandadır. Bir insanın kanser olması durumunda devlete ve millete verdiği zarar milyarlarca dolardır. O yüzden dikkatli olduğunuz takdirde ekonomiye de katkınız olur. Aslında ben bunları anlatarak Türkiye'nin ekonomisini de kurtarıyorum farkında değiller" diye konuştu.





BAĞIRSAK KANSERİ
Şifalı sebze, meyve ve otlar: Dulavratotu, ceviz yaprağı, melekotu kökü, nergis.
R1* 1.5 bardak suya 1 çay kaşığı ince kıyılmış dulavratotu kökü konup kaynatılır, 1 gece dinlendirildikten sonra 2 parçaya bölünür, 8 saat arayla içilir.
R2* Tıbbi küslere kökünden 100 g. karakafesotu kökünden, atkuyruğu sapından ve lavanta çiçeğinden 50'şer g. gökçe (ökse) sapından, beyaz çöpleme kökünden, aynısafa çiçeğinden, meryemotu kökünden 30'ar g. alınarak karıştırılır. Bitki karışımından 2 çorba kaşığı 600 g. suda 10 dakika kaynatılır. Süzülen mayi bal ile tatlandırılarak günde her 3 saat ara İle 5 defa birer çay bardağı alınır.
R3* Tıbbi küstere sap ve kökünden 50'şer g. çobandeğneği, ayı üzümü yaprağı, biberiye yaprağı, akasya çiçeği, mine çiçeği sapından 40'arg., kavak tomurcuklarından 100 g., dulavratotu kökünden, keçisakalı, sarıyoğurt otu saplarından, sinirliotu yaprağından, sarı kantaron sapından 30 ar g., papatya çiçeği, kekik sapından 20 şer g., aynısafa çiçeğinden 15 g. alınarak karıştırılır. Tıpkı yukarıdaki reçetede olduğu gibi kullanılır.
R4* Silme bir çay kaşığı Eğir kökü, çeyrek litre soğuk suya koyulur, ertesi sabah ısıtılır ve süzülür. Bu sıvıdan, yemeklerden hemen önce ve hemen sonra birer yudum (günde altı yudum) içilir, ama fazla değil! Ayrıca şu bitki karışımı da gerekecektir : 300g Aynısafa, 100g Civanperçemi ve 100g Isırganotu, ince kıyılarak çok iyi karıştırılmalıdır. Bu karışımdan, bir fincan su için bir çay kaşığı dolusu bitki kullanılır. Günlük miktar, bir buçuk-iki litre demlenmiş çaydır. Hasta, tam olarak saate göre, her 15-20 dakikada bir yudum içmelidir. Çay böyle içildiğinde mide tarafından kolayca kabul edilir. Deneyimlere göre, bu çay kullanılmaya başlanıldıktan sonra, hastanın iştahsızlığı kısa sürede sona erer.
BAĞIRSAK SANCILARI / BAĞIRSAK SPAZMI
Şifalı sebze, meyve ve otlar: Anason, fesleğen, dulavratotu, papatya, Seylan tarçını, kazayağı, hindiba, kişniş, ardıç goncası, lavanta, zulfaotu, selâmotu, melissa, haşhaş, nane, kekik, çarkıfelek, gelincik, adaçayı, siyah mürver, sığırkuyruğu, kediotu, zeytinyağı.
R1* 2 bardak suya 10 gram melekotu kökü veya gövdesi konup kaynatılır. Sabah-akşam 1'er bardak içilir.
R2* 2 bardak suya 60 gram yeşil anason tohumu konup kaynatılır. Sabah-akşam 1'er bardak içilir.
R3* 1 bardak süte 1 tatlı kaşığı anason konup haşlanır. Bir kerede içilir.
R4* 2 bardak suya 15 gram nane çiçekleri veya yapraklan konup kaynatılır. Sabah-akşam 1'er bardak içilir.
R5* Hindiba, hıyar yenir.
R6* 100 gram alkole + 3'er gram haşhaş başı + kekik + adaçayı + anason konur. 15 gün bekletilir. Yanm su bardağı suya 1 çay kaşığı konur. Az şeker ilave edilip içilir.
BASEDOW
Şifalı sebze, meyve ve otlar: Akbehmen, inciçiçeği, lahana, yılanyastığı, yosun, yüksükotu.
R1* Akçöpleme tentüründen günde 3 kere 20'şer damla içilir



     KANSER
Akciğer Kanserine İlaç
ABD'de deneme aşamasındaki bir ilaç, bazı hastalarda akciğer kanserini temizlerken, bazılarında da hastalığın yayılmasını yavaşlattı.
Dallas'taki ''Baylor University Medical Center''da, Dr. John Nemunaitis öncülüğündeki ekip tarafından geliştirilen ilaçla ilgili denemeler konusundaki bilimsel makale, ''Journal of the National Cancer Institute''un Çarşamba sayısında yayımlandı.
''GVAX'' adlı ilaç, 3 yıl boyunca hastalığın en yaygın şekli olan ve sigara içimiyle de ilişkili olan, kemoterapiye dirençli ''non-small cell'' tipini taşıyan 43 hasta üzerinde denendi. Bunlardan, ilerlemiş haldeki üçünde hastalık ortadan kalktı. Bu 3 hastanın 2'sinde kemoterapiyle sonuç alınamamıştı. Deneme yapılan 43 hastadan 10'u hastalığın erken, 33'ü de ilerleyen aşamasını taşıyordu.İlerlemiş haldeki diğer hastalarda ise hastalık istikrarlı hale geçti; yayılması, 5 ay ile 2 yıl arasında değişen süreler içinde durdu. Hastalığın erken aşamalarını taşıyanlarda ise ilaç, büyük etki göstermedi.
Hastalara, tümörlerinden alınmış hücreleri de içeren ilaç, kol ve bacaklarından enjekte edildi. İlaçtaki bu kanserli hücrelere CM-CSF adlı gen eklenerek, vücudun bunları ''yok edilmesi gereken hücre'' olarak tanıması sağlandı. Vücudun bağışıklık sistemi, böylece kanserli hücreleri yok etmeye başladı.
Aynı yöntem, deri ve böbrekteki kanserlere karşı da umut verici sonuçlar sağladı. Araştırmacılar, ruhsat için 3 yıl içinde ABD Gıda ve İlaç Dairesi'ne başvurma umudunda olduklarını belirtiyorlar. İlaç ruhsat alırsa, Cell Genesis adlı ilaç firmasınca piyasaya çıkarılacak.


KANSIZLIK
Kısa Bir Hatırlatma
ANEMİ NEDİR?: Kansızlık olarak bildiğimiz rahatsızlık aslında vücuttaki kan miktarının az olması değil, kanımızdaki alyuvar adı verilen hücrelerin sayı ve kalite bakımından yetersiz oluşudur. Bu durum tıpta "anemi" olarak adlandırılır.
ANEMİNİN NEDENLERİ NELERDİR?: Aneminin çok çeşitli nedenleri vardır. Bu nedenler içinde en yaygın olanlarından biri de vücuda alınan demir miktarının yetersiz olmasıdır.
ANEMİDE NE GİBİ YAKINMALAR VARDIR?: Anemi ya da günlük konuşma dilindeki deyimle kansızlık bulunan bir hastanın, zayıflama, halsizlik, keyifsizlik, renk solukluğu, çarpıntı ve iştahsızlık gibi yakınmaları bulunabilmektedir.
Beslenme Önerileri
kansizbes1.jpg (6930 bytes)
İnek sütü, anemiyi önlemek için yeterli.düzeyde demir içermez. Bu nedenle, bebeğin 6 aylık olana kadar anne sütü ile beslenmesi, hastalık risklerinin azaltılması ve sağlıklı bir bebeklik dönemi geçirmesi için şarttır.
kansizbes2.jpg (7621 bytes)
Yeterli sütü olmayan annelerin, anemiyi önlemek için demir bakımından zengin gıdalarla takviye yapmaları gerekir.
kansizbes3.jpg (9690 bytes)
Demir bakımından zengin gıdalar şunlardır: Karaciğer, dana eti, balık, tavuk, sebzeler; ıspanak ve fasulye.
C vitamini bakımından zengin portakal ve limon gibi turunçgiller de demir emilimine yardımcı olurlar ve böylece vücuda alınan demir miktarını artırıriar.
Tuğla ya da toprak yiyen bir çocukta anemi kolayca gelişebilir. Bu nedenle böyle durumlarda gerekli önlemleri almak şarttır.
Demir bakımından fiakir bir beslenme sonucunda meydana gelen anemi, sindirim sistemi hastalıkları, mikroplu hastalıklar ve zayıflama vb. gibi durumlara yol açabilir.
Anemiye karşı mücadelede, demir bakımından zengin tedaviler uygulamak gerekir. Ayrıca periyodik olarak bir doktora görünmek de çok önemlidir, çünkü hastanın durumunu ve hastaya göre uygun tedaviyi ancak bir doktor belirleyebilir.
Anemi ciddi bir problemdir, fakat tedavisi kolaydır. Doğru ve iyi bir işbirliğiyle, bu hastalığın üstesinden gelinebilir.
 





Kansızlık
Hünnap çayı içilir. Üzüm çilek elma  armut karadut ıspanak yemeği yenir arpa çayı
KANSIZLIK (ANEMİ)
Kansızlık, damarlarda akan kanın miktarında bir azalma değil, kandaki alyuvarların sayısındaz veya alyuvarlara renk kazandıran proteinde (hemoglobin) oluşan bir azalmanın ifadesidir. Kansızlığın başlıca belirtisi derinin ve mukozaların (dudaklar, ağız boşluğu ve göz kapaklarının iç yüzeyi) belirgin derecede solgunluğudur. Kansızlık çeken kişiler çabuk yorulurlar, sinirlenmeye yatkındırlar, bir konuya odaklanmada zorlanırlar ve genelde uykusuzluk çekerler. Aşırı derecedeki kansızlıklarda ise el ve ayaklarda karıncalanma biçiminde belirti veren sinirsel bozukluklar oluşabilir. Dünya nüfusunu %30'u kansızlık çekmekte ve bunun yarısı demir yetersizliğinden kaynaklanmaktadır.


Doktora danışmadan demir hapı kullanılmamalıdır. Yapılan kan tahlilinde demir oranı düşük ise kullanılmalıdır. Fazla oranda alınan demirin böbreklere ve karaciğere zararı vardır.

Kansızlığın sebebi sürekli kan kaybı (örneğin fazla adet kanaması veya hemoroid kanaması) ve demir eksikliğidir. Demir kana kırmızı rengini kazandıran proteinin önemli bir elemanıdır. Bedende yeterli demir olmadığında, kemik iliğindeki sürekli yeni kan üretimi aksamaya başlar. Demir eksikliği, ağır kanamaların, besin yoluyla alınan demir miktarındaki azalmanın veya mide ve

bağırsakların demiri gereğince özümseyememesinin bir sonucudur. Ayrıca mide mukoza işlevlerindeki bir aksama da, B12 vitamini eksikliği ile bağlantılı olarak kansızlıkta rol oynayabilir.
Kansızlığı ortadan kaldırmak için öncelikle kansızlığa sebep olan unsurları ortadan kaldırmak gerekir. Fazla adet kanaması veya hemoroid kanaması varsa tedavi edilmelidir.

Alınan gıdalara dikkat etmek gerekir. Fazla miktarda çay, kahve, kola, sigara, alkol tüketimi kansızlığa neden olabilmektedir. Gıdalarla birlikte içilen çay, besinlerdeki demir ve C vitamininin vücut tarafından emilemeden idrar ile atılmasına sebep olabilmektedir. Çayı yemekten yaklaşık 1 saat sonra içmek daha yararlıdır. Sigara ve alkolde vücudun kalsiyumu kullanma yeteneğini azaltarak kemik erimesine yol açmaktadır. Sigaranın ayrıca kemik hücrelerine toksik etkisi vardır.

Kansızlığı yenmek için özellikle B12, C vitamini ve demir içeren gıdalar almak gerekir. Karaciğer ve tüm kırmızı etler, yumurta, kuru baklagiller, pekmez, yeşil sebzeler, domates, tere, roka, kuruyemiş, süt ve ürünleri, iyi kaynaklardır. Demir, sebzelerin kabuğuna yakın yerlerde daha çok bulunduğundan patates gibi sebzelerin kabuğu içinde pişirilmesi daha çok demir alınmasını sağlar. Gıdaların haşlama suyunu (ıspanakta olduğu gibi) atılması demir kaybına neden olur.

Kansızlıkta saf arı poleni de mutlaka kullanılmalıdır. İçeriğinde birçok vitamin (Özellikle B grubu vitaminler), mineraller ve aminoasit bulunmaktadır.
50g. Kınakına, 1kg siyah kuru üzüm ve 1/2kg Mürdüm eriği ile, 3lt suda bir müddet kaynatılır ve günde 3 öğün içilir.
Kan Kanseri'nin Nedenleri, Görülme Sıklığı, Risk Faktörleri:
Çoğu vakanın sebebi bilinmediği için korunma yöntemleri de bilinmemektedir. Toksinlere, radyasyona, kimyasal maddelere maruz kalınmaması riski azaltabilir.
Tanım
Lenfoblastlara benzeyen olgunlaşmamış beyaz kan hücrelerinin sayısındaki artışla birlikte ilerleyen, kötü huylu bir hastalıktır.
ALL çocukluk dönemi lösemilerinin % 80'inden sorumludur. 3-7 yaşları arasında sıktır. Erişkinlerde de görülebilir ve tüm erişkin lösemilerinin % 20'sini oluşturur.
Akut lösemilerde kötü huylu hücrelerde olgunlaşma ve farklılaşma fonksiyonu kaybolmuştur. Bu hücreler hızla çoğalıp normal hücrelerin yerini alırlar. Habis hücreler normal kemik iliği elemanlarının yerini aldıkça kemik iliği yetmezliği gelişir. Normal kan hücrelerinin sayısında azalma olduğu için kişide kanama ve enfeksiyon şikayetleri başlar.
Çoğu vakada görünür bir sebep yoktur. Bununla birlikte radyasyon, benzen gibi bazı toksinler ve bazı kemoterapi ajanları lösemi oluşumuna katkıda bulunur. Kromozomlardaki anormallikler akut lösemi gelişiminde rol oynayabilir. Risk faktörleri içinde Down Sendromu, lösemili kardeş, radyasyona maruz kalma, kimyasal maddeler ve ilaçlar sayılabilir.
Hastalık 100.000 kişinin 6’sında görülmektedir.
Korunma
Çoğu vakanın sebebi bilinmediği için korunma yöntemleri de bilinmemektedir.Toksinlere, radyasyona, kimyasal maddelere maruz kalınmaması riski azaltabilir.
Belirtiler :Uzun süreli veya çok miktarda kanama olması, çürüklerin kolayca oluşması, burun kanaması, dişeti kanaması, adet kanamasında düzensizlikler, deri içine kanamalar, deri döküntüsü veya peteşi ( kanamaya bağlı küçük kırmızı noktalar ), ekimoz ( çürükler ) gibi deri lezyonları, enfeksiyon, yorgunluk, sternum (göğüs kemiği) hassasiyeti, solukluk, kemik ağrıları veya hassasiyeti, eklem ağrıları ( kalça, diz, ayak bileği, ayak, omuz, dirsek, el bileği, elin küçük eklemlerinde ağrı ), lenfadenopati (lenf bezlerinin büyümesi ), açıklanamayan kilo kaybı, dişetlerinin şişmesi, ateş, egzersizle kötüleşen solunum güçlüğü, çarpıntı.
Tanı/Teşhis : Fizik muayenede, büyümüş karaciğer-dalak, ekimoz ve kanama bulguları saptanır. Beyaz kan hücrelerinin sayısında anormallikler, tam kan sayımı-anemi (kırmızı kan hücrelerinin azalması) ve trombosit sayısında azalma saptanır. Kemik iliği aspirasyonu - kemik iliğindeki hücre sayısında ve lenfoblastlardaki artışı gösterir. T lenfosit sayımı, hücre yüzey antijeni çalışmaları.
Tedavi
Tedavinin amacı hastalığın hafifletilmesidir. Periferik kan sayımı ve kemik iliği normale döndüğü zaman hafifleme sağlanır.
ALL, antikanser ilaçların kombinasyonuyla tedavi edilir (kemoterapi). Kemoterapinin başlangıcında hastanın 3-6 hafta hastanede kalması gereklidir. Bunu takip eden kemoterapi seansları ayaktan verilebilir. Kemoterapi; prednison, vincristine, metotreksat, 6-merkaptopürin ve siklofosfamid’i içeren 3-8 ilaç kombinasyonundan oluşur. Ayrıca anemi ve düşük trombosit sayısını düzeltmek için kan ürünleri vermek gerekebilir. Gelişen herhangi bir ikincil enfeksiyon için antibiyotik kullanılabilir.
İyileşme ( remisyon ) sağlandıktan sonra bel kemiği sıvısı (spinal sıvı) na saldıran lösemik hücrelerin tedavisi için omurgaya kemoterapi ve/veya radyoterapi uygulanabilir.
Takibeden tedavi, relapsları (hastalığın daha da kötüleşmesini) önlemeye yöneliktir. Yüksek doz kemoterapiye veya diğer tedavilere cevap vermeyen ağır vakalar için önerilebilecek diğer bir tedavi seçeneği de kemik iliği naklidir.
Çocuklarda erişkinlerden daha iyi sonuçlar elde edilir. Yaklaşık % 95 vakada tam remisyon sağlanır. Şifa oranı ise % 50-60 tır. Erişkinlerin % 80' inde tam remisyon, % 30-50 arasında şifa sağlanır. Tedavisiz yaşam süresi yaklaşık 3 aydır.
Komplikasyonlar/Riskler : Şiddetli enfeksiyonlar, ALL'nin kötüleşmesi, yaygın damar içi pıhtılaşma. Şüpheli ALL belirtileri gelişirse kişide ALL ile ilgili sürekli ateş veya diğer enfeksiyon belirtileri ortaya çıkarsa vakit kaybetmeden doktora başvurmalısınız.


ALB - Albümin
Normal Değer Aralığı : 2.2-4.4
Albumin, kandaki protein düzeyini gösterir. Albümin suda çözülebilir. Albumin ve Globulin kanımızdaki protein miktarı ve türlerinin ölçütüdür. Sağlık ve beslenme konusunda genel bir indextir. Globulin, yabancı madde karşıtı bir protein olup hastalıklarla savaşmada önemlidir.

ALT - Alanine Aminotransferase
Normal Değer Aralığı : 20-100
Karaciğer ve kalpte bulunan ve karaciğer ya da kalp zarar gördüğünde kan dolaşımına bırakılan bir enzimdir. Bazı ilaçlarda ALT seviyesini yükseltebilir.

AMY - Amylase
Normal Değer Aralığı : 300-1100
Amylase pankreasta ve salya bezlerinde üretilen bir enzim olup nişastanın sindirimine yardımcı olur.

BUN - Blood Urea Nitrogen
Normal Değer Aralığı : 10-30
Kandaki üre seviyesini gösterir. Yüksek değerler kanda üre olduğunu ifade eder.

CA+ - Calcium
Normal Değer Aralığı : 8.0-11.8
Kandaki kalsiyum seviyesi, bazı hormonal rahatsızlıklar, kemik sorunları hakkında öngörü sağlar.

CPK
Normal Değer Aralığı : 56-529
Kalp ve iskelet kaslarındaki rahatsızlıkların tesptinde CPK enzim değerleri önem taşır. Kalp krizinden 3-4 saat sonra bu enzim kana karışır. CPK değeri yüksekse kaslarda bir incinmeden de söz edilebilir.

CRE - Creatinine
Normal Değer Aralığı : 0.3-2.1
Kreyatin böbrek sorunları hakkında öngörü sağlar.

CRP - C Reactive Protein.
Bu bir iltihabı gösterir. Kan dolaşımı bozukluklarında, kalp krizi teşhislerinde önemlidir.

GLOB – Globulin
Normal Değer Aralığı : 1.5-5.7
Globulin kanımızdaki protein miktarı ve türlerinin ölçütüdür. Sağlık ve beslenme konusunda genel bir indextir. Globulin, yabancı madde karşıtı bir protein olup hastalıklarla savaşmada önemlidir.

GLU - Glucose
Normal Değer Aralığı : 70-150
Glikoz, kandaki şeker seviyesini gösterir. Yüksek değerler şeker hastalığına işaret edebilir.

Hb - Hemoglobin
Normal Değer Aralığı : 9.5-15.0
Hemoglobin, oksijen taşıyıcısı proteinleri ifade der. Azlığı kansızlığa, yüksekliği ise akciğer rahatsızlıklarına işaret edebilir.

Hct - Hematocrit
Normal Değer Aralığı : 24-45
Hematokrit, kandaki kırmızı kan hücrelerinin yoğunluğu hakkında bilgi verir.

HDL - Cholesterol High Density Lipoprotein
Normal Değer Aralığı : 3.7-5.8
İyi kolesterol değeridir.

LDL - Cholesterol Low Density Lipoprotein –
Kötü kolesterol değeridir.

MCH - Mean Cell Hemoglobin
Normal Değer Aralığı : 16-24
Hemoglobin ve kırmızı kan hücrelerinin dağılımı hakkında öngörü sağlar.

MCHC - Mean Cell Hemoglobin Concentration
Normal Değer Aralığı : 28-40
Hemoglobin ve hematocrit’in kandaki dağılımı hakkında bilgi verir.

MCV - Mean Cell Volume
Normal Değer Aralığı : 35.5-55.0
Kırmızı kan hücrelerinin ve beyaz kan hücrelerinin dengesi hakkında bilgi verir.

NA+ - Sodium
Normal Değer Aralığı : 142-164
Sodyum değerleri kalp ya da böbrek rahatsızlıkları hakkında bilgi verir.

PCV - Packed Cell Volume
Normal Değer Aralığı : 24-45
Hematokrit gibi kandaki kırmızı kan hücrelerinin yoğunluğu hakkında bilgi verir.

PHOS - Phosphorus
Normal Değer Aralığı : 3.4-5.8
Fosfor ağırlıklı olarak kemiklerde bulunur. Böbrek rahatsızlıklarında bu değer bilgi verir.

PLT - Platelet Non-nucleated disk-shaped cells
Normal Değer Aralığı : 120-500
Kanın pıhtılaşma değeri hakkında öngörü sağlar.

RBC - Red Blood Cell
Normal Değer Aralığı : 4.0-9.0
Oksijen taşıyan kırmızı kan hücreleri hakkında bilgi sağlar.

RDW - Red Cell Distribution Width
Normal Değer Aralığı : 8.0-12.0
Kırmızı hücrelerin kandaki dağılımı hakkında bilgi verir.

TBIL - Bilirubin Test is for Jaundice
Normal Değer Aralığı : 0.1-0.6
Kandaki bazı pigment değerlerinin normalin üzerinde olup olmadığı hakkında öngörü sağlar.

TP – Total Protein
Normal Değer Aralığı : 5.4-8.2
Kandaki protein düzeyi hakkında bilgi verir.

WBC - White Blood Cell
Normal Değer Aralığı : 5.0-18.0
Enfeksiyonlarla savaşmaya yardım eden beyaz kan hücreleri hakkında öngörü sağlar.

VLDL -Cholesterol Very Low Density Lipoprotein
Kandaki yağ oranı hakkında bilgi verir.





Başlıca Kanser Hastalıklarının Belirtileri
Vücuttaki değişimleri gözleyip, şüphelenmek kanserin erken teşhisi ve tedavisinde en önemli adımdır.
• Akciğer kanseri: Yüzde 90 oranında sigara içenlerde ve kimyasal maddelere maruz kalanlarda ortaya çıkıyor. Sigaradan uzak durulması, kimyasal maddelerle ilgili işyerlerinde çalışanların düzenli olarak kontrolden geçmesi öneriliyor.
Belirtiler: Geçmeyen öksürük, kanlı ve kokulu balgam, ses kısıklığı, göğüs ağrısı ve akciğer enfeksiyonu.
• Prostat: 50 yaş ve üzerindeki her erkeğin yılda 1 kez parmakla makattan prostat muayenesi olması ve PSA denilen kan testini yaptırması öneriliyor.
Belirtiler: Sık ve ağrılı idrara çıkma, kanlı idrar, yeni gelişen iktidarsızlık, testislerde sertlik veya ele gelen ağrısız kitle.
• Bağırsak kanseri: Kansere bağlı ölümlerde 2’nci sırada. Ailesinde bağırsak kanseri olanlar, sigara içenler, iltihabi bağırsak hastalıkları olanlar, asbeste maruz kalanlar risk grubunda yer alıyor.
Belirtiler: Yutma güçlüğü, uzun süre kusma ve bulantı, uzamış ishal veya kabızlık, bağırsak hareketlerinde düzensizlik, koyu renkli veya kanlı dışkı, uzun süreli karın ağrısı, açıklanamayan kilo kaybı.
• Meme kanseri: Kadınlarda sık rastlanılan kanser türü. 40 yaşın üzerinde olan, anne ve kız kardeşlerinde meme kanseri bulunan, ilk çocuğunu 18 yaşın altı veya 30’un üstünde doğuran ve östrojen kullanan kadınlar risk altında.
Belirtiler: Göğüste ele gelen kitle, meme derisinde kalınlaşma, çekilme veya çökme, meme başından berrak veya kanlı akıntı.
• Rahim kanseri: İlk adetini erken yaşta görenler, menopoza geç girenler, östrojen içeren ilaçlarla tedavi gören, hiç çocuk sahibi olmayan, şeker hastası, yüksek tansiyonlu olanlar risk grubunda.
Belirtiler: Normal olmayan adet kanamaları, cinsel ilişkiden sonrası kanama, normalden fazla vajinal akıntı.
•Cilt kanseri: Genellikle yayılmıyor ve kolay tedavi ediliyor. Ancak benlerden türeyen cilt kanseri ölümcül. Açık tenli kişiler, güneşe maruz kalanlar, ailesinde cilt kanseri olanlar yüksek risk altında.
Belirtiler: Renk, şekil ve büyüklüğü değişen, çabuk kanayan veya ülserleşen benler ile iyileşmeyen yaralarda doktora başvurulmalı.
Kalınbağırsak Kanseri, Genellikle Erişkinlik ve Yaşlılık Döneminde Görülen Bir Kanser Türüdür.
Kalınbağırsak tümörleri iyi ya da kötü huylu olabilir, îyi huylu tümörler oldukça seyrek, kötü huylular ise çok daha yaygındır.
Kalınbağırsak kanserinin nedeni bilinmemektedir, ama kanser oluşumunu hazırlayan etkenler bilinmektedir.
Nedenleri
*Çevresel etkenler : Kanser yapıcı etkenlerin harekete geçmesini sağlayan ve onları yönlendiren çevresel etkenler vardır.
Amyant işçilerinde, dokuma sanayisinde, çelik dökümhanelerinde ve sentetik iplikle halı dokunan fabrikalarda çalışan işçilerde kalınbağırsak kanserine yakalanma tehlikesi daha çoktur.
Selenyumun kalınbağırsak kanserindeki etkisi tartışmalıdır. Kalınbağırsak kanseri hastalarının kanlarındaki selenyum düzeyi düşük bulunmuştur. Su ve toprağında yüksek oranda selenyum bulunan bölgelerde kalınbağırsak-düzbağırsak kanserlerine bağlı ölümlerde azalma saptanmıştır.
*Beslenmeye bağlı etkenler : Günümüzde henüz bağırsak kanserine neden olan kanser yapıcı bir hastalık etkeni saptanmamıştır. Batı tipi beslenme, bağırsak kanseri tehlikesini artıran bir etkendir. Örneğin, kalınbağırsak kanserinden ölümlerle hayvansal yağ tüketimi arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Fazla bira tüketiminin de düzbağırsak (rektum) kanserine yol açabileceği düşünülmektedir. Lahana ve Brüksel lahanası gibi bazı sebzelerin kalınbağırsak kanseri-ne karşı koruyucu etkisi vardır. Lifli besinlerle beslenmenin de koruyucu etkisinden söz edilir. Bu varsayıma göre, daha çok lifli besinler tüketen Afrika toplumlarında, Batılı beslenme alışkanlıklarına sahip toplumlara oranla kalınbağırsak-düzbağırsak kanserinin görülme sıklığı çok daha azdır.
*Kalıtsal etkenler : Kalıtsal etkenlerin çok önemli olduğu görülmektedir. Kanserli hasta ailelerinde kansere yakalanma olasılığı nüfusun öteki bölümüne göre daha yüksektir. Ailesel polipoz ve Gardner Sendromu gibi iki kalıtsal hastalık büyük oranda kalınbağırsak kanserine eşlik eder. Meme, rahim ve yumurtalık kanserine yakalanmış hastaların ailelerinde kalınbağırsak kanseri sıklığı yüksektir. Kalınbağırsak kanserinin yüksek oranda görüldüğü ailelerde, hastalar genellikle gençtir; sağ kalınbağırsak tümörüne daha çok rastlanır; birkaç organda tümör vardır.
Bazı olgularda bağırsak tümörü meme ve dölyatağı tümörleriyle birlikte görülebilir.
Tanı
Kalınbağırsak kanseri tanısı erken konmalıdır. Bu amaçla, röntgen ışınlarını geçirmeyen madde içeren bir lavman yapıldıktan sonra çekilen filmler, dışkıda gizli kan aranması, dışkıda kanser hücrelerinin araştırılması, hastanın klinik bulguları ile birlikte değerlendirilir. Klinikte yeni kullanılmaya başlanan kolonos-kopi çok yararlıdır. Günümüzde 1,5 metre uzunluğa ulaşabilen bükülebilir aletler aracılığıyla bağırsağın hastalıklı bölümü doğrudan görülebilmekte, belirlenen yerlerden istenilen doku örnekleri alınabilmektedir. Kolonoskopi poliplerin saptanmasında ve bunların kolonoskop içinden geçen teller ve elektrikli koterler aracılığıyla çıkarılmasında da çok yararlıdır. Kalınbağırsak kanseri ve poliplerin birlikte bulunduğu durumlarda, ameliyat edilen bölümün dışındaki bütün polipler de temizlenmelidir.
Kalınbağırsak kanseri tanısı konduktan sonra tedavi yöntemi hemen seçilmeli ve bu da cerrahi tedavi olmalıdır. Cerrahi tedavi açısından kalınbağırsağın sağ yan kanserleri ile sol yan kanserleri ayrılmalıdır. Ayrıca kanserin ameliyatla alınıp alınamayacağının bilinmesi de çok önemlidir. Karaciğere, dalağa, akciğere yayılmış kanserler ile komşu organları tutmuş kanser türleri ameliyat edilebilme sınırım aşar. Bu durumun anlaşılabilmesi ancak cerrahi girişim sırasında yayılım odaklarının ya da çevre dokularda tutulmanın gözlenmesi ile olanaklıdır.
Kalınbağırsağında ya da düzbağırsağında kanser bulunduğu saptanan tüm hastaların idrar yollarının incelenmesi (kanser idrar borularına ve/ya da idrar torbasına yayılabilir); bir göğüs filminin çekilmesi (akciğer yayılımı) ve kann bölgesinin bilgisayarlı tomografisinin çekilmesi (ÇAT) (karaciğer ve lenf bezlerine yayılımın saptanması için) zorunludur. Her ne kadar tanı için yetersiz olsa da, doğrudan kann filminin çekilmesi kalınbağırsak ya da düzbağırsak kanseri kuskusu uyandırabilecek bulgular sunabilir.
Kalınbağırsak bölümünde dışkının hemen hiç olmaması, öte yanda ise gaz ve dışkı birikmesi kanser kuskusu uyandırabilecek bir bulgudur.
Cerrahi Yaklaşım
Ameliyatına karar verilen sağ kalınbağırsak kanseri olgusunda sağ hemikolektomi yapılır. Bu ameliyatta körbağırsak ve ileumun son kısmı ile sağ kalınbağırsak kesilerek çıkartılır, îleum ile yatay kalınbağırsak birbirine ağızlaştınlır. Tümör ameliyatla çıkartılabilecek durumda değilse, kanserli bölge yerinde bırakılır. Bu bölgenin bağırsak içeriği dolaşımının dışında tutulması sağlanarak ileumun son kıvrımı yatay kalınbağırsak ile ağızlaştırılır. Bu geçici cerrahi girişim hastaya ancak belli bir süre için rahatlama sağlar. Kanser sol kalın-bağırsaktaysa ve ameliyata uygun evre-deyse, genel olarak sol hemikolektomi yapılır; yani inen kalınbağırsağın tümü çıkartılarak yatay kalınbağırsak ile kalınbağırsağın son kısmı birbirine ağızlaştırılır. Kanserli kütle çıkartılamayacak durumdaysa yatay kalınbağırsak ile kalınbağırsağın son kısmı birbirleriyle ağızlaştırılır ve biraz önce değinilen, çıkartılamayacak durumdaki sağ kalınbağırsak kanserine uygulanan geçici girişim burada da gerçekleştirilir.
Tümörün makata çok yakın olduğu durumlarda ise kalınbağırsağın sağlam parçası karın zarına ağızlaştırılır (kolostomi) ve dışkılama bir torba aracılığıyla gerçekleştirilir.
Cerrahi tedavi genellikle başarılı sonuçlar verir. Radikal cerrahi tedaviden sonra 5 yıllık yaşama süresi yüzde 60'a yakındır. Bu oran erken tanı konan olgularda daha da yüksek olabilir.
Korunma Yolları
Kalınbağırsak kanserlerinin önlenmesi için, koruyucu önlemlerin alınmasının yanı sıra kanserin erken bir evrede tanınması amaçlanır. Son yıllarda standartlara bağlanmış ölçüm ve yöntemler kullanılarak birçok kanser tarama programı gerçekleştirilmiştir. Günümüzde kalınbağırsak kanseri tanısında en yaygın kullanılan inceleme yöntemi, dışkıda gizli kan aranmasıdır.
Düzbağırsağa (rektum) makattan parmak sokularak yapılan muayene tek başına tanıya götürmede yetersizdir, çünkü parmakla ulaşılabilen bölümdeki kanserler yalnızca yüzde 15 oranındadır.
Rektosigmoidoskopi (düzbağırsağın ve sigmoit kolonun sigmoidoskop ile içerden incelenmesi) kalınbağırsak tümörlerinin yüzde 70'inde tanıya ulaşmayı sağlasa da, hastaların uygulamayı çok sıkıntılı bulması, teknik zorluklar ve pahalı olması nedeniyle yaygın olarak kullanılamamaktadır.
Kalınbağırsak kanseri tarama programlarının sonuçları incelendiğinde, kanser odaklarının erken tanışı yapılıp tedaviye başlanan olgularda da, hastalığın doğal gidişinin fazla değişmediği gözlenmiştir. Buna karşın, tam donanımlı merkezlerde yapılan tarama testlerinin, kalınbağırsak kanser ve poliplerinin erken tanı ve tedavisindeki yaran üzerinde giderek artan bir fikir birliği oluşmaktadır; Özellikle adenomatöz poliplerin tanı ve tedavisi kalınbağırsak kanserini önlemede çok önemlidir.
Akciğer Tümörleri, Akciğer'in Kist Hastalıkları, Akciğer'in Diğer İltihaplı Hastalıkları,....
Akciğer Tümörleri, Akciğer'in Kist Hastalıkları, Tüberküloz (Verem) ve Akciğer'in Diğer İltihaplı Hastalıkları, Akciğer'in İleri Amfizem Hastalığı, Akciğer'in Bül'lü Hastalıkları, Akciğer"in Doğuştan Gelen Hastalıkları.
Akciğer Tümörleri:
Akciğer'in iyi huylu ve kötü huylu tümörleri bulunabilir. Ne yazık ki, sigara içimine de bağlı olarak, en sık olarak, kötü huylu tümörlerine rastlanır ki bu tümörlerin bir diğer adı da "Akciğer Kanseri" dir. Akciğer kanserinde özellikle erken evrelerde cerrahi tedavi yüz güldürücüdür. Erken evrede yakalanarak uygun bir şekilde tamamen çıkarılmış bir tümörü olan hastanın, kanserden "TAMAMEN" kurtulması mümkündür. Yakalanan evre ne kadar küçükse bu olasılık o kadar artar. 1 cm'lik tümörlerde bu oran %90 civarındadır. Bu nedenle, akciğer kanserini erken yakalamak için, 35 yaşından sonra özellikle sigara içen HERKESİN YILDA BİR KEZ röntgen çektirmesi, hatta mümkünse 40 yaşından sonra yılda bir kez göğüs tomografisi çektirmesi uygundur (Tomografi uygulaması, A.B.D.'de ve birçok batılı ülkede uygulanmamakta, ancak, Japonya'da uygulanmaktadır. Japonya'da yakalanan akciğer kanserlerinin yarıdan fazlası ilk evrede yakalanmaktadır. Bu oran A.B.D.'de %15 civarındadır. Ülkemizde ise çok daha düşük olduğu düşünülmektedir) Akciğer kanserinin ilk belirtileri, hiç geçmeyen uzun süre (1 ay ya da daha fazla) devam eden öksürük, göğüs ağrısı, neden olmaksızın (diyet vb) aşırı kilo verme, çok sık akciğer infeksiyonu geçirme, bir süredir tedaviye rağmen bol balgam çıkarma gibi belirtiler olabilir. Böyle durumlarda, en kısa zamanda bir göğüs hastalıkları uzmanına başvurmak gerekir.
Akciğer'in Kist Hastalıkları:
Ülkemizde oldukça sık rastlanmaktadır. Tedavisi cerrahi müdahale ile mümkün olan bir hastalıktır. Kötü huylu değildir. Çoğunlukla, aşısız ve köy ortamında yetişen kedi ve köpeklerin tüyünde bulunan parazit yumurtalarından oluşur. Şehirde yetişen, çiğ et yemeyen veya aşılı evcil hayvanlarda bulunmaz. Çekilen akciğer röntgenlerinde çoğunlukla görülür.
Tüberküloz (Verem) ve Akciğer'in Diğer İltihaplı Hastalıkları:
Akciğerin iltihaplı hastalıkları (Bronşit, zatüre vb), çoğunlukla, uygun tıbbi tedaviler ile tamamen ortadan kalkabilen hastalıklardır. Ancak, kişinin, bağışıklık sisteminin zayıfladığı durumlarda, ya da doğuştan akciğerde veya solunum sisteminde süregelen bazı hastalıklarda (kistik fibrosis, astma vb) bu infeksiyon hastalıkları, çok uzun sürebilir ya da çok sık tekrarlayarak, akciğerin düzelemeyecek bir şekilde bozulmasına yol açabilir. Bu gibi durumlarda ameliyat gerekir. Bu tip hastalıklara verilebilecek, en sık rastlanan örnek "Bronşiektazi" dir. Tüberküloz (verem) hastalığı ise, vücudun her yerinde gözükebilen bir iltihabi hastalıktır. Hastalığa "Mycobacterium tuberculosis" adında bir bakteri neden olur. Vücudda en sık akciğerlerde olur. Genelde vücud direnci düşmüş kişilerde, en sık olarak kötü ve dengesiz beslenen kişilerde görülür. Uygun tedavi ile tamamen iyileşebilir. Üstelik, tüm ülkemizde, köylerde dahil, verem ilaçları herkese ücretsiz verilir. Ancak, verilen tedavi düzenli uygulanmazsa (ki genellikle 6 ay ya da 1 yıl düzenli tedavi gereklidir) tüberküloz mikrobu akciğeri telafisi olmayacak bir şekilde "bozar". Bu durumda cerrahi tedavi kaçınılmaz olur. Tüberküloz için yapılacak en iyi davranış, uygun aşılamaları yaptırtmaktır. Hastalığın saptanması durumunda ise, verilen tedaviyi aksatmadan uygulamak çok önemlidir.
Akciğer'in İleri Amfizem Hastalığı:
Özellikle, uzun süreli sigara içimine bağlı akciğerin kronik (süreğen, uzun süreli) tıkayıcı hastalığı (tıp dilinde; KOAH) tıp dilinde "Amfizem" denen en çok nefes darlığına neden olan durumdur. Bu hastalığın tedavisinde ilaçla tedavi esastır. Ancak, ileri dönemlerinde ilaç tedavisi pek yarar sağlamamaya başlar. Bu dönemde, nefes darlığı da hızla artar ve hayati tehlike oluşturmaya başlar. Tüm dünyada bazı merkezlerde 1993 yılından beri yapılan ve araştırma safhasını henüz bitirmemiş olan bir ameliyat ile, hastaların %80-90'ında solunum sıkıntısı azaltılabilmektedir. Bu ameliyatın adı:" Akciğer'in Hacim Azaltıcı Ameliyatı" dır. Ancak, her amfizem hastasına yapılamamaktadır. Bu ameliyat için hastada bir grup şartın gerçekleşmesi gereklidir.
Akciğer'in Bül'lü Hastalıkları:
Bül, akciğerde oluşan kenarı ince balona benzer yapıdır. Diğer açılardan tamamen normal olan akciğerlerde de bulunabilir. En sık olarak, sigara bağlı kronik (Sürağin, uzun süreli) tıkayıcı akciğer hastalıkları (tıp dilinde; KOAH) na sahip kişilerde uzun sürede oluşur. KOAH'lı hastalarda 1-2 yıl içinde giderek artan nefes darlığı bulunduğunda bu hastalıktan şüphelenilebilir. Cerrahi tedavi ile, nefes darlığı azalabilir ya da tamamen ortadan kalkabilir.
Akciğer"in Doğuştan Gelen Hastalıkları:
Tüm organlarda olduğu gibi, akciğerde de, doğuştan gelen bazı nedenlerle bir grup hastalık oluşmaktadır. Bu hastalıkların, genellikle nedeni, doğum öncesi 'anne - karnındaki dönem' de bebek gelişimi esnasında olan bazı yanlış oluşumlardır. Bu tip durumlar, genellikle hayati tehlike yaratmazlar.Ancak, bazen bebeklik, bazen de erişkinlik döneminde rahatsızlıklar meydana getirebilir. Bu durumlarda da cerrahi tedavi gerekebilir.Bu tip hastalıkların özel bir belirtisi yoktur. Ancak, genel olarak bir akciğer rahatsızlığının araştırılması sırasında konunun uzmanları tarafından yapılan ileri tetkikler ile ortaya çıkarılabilir.
Göğüs Kafesinin Doğuştan Gelen Hastalıkları:
Göğüs kafesi, doğuştan gelen bazı sebepler ile özellikle ön-orta kısımda bazı anormallikler gösterebilir. Bunların başlıcaları: Göğüs kafesinin ortasının çökme göstermesi (tıp dilinde ; Pectus excavatum), göğüs kafesinin çıkıntı yapması (tıp dilinde; Pectus carinatum)dır. Her iki durumda da cerrahi yöntem ile düzeltme yapılabilmektedir. Bu ameliyat için 6 yaşından sonra her yaş olursa da, en uygun yaşlar 6-7 yaşlardır.
Kanser Tanı Ve Tedavisindeki Gelişmeler
“Kanser tedavisindeki amaç, hastanın yaşam kalitesini bozmamak ve uzun müddet sağlıklı yaşamasını sağlamaktır”
Kanser tedavisinde hiçbir eksiğimiz yoktur.
Asmalı Konak dizisinin son bölümünde "Lenf Kanseri" ile ilgili senaryoya tepki gösteren Prof. Dr. Aydın, dizide bahsedilen kanserin Türkiye'de yüzde 80 iyileştirildiğini söyledi.
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fazıl Aydın, son yıllarda kanser tedavisinde büyük gelişmeler olduğunu ve fakülteleri bünyesinde de bu yeniliklere ayak uydurmaya çalıştıklarını söyledi.
KTÜ Tıp Fakültesi Dekanlık Toplantı Salonu'nda Prof. Dr. Aydın, bugün bir basın toplantısı düzenleyerek, kanser tanı ve tedavisinde son yıllardaki gelişmelerle ilgili olarak bilgi verdi. Şu anda KTÜ Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi'nde her türlü kanser tedavisinin yapılabildiğini ifade eden Prof. Dr. Aydın, "Dünyada en fazla can kaybına, kalp damar hastalıkları, kanser ve trafik kazaları sebep olmaktadır. Kanserler, bu kadar can almasının yanında önlenebilir bir hastalıktır. Kansere karşı ilaçla ve radyo terapi (radyasyon) yöntemi ile tedavi uygulanır. Radyo terapi tedavisi Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Trabzon'dan başka bir yerde yapılamamaktadır. Kanser tedavisinde hiçbir eksiğimiz yoktur. Tek eksiğimiz, yeterli servisimizin olmaması. Bu da yapılacak ek bina ile giderilecektir. Hastalarımızın başka yerlere gitmelerine gerek yoktur" dedi.
Prof. Dr. Aydın, kanser tedavisinin amacının, hastanın yaşam kalitesini bozmamak ve uzun müddet sağlıklı yaşamasını sağlamak olduğunu belirterek, "Dünyada kanser görülme riski 10 bin kişide 150-350 kişi arasındadır. Yani yılda Türkiye'de 100-200 bin yeni kanser vakası demektir. Ordu, Giresun, Rize ve Trabzon'da nüfus yaklaşık 3,5 milyon olduğuna göre, bölgede 5-6 bin kanser vakasına rastlanılıyor demektir. Kanser görülme sıklığı 1990'lardan sonra artmıştır. Tütün ve sigarayla mücadele, erken teşhis ve kansere karşı koruyucu önlemlerin alınması gelişmiş ülkelerde kanser riskini azaltmıştır. 2020 yılında birinci ölüm nedeni kanser olacaktır" diye konuştu.
Yaptığı toplantıda, geçtiğimiz günlerde sona eren Asmalı Konak dizisinin son bölümünde 'Lenf Kanseri' ile ilgili senaryoya da tepki gösteren Prof. Dr. Aydın, "Bu dizide bahsedilen kanser, Türkiye'de yüzde 80 iyileştirilmektedir. Yurtdışına gitmeye gerek yoktur" şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Aydın, son olarak cep telefonları ile çok uzun süreli konuşmamak, çocuklardan bu telefonları uzak tutmak ve yüksek radyasyon yayan telefonları almamak gerektiğini belirtti.
Yapılan açıklama sonrasında üniversite hastanesindeki kanser tedavisinde kullanılan cihazlar basın mensuplarına tanıtıldı. (İHA)
Kanser Taramasında Geç Kalmayın
Dokuz Eylül Üniversitesi Çocuk Çağı Kanserleri Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faik Sarıalioğlu, kanser hastalığının erken dönemde her zaman ağrı yapmayabileceğini belirterek...
Dokuz Eylül Üniversitesi Çocuk Çağı Kanserleri Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faik Sarıalioğlu, kanser hastalığının erken dönemde her zaman ağrı yapmayabileceğini belirterek, ağrı olmadan da periyodik tarama yapılması gerektiğini söyledi.
Prof. Dr. Sarıalioğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, herkesin kanserin oluşumunu, tanısı ve tedavisi konusunda temel bilgilere sahip olması gerektiğini kaydederek şöyle konuştu: ''Kanser vücuttaki hemen her yerden başlayabilir. Hastalık normal büyüme kontrolünün kaybı ile oluşur. Normal dokularda yeni hücre yapımı hızı ile yaşlı hücrelerin ölüm hızı dengelidir.
Ancak kanserde bu denge bozulmuştur. Kanser taraması yaptırmak için ağrınızın olmasını beklemeyin. Nitekim kanser erken dönemde her zaman ağrı yapmayabilir.'' Özellikle yaşı ilerleyen kişilerin kanser taraması yaptırmalarının erken tanıda yardımcı olduğunu kaydeden, Sarıalioğlu, ''Kanserin erken tanımlanması hastanın kanserden ölüm riskini belirgin derecede azaltır'' dedi.
Kanser
Bu hastalık, bedenin bir bütün olarak tedavi edilmesini tüm hastalıklardan daha fazla gerektirmekle kalmayıp, net ve bütünü kapsayan bir bakış açısını da gerektirir. Kanserin bedensel, ruhsal, fizyolojik, sosyolojik, çevresel kaynaklı ve çok yönlü etkilerin bir sonucu olduğu gitgide daha iyi anlaşılıyor. Bazı kanser türlerine karşı özel şifalı bitki reçeteleri oluşturulması ise pek gerekmiyor aslında. Özel durumlara göre belirli uygulamalar önermek yerine, bu hastalığa karşı genel anlamda nasıl davranılması gerektiğine değinmek daha yararlı olacaktır. Her insan yalnızca bir kanser hastası değil, benzeri olmayan, kendine özgü bir varlıktır ve bu yüzden de özel yöntemlerle tedavi edilmelidir. Burada, böyle önemli bir hastalığın mutlaka bir uzman doktorun, bir psikoterapistin veya uzman bir fitoterapistin (belki de hepsinin) yardımını gerektirdiğine değinmek gerekiyor.
Günümüzde kanser, çeşitli araştırmaların ve kuramsal düşüncelerin eşlik ettiği geniş kapsamlı ve çok önemli bir konudur. Hastalığın nedenleri hakkındaki teoriler, çevresel kökenli kanserojen maddelerden (karzinogen) virüslere, psikolojik stresten ruhsal dengesizliklere kadar uzanıyor. Bu faktörlerin çoğu, belki de hepsi kanser türü bir hastalığın oluşmasına yol açabilir. Amacım, nedenler hakkında bir sonuca varmak değil, derinden etkileyen kanser sürecinde kişinin tüm bakış açılarını destekleyebilecek bir davranış biçimi önermektir. Hastalığa yol açabilecek nedenlerin tümü, konuya bütünsellik açısından yaklaşılarak gözlemlenmeli ve kontrol altına alınmalıdır.
Ama biz burada, tıbbi tedaviyi destekleyebilecek bazı ek önlemlere değinmek istiyoruz. Tıbbi tedavinin şifalı bitkilerle ve bitkisel preparatlarla desteklenmesi genelde çok olumlu sonuçlar vermektedir. Ama hastalığın ancak son aşamalarında doğal ilaçları anımsadığımızda gecikmiş olabiliriz. Bu konuda gecikme şansımız olmadığını unutmamalıyız!
Şifalı Bitkiler ve Kanser
Pek çok bitkinin güçlü bir antineoplazma (amaçsız hücre çoğalımını önleyici) etkisine sahip olduğu söylenir. Her toplumun şifalı bitkilerle tedavi geleneğinde, kansere karşı etkili olduğu söylenen bitkiler yer almaktadır. ABD’deki bir araştırma grubu tarafından, dünya üzerindeki tüm çiçekli bitkiler, olası kanser önleyici etkileri bakımından inceleniyor; bazı olumlu sonuçlara ulaşabilmek için tabii ki zamana ihtiyaç vardır. Tıbbi tedavide kullanılan bazı mucize ilaçlar, bitkilerden elde edilen etken maddeler içermektedirler. Bu konuda gösterilebilecek en önemli örnek, kan kanserine(lösemi) karşı kullanılan, vinblastin ve vincristin alkaloitlerini içeren, Madagaskar kökenli Cezayir menekşesi / Vinca rosea adındaki bitkidir.
Şifalı bitkilerin belirli bir amaç doğrultusunda kullanılabilecek spesifik ilaçlar haline dönüştürülebilecekleri konusunda bir fikir verebilir bize bu örnek. Ama değerini küçümsemeden, bu tür örneklerin de bir etkinlik sınırı olduğunun düşünülmesi gerekir; çünkü burada, kanser lokal bir hastalıkmış gibi kabullenilerek, spesifik etki içeren bir ilaçla tedavi edilmek istenmektedir. Halbuki bu hastalığın, bir sistem hastalığının dışavurumu olarak görülmesi ve bedenin kontrolü yeniden ele alabilmesini sağlayabilmek için, beden sistemlerine yönelik tedaviler uygulanması çok daha doğru olabilir. Şifalı bitkiler temizleyici, güçlendirici ve iyileştirici mekanizmaları destekleyici etkileri sayesinde, bu tür değişimlerin gerçekleşebilmesinde çok etkili olabilirler. Bu değişimlerin, bedensel, ruhsal, ve duygusal boyutların tümünü kapsadığını ve kanser hastalıklarının tedavisinde uygulanabilecek en etkili yöntem olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir sanırım.
Tüm beden sistemlerini kapsayan böyle bir tedavide, kan temizleyici ve tümör oluşumunu önleyici bitkiler en önde gelenlerdir.
Kan temizleyici bitkiler
İçerdikleri maddelerin kan temizleyici ve normalleştirici etkileri sayesinde, uygun bitkiler bedeni destekler ve kanser türü hücre çoğalmasının önünü alabilirler. Özellikle, karaciğeri etkileyerek bedenin zehirli maddelerden arındırılmasını sağlayan bitkiler bu konuda çok etkili olabilirler:
-Bilimsel adı Rumex crispus, yöresel adı evelik veya sığırkuyruğu. Azdavay-Kastamonu-Erzurum yörelerinde, yaprakları genellikle dolma sarmakta kullanılan (labada gibi) bir sebzedir. Bitkinin kökü, ağustos-ekim döneminde sökülür ve temizlendikten sonra gölgede kurutulur. Kuruduktan sonra çok ince kıyılarak saklanır.
Kullanım biçimi: Yarım tatlı kaşığı çok ince kıyılmış kök, bir bardak soğuk suya eklenir, üstü kapalı olarak, düşük ısıda 10-15 dakika kaynatıldıktan sonra 10 dakika demlenmeye bırakılır ve süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Yoğurtotu veya hindiba ile karıştırılabilir. Hafif müshil etkisi vardır.
-Bilimsel adı Arctium tomentesum, dulavratotu veya uluavratotu kökü. Kökler eylül-ekim döneminde sökülür, temizlenir ve gölgede kurutulur. Kuruduktan sonra, çok ince kıyılarak saklanır.
Kullanım biçimi: Yukarıdaki gibidir. Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.
Preparatlar: Dystoselect N, Echinacea olipoplex
-Bilimsel adı: İris germanica, süsen kökü. Yöresel adları: mor süsen, iris kökü, menekşe kökü, mezarlık süseni, susam kökü. Kökler eylül-ekim döneminde sökülür, temizlenir ve gölgede kurutulur. Kuruduktan sonra çok ince kıyılarak saklanır.
Kullanım biçimi: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış kök, bir bardak soğuk suya eklenir, üstü kapalı olarak düşük ısıda 10-15 dakika kaynadıktan sonra 10 dakika demlenmeye bırakılır ve süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Bilinen bir yan etkisi yoktur.
Preparatlar: Brasso gripp, Cefanalgin, Unotex N.
Not: Yukarıdaki bu üç bitki kökü, eşit oranda karıştırılarak da kullanılabilir.
-Bilimsel adı: Silybum marianum, devedikeni tohumu. Yöresel adları: Akkız, deve kengeri, kengel, kıbbun, meryemana dikeni, sütlü kengel, şevkülmeryem, uslu kenger.
Karaciğeri tüm zehirli ve zararlı maddelerden arındırır, karaciğer hücrelerinin yenilenmesini (regenerasyon) destekler, en ağır karaciğer hastalıklarında bile gönül rahatlığı ile kullanılabilir. Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.
Kullanım biçimi: Havanda hafifçe ezilmiş bir tatlı kaşığı dolusu tohum, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, sabah aç karnına, öğlen yemeğinden yarım saat önce ve yatmadan yarım saat önce birer bardak olmak üzere, soğutulmadan ve yudumlanarak içilir.
Preparatlar: Bilicura forte, Durasilymarin, Legalon, Marianon, Silibene 140.
Tümör oluşumunu önleyici bitkiler
Hasta dokuları yeniden organize etmek ve kontrol altına alabilmek için, tümör gelişimini önleyici etki içerdiği kabul edilen bazı bitkiler kansere karşı kullanılabilir. Pek çok bitkinin bu tür özelliklere sahip olduğu söylenir; bazıları bu ünü hak etmişlerdir, bazıları hakkındaki söylentiler ise gerçekdışıdır. Uzun bir bitki listesini geleneksel reçetelerden ve eski bitki kitaplarından alarak oluşturabilirdim, ama bu tür konularda gerçekçi olmak gerekir. Ökseotu, kokulu menekşe (kök, yaprak, çiçek), peygamberağacı odunu(Guaiacum officinale), modern tıp tarafından kanser hastalıklarına karşı kullanılıyor. Hastalığı nasıl etkileyebildikleri henüz tam olarak bilinmiyor, ama biz, kansere karşı uygulanan her şifalı bitki tedavisinde bu bitkilerin mutlaka yer alması gerektiğini biliyoruz.
-Bilimsel adı: Viscum album, ökseotu. Yöresel adları: Çekem, burç, gevele, gökçe, gövelek.
Kullanım biçimi: İnce kıyılmış yaprak ve saplardan yarım veya bir tatlı kaşığı, orta boy bir su bardağı soğuk suda 8-10 saat bekletilir, ılıklaştırılır ve süzülür. Günde 1-3 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içilir. Ayrıca kalp kaslarını güçlendirir, kan basıncını, alçak veya yüksek de olsa, normalleştirir. Bitki meyveleri kullanılmaz!
Preparatlar: Asgoviscum N, Craviscum, Mistel curarina, Viscratyl, Viscysat.
-Bilimsel adı: Viola odorata, kokulu menekşe. Çok ince kıyılmış kök, yaprak ve çiçekten yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan içilir. Ayrıca, akciğer ve üst solunum yolları hastalıklarında çok olumlu sonuçlar verir. Bilinen bir yan etkisi yoktur.
Preparatlar: Jsephca, Pflügerplex, Phytolacca 3.
-Bilimsel adı: Guaiacum officinale, peygamberağacı odunu.
Kullanım biçimi: Talaş veya yonga biçimindeki odun çok ince kıyılır. Yarım tatlı kaşığı odun, orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suya eklenir, üstü kapalı olarak düşük ısıda 15-20 dakika kaynatılır ve süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan içilmelidir. Önerilen dozaj dahilinde, bilinen bir yan etkisi yoktur.
Tümör oluşumunu önleyici bitkilerin yanı sıra, organları ve dokuları güçlendirici ve besleyici bitkilerle, hasta organların kendilerini kanser hastalığından kurtarabilecek bir yenilenmeyi sağlayabilecek, yeni bir yaşama gücü geliştirilebilir. Kansere karşı doğrudan etki yapamayan, ama bazı organları güçlendirebilecek güce sahip olan veya bedeni genel anlamda güçlendirebilen bitkilerin kullanılması gerçekten de yararlı olabilir. Kitabın tümünden de anlaşılacağı gibi, iyileşmeyi ancak insanın yaşama gücü sağlayabilir ve şifalı bitkiler bu gücün uyarılmasında önemli görevler üstlenebilirler!
Bu amaçla kullanılabilecek şifalı bitkilerden bazıları: Atkuyruğu, ısırganotu, civanperçemi, eğir kökü, aynısafa, yoğurtotu, karakafesotu, sinirliot, yakıotu, boyotu tohumu(çemen), hindiba, mirra, Echinacea kökü veya preparatları.

Beslenme ve kanser
Bilimsel araştırmalara göre, sağlıklı bir kişinin bedeninde her an binlerce kötü karakterli hücre oluşabilir. Ama bedenin mükemmel savunma sistemi, henüz gelişme aşamasındayken bu hücreleri yakalar ve yok eder. Kanser hücrelerinin gelişebilmesi ise, ancak, bu fevkalade bedensel mekanizmanın işleyememesi sonucunda gerçekleşebilir. Sağlığımızı koruyan bedensel uyumun çöküşüne ise pek çok faktör yol açabilir. Olumsuz duyguların, ruhsal problemlerin, toplumsal ve kişisel sıkıntıların etkilerini sırası geldiğinde ele alacağız, ama öncelikle beslenme yoluyla içimize işleyen zararlı çevresel faktörlere değinmemiz gerekiyor.
Çağımızın en büyük problemi, gündelik yaşamımızda sürekli olarak etkisi altında olduğumuz çevresel kökenli kanserojen maddelerdir. Bunlar genellikle uygar teknolojinin ürettiği ürünlerdir ve biyolojik işlevlere olan yıkıcı etkileri her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Bu önemli sorun güncelliğini korurken bizler de, bu ürünlerin her zaman doğrudan kansere yol açmadığını, ama bedenin savunma sistemlerini zayıflatarak hastalık olasılığını arttırdığını düşünmeliyiz. Saptanmış olan kanserojen maddelerin bir listesi herhalde çok geniş kapsamlı olurdu, ama biz burada ancak genel açıklamalara yer verebileceğiz. Yapay besin maddelerinden veya besin ürünlerine katılan yapay maddelerden kaçınılması tavsiyesine genellikle uymaya çalışılmalıdır: Çünkü insan metabolizması, bu tür maddelerle başa çıkabilecek özelliklerle donatılmamıştır. Çevreyi zehirleyen maddelerin tümünden kaçınılmalıdır. Araçların egzoz dumanları, bacalardan çıkan dumanlar, endüstri atıkları ve özellikle sigara dumanı, zararlılıkları saptanmış başlıca çevresel zehirlerdir. Katran ürünleri doğrudan kanserojen etki yaparlar. İşte bu yüzden, katrandan üretilen kimyasal ilaçlar ve besin ürünlerinde katkı olarak kullanılan maddelerden de kaçınmak gerekir. Endişe verici bir başka tehlike kaynağı da, plutonyum gibi radyoaktif etkinliği olan elementlerdir. Atom enerji santrallerini isteyip istemediğimize karar vermeden önce, olası sonuçların sağlık ve çevre bakımından hepimizi yakından ilgilendirdiğini düşünmek gerekir. Hastalık belirtilerinin bastırılması amacıyla, sıkça ve ölçüsüzce kimyasal ilaç kullanımı da kanserin önemli bir örnek oluşturduğu, dejeneratif hastalıkların oluşumunda rol oynayan faktörlerden biri olabilir.
Kanser hastalıkları, beslenme diyetleri yoluyla da tedavi edilebilir, ama bu yöntemlerin(bedensel komplikasyonlar oluşabileceği düşüncesiyle), konu uzmanlarının kontrolü altında uygulanması doğru olur. Hastalığın başlangıcında veya tümör henüz küçükken veya dar bir alanda bulunuyorsa, 3-5 günlük bir perhiz uygulanması yararlı olabilir. Hastalığın ilerlemiş olduğu aşamalarda, bedenin fazlasıyla güçsüz kalabileceği göz önünde bulundurularak, 1 günlük perhizlerle yetinilebilir. Bu perhiz sürecinde bolca su içilmeli ve kitabın kabızlık bölümünde tanıtılan etkili bir müshil ilacı kullanılmalıdır. Böylece bağırsaklar temizlenir ve böbrekler yıkanmış olur; ter bezleri de bir sauna ziyareti ile desteklenebilir. Perhiz süresinin sonunda temeli meyve ve meyve sularına dayalı bir diyet kürüne başlanır. Bir hafta kadar sürdürülmesi gereken bu diyet, bedensel problemler oluşması durumunda sona erdirilir. Bu diyetlerde öncelikle kullanılabilecek meyve taze üzüm ve elma olabilir. Diyet sonrasındaki beslenme programı da yarı yarıya meyve içerikli olmalı, öteki yarı ise çiğ sebzelerden oluşturulmalıdır. Başlıca besin maddeleri, patates ve organik tam pirinç olmalı, ayrıca kullanılan bitkisel yağların, örneğin ayçiçeği yağı gibi doymamış yağ asidi içeren yağlar olmasına özen gösterilmelidir. Bedenin yeniden güçlenebilmesi için, albümin çok önemlidir; fasulye çimi(kuru fasulyenin çimlendirilmesi), balık, keçi sütü ve arada bir yumurta gibi albümin içerikli besinler öncelikle tüketilebilir. Et tavsiye edilmez!
Psikolojik etkenler ve kanser
Çevresel ve beslenmeyle ilgili etkenlerin kanser hastalıklarının oluşumunda önemli payları olduğu kuşku götürmez bir gerçektir; ama duygusal yaşamın da bu oluşumdaki rolü kesinlikle göz ardı edilmemelidir. İnsanın bütünselliği açısından bakıldığında, hastalığın oluşumunda, psikolojik ve fiziksel boyutların dengesinde oluşan uyumsuzlukların önemli katkıları olduğu görülebilir. Duygusal stresin hastalıkların oluşmasına iki şekilde katkı sağladığı, gitgide daha da açıklıkla görülebilmektedir: Birincisi, bağışıklık sisteminin baskı altına alınması, ikincisi ise hormon dengesinde olagelen bozukluklardır ve bedende gelişen bu olağandışı durum, zararlı hücrelerin çoğalabilmesi için gereken başlıca şartları içermektedir. Daha önce de değinmiş olduğumuz gibi, bedenimizde sürekli olarak kötü karakterli hücreler üretilir ve normal şartlarda bunlar, bedenin savunma güçlerini içeren bağışıklık sistemi tarafından yakalanarak yok edilirler. Yani, bağışıklık sistemi doğru işlemediğinde kötü karakterli hücrelerin gelişimi de hızlanır ve bu olay ancak bedenin bu hücreleri yok edecek güce sahip olmadığı zaman gerçekleşebilir!
Kanser hastaları üzerinde önemli etkisi olan duygusal ve ruhsal faktörler hakkında yapılan bilimsel araştırmalarda ulaşılan bulgular hep aynı sonuca varmaktadır. Genelde hep, kişiliklerle veya sosyal yaşamdaki rollerle ilgili, içinden çıkılamaz problemlerin yol açtığı duygusal stresler yaşanmıştır. Bu tür durumlar genelde çaresizlik, karamsarlık ve umutsuzluk gibi duyguların oluşumuna yol açar. Bu çaresizlik bazen öylesine derinleşebilir ki, kişi çaresizliğini ve kızgınlığını herhangi bir kişiye açıklayamaz hale gelir. İşte böyle bir durumda, ağır bir hastalık ve hatta ölüm bile olası bir çözüm olarak kabul edilebilir veya özlenebilir. Tabii ki bilinçli değildir bu tür duygular, ama yine de güçlü bir düşünce örneği olarak bilinçaltında gelişebilir.
Psikolojik ve fiziksel durumların göz önüne alındığı, yardımcı bir kanser tedavisinin belki de en etkili örneği aşağıda açıklandığı gibi olabilir. Tedavinin ilk ve yönlendirici adımı, hastalığın gelişiminde etken olmuş olabilecek ruhsal ve sosyal faktörlerin araştırılarak, hastalığı ile olan önemli ilişkisi hakkında hastanın aydınlanmasına yardımcı olunmasıdır. Bu süreçte, hastada suçluluk duygularının oluşmamasına özen gösterilmeli, bu tür ruhsal etkilerin bedene yansımasının önüne geçilmelidir. Bu hedefe ulaşabilmenin ve olumlu bir değişimi başlatabilmenin en önemli unsuru ise, hastayla konuşmak ve psikolojik tedaviyi sürdürmektir.
Yaşanmış olan yoğun duygusal stresler nedeniyle oluşmuş durağanlık ve çekimserlik hallerinin sona erdirilebilmesi, ancak, yaşama bakış açısının temelden değiştirilebilmesiyle mümkün olabilir. Uygulanan bu tür bir psikoterapide, yaşama bakış açısı ve dünya görüşü sürekli olarak denetlenmelidir. Psikolojik yardım sürecinde oluşan olumlu yaklaşımlar, hastalığın tedavisine önemli katkılar sağlayabiliyor. Hastanın hastalığını algılayış biçimindeki bu yapıcı değişim, stres etkisini andıran fiziksel bir tepki oluşturuyor; ama bu tepkinin etkisi ters yönlüdür. Başka bir deyimle, bu durumda bağışıklık sistemi güçleniyor!
Kanserden Korunmak İçin Neler Tüketilmeli?
Yapılan araştırmalara göre, her üç kanser hastalığından birisinin besinler yüzünden kaynaklanıyor.
Bol sebze ve meyve yiyen kişiler, akciğer, bağırsak, göğüs, rahim ağzı, nefes borusu, ağız boşluğu, mide, mesane, pankreas ve yumurtalık kanseri gibi kanser hastalıklarına daha az yakalanıyor.
Bilim adamları, sebze, meyve, ekmek, makarna, şehriye, pirinç ve diğer tahıllarda bulunan posalı gıdalardan yiyen kadınların, göğüs kanserine yakalanma ihtimalinin, az posalı gıda alan kadınlardan daha az olduğunu tespit etti.
Ayrıca, vejetaryenlerin diğer kişilere oranla kansere daha seyrek yakalandıkları, az miktarda yağsız etin sağlıklı beslenmenin bir parçası olduğu ifade edildi.
Uzmanlara göre, kiloyu sağlıklı bir düzeyde tutmak, kansere yakalanma riskini azaltıyor. Şişmanlık ise, göğüs kanseri, rahim ağzı kanseri ve kalın bağırsak kanseri riskini de artırıyor. Çok yağlı yiyecekler ise kalın bağırsak kanserine ve erkeklerde de prostat kanserine sebep olabiliyor.
Uzmanların kanserden korunma tavsiyeleri ise şöyle sıralanıyor:
- Değişik ve besleyici gıdalar yiyiniz. Bunun nedeni vücudumuzun kanserle savaşırken değişik gıdalardan gelen değişik maddelere ihtiyacı olduğuna bağlanıyor.
- Hergün en az beş porsiyon sebze ve beş porsiyon meyve yiyin.
- Ekmek, makarna, kahvaltılık tahıllar, pirinç, diğer tahıllar, patates, kuru bezelye ve fasulye gibi nişastalı ve yağı az besinlerden bol bol yiyin.
- Az yağlı ve bol posalı bir yemek rejimi ile düzenli egzersizi birleştirerek şişmanlığı önleyin.
- Balık, derisi çıkarılmış tavuk eti ve yağsız et yiyip, yemek rejimindeki yağ miktarını azaltın.
- Kızartmalar, "al-götür" türü yağlı gıdalar, sosis, salam, börek, hamur işi ve pastaları azaltın.
- Cips, tatlı bisküvi, yağlı kremalı pastalar ve şişmanlatıcı tatlıları özel günlere saklayın, her gün yemeyin.
- Ekmeğin üzerine tekli-doymamış veya çoklu-doymamış yağlardan (kanola ve ayçiçeği yağı gibi) yapılan ezmeleri az miktarda olmak üzere sürünüz. Yemek yaparken zeytinyağı, kanola yağı, yerfıstığı yağı ve aspur yağı gibi tekli-doymamış ve çoklu doymamış yağlardan kullanın.
- Büyükler ve okula başladıktan sonra çocuklar için yağı azaltılmış veya az yağlı süt, yoğurt ve peynir kullanın, okula gitmeyen çocuklara normal süt ve yoğurt verin.
- Turşusu yapılmış veya füme edilmiş ve bu sebeple çok tuzlu olan gıdalardan uzak durmaya çalışın.
- İçki almayın. Alkol; ağız boşluğu kanseri, nefes borusu kanseri, gırtlak kanseri ve karaciğer kanseri riskini arttırabilir. Sigarayla birlikte içki içmek kanser riskini artırır.


KANSIZLIK (ANEMİ)
Kansızlık, damarlarda akan kanın miktarında bir azalma değil, kandaki alyuvarların sayısındaz veya alyuvarlara renk kazandıran proteinde (hemoglobin) oluşan bir azalmanın ifadesidir. Kansızlığın başlıca belirtisi derinin ve mukozaların (dudaklar, ağız boşluğu ve göz kapaklarının iç yüzeyi) belirgin derecede solgunluğudur. Kansızlık çeken kişiler çabuk yorulurlar, sinirlenmeye yatkındırlar, bir konuya odaklanmada zorlanırlar ve genelde uykusuzluk çekerler. Aşırı derecedeki kansızlıklarda ise el ve ayaklarda karıncalanma biçiminde belirti veren sinirsel bozukluklar oluşabilir. Dünya nüfusunu %30'u kansızlık çekmekte ve bunun yarısı demir yetersizliğinden kaynaklanmaktadır.


Doktora danışmadan demir hapı kullanılmamalıdır. Yapılan kan tahlilinde demir oranı düşük ise kullanılmalıdır. Fazla oranda alınan demirin böbreklere ve karaciğere zararı vardır.

Kansızlığın sebebi sürekli kan kaybı (örneğin fazla adet kanaması veya hemoroid kanaması) ve demir eksikliğidir. Demir kana kırmızı rengini kazandıran proteinin önemli bir elemanıdır. Bedende yeterli demir olmadığında, kemik iliğindeki sürekli yeni kan üretimi aksamaya başlar. Demir eksikliği, ağır kanamaların, besin yoluyla alınan demir miktarındaki azalmanın veya mide ve

bağırsakların demiri gereğince özümseyememesinin bir sonucudur. Ayrıca mide mukoza işlevlerindeki bir aksama da, B12 vitamini eksikliği ile bağlantılı olarak kansızlıkta rol oynayabilir.
Kansızlığı ortadan kaldırmak için öncelikle kansızlığa sebep olan unsurları ortadan kaldırmak gerekir. Fazla adet kanaması veya hemoroid kanaması varsa tedavi edilmelidir.

Alınan gıdalara dikkat etmek gerekir. Fazla miktarda çay, kahve, kola, sigara, alkol tüketimi kansızlığa neden olabilmektedir. Gıdalarla birlikte içilen çay, besinlerdeki demir ve C vitamininin vücut tarafından emilemeden idrar ile atılmasına sebep olabilmektedir. Çayı yemekten yaklaşık 1 saat sonra içmek daha yararlıdır. Sigara ve alkolde vücudun kalsiyumu kullanma yeteneğini azaltarak kemik erimesine yol açmaktadır. Sigaranın ayrıca kemik hücrelerine toksik etkisi vardır.

Kansızlığı yenmek için özellikle B12, C vitamini ve demir içeren gıdalar almak gerekir. Karaciğer ve tüm kırmızı etler, yumurta, kuru baklagiller, pekmez, yeşil sebzeler, domates, tere, roka, kuruyemiş, süt ve ürünleri, iyi kaynaklardır. Demir, sebzelerin kabuğuna yakın yerlerde daha çok bulunduğundan patates gibi sebzelerin kabuğu içinde pişirilmesi daha çok demir alınmasını sağlar. Gıdaların haşlama suyunu (ıspanakta olduğu gibi) atılması demir kaybına neden olur.

Kansızlıkta saf arı poleni de mutlaka kullanılmalıdır. İçeriğinde birçok vitamin (Özellikle B grubu vitaminler), mineraller ve aminoasit bulunmaktadır.
50g. Kınakına, 1kg siyah kuru üzüm ve 1/2kg Mürdüm eriği ile, 3lt suda bir müddet kaynatılır ve günde 3 öğün içilir.
Kan Kanseri'nin Nedenleri, Görülme Sıklığı, Risk Faktörleri:
Çoğu vakanın sebebi bilinmediği için korunma yöntemleri de bilinmemektedir. Toksinlere, radyasyona, kimyasal maddelere maruz kalınmaması riski azaltabilir.
Tanım
Lenfoblastlara benzeyen olgunlaşmamış beyaz kan hücrelerinin sayısındaki artışla birlikte ilerleyen, kötü huylu bir hastalıktır.
ALL çocukluk dönemi lösemilerinin % 80'inden sorumludur. 3-7 yaşları arasında sıktır. Erişkinlerde de görülebilir ve tüm erişkin lösemilerinin % 20'sini oluşturur.
Akut lösemilerde kötü huylu hücrelerde olgunlaşma ve farklılaşma fonksiyonu kaybolmuştur. Bu hücreler hızla çoğalıp normal hücrelerin yerini alırlar. Habis hücreler normal kemik iliği elemanlarının yerini aldıkça kemik iliği yetmezliği gelişir. Normal kan hücrelerinin sayısında azalma olduğu için kişide kanama ve enfeksiyon şikayetleri başlar.
Çoğu vakada görünür bir sebep yoktur. Bununla birlikte radyasyon, benzen gibi bazı toksinler ve bazı kemoterapi ajanları lösemi oluşumuna katkıda bulunur. Kromozomlardaki anormallikler akut lösemi gelişiminde rol oynayabilir. Risk faktörleri içinde Down Sendromu, lösemili kardeş, radyasyona maruz kalma, kimyasal maddeler ve ilaçlar sayılabilir.
Hastalık 100.000 kişinin 6’sında görülmektedir.
Korunma
Çoğu vakanın sebebi bilinmediği için korunma yöntemleri de bilinmemektedir.Toksinlere, radyasyona, kimyasal maddelere maruz kalınmaması riski azaltabilir.
Belirtiler :Uzun süreli veya çok miktarda kanama olması, çürüklerin kolayca oluşması, burun kanaması, dişeti kanaması, adet kanamasında düzensizlikler, deri içine kanamalar, deri döküntüsü veya peteşi ( kanamaya bağlı küçük kırmızı noktalar ), ekimoz ( çürükler ) gibi deri lezyonları, enfeksiyon, yorgunluk, sternum (göğüs kemiği) hassasiyeti, solukluk, kemik ağrıları veya hassasiyeti, eklem ağrıları ( kalça, diz, ayak bileği, ayak, omuz, dirsek, el bileği, elin küçük eklemlerinde ağrı ), lenfadenopati (lenf bezlerinin büyümesi ), açıklanamayan kilo kaybı, dişetlerinin şişmesi, ateş, egzersizle kötüleşen solunum güçlüğü, çarpıntı.
Tanı/Teşhis : Fizik muayenede, büyümüş karaciğer-dalak, ekimoz ve kanama bulguları saptanır. Beyaz kan hücrelerinin sayısında anormallikler, tam kan sayımı-anemi (kırmızı kan hücrelerinin azalması) ve trombosit sayısında azalma saptanır. Kemik iliği aspirasyonu - kemik iliğindeki hücre sayısında ve lenfoblastlardaki artışı gösterir. T lenfosit sayımı, hücre yüzey antijeni çalışmaları.
Tedavi
Tedavinin amacı hastalığın hafifletilmesidir. Periferik kan sayımı ve kemik iliği normale döndüğü zaman hafifleme sağlanır.
ALL, antikanser ilaçların kombinasyonuyla tedavi edilir (kemoterapi). Kemoterapinin başlangıcında hastanın 3-6 hafta hastanede kalması gereklidir. Bunu takip eden kemoterapi seansları ayaktan verilebilir. Kemoterapi; prednison, vincristine, metotreksat, 6-merkaptopürin ve siklofosfamid’i içeren 3-8 ilaç kombinasyonundan oluşur. Ayrıca anemi ve düşük trombosit sayısını düzeltmek için kan ürünleri vermek gerekebilir. Gelişen herhangi bir ikincil enfeksiyon için antibiyotik kullanılabilir.
İyileşme ( remisyon ) sağlandıktan sonra bel kemiği sıvısı (spinal sıvı) na saldıran lösemik hücrelerin tedavisi için omurgaya kemoterapi ve/veya radyoterapi uygulanabilir.
Takibeden tedavi, relapsları (hastalığın daha da kötüleşmesini) önlemeye yöneliktir. Yüksek doz kemoterapiye veya diğer tedavilere cevap vermeyen ağır vakalar için önerilebilecek diğer bir tedavi seçeneği de kemik iliği naklidir.
Çocuklarda erişkinlerden daha iyi sonuçlar elde edilir. Yaklaşık % 95 vakada tam remisyon sağlanır. Şifa oranı ise % 50-60 tır. Erişkinlerin % 80' inde tam remisyon, % 30-50 arasında şifa sağlanır. Tedavisiz yaşam süresi yaklaşık 3 aydır.
Komplikasyonlar/Riskler : Şiddetli enfeksiyonlar, ALL'nin kötüleşmesi, yaygın damar içi pıhtılaşma. Şüpheli ALL belirtileri gelişirse kişide ALL ile ilgili sürekli ateş veya diğer enfeksiyon belirtileri ortaya çıkarsa vakit kaybetmeden doktora başvurmalısınız.
Başlıca Kanser Hastalıklarının Belirtileri
Vücuttaki değişimleri gözleyip, şüphelenmek kanserin erken teşhisi ve tedavisinde en önemli adımdır.
• Akciğer kanseri: Yüzde 90 oranında sigara içenlerde ve kimyasal maddelere maruz kalanlarda ortaya çıkıyor. Sigaradan uzak durulması, kimyasal maddelerle ilgili işyerlerinde çalışanların düzenli olarak kontrolden geçmesi öneriliyor.
Belirtiler: Geçmeyen öksürük, kanlı ve kokulu balgam, ses kısıklığı, göğüs ağrısı ve akciğer enfeksiyonu.
• Prostat: 50 yaş ve üzerindeki her erkeğin yılda 1 kez parmakla makattan prostat muayenesi olması ve PSA denilen kan testini yaptırması öneriliyor.
Belirtiler: Sık ve ağrılı idrara çıkma, kanlı idrar, yeni gelişen iktidarsızlık, testislerde sertlik veya ele gelen ağrısız kitle.
• Bağırsak kanseri: Kansere bağlı ölümlerde 2’nci sırada. Ailesinde bağırsak kanseri olanlar, sigara içenler, iltihabi bağırsak hastalıkları olanlar, asbeste maruz kalanlar risk grubunda yer alıyor.
Belirtiler: Yutma güçlüğü, uzun süre kusma ve bulantı, uzamış ishal veya kabızlık, bağırsak hareketlerinde düzensizlik, koyu renkli veya kanlı dışkı, uzun süreli karın ağrısı, açıklanamayan kilo kaybı.
• Meme kanseri: Kadınlarda sık rastlanılan kanser türü. 40 yaşın üzerinde olan, anne ve kız kardeşlerinde meme kanseri bulunan, ilk çocuğunu 18 yaşın altı veya 30’un üstünde doğuran ve östrojen kullanan kadınlar risk altında.
Belirtiler: Göğüste ele gelen kitle, meme derisinde kalınlaşma, çekilme veya çökme, meme başından berrak veya kanlı akıntı.
• Rahim kanseri: İlk adetini erken yaşta görenler, menopoza geç girenler, östrojen içeren ilaçlarla tedavi gören, hiç çocuk sahibi olmayan, şeker hastası, yüksek tansiyonlu olanlar risk grubunda.
Belirtiler: Normal olmayan adet kanamaları, cinsel ilişkiden sonrası kanama, normalden fazla vajinal akıntı.
•Cilt kanseri: Genellikle yayılmıyor ve kolay tedavi ediliyor. Ancak benlerden türeyen cilt kanseri ölümcül. Açık tenli kişiler, güneşe maruz kalanlar, ailesinde cilt kanseri olanlar yüksek risk altında.
Belirtiler: Renk, şekil ve büyüklüğü değişen, çabuk kanayan veya ülserleşen benler ile iyileşmeyen yaralarda doktora başvurulmalı.
Kalınbağırsak Kanseri, Genellikle Erişkinlik ve Yaşlılık Döneminde Görülen Bir Kanser Türüdür.
Kalınbağırsak tümörleri iyi ya da kötü huylu olabilir, îyi huylu tümörler oldukça seyrek, kötü huylular ise çok daha yaygındır.
Kalınbağırsak kanserinin nedeni bilinmemektedir, ama kanser oluşumunu hazırlayan etkenler bilinmektedir.
Nedenleri
*Çevresel etkenler : Kanser yapıcı etkenlerin harekete geçmesini sağlayan ve onları yönlendiren çevresel etkenler vardır.
Amyant işçilerinde, dokuma sanayisinde, çelik dökümhanelerinde ve sentetik iplikle halı dokunan fabrikalarda çalışan işçilerde kalınbağırsak kanserine yakalanma tehlikesi daha çoktur.
Selenyumun kalınbağırsak kanserindeki etkisi tartışmalıdır. Kalınbağırsak kanseri hastalarının kanlarındaki selenyum düzeyi düşük bulunmuştur. Su ve toprağında yüksek oranda selenyum bulunan bölgelerde kalınbağırsak-düzbağırsak kanserlerine bağlı ölümlerde azalma saptanmıştır.
*Beslenmeye bağlı etkenler : Günümüzde henüz bağırsak kanserine neden olan kanser yapıcı bir hastalık etkeni saptanmamıştır. Batı tipi beslenme, bağırsak kanseri tehlikesini artıran bir etkendir. Örneğin, kalınbağırsak kanserinden ölümlerle hayvansal yağ tüketimi arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Fazla bira tüketiminin de düzbağırsak (rektum) kanserine yol açabileceği düşünülmektedir. Lahana ve Brüksel lahanası gibi bazı sebzelerin kalınbağırsak kanseri-ne karşı koruyucu etkisi vardır. Lifli besinlerle beslenmenin de koruyucu etkisinden söz edilir. Bu varsayıma göre, daha çok lifli besinler tüketen Afrika toplumlarında, Batılı beslenme alışkanlıklarına sahip toplumlara oranla kalınbağırsak-düzbağırsak kanserinin görülme sıklığı çok daha azdır.
*Kalıtsal etkenler : Kalıtsal etkenlerin çok önemli olduğu görülmektedir. Kanserli hasta ailelerinde kansere yakalanma olasılığı nüfusun öteki bölümüne göre daha yüksektir. Ailesel polipoz ve Gardner Sendromu gibi iki kalıtsal hastalık büyük oranda kalınbağırsak kanserine eşlik eder. Meme, rahim ve yumurtalık kanserine yakalanmış hastaların ailelerinde kalınbağırsak kanseri sıklığı yüksektir. Kalınbağırsak kanserinin yüksek oranda görüldüğü ailelerde, hastalar genellikle gençtir; sağ kalınbağırsak tümörüne daha çok rastlanır; birkaç organda tümör vardır.
Bazı olgularda bağırsak tümörü meme ve dölyatağı tümörleriyle birlikte görülebilir.
Tanı
Kalınbağırsak kanseri tanısı erken konmalıdır. Bu amaçla, röntgen ışınlarını geçirmeyen madde içeren bir lavman yapıldıktan sonra çekilen filmler, dışkıda gizli kan aranması, dışkıda kanser hücrelerinin araştırılması, hastanın klinik bulguları ile birlikte değerlendirilir. Klinikte yeni kullanılmaya başlanan kolonos-kopi çok yararlıdır. Günümüzde 1,5 metre uzunluğa ulaşabilen bükülebilir aletler aracılığıyla bağırsağın hastalıklı bölümü doğrudan görülebilmekte, belirlenen yerlerden istenilen doku örnekleri alınabilmektedir. Kolonoskopi poliplerin saptanmasında ve bunların kolonoskop içinden geçen teller ve elektrikli koterler aracılığıyla çıkarılmasında da çok yararlıdır. Kalınbağırsak kanseri ve poliplerin birlikte bulunduğu durumlarda, ameliyat edilen bölümün dışındaki bütün polipler de temizlenmelidir.
Kalınbağırsak kanseri tanısı konduktan sonra tedavi yöntemi hemen seçilmeli ve bu da cerrahi tedavi olmalıdır. Cerrahi tedavi açısından kalınbağırsağın sağ yan kanserleri ile sol yan kanserleri ayrılmalıdır. Ayrıca kanserin ameliyatla alınıp alınamayacağının bilinmesi de çok önemlidir. Karaciğere, dalağa, akciğere yayılmış kanserler ile komşu organları tutmuş kanser türleri ameliyat edilebilme sınırım aşar. Bu durumun anlaşılabilmesi ancak cerrahi girişim sırasında yayılım odaklarının ya da çevre dokularda tutulmanın gözlenmesi ile olanaklıdır.
Kalınbağırsağında ya da düzbağırsağında kanser bulunduğu saptanan tüm hastaların idrar yollarının incelenmesi (kanser idrar borularına ve/ya da idrar torbasına yayılabilir); bir göğüs filminin çekilmesi (akciğer yayılımı) ve kann bölgesinin bilgisayarlı tomografisinin çekilmesi (ÇAT) (karaciğer ve lenf bezlerine yayılımın saptanması için) zorunludur. Her ne kadar tanı için yetersiz olsa da, doğrudan kann filminin çekilmesi kalınbağırsak ya da düzbağırsak kanseri kuskusu uyandırabilecek bulgular sunabilir.
Kalınbağırsak bölümünde dışkının hemen hiç olmaması, öte yanda ise gaz ve dışkı birikmesi kanser kuskusu uyandırabilecek bir bulgudur.
Cerrahi Yaklaşım
Ameliyatına karar verilen sağ kalınbağırsak kanseri olgusunda sağ hemikolektomi yapılır. Bu ameliyatta körbağırsak ve ileumun son kısmı ile sağ kalınbağırsak kesilerek çıkartılır, îleum ile yatay kalınbağırsak birbirine ağızlaştınlır. Tümör ameliyatla çıkartılabilecek durumda değilse, kanserli bölge yerinde bırakılır. Bu bölgenin bağırsak içeriği dolaşımının dışında tutulması sağlanarak ileumun son kıvrımı yatay kalınbağırsak ile ağızlaştırılır. Bu geçici cerrahi girişim hastaya ancak belli bir süre için rahatlama sağlar. Kanser sol kalın-bağırsaktaysa ve ameliyata uygun evre-deyse, genel olarak sol hemikolektomi yapılır; yani inen kalınbağırsağın tümü çıkartılarak yatay kalınbağırsak ile kalınbağırsağın son kısmı birbirine ağızlaştırılır. Kanserli kütle çıkartılamayacak durumdaysa yatay kalınbağırsak ile kalınbağırsağın son kısmı birbirleriyle ağızlaştırılır ve biraz önce değinilen, çıkartılamayacak durumdaki sağ kalınbağırsak kanserine uygulanan geçici girişim burada da gerçekleştirilir.
Tümörün makata çok yakın olduğu durumlarda ise kalınbağırsağın sağlam parçası karın zarına ağızlaştırılır (kolostomi) ve dışkılama bir torba aracılığıyla gerçekleştirilir.
Cerrahi tedavi genellikle başarılı sonuçlar verir. Radikal cerrahi tedaviden sonra 5 yıllık yaşama süresi yüzde 60'a yakındır. Bu oran erken tanı konan olgularda daha da yüksek olabilir.
Korunma Yolları
Kalınbağırsak kanserlerinin önlenmesi için, koruyucu önlemlerin alınmasının yanı sıra kanserin erken bir evrede tanınması amaçlanır. Son yıllarda standartlara bağlanmış ölçüm ve yöntemler kullanılarak birçok kanser tarama programı gerçekleştirilmiştir. Günümüzde kalınbağırsak kanseri tanısında en yaygın kullanılan inceleme yöntemi, dışkıda gizli kan aranmasıdır.
Düzbağırsağa (rektum) makattan parmak sokularak yapılan muayene tek başına tanıya götürmede yetersizdir, çünkü parmakla ulaşılabilen bölümdeki kanserler yalnızca yüzde 15 oranındadır.
Rektosigmoidoskopi (düzbağırsağın ve sigmoit kolonun sigmoidoskop ile içerden incelenmesi) kalınbağırsak tümörlerinin yüzde 70'inde tanıya ulaşmayı sağlasa da, hastaların uygulamayı çok sıkıntılı bulması, teknik zorluklar ve pahalı olması nedeniyle yaygın olarak kullanılamamaktadır.
Kalınbağırsak kanseri tarama programlarının sonuçları incelendiğinde, kanser odaklarının erken tanışı yapılıp tedaviye başlanan olgularda da, hastalığın doğal gidişinin fazla değişmediği gözlenmiştir. Buna karşın, tam donanımlı merkezlerde yapılan tarama testlerinin, kalınbağırsak kanser ve poliplerinin erken tanı ve tedavisindeki yaran üzerinde giderek artan bir fikir birliği oluşmaktadır; Özellikle adenomatöz poliplerin tanı ve tedavisi kalınbağırsak kanserini önlemede çok önemlidir.
Akciğer Tümörleri, Akciğer'in Kist Hastalıkları, Akciğer'in Diğer İltihaplı Hastalıkları,....
Akciğer Tümörleri, Akciğer'in Kist Hastalıkları, Tüberküloz (Verem) ve Akciğer'in Diğer İltihaplı Hastalıkları, Akciğer'in İleri Amfizem Hastalığı, Akciğer'in Bül'lü Hastalıkları, Akciğer"in Doğuştan Gelen Hastalıkları.
Akciğer Tümörleri:
Akciğer'in iyi huylu ve kötü huylu tümörleri bulunabilir. Ne yazık ki, sigara içimine de bağlı olarak, en sık olarak, kötü huylu tümörlerine rastlanır ki bu tümörlerin bir diğer adı da "Akciğer Kanseri" dir. Akciğer kanserinde özellikle erken evrelerde cerrahi tedavi yüz güldürücüdür. Erken evrede yakalanarak uygun bir şekilde tamamen çıkarılmış bir tümörü olan hastanın, kanserden "TAMAMEN" kurtulması mümkündür. Yakalanan evre ne kadar küçükse bu olasılık o kadar artar. 1 cm'lik tümörlerde bu oran %90 civarındadır. Bu nedenle, akciğer kanserini erken yakalamak için, 35 yaşından sonra özellikle sigara içen HERKESİN YILDA BİR KEZ röntgen çektirmesi, hatta mümkünse 40 yaşından sonra yılda bir kez göğüs tomografisi çektirmesi uygundur (Tomografi uygulaması, A.B.D.'de ve birçok batılı ülkede uygulanmamakta, ancak, Japonya'da uygulanmaktadır. Japonya'da yakalanan akciğer kanserlerinin yarıdan fazlası ilk evrede yakalanmaktadır. Bu oran A.B.D.'de %15 civarındadır. Ülkemizde ise çok daha düşük olduğu düşünülmektedir) Akciğer kanserinin ilk belirtileri, hiç geçmeyen uzun süre (1 ay ya da daha fazla) devam eden öksürük, göğüs ağrısı, neden olmaksızın (diyet vb) aşırı kilo verme, çok sık akciğer infeksiyonu geçirme, bir süredir tedaviye rağmen bol balgam çıkarma gibi belirtiler olabilir. Böyle durumlarda, en kısa zamanda bir göğüs hastalıkları uzmanına başvurmak gerekir.
Akciğer'in Kist Hastalıkları:
Ülkemizde oldukça sık rastlanmaktadır. Tedavisi cerrahi müdahale ile mümkün olan bir hastalıktır. Kötü huylu değildir. Çoğunlukla, aşısız ve köy ortamında yetişen kedi ve köpeklerin tüyünde bulunan parazit yumurtalarından oluşur. Şehirde yetişen, çiğ et yemeyen veya aşılı evcil hayvanlarda bulunmaz. Çekilen akciğer röntgenlerinde çoğunlukla görülür.
Tüberküloz (Verem) ve Akciğer'in Diğer İltihaplı Hastalıkları:
Akciğerin iltihaplı hastalıkları (Bronşit, zatüre vb), çoğunlukla, uygun tıbbi tedaviler ile tamamen ortadan kalkabilen hastalıklardır. Ancak, kişinin, bağışıklık sisteminin zayıfladığı durumlarda, ya da doğuştan akciğerde veya solunum sisteminde süregelen bazı hastalıklarda (kistik fibrosis, astma vb) bu infeksiyon hastalıkları, çok uzun sürebilir ya da çok sık tekrarlayarak, akciğerin düzelemeyecek bir şekilde bozulmasına yol açabilir. Bu gibi durumlarda ameliyat gerekir. Bu tip hastalıklara verilebilecek, en sık rastlanan örnek "Bronşiektazi" dir. Tüberküloz (verem) hastalığı ise, vücudun her yerinde gözükebilen bir iltihabi hastalıktır. Hastalığa "Mycobacterium tuberculosis" adında bir bakteri neden olur. Vücudda en sık akciğerlerde olur. Genelde vücud direnci düşmüş kişilerde, en sık olarak kötü ve dengesiz beslenen kişilerde görülür. Uygun tedavi ile tamamen iyileşebilir. Üstelik, tüm ülkemizde, köylerde dahil, verem ilaçları herkese ücretsiz verilir. Ancak, verilen tedavi düzenli uygulanmazsa (ki genellikle 6 ay ya da 1 yıl düzenli tedavi gereklidir) tüberküloz mikrobu akciğeri telafisi olmayacak bir şekilde "bozar". Bu durumda cerrahi tedavi kaçınılmaz olur. Tüberküloz için yapılacak en iyi davranış, uygun aşılamaları yaptırtmaktır. Hastalığın saptanması durumunda ise, verilen tedaviyi aksatmadan uygulamak çok önemlidir.
Akciğer'in İleri Amfizem Hastalığı:
Özellikle, uzun süreli sigara içimine bağlı akciğerin kronik (süreğen, uzun süreli) tıkayıcı hastalığı (tıp dilinde; KOAH) tıp dilinde "Amfizem" denen en çok nefes darlığına neden olan durumdur. Bu hastalığın tedavisinde ilaçla tedavi esastır. Ancak, ileri dönemlerinde ilaç tedavisi pek yarar sağlamamaya başlar. Bu dönemde, nefes darlığı da hızla artar ve hayati tehlike oluşturmaya başlar. Tüm dünyada bazı merkezlerde 1993 yılından beri yapılan ve araştırma safhasını henüz bitirmemiş olan bir ameliyat ile, hastaların %80-90'ında solunum sıkıntısı azaltılabilmektedir. Bu ameliyatın adı:" Akciğer'in Hacim Azaltıcı Ameliyatı" dır. Ancak, her amfizem hastasına yapılamamaktadır. Bu ameliyat için hastada bir grup şartın gerçekleşmesi gereklidir.
Akciğer'in Bül'lü Hastalıkları:
Bül, akciğerde oluşan kenarı ince balona benzer yapıdır. Diğer açılardan tamamen normal olan akciğerlerde de bulunabilir. En sık olarak, sigara bağlı kronik (Sürağin, uzun süreli) tıkayıcı akciğer hastalıkları (tıp dilinde; KOAH) na sahip kişilerde uzun sürede oluşur. KOAH'lı hastalarda 1-2 yıl içinde giderek artan nefes darlığı bulunduğunda bu hastalıktan şüphelenilebilir. Cerrahi tedavi ile, nefes darlığı azalabilir ya da tamamen ortadan kalkabilir.
Akciğer"in Doğuştan Gelen Hastalıkları:
Tüm organlarda olduğu gibi, akciğerde de, doğuştan gelen bazı nedenlerle bir grup hastalık oluşmaktadır. Bu hastalıkların, genellikle nedeni, doğum öncesi 'anne - karnındaki dönem' de bebek gelişimi esnasında olan bazı yanlış oluşumlardır. Bu tip durumlar, genellikle hayati tehlike yaratmazlar.Ancak, bazen bebeklik, bazen de erişkinlik döneminde rahatsızlıklar meydana getirebilir. Bu durumlarda da cerrahi tedavi gerekebilir.Bu tip hastalıkların özel bir belirtisi yoktur. Ancak, genel olarak bir akciğer rahatsızlığının araştırılması sırasında konunun uzmanları tarafından yapılan ileri tetkikler ile ortaya çıkarılabilir.
Göğüs Kafesinin Doğuştan Gelen Hastalıkları:
Göğüs kafesi, doğuştan gelen bazı sebepler ile özellikle ön-orta kısımda bazı anormallikler gösterebilir. Bunların başlıcaları: Göğüs kafesinin ortasının çökme göstermesi (tıp dilinde ; Pectus excavatum), göğüs kafesinin çıkıntı yapması (tıp dilinde; Pectus carinatum)dır. Her iki durumda da cerrahi yöntem ile düzeltme yapılabilmektedir. Bu ameliyat için 6 yaşından sonra her yaş olursa da, en uygun yaşlar 6-7 yaşlardır.
Kanser Tanı Ve Tedavisindeki Gelişmeler
“Kanser tedavisindeki amaç, hastanın yaşam kalitesini bozmamak ve uzun müddet sağlıklı yaşamasını sağlamaktır”
Kanser tedavisinde hiçbir eksiğimiz yoktur.
Asmalı Konak dizisinin son bölümünde "Lenf Kanseri" ile ilgili senaryoya tepki gösteren Prof. Dr. Aydın, dizide bahsedilen kanserin Türkiye'de yüzde 80 iyileştirildiğini söyledi.
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fazıl Aydın, son yıllarda kanser tedavisinde büyük gelişmeler olduğunu ve fakülteleri bünyesinde de bu yeniliklere ayak uydurmaya çalıştıklarını söyledi.
KTÜ Tıp Fakültesi Dekanlık Toplantı Salonu'nda Prof. Dr. Aydın, bugün bir basın toplantısı düzenleyerek, kanser tanı ve tedavisinde son yıllardaki gelişmelerle ilgili olarak bilgi verdi. Şu anda KTÜ Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi'nde her türlü kanser tedavisinin yapılabildiğini ifade eden Prof. Dr. Aydın, "Dünyada en fazla can kaybına, kalp damar hastalıkları, kanser ve trafik kazaları sebep olmaktadır. Kanserler, bu kadar can almasının yanında önlenebilir bir hastalıktır. Kansere karşı ilaçla ve radyo terapi (radyasyon) yöntemi ile tedavi uygulanır. Radyo terapi tedavisi Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Trabzon'dan başka bir yerde yapılamamaktadır. Kanser tedavisinde hiçbir eksiğimiz yoktur. Tek eksiğimiz, yeterli servisimizin olmaması. Bu da yapılacak ek bina ile giderilecektir. Hastalarımızın başka yerlere gitmelerine gerek yoktur" dedi.
Prof. Dr. Aydın, kanser tedavisinin amacının, hastanın yaşam kalitesini bozmamak ve uzun müddet sağlıklı yaşamasını sağlamak olduğunu belirterek, "Dünyada kanser görülme riski 10 bin kişide 150-350 kişi arasındadır. Yani yılda Türkiye'de 100-200 bin yeni kanser vakası demektir. Ordu, Giresun, Rize ve Trabzon'da nüfus yaklaşık 3,5 milyon olduğuna göre, bölgede 5-6 bin kanser vakasına rastlanılıyor demektir. Kanser görülme sıklığı 1990'lardan sonra artmıştır. Tütün ve sigarayla mücadele, erken teşhis ve kansere karşı koruyucu önlemlerin alınması gelişmiş ülkelerde kanser riskini azaltmıştır. 2020 yılında birinci ölüm nedeni kanser olacaktır" diye konuştu.
Yaptığı toplantıda, geçtiğimiz günlerde sona eren Asmalı Konak dizisinin son bölümünde 'Lenf Kanseri' ile ilgili senaryoya da tepki gösteren Prof. Dr. Aydın, "Bu dizide bahsedilen kanser, Türkiye'de yüzde 80 iyileştirilmektedir. Yurtdışına gitmeye gerek yoktur" şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Aydın, son olarak cep telefonları ile çok uzun süreli konuşmamak, çocuklardan bu telefonları uzak tutmak ve yüksek radyasyon yayan telefonları almamak gerektiğini belirtti.
Yapılan açıklama sonrasında üniversite hastanesindeki kanser tedavisinde kullanılan cihazlar basın mensuplarına tanıtıldı. (İHA)
Kanser Taramasında Geç Kalmayın
Dokuz Eylül Üniversitesi Çocuk Çağı Kanserleri Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faik Sarıalioğlu, kanser hastalığının erken dönemde her zaman ağrı yapmayabileceğini belirterek...
Dokuz Eylül Üniversitesi Çocuk Çağı Kanserleri Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faik Sarıalioğlu, kanser hastalığının erken dönemde her zaman ağrı yapmayabileceğini belirterek, ağrı olmadan da periyodik tarama yapılması gerektiğini söyledi.
Prof. Dr. Sarıalioğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, herkesin kanserin oluşumunu, tanısı ve tedavisi konusunda temel bilgilere sahip olması gerektiğini kaydederek şöyle konuştu: ''Kanser vücuttaki hemen her yerden başlayabilir. Hastalık normal büyüme kontrolünün kaybı ile oluşur. Normal dokularda yeni hücre yapımı hızı ile yaşlı hücrelerin ölüm hızı dengelidir.
Ancak kanserde bu denge bozulmuştur. Kanser taraması yaptırmak için ağrınızın olmasını beklemeyin. Nitekim kanser erken dönemde her zaman ağrı yapmayabilir.'' Özellikle yaşı ilerleyen kişilerin kanser taraması yaptırmalarının erken tanıda yardımcı olduğunu kaydeden, Sarıalioğlu, ''Kanserin erken tanımlanması hastanın kanserden ölüm riskini belirgin derecede azaltır'' dedi.
Kanser
Bu hastalık, bedenin bir bütün olarak tedavi edilmesini tüm hastalıklardan daha fazla gerektirmekle kalmayıp, net ve bütünü kapsayan bir bakış açısını da gerektirir. Kanserin bedensel, ruhsal, fizyolojik, sosyolojik, çevresel kaynaklı ve çok yönlü etkilerin bir sonucu olduğu gitgide daha iyi anlaşılıyor. Bazı kanser türlerine karşı özel şifalı bitki reçeteleri oluşturulması ise pek gerekmiyor aslında. Özel durumlara göre belirli uygulamalar önermek yerine, bu hastalığa karşı genel anlamda nasıl davranılması gerektiğine değinmek daha yararlı olacaktır. Her insan yalnızca bir kanser hastası değil, benzeri olmayan, kendine özgü bir varlıktır ve bu yüzden de özel yöntemlerle tedavi edilmelidir. Burada, böyle önemli bir hastalığın mutlaka bir uzman doktorun, bir psikoterapistin veya uzman bir fitoterapistin (belki de hepsinin) yardımını gerektirdiğine değinmek gerekiyor.
Günümüzde kanser, çeşitli araştırmaların ve kuramsal düşüncelerin eşlik ettiği geniş kapsamlı ve çok önemli bir konudur. Hastalığın nedenleri hakkındaki teoriler, çevresel kökenli kanserojen maddelerden (karzinogen) virüslere, psikolojik stresten ruhsal dengesizliklere kadar uzanıyor. Bu faktörlerin çoğu, belki de hepsi kanser türü bir hastalığın oluşmasına yol açabilir. Amacım, nedenler hakkında bir sonuca varmak değil, derinden etkileyen kanser sürecinde kişinin tüm bakış açılarını destekleyebilecek bir davranış biçimi önermektir. Hastalığa yol açabilecek nedenlerin tümü, konuya bütünsellik açısından yaklaşılarak gözlemlenmeli ve kontrol altına alınmalıdır.
Ama biz burada, tıbbi tedaviyi destekleyebilecek bazı ek önlemlere değinmek istiyoruz. Tıbbi tedavinin şifalı bitkilerle ve bitkisel preparatlarla desteklenmesi genelde çok olumlu sonuçlar vermektedir. Ama hastalığın ancak son aşamalarında doğal ilaçları anımsadığımızda gecikmiş olabiliriz. Bu konuda gecikme şansımız olmadığını unutmamalıyız!
Şifalı Bitkiler ve Kanser
Pek çok bitkinin güçlü bir antineoplazma (amaçsız hücre çoğalımını önleyici) etkisine sahip olduğu söylenir. Her toplumun şifalı bitkilerle tedavi geleneğinde, kansere karşı etkili olduğu söylenen bitkiler yer almaktadır. ABD’deki bir araştırma grubu tarafından, dünya üzerindeki tüm çiçekli bitkiler, olası kanser önleyici etkileri bakımından inceleniyor; bazı olumlu sonuçlara ulaşabilmek için tabii ki zamana ihtiyaç vardır. Tıbbi tedavide kullanılan bazı mucize ilaçlar, bitkilerden elde edilen etken maddeler içermektedirler. Bu konuda gösterilebilecek en önemli örnek, kan kanserine(lösemi) karşı kullanılan, vinblastin ve vincristin alkaloitlerini içeren, Madagaskar kökenli Cezayir menekşesi / Vinca rosea adındaki bitkidir.
Şifalı bitkilerin belirli bir amaç doğrultusunda kullanılabilecek spesifik ilaçlar haline dönüştürülebilecekleri konusunda bir fikir verebilir bize bu örnek. Ama değerini küçümsemeden, bu tür örneklerin de bir etkinlik sınırı olduğunun düşünülmesi gerekir; çünkü burada, kanser lokal bir hastalıkmış gibi kabullenilerek, spesifik etki içeren bir ilaçla tedavi edilmek istenmektedir. Halbuki bu hastalığın, bir sistem hastalığının dışavurumu olarak görülmesi ve bedenin kontrolü yeniden ele alabilmesini sağlayabilmek için, beden sistemlerine yönelik tedaviler uygulanması çok daha doğru olabilir. Şifalı bitkiler temizleyici, güçlendirici ve iyileştirici mekanizmaları destekleyici etkileri sayesinde, bu tür değişimlerin gerçekleşebilmesinde çok etkili olabilirler. Bu değişimlerin, bedensel, ruhsal, ve duygusal boyutların tümünü kapsadığını ve kanser hastalıklarının tedavisinde uygulanabilecek en etkili yöntem olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir sanırım.
Tüm beden sistemlerini kapsayan böyle bir tedavide, kan temizleyici ve tümör oluşumunu önleyici bitkiler en önde gelenlerdir.
Kan temizleyici bitkiler
İçerdikleri maddelerin kan temizleyici ve normalleştirici etkileri sayesinde, uygun bitkiler bedeni destekler ve kanser türü hücre çoğalmasının önünü alabilirler. Özellikle, karaciğeri etkileyerek bedenin zehirli maddelerden arındırılmasını sağlayan bitkiler bu konuda çok etkili olabilirler:
-Bilimsel adı Rumex crispus, yöresel adı evelik veya sığırkuyruğu. Azdavay-Kastamonu-Erzurum yörelerinde, yaprakları genellikle dolma sarmakta kullanılan (labada gibi) bir sebzedir. Bitkinin kökü, ağustos-ekim döneminde sökülür ve temizlendikten sonra gölgede kurutulur. Kuruduktan sonra çok ince kıyılarak saklanır.
Kullanım biçimi: Yarım tatlı kaşığı çok ince kıyılmış kök, bir bardak soğuk suya eklenir, üstü kapalı olarak, düşük ısıda 10-15 dakika kaynatıldıktan sonra 10 dakika demlenmeye bırakılır ve süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Yoğurtotu veya hindiba ile karıştırılabilir. Hafif müshil etkisi vardır.
-Bilimsel adı Arctium tomentesum, dulavratotu veya uluavratotu kökü. Kökler eylül-ekim döneminde sökülür, temizlenir ve gölgede kurutulur. Kuruduktan sonra, çok ince kıyılarak saklanır.
Kullanım biçimi: Yukarıdaki gibidir. Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.
Preparatlar: Dystoselect N, Echinacea olipoplex
-Bilimsel adı: İris germanica, süsen kökü. Yöresel adları: mor süsen, iris kökü, menekşe kökü, mezarlık süseni, susam kökü. Kökler eylül-ekim döneminde sökülür, temizlenir ve gölgede kurutulur. Kuruduktan sonra çok ince kıyılarak saklanır.
Kullanım biçimi: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış kök, bir bardak soğuk suya eklenir, üstü kapalı olarak düşük ısıda 10-15 dakika kaynadıktan sonra 10 dakika demlenmeye bırakılır ve süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Bilinen bir yan etkisi yoktur.
Preparatlar: Brasso gripp, Cefanalgin, Unotex N.
Not: Yukarıdaki bu üç bitki kökü, eşit oranda karıştırılarak da kullanılabilir.
-Bilimsel adı: Silybum marianum, devedikeni tohumu. Yöresel adları: Akkız, deve kengeri, kengel, kıbbun, meryemana dikeni, sütlü kengel, şevkülmeryem, uslu kenger.
Karaciğeri tüm zehirli ve zararlı maddelerden arındırır, karaciğer hücrelerinin yenilenmesini (regenerasyon) destekler, en ağır karaciğer hastalıklarında bile gönül rahatlığı ile kullanılabilir. Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.
Kullanım biçimi: Havanda hafifçe ezilmiş bir tatlı kaşığı dolusu tohum, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, sabah aç karnına, öğlen yemeğinden yarım saat önce ve yatmadan yarım saat önce birer bardak olmak üzere, soğutulmadan ve yudumlanarak içilir.
Preparatlar: Bilicura forte, Durasilymarin, Legalon, Marianon, Silibene 140.
Tümör oluşumunu önleyici bitkiler
Hasta dokuları yeniden organize etmek ve kontrol altına alabilmek için, tümör gelişimini önleyici etki içerdiği kabul edilen bazı bitkiler kansere karşı kullanılabilir. Pek çok bitkinin bu tür özelliklere sahip olduğu söylenir; bazıları bu ünü hak etmişlerdir, bazıları hakkındaki söylentiler ise gerçekdışıdır. Uzun bir bitki listesini geleneksel reçetelerden ve eski bitki kitaplarından alarak oluşturabilirdim, ama bu tür konularda gerçekçi olmak gerekir. Ökseotu, kokulu menekşe (kök, yaprak, çiçek), peygamberağacı odunu(Guaiacum officinale), modern tıp tarafından kanser hastalıklarına karşı kullanılıyor. Hastalığı nasıl etkileyebildikleri henüz tam olarak bilinmiyor, ama biz, kansere karşı uygulanan her şifalı bitki tedavisinde bu bitkilerin mutlaka yer alması gerektiğini biliyoruz.
-Bilimsel adı: Viscum album, ökseotu. Yöresel adları: Çekem, burç, gevele, gökçe, gövelek.
Kullanım biçimi: İnce kıyılmış yaprak ve saplardan yarım veya bir tatlı kaşığı, orta boy bir su bardağı soğuk suda 8-10 saat bekletilir, ılıklaştırılır ve süzülür. Günde 1-3 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içilir. Ayrıca kalp kaslarını güçlendirir, kan basıncını, alçak veya yüksek de olsa, normalleştirir. Bitki meyveleri kullanılmaz!
Preparatlar: Asgoviscum N, Craviscum, Mistel curarina, Viscratyl, Viscysat.
-Bilimsel adı: Viola odorata, kokulu menekşe. Çok ince kıyılmış kök, yaprak ve çiçekten yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan içilir. Ayrıca, akciğer ve üst solunum yolları hastalıklarında çok olumlu sonuçlar verir. Bilinen bir yan etkisi yoktur.
Preparatlar: Jsephca, Pflügerplex, Phytolacca 3.
-Bilimsel adı: Guaiacum officinale, peygamberağacı odunu.
Kullanım biçimi: Talaş veya yonga biçimindeki odun çok ince kıyılır. Yarım tatlı kaşığı odun, orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suya eklenir, üstü kapalı olarak düşük ısıda 15-20 dakika kaynatılır ve süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan içilmelidir. Önerilen dozaj dahilinde, bilinen bir yan etkisi yoktur.
Tümör oluşumunu önleyici bitkilerin yanı sıra, organları ve dokuları güçlendirici ve besleyici bitkilerle, hasta organların kendilerini kanser hastalığından kurtarabilecek bir yenilenmeyi sağlayabilecek, yeni bir yaşama gücü geliştirilebilir. Kansere karşı doğrudan etki yapamayan, ama bazı organları güçlendirebilecek güce sahip olan veya bedeni genel anlamda güçlendirebilen bitkilerin kullanılması gerçekten de yararlı olabilir. Kitabın tümünden de anlaşılacağı gibi, iyileşmeyi ancak insanın yaşama gücü sağlayabilir ve şifalı bitkiler bu gücün uyarılmasında önemli görevler üstlenebilirler!
Bu amaçla kullanılabilecek şifalı bitkilerden bazıları: Atkuyruğu, ısırganotu, civanperçemi, eğir kökü, aynısafa, yoğurtotu, karakafesotu, sinirliot, yakıotu, boyotu tohumu(çemen), hindiba, mirra, Echinacea kökü veya preparatları.

Beslenme ve kanser
Bilimsel araştırmalara göre, sağlıklı bir kişinin bedeninde her an binlerce kötü karakterli hücre oluşabilir. Ama bedenin mükemmel savunma sistemi, henüz gelişme aşamasındayken bu hücreleri yakalar ve yok eder. Kanser hücrelerinin gelişebilmesi ise, ancak, bu fevkalade bedensel mekanizmanın işleyememesi sonucunda gerçekleşebilir. Sağlığımızı koruyan bedensel uyumun çöküşüne ise pek çok faktör yol açabilir. Olumsuz duyguların, ruhsal problemlerin, toplumsal ve kişisel sıkıntıların etkilerini sırası geldiğinde ele alacağız, ama öncelikle beslenme yoluyla içimize işleyen zararlı çevresel faktörlere değinmemiz gerekiyor.
Çağımızın en büyük problemi, gündelik yaşamımızda sürekli olarak etkisi altında olduğumuz çevresel kökenli kanserojen maddelerdir. Bunlar genellikle uygar teknolojinin ürettiği ürünlerdir ve biyolojik işlevlere olan yıkıcı etkileri her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Bu önemli sorun güncelliğini korurken bizler de, bu ürünlerin her zaman doğrudan kansere yol açmadığını, ama bedenin savunma sistemlerini zayıflatarak hastalık olasılığını arttırdığını düşünmeliyiz. Saptanmış olan kanserojen maddelerin bir listesi herhalde çok geniş kapsamlı olurdu, ama biz burada ancak genel açıklamalara yer verebileceğiz. Yapay besin maddelerinden veya besin ürünlerine katılan yapay maddelerden kaçınılması tavsiyesine genellikle uymaya çalışılmalıdır: Çünkü insan metabolizması, bu tür maddelerle başa çıkabilecek özelliklerle donatılmamıştır. Çevreyi zehirleyen maddelerin tümünden kaçınılmalıdır. Araçların egzoz dumanları, bacalardan çıkan dumanlar, endüstri atıkları ve özellikle sigara dumanı, zararlılıkları saptanmış başlıca çevresel zehirlerdir. Katran ürünleri doğrudan kanserojen etki yaparlar. İşte bu yüzden, katrandan üretilen kimyasal ilaçlar ve besin ürünlerinde katkı olarak kullanılan maddelerden de kaçınmak gerekir. Endişe verici bir başka tehlike kaynağı da, plutonyum gibi radyoaktif etkinliği olan elementlerdir. Atom enerji santrallerini isteyip istemediğimize karar vermeden önce, olası sonuçların sağlık ve çevre bakımından hepimizi yakından ilgilendirdiğini düşünmek gerekir. Hastalık belirtilerinin bastırılması amacıyla, sıkça ve ölçüsüzce kimyasal ilaç kullanımı da kanserin önemli bir örnek oluşturduğu, dejeneratif hastalıkların oluşumunda rol oynayan faktörlerden biri olabilir.
Kanser hastalıkları, beslenme diyetleri yoluyla da tedavi edilebilir, ama bu yöntemlerin(bedensel komplikasyonlar oluşabileceği düşüncesiyle), konu uzmanlarının kontrolü altında uygulanması doğru olur. Hastalığın başlangıcında veya tümör henüz küçükken veya dar bir alanda bulunuyorsa, 3-5 günlük bir perhiz uygulanması yararlı olabilir. Hastalığın ilerlemiş olduğu aşamalarda, bedenin fazlasıyla güçsüz kalabileceği göz önünde bulundurularak, 1 günlük perhizlerle yetinilebilir. Bu perhiz sürecinde bolca su içilmeli ve kitabın kabızlık bölümünde tanıtılan etkili bir müshil ilacı kullanılmalıdır. Böylece bağırsaklar temizlenir ve böbrekler yıkanmış olur; ter bezleri de bir sauna ziyareti ile desteklenebilir. Perhiz süresinin sonunda temeli meyve ve meyve sularına dayalı bir diyet kürüne başlanır. Bir hafta kadar sürdürülmesi gereken bu diyet, bedensel problemler oluşması durumunda sona erdirilir. Bu diyetlerde öncelikle kullanılabilecek meyve taze üzüm ve elma olabilir. Diyet sonrasındaki beslenme programı da yarı yarıya meyve içerikli olmalı, öteki yarı ise çiğ sebzelerden oluşturulmalıdır. Başlıca besin maddeleri, patates ve organik tam pirinç olmalı, ayrıca kullanılan bitkisel yağların, örneğin ayçiçeği yağı gibi doymamış yağ asidi içeren yağlar olmasına özen gösterilmelidir. Bedenin yeniden güçlenebilmesi için, albümin çok önemlidir; fasulye çimi(kuru fasulyenin çimlendirilmesi), balık, keçi sütü ve arada bir yumurta gibi albümin içerikli besinler öncelikle tüketilebilir. Et tavsiye edilmez!
Psikolojik etkenler ve kanser
Çevresel ve beslenmeyle ilgili etkenlerin kanser hastalıklarının oluşumunda önemli payları olduğu kuşku götürmez bir gerçektir; ama duygusal yaşamın da bu oluşumdaki rolü kesinlikle göz ardı edilmemelidir. İnsanın bütünselliği açısından bakıldığında, hastalığın oluşumunda, psikolojik ve fiziksel boyutların dengesinde oluşan uyumsuzlukların önemli katkıları olduğu görülebilir. Duygusal stresin hastalıkların oluşmasına iki şekilde katkı sağladığı, gitgide daha da açıklıkla görülebilmektedir: Birincisi, bağışıklık sisteminin baskı altına alınması, ikincisi ise hormon dengesinde olagelen bozukluklardır ve bedende gelişen bu olağandışı durum, zararlı hücrelerin çoğalabilmesi için gereken başlıca şartları içermektedir. Daha önce de değinmiş olduğumuz gibi, bedenimizde sürekli olarak kötü karakterli hücreler üretilir ve normal şartlarda bunlar, bedenin savunma güçlerini içeren bağışıklık sistemi tarafından yakalanarak yok edilirler. Yani, bağışıklık sistemi doğru işlemediğinde kötü karakterli hücrelerin gelişimi de hızlanır ve bu olay ancak bedenin bu hücreleri yok edecek güce sahip olmadığı zaman gerçekleşebilir!
Kanser hastaları üzerinde önemli etkisi olan duygusal ve ruhsal faktörler hakkında yapılan bilimsel araştırmalarda ulaşılan bulgular hep aynı sonuca varmaktadır. Genelde hep, kişiliklerle veya sosyal yaşamdaki rollerle ilgili, içinden çıkılamaz problemlerin yol açtığı duygusal stresler yaşanmıştır. Bu tür durumlar genelde çaresizlik, karamsarlık ve umutsuzluk gibi duyguların oluşumuna yol açar. Bu çaresizlik bazen öylesine derinleşebilir ki, kişi çaresizliğini ve kızgınlığını herhangi bir kişiye açıklayamaz hale gelir. İşte böyle bir durumda, ağır bir hastalık ve hatta ölüm bile olası bir çözüm olarak kabul edilebilir veya özlenebilir. Tabii ki bilinçli değildir bu tür duygular, ama yine de güçlü bir düşünce örneği olarak bilinçaltında gelişebilir.
Psikolojik ve fiziksel durumların göz önüne alındığı, yardımcı bir kanser tedavisinin belki de en etkili örneği aşağıda açıklandığı gibi olabilir. Tedavinin ilk ve yönlendirici adımı, hastalığın gelişiminde etken olmuş olabilecek ruhsal ve sosyal faktörlerin araştırılarak, hastalığı ile olan önemli ilişkisi hakkında hastanın aydınlanmasına yardımcı olunmasıdır. Bu süreçte, hastada suçluluk duygularının oluşmamasına özen gösterilmeli, bu tür ruhsal etkilerin bedene yansımasının önüne geçilmelidir. Bu hedefe ulaşabilmenin ve olumlu bir değişimi başlatabilmenin en önemli unsuru ise, hastayla konuşmak ve psikolojik tedaviyi sürdürmektir.
Yaşanmış olan yoğun duygusal stresler nedeniyle oluşmuş durağanlık ve çekimserlik hallerinin sona erdirilebilmesi, ancak, yaşama bakış açısının temelden değiştirilebilmesiyle mümkün olabilir. Uygulanan bu tür bir psikoterapide, yaşama bakış açısı ve dünya görüşü sürekli olarak denetlenmelidir. Psikolojik yardım sürecinde oluşan olumlu yaklaşımlar, hastalığın tedavisine önemli katkılar sağlayabiliyor. Hastanın hastalığını algılayış biçimindeki bu yapıcı değişim, stres etkisini andıran fiziksel bir tepki oluşturuyor; ama bu tepkinin etkisi ters yönlüdür. Başka bir deyimle, bu durumda bağışıklık sistemi güçleniyor!
Kanserden Korunmak İçin Neler Tüketilmeli?
Yapılan araştırmalara göre, her üç kanser hastalığından birisinin besinler yüzünden kaynaklanıyor.
Bol sebze ve meyve yiyen kişiler, akciğer, bağırsak, göğüs, rahim ağzı, nefes borusu, ağız boşluğu, mide, mesane, pankreas ve yumurtalık kanseri gibi kanser hastalıklarına daha az yakalanıyor.
Bilim adamları, sebze, meyve, ekmek, makarna, şehriye, pirinç ve diğer tahıllarda bulunan posalı gıdalardan yiyen kadınların, göğüs kanserine yakalanma ihtimalinin, az posalı gıda alan kadınlardan daha az olduğunu tespit etti.
Ayrıca, vejetaryenlerin diğer kişilere oranla kansere daha seyrek yakalandıkları, az miktarda yağsız etin sağlıklı beslenmenin bir parçası olduğu ifade edildi.
Uzmanlara göre, kiloyu sağlıklı bir düzeyde tutmak, kansere yakalanma riskini azaltıyor. Şişmanlık ise, göğüs kanseri, rahim ağzı kanseri ve kalın bağırsak kanseri riskini de artırıyor. Çok yağlı yiyecekler ise kalın bağırsak kanserine ve erkeklerde de prostat kanserine sebep olabiliyor.
Uzmanların kanserden korunma tavsiyeleri ise şöyle sıralanıyor:
- Değişik ve besleyici gıdalar yiyiniz. Bunun nedeni vücudumuzun kanserle savaşırken değişik gıdalardan gelen değişik maddelere ihtiyacı olduğuna bağlanıyor.
- Hergün en az beş porsiyon sebze ve beş porsiyon meyve yiyin.
- Ekmek, makarna, kahvaltılık tahıllar, pirinç, diğer tahıllar, patates, kuru bezelye ve fasulye gibi nişastalı ve yağı az besinlerden bol bol yiyin.
- Az yağlı ve bol posalı bir yemek rejimi ile düzenli egzersizi birleştirerek şişmanlığı önleyin.
- Balık, derisi çıkarılmış tavuk eti ve yağsız et yiyip, yemek rejimindeki yağ miktarını azaltın.
- Kızartmalar, "al-götür" türü yağlı gıdalar, sosis, salam, börek, hamur işi ve pastaları azaltın.
- Cips, tatlı bisküvi, yağlı kremalı pastalar ve şişmanlatıcı tatlıları özel günlere saklayın, her gün yemeyin.
- Ekmeğin üzerine tekli-doymamış veya çoklu-doymamış yağlardan (kanola ve ayçiçeği yağı gibi) yapılan ezmeleri az miktarda olmak üzere sürünüz. Yemek yaparken zeytinyağı, kanola yağı, yerfıstığı yağı ve aspur yağı gibi tekli-doymamış ve çoklu doymamış yağlardan kullanın.
- Büyükler ve okula başladıktan sonra çocuklar için yağı azaltılmış veya az yağlı süt, yoğurt ve peynir kullanın, okula gitmeyen çocuklara normal süt ve yoğurt verin.
- Turşusu yapılmış veya füme edilmiş ve bu sebeple çok tuzlu olan gıdalardan uzak durmaya çalışın.
- İçki almayın. Alkol; ağız boşluğu kanseri, nefes borusu kanseri, gırtlak kanseri ve karaciğer kanseri riskini arttırabilir. Sigarayla birlikte içki içmek kanser riskini artırır.

Mantar özü meme kanserine umut oldu

Doğu Asya'da yüzyıllardır tıbbi olarak kullanılan bir mantarın özünün, meme kanseri hücrelerinin büyümesini durdurabileceği bildirildi.

Sonuçları ''British Journal of Cancer'' adlı dergide yayımlanan, Metodist Araştırma Enstitüsü'nün yaptığı araştırma çerçevesinde, Phellinus Linteus adlı mantarın muhtemelen, hücre büyümesiyle sonuçlanan sinyalleri kontrol eden, AKT diye bilinen bir enzimi bloke ederek kansere karşı bir etki oluşturduğu belirtildi.

Araştırmacı Dr. Daniel Sliva, meme kanseri üzerinde yapılan araştırmada, sözkonusu mantarın özünün, yeni kanser hücrelerinin kontrolsüz büyümesini indirgediğini, bu hücrelerin saldırgan tutumunu bastırdığını ve tümörü besleyen yeni damarları bloke ettiğini söyledi.

Phellinus Linteus'un, deri, akciğer ve prostat kanseri hücreleri üzerinde benzer bir etkiye sahip olduğu biliniyor.

Meme kanserine D vitemini müjdesi


Kanada'da 1700'den fazla kadın üzerinde yapılan bir araştırma, D vitamini almanın meme kanseri riskini azalttığını ortaya koydu.

06/04/2006 - 02:57

Toronto'daki Mount Sinai Hastanesi'nden Dr. Julia Knight, Amerikan Kanser Araştırmaları Derneği'nin yıllık toplantısında, ekibiyle yaptığı araştırmanın sonuçlarını açıklarken, yaşamın erken dönemlerinde D vitamini almanın çok önemli olduğunu söyledi.

Knight, 1700'den fazla kadının sağlık verilerini karşılaştırarak yaptıkları araştırmada, ergenlik döneminde güneş ışığı, balık yağı, katkılı süt ve bazı balık türleri gibi gıdalardan alınan D vitaminin meme kanseri riskinin azalmasıyla bağlantılı olduğunu bulduklarını ifade etti.

Araştırmalarında 20-29 yaşları arasında meme kanseri teşhisi konmuş 576 kadın ile 1135 sağlıklı kadının geçmişlerini karşılaştırdıklarını söyleyen Knight, güneş ışığından D vitamini almanın meme kanseri riskini önemli ölçüde azalttığını, 10 ila 29 yaşları arasında kapalı alan dışında çalışmanın ve faaliyetlerin, riski azaltma açısından önemli olduğunu vurguladı.

Araştırmada, 10 yıl ve daha uzun süre balık yağı tüketmenin riski düşürdüğü, 20-29 yaşları arasında haftada 9 bardaktan fazla süt içenlerin 5 bardaktan daha az içenlere göre daha az risk altında olduğu bildirildi.
Her gün 1 diş sarımsak yiyin bol bol şarkı söyleyin


Uzmanlar, sağlıklı bir yaşam için çeşitli önerilerde bulunuyor. Fazla tuz kullanımı felce ve kalp hastalıklarına davetiye çıkarıyor

08/04/2006 - 02:27

Doktorlar sağlıklı bir yaşam için "her gün bir diş sarımsak yiyin, bol bol şarkı söyleyin" önerisinde bulunuyor. "Dünya Sağlık Haftası" nedeniyle Esenler Hayat Hastanesi Dahiliye Uzmanı Hakan Yılmaztürk, vatandaşlara sağlık için 22 ipucu verdi. Her gün bir diş sarımsak yenilmesini öneren Yılmaztürk, sarımsağın vücuttaki hastalık sebebi olabilecek kimyasalların seviyesini yüzde 48 azalttığını, beynin yaşlanmasını önlediğini, kolesterolü düşürdüğünü kaydetti. Yılmaztürk, "Egzersizi ihmal etmeyin" derken, günde bir kilometre yürüyüş ya da haftada üç kez hafif egzersizin kalp hastalığı riskini düşürdüğünü belirtti. Yılmaztürk'ün verdiği diğer ipuçları şöyle:
KİLO AZAR AZAR VERİLMELİ
·  Haftada dört kez kepek içeren besinler yemek kanser riskini yüzde 40 azaltıyor.
·  Sebze-meyve, özellikle de domates, kırmızı üzüm, brokoli yiyenlerde kalp krizi, kanser ve şeker hastalığı riski düşüyor.
·  Hamburger, patates kızartması vs. gibi yiyecekleri yemeden önce kalp hastalıklarının üçte birinin bu yiyecekler yüzünden ortaya çıktığını hatırlayın ve fast food'dan vazgeçin.
·  Araştırmalar bel ağrısı çekenlerin yatmak yerine normal aktivitelerine devam ettiğinde daha çabuk iyileştiğini gösteriyor.
·  Düzenli olarak balık yemek kalp riskini azaltıyor ve bağışıklık sisteminizi güçlendiriyor.
·  Fazla tuz, felce ve kalp hastalıklarına davetiye çıkarır. Günde 5 gramdan fazla tuz kullanmayın.
·  'Haftada üç kilo' vermeyi vaat eden diyetlerden uzak durun. Kilo vermek istiyorsanız bunu hafta hafta değil, uzun vadede yapmaya çalışın.
·  Fazla kiloları vermek kalp, kanser, eklem iltihabı hastalıklarından koruyor.
·  Her gün selenyum alanlarda kanser riski yüzde 37 azalıyor.
·  Egzersiz yapmak ve yağı, tuzu azaltmak kolesterolü düşürüyor.
·  Ağrı kesici olarak yuttuğumuz aspirin bizi kalp hastalığı, felç ve kanserden koruyor.
EGZERSİZ DEPRESYONU ÖNLÜYOR
·  Hobi edinmek ruh sağlığına iyi geliyor.
·  Sigarayı bırakmak için nikotin bantları ve sakızları, akupunktur gibi yöntemleri deneyebilirsiniz.
·  Ağız kokusuna yol açan hastalıkları önlemek için havuç gibi lifli yiyecekler yemek gerekiyor.
·  Uyku bağışıklık sisteminin iyi çalışmasında etkili oluyor.
·  İçeriğinde folik asitin de bulunduğu vitamin tabletleri sizi kanser ve kalp hastalıklarından koruyor.
·  Cildiniz için koruyucu kremleri ihmal etmeyin.
·  Böğürtlen bakterilerin dişe yapışmalarını engelleyerek diş eti hastalığı riskini azaltırken, elma, portakal, havuç, ıspanak gibi yiyecekler de dişleri güçlendiriyor.
·  Günde beş bardak su içen kişilerde kolon kanserine yakalanma riski azalıyor.
MÜZİK RUHUN GIDASIDIR
Şarkı söylemek ruh ve beden sağlığına iyi geliyor; rahatlatıyor, nefes egzersizi yerine geçiyor. Ayrıca depresyona da iyi geliyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder