27 Şubat 2018 Salı

BAĞIRSAK HASTALIKLARI


Hastalık Hakkında Bilgi

Besin maddelerinin pek çoğunun özümlenmesi, yaklaşık uzunluğu 6 metre olan incebağırsakta gerçekleşir. Bu nedenle, tüm incebağırsak rahatsızlıkları, tam beslenmeyi engeller ve yaşamsal öneme sahip bazı maddelerin eksikliği kendini açıkça hissettirmeye başlar. Onikiparmakbağırsağı ülserinde de görüldüğü gibi stres, bedenin bu bölümünü büyük ölçüde etkiler. İncebağırsak, sindirim sisteminin en uzun bölümüdür. Onikiparmakbağırsağı, jejunum ve ileum adı verilen üç bölümden oluşur.

Tedavi Şekli

İNCEBAĞIRSAK
Besin maddelerinin pek çoğunun özümlenmesi, yaklaşık uzunluğu 6 metre olan incebağırsakta gerçekleşir. Bu nedenle, tüm incebağırsak rahatsızlıkları, tam beslenmeyi engeller ve yaşamsal öneme sahip bazı maddelerin eksikliği kendini açıkça hissettirmeye başlar. Onikiparmakbağırsağı ülserinde de görüldüğü gibi stres, bedenin bu bölümünü büyük ölçüde etkiler. İncebağırsak, sindirim sisteminin en uzun bölümüdür. Onikiparmakbağırsağı, jejunum ve ileum adı verilen üç bölümden oluşur.

Onikiparmakbağırsağı Ülseri (Ulcus Duodeni)
Onikiparmakbağırsağı, incebağırsağın ilk bölümüdür ve midenin alt bölümündeki (mide ile incebağırsağı ayıran) pilor kapakçığının karşısında başlar. Bu kapakçık, midedeki besinlerin incebağırsağa aktarılmasını kontrol eder. Eğer gerektiği gibi çalışmazsa, fazla miktarda mide asidi onikiparmakbağırsağına akar ve bu durum rahatsızlıklara yol açar. Yüksek oranda asit içeren mide salgıları onikiparmakbağırsağına aktığında, bağırsak duvarlarında oluşan tahrişler veya iltihaplanmalar zamanla ülsere dönüşebilir. Mide kapakçığından fazla miktarda mide asidinin onikiparmakbağırsağına akışının çeşitli nedenleri olabilir. En önde gelen nedenler ise, kapakçığın çalışma ritmini bozan, stres ve gerginliklerdir. İş hayatında yaşanan rekabet ortamı, stres ve gerginlikler göz önüne alındığında, yine de pek az kişinin onikiparmakbağırsağı ülserinden rahatsız oluşu şaşırtıcı bir durumdur.
Bu ülser türü üç yönlü bir tedavi gerektirir: Şifalı bitki tedavisi, beslenmede değişiklikler ve hastalığa yol açan nedenlerle ilgilenmek; yani genelde karşılaşılan stres ve gerginlik yaratan nedenlerden kaçınmaya çalışmak. Şifalı bitkilerle tedavinin değişik etkileyiş biçimleri vardır. Ülserin ve ülseri çevreleyen dokunun tahrişlerden korunabilmesi için, mukoza koruyucu özellikleri içeren ilaçlar gerekir. Ama bu mukoza koruyucu ilaçların aynı zamanda yara iyileştirici özelliğe sahip olmaları daha da iyi olacaktır. Hatmi kökü ve karakafesotu yaprağı bu özelliklere sahiptirler. Mukoza koruyucu ve yatıştırıcı olarak keten tohumu, bağırsak hücrelerinin tedavisini destekler. Meşe kabuğu veya ceviz yaprağı, bağırsak mukozasını sıkıştırır, güçlendirir ve iltihaplardan arındırır. İnce bağırsak ülserine genellikle bedensel bir güçsüzlük ve hareketliliğin azalması da eşlik eder, çünkü ülserden kaynaklanan zehirli maddeler kana veya lenf sıvısına karışabilir. Bu olasılığa karşılık da, kan temizleyici ve lenf sistemini güçlendirici ilaçlar, örneğin yoğurtotu ve echinacea kullanılmalıdır (ülkemizde tanınmayan echinacea kökü yerine, standart echinacea preparatları eczanelerden temin edilebilir ve kullanılması çok değerli katkılar sağlayacaktır).

Bu şartlara göre yapılabilecek en etkili karışım: Hatmi kökü 2 ölçek, karakafesotu yaprağı 2 ölçek, keten tohumu 1 ölçek, meşe kabuğu 1 ölçek, yoğurtotu 1 ölçek (karakafesotu yerine ısırganotu, meşe kabuğu yerine de ceviz yaprağı kullanılabilir).
Çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak çay, yemeklerden yarım saat önce içilir.
Ayrıca burada, mide ve incebağırsak ülseri tedavisinde çok başarılı olduğu bilimsel anlamda kanıtlanmış olan lahana da kullanılmalıdır. Lahanadaki bu etken madde, anti ulkus faktör olarak bilinen, ama aynı zamanda da bir vitamin olduğuna inanıldığı için, U Vitamini olarak adlandırılan maddedir. Ülser tedavisinde, taze lahananın mutfak robotunda sıkılmış özsuyundan günde 1 litre kadarı, hafif diyet yemeklerinden sonra olmak üzere içilir. Bazı duyarlı bünyelerde gaz oluşumuna neden olabilir, ama lahana özsuyuna bir miktar rezene veya frenk kimyonu çayı eklendiğinde, bu problem de çözülmüş olur.
Belirtiler devam ettiği sürece, posa ve albümin oranı düşük besinlerle beslenmeye özen gösterilmelidir. Belirtilerin azalması oranında, adım adım tam beslenmeye geçilebilir. Hastalığın en yoğun aşamasında, yulaf unu ile hazırlanan lapalar hem besleyici, hem de ülseri çevresindeki mukoza dokusunu koruma altına alır ve yatıştırır.
Stres ve gerginlik durumlarında, sinir sistemini yatıştırıcı ilaçlarla kısa süreli tedaviler uygulanmalıdır. Bir ülser oluşturmakla bizi uyaran bedenin bu tepkisinin mutlaka doğru yorumlanması gerekir. Tarafsız bir içebakış sonucunda kişi, anlamsız ve boş bir yaşam sürdürüp sürdürmediğini anlayabilir. Anlamlı bir yaşam sürdürebilme yolunda karşılaşılacak problemlerin çözümü için, pek çok yöntemden, örneğin basit gevşeme yöntemlerinden psikoterapiye kadar yararlanılabilir.
Kediotu kökü ve mayıs papatyası eşit oranda karıştırılarak, gerginlik halini ortadan kaldıran etkili bir yatıştırıcı çay hazırlanabilir. Ayrıca, lavanta, ıhlamur ve oğulotu da bu amaç doğrultusunda kullanılabilecek bitkilerdendir.

İncebağırsak İltihabı (Enteritis)
İncebağırsağı etkileyen iltihabik bir süreçtir. İncebağırsağın bir bölümünde veya tümünde görülebilir. Etkilediği bölüm, onikiparmakbağırsağı iltihabı (Duodenitis), başbağırsak bölümü iltihabı (Jejunum) veya incebağırsağın son bölümünün iltihabı(İleitis), aynı yöntemle tedavi edilebilir. Bu tedavi yöntemi ise, onikiparmakbağırsağı ülserine karşı uygulanması önerilen yöntemdir. Bu bitki karışımına ısırganotu da eklendiğinde, iltihaplanma ve ağrı süreci kısalır.

Özümleme Problemleri (Kötü Ve Yetersiz Sindirim)
Besinlerin tümünün veya yalnızca bazılarının (örneğin minerallerin) incebağırsak tarafından özümlenememesi hali, yaygın ama genellikle teşhis edilemeyen bir aksaklıktır. Bu durum, beslenme yetersizliği belirtilerine, belirgin mineral ve vitamin yetersizliğine, kansızlığa ve kilo kaybına, karın ağrılarına veya teşhisi kolay olmayan hastalıklara yol açabilir.
Bu özümleme yetersizliği genellikle, bazı besin maddelerine karşı oluşan alerjik tepkilerin, bağırsak mukoza hücrelerini olumsuz etkilemesinden kaynaklanır. Bu tür alerjiler, örneğin tahıl alerjisinden kaynaklanan karın hastalıkları gibi belirgin olabilir veya hiçbir belirti vermeyebilirler. Ama özümleme yetersizliği ile ilgili en küçük bir kuşku duyulduğunda, alerjiye neden olabilecek besinlerin tüketilmesine son vermek gerekir. Pek çok besin maddesi alerjilere neden olabilir, ama artık, genelde alerjilere yol açan dört besin maddesi grubu çok iyi biliniyor. Yapışkan albümin içeren besin maddelerinden, özellikle rafine edilmemiş tahıl ürünlerinden kaçınmak gerekir. Süt ve peynir, tereyağı gibi süt ürünleri de çoklukla alerjilere yol açarlar. Yumurtanın yanı sıra, şeker ve şekerli ürünlere de dikkat edilmelidir. Sözü edilen bu besin maddeleri beslenme programından 2-3 hafta boyunca çıkarılıp, olası değişikliklerin gözlemlenmesi gerekir. Eğer olumlu değişiklikler saptanırsa, alerjiye yol açan besin maddesi veya maddeleri beslenme programından tümüyle çıkarılmalıdır. Hiçbir sakıncası olmayan bu basit yöntemle alerjiler kontrol altına alınabilir.
Bağırsak mukoza hücrelerinin yatıştırılması, tedavi edilmesi veya yenilenmesi için, şifalı bitkilerden yararlanılabilir. Ebegümeci, keten tohumu, aynısafa, mayıs papatyası, hatmi kökü gibi bitkiler, mukoza koruyucu ve yatıştırıcı olarak kullanılabilir. İltihap giderici ve mukoza güçlendirici özellikleri ile, ceviz yaprağı, meşe kabuğu, eğir kökü kullanılabilir. Ayrıca bu amaçla, taze elma suyu bolca içilebilir. Gaz oluşumunu önleyici veya gaz söktürücü olarak, rezene, frenk kimyonu, mayıs papatyası ve şerbetçiotu anımsanmalıdır. Her şeyden önce de, bağırsak iltihabına karşı korunabilmek için, echinacea preparatları kullanımının en etkili yöntem olduğu unutulmamalıdır.

KALINBAĞIRSAK
Kalınbağırsağın başlıca görevi, suyu ve mineralleri emmektir. Besin maddeleri, incebağırsakta özümlendiği için, kalınbağırsakta hemen hemen hiç veya çok az özümlenir.

Körbağırsak İltihabı (Appendicitis)
Körbağırsak apandisinin kronik ya da akut iltihabıdır. Bir nöbet biçiminde birden ortaya çıkan akut apandis iltihabı mutlaka tıbbi müdahale gerektirir; aksi halde, apandis duvarının yırtılması sonucunda, karın zarı iltihabı (Peritonitis) oluşabilir ve bu durumda ölüm tehlikesi söz konusudur.
Kronik bir körbağırsak iltihabının belirtileri ise, yüksek ateş, mide bulantısı ve bazen kusma eşliğinde zaman zaman görülen, karnın alt sağ bölümündeki ağrılardır.

Bu kronik rahatsızlık, şu bitki karışımı ile tedavi edilebilir: Böğürtlen yaprağı, mayıs papatyası, kekik, ısırganotu çok ince kıyılır ve eşit oranda iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 8-10 dakika boyunca ağzı kapalı durumda demlendikten sonra süzülür. Güne 3-4 bardak bitki çayı, aç karnına veya öğün aralarında içilir.
Ayrıca, iltihabın kurutulmasının hızlandırılması için, echinacea preparatları (draje veya tentür) kullanılmalıdır.
Bölgedeki gerginliği azaltmak ve ağrıyı yatıştırmak için de, süt içinde pişirilen adaçayı yaprakları, bir tülbendin içine yatırılarak, dayanılabilecek sıcaklıkta kompres olarak, yatakta uygulanır.
Hastalığa genelde kabızlık eşlik ettiği halde, müshil ilacı kullanımından kaçınılmalıdır, çünkü durumu kötüleştirebilir.
Ani krizlerde doktora başvurmak gereği kesinlikle unutulmamalıdır!

Kalınbağırsak İltihabı (Kolitis)
Kolit, sindirim sisteminin bu organında en sık görülen hastalıktır. Yoğunluğu ve belirtileri, iltihaplanmanın derecesine bağlıdır. Belirtiler kişilerin özelliklerine göre değişebilir ama genelde, ishal ve kabızlık arasında sürekli değişimler, hareketliliğin azalması ve depresyon sıklıkla görülür. Şiddetli ağrılara yol açabilen bu hastalık, şifalı bitki kullanımı ve uygun beslenme diyetleri ile kısa sürede tedavi edilebilir.
Uygun bitki karışımı aşağıdaki gibi olabilir: Hatmi kökü 2 ölçek, civanperçemi 2 ölçek, mürver çiçeği 1 ölçek, mayıs papatyası 1 ölçek, aynısafa (veya ısırganotu) 1 ölçek. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 8-10 dakika üstü kapalı biçimde demlendikten sonra süzülür. Günde 3-4 bardak bitki çayı, aç karnına veya öğün aralarında içilir.
Ayrıca, günde 6 yudum eğir kökü çayı, yemeklerden önce ve sonra birer yudum olmak üzere içilmelidir.
Taze lahana özsuyu kullanımı da tedavi süresinin kısalmasına ayrıca katkıda bulunabilir( onikiparmakbağırsağı ülseri bölümüne bakın).
Bağırsak mukozasını sıklaştırıcı, güçlendirici olarak, meşe kabuğu veya ceviz yaprağı çayı da kullanılabilir. Ayrıca, iltihabın kurutulmasında başlıca rolü üstlenebilecek olan, echinacea preparatlarının kullanımı da ihmal edilmemelidir.
Hastalığın nedenleri arasında stres ve korku da bulunuyorsa, bitki karışımına, sinir sistemini yatıştırıcı bitkilerden kediotu kökü, sarı kantaron ve ıhlamur da eklenebilir. Alerjen etkileri veya içerdikleri katkı maddeleri nedeniyle bağırsakları tahriş edebilecek besinlerden kaçınmak gerekir. Fiziksel tahrişler de, posalı ve lifli besinlerden kaçınılarak önlenebilir. Çilek ve böğürtlen türü meyveler, fındık-fıstık türü kuruyemişler ve (lahana türü) lifli sebzelerin yemeklerinden veya salatalarından kaçınılmalıdır. Çok sıcak ve çok soğuk yiyeceklerden ve içeceklerden de (sıcak çay-kahve, dondurma, bira) kaçınılmalı, alınan tüm besinlerin beden ısısına uygun olmasına özen gösterilmelidir.
Alkol, sirke ve turşular, etkili baharatlar ve peynirler, yağda kızartılmış yemeklerden uzak durulmalıdır.
İnek sütü ve süt ürünleri, kalınbağırsakta alerjiye yol açan başlıca besinlerdendir. Kahve ve fazla yağlı et ürünlerinden de kaçınılmalıdır. Eğer süt içmek ille de gerekiyorsa, keçi sütü veya soya sütü kullanılmalıdır. Yenebilecek besin maddeleri ise, yumurta, hafif ve kolay sindirilebilen et türleri, balık, karaciğer, kümes hayvanları, çorbalar, az pişmiş sebze ve meyveler (muz çiğ yenebilir), rafine edilmemiş beyaz un ürünleri, ince öğütülmüş tahıl ürünleri ve en başta gelen diyet yemeği olarak, yulaf lapası.
Gün boyunca pek çok kere azar azar yemek, günde 3 kere fazlaca yemekten daha doğrudur. Akut iltihap süresince bu diyetin uygulanması gerekir. Belirtiler azaldıkça, posalı ve lifli besinler kademeli olarak beslenme programına alınabilir. Tahriş edici kimyasallar ve alerjiye yol açan besinler, beslenme programından tümüyle çıkarılmalıdır.

Divertikül İltihabı (Divertikulitis)
İçinde yaşadığımız uygar dünyada genellikle tüketiciye sunulan sağlıksız beslenme biçimleri nedeniyle, özellikle bağırsak duvarları hastalıklara yatkın hale gelmiştir. Bu zafiyet, bağırsak duvarlarında, divertikül adı verilen, kese biçiminde çıkıntılar oluşmasına yol açmaktadır. En çok görüldüğü yerler ince ve kalınbağırsaktır. Genelde küçük ve az sayıda kesecikler oluşmakta, ama bazen de çok sayıda ve büyük keseler oluşabilmektedir. Bu keseler genelde pek az veya hiçbir sıkıntıya yol açmayabilirler, ama bir iltihap odağı haline gelebilir ve içlerinde atık maddeler biriktirebilirler de. Bir iltihaplanma başladığında, bol posalı veya sindirimi mümkün olmayan (örneğin domates kabuğu) maddeler ağrılara ve rahatsızlıklara yol açabilir.
Divertikül iltihapları, bir şifalı bitkiler karışımı ve beslenme diyeti uygulamasıyla tedavi edilebilir.
Etkili bir karışım aşağıdaki gibi olabilir: Isırganotu 2 ölçek, hatmi kökü 2 ölçek, mayıs papatyası 1 ölçek, eğir kökü 1 ölçek, civanperçemi 1 ölçek.
Bitkiler ayrı ayrı çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika boyunca üstü kapalı olarak demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak çay, yemeklerden yarım saat önce, tatlandırılmadan içilir. Divertikül iltihabına gaz şişkinliği de eşlik ediyorsa, karışıma 1 ölçek zencefil, rezene veya frenk kimyonu da eklenebilir. Kabızlık durumunda ise, 1 ölçek de sinameki yaprağı eklenir. Diyet konusu ise ilginçtir: Hastalık posasız ve lifsiz besin tüketiminden kaynaklandığı halde, akut iltihap durumunda, posalı ve lifli besinlerden kaçınmak gerekir, çünkü bunlar hastalığın durumunu kötüleştirebilirler. Uygulanacak beslenme diyeti, daha çok mukoza koruyucu, örneğin yulaf lapası türü besinlerden oluşmalıdır. Ancak iltihaplanma kontrol altına alındıktan sonra normal bir beslenme programı uygulanmalıdır. Divertikül iltihabının kontrol altında tutulabilmesi ise, ancak doğal ve sağlıklı bir beslenme biçimiyle mümkündür.
Kaynak: www. doktordoga. com


Bağırsak Kanseri

Hastalık Hakkında Bilgi

Kansere bağlı ölümlerin ikinci en sık sebebi kalın bağırsak kanserleri olup son yıllarda gelişen tanı ve tedavi yöntemleri sonucu bu hastalık erken yakalandığında başarıyla tedavi edilebiliyor.

Tedavi Şekli

Kimler Risk Altında?
Ailesinde bağırsak kanseri hikayesi olanlar,
Kalın bağırsaklarında polip tespit edilmiş hastalar,
Sigara içenler,
İltihabi bağırsak hastalıkları olanlar,
Asbeste maruz kalanlar,
Batı usulü (yağdan zengin, lifden fakir, koruyucu maddeler içeren besinler ile) beslenenler,
Bağırsak kanseri açısından yüksek risk taşırlar.
Ne Yapmalı?
Sağlıklı ve dengeli beslenmeye dikkat edin. Az yağlı, bol lifli (sebze, meyve, kepekli unla yapılmış yiyecekler) besinleri tercih edin.
Ailenizde bağırsak kanseri hikayesi varsa, dışkınızda kan gördüyseniz, dışkılama alışkanlığınızda değişiklik olduysa (uzun süreli ishaller veya kabızlık v.s.) yaşınız ne olursa olsun hekime başvurarak gerekli muayene ve testlerin yapılmasını sağlayın.
Bağırsak kanserlerinin çoğu poliplerin sonradan kanserleşmesi ile oluşur. Poliplerin erken farkedilip çıkartılmasıyla kanser gelişmesi tamamen önlenebilir.
50 yaş ve üzerindeki sağlıklı bireylerin yılda bir kez dışkıda gizli kan baktırması ve her beş yılda bir parmakla makattan muayene ve kolonoskopi yaptırması önerilir.
Yüksek risk grubundaki kişilerde (ailevi bağırsak kanserleri, iltihabi bağırsak hastalığı bulunanlar v.s.) yılda bir kez kolonoskopi ve muayene önerilir.

MALİGN HASTALIKLARIN DOĞAL DESTEK TEDAVİSİNDE
CA1: İçeriğinde safran, curcumin, quercetin gibi %100 doğal bitki ekstreleri kullanılmıştır. Fayda görmek için en az bir ay devam edilmelidir. Her bir kavanozda 300 gram CA1 bulunmaktadır. 1 aylık tedavi maliyeti 500 YTL'dir.

TEDAVİYE EK OLARAK (İçeriği kişiye ve hastalığa göre değişen çeşitli macun, bitki özleri ve suları bulunan) dolaşım, sindirim, boşaltım, sinir sistemi, endokrin sistem ve bağışıklık sistemine yararlı ürünler verilmektedir. Tedavi eklerinin toplam bedeli 130 YTL'dir. Sonuçta bir aylık tedavi maliyeti sadece 630 YTL'dir. Bir ay bile düzenli kullanıldığında gözle görülür ölçüde yaşam kalitesinde artış gözlenecektir. Tedavi süresince uzman doktorumuz tarafından muayene, takip, bilgilendirme, usg, ekg vs. ücretsiz olarak yapılacaktır. Ürünlerimiz Sağlık Bakanlığı'nın izin verdiği bitkilerden oluşmaktadır. İlaç değildir. Hijyen ve güvenlik nedeniyle satılan ürün hiçbir şekilde geri alınmaz.

KANSER HASTALARINA TAVSİYELER
Bol bol taze sıkılmış sebze ve meyve suyu için.
Brokoli, lahana, maydanoz kürleri uygulayın.
Asla klorlu su kullanmayın. Özellikle de yemeklerde.
Gıdalarınızı paslanmaz çelik ya da cam kaplarda pişirin.
Alkollü içecek, çay, kahve ve meşrubattan uzak durun.
Rafine besinler ve muamele görmüş gıdalar kullanmayın. Endüstriyel beyaz şekerden ve kırmızı etten uzak durun.
Tuzu azaltın ve iyotlu tuz kullanın.
Patates, kuru fasulye, fındık, yeşil sebze gibi potasyum açısından zengin gıdalar alın.
Günde en az sekiz saat uyuyun. Özellikle gece birde melatonin isimli çok önemli hormon en yüksek seviyeye çıkmaktadır. Sessiz ve ışıksız bir odada yatın.
Bitkilerden yaptığınız çayları için; ıhlamur, adaçayı gibi.
Yemeklerinizde zencefil, zerdeçal gibi baharatları doktor tavsiyesinde kullanın.
Kavrulmamış ayçiçek, kabak çekirdeği, badem ve özellikle siyah çekirdekli üzüm yiyin (çekirdeği çok önemlidir).
Doktor Ömer Coşkun’un formülü olan kanser setiyle sağlığına kavuşan ve yaşam kalitesi artan birçok hasta mevcuttur. Kanser sorununuzda bitki ve bitki özlerinden faydalanmak istiyorsanız danışmanımız olan Doktor Ömer Coşkun'a iletişim sayfamızdaki telefon mail adreslerinden ulaşabilirsiniz. Kanser için doğal destek set halinde kullanılmakta ve satılmaktadır.
HEMOROİD/BASUR / BASUR / Rektumdaki venöz damarların kabarıklık, kanama ve ağn gibi bulgularla beliren genişlemesi.
Şifalı sebze, meyve ve otlar: Öküzgözü, kayakoruğu, çobançantası, devedikeni, Hindkestanesi, selvi, çobandeğneği, sarıçalı, düğünçiçeği, ısırganotu, adamotu, patlıcan, binbiryaprakotu, farekulağı, meşe, siyah mürver, sığırkuyruğu, sarımsak, soğan, pırasa, lahana, maydanoz, kavun, ıspanak, pazı, patates, şeftali, üzüm, badem, kestane, ayva, incir, dut, menekşe, abdestbozanotu.
* Müshil olarak: Keten veya hardal tohumu.
* İltihaplanma durumunda: Dulavratotu, golden elma, sığırkuyruğu.
Dikkat! Acılı yiyecekler, baharatlar, çay, kahve, fazla et ve balık yasak, kabız olmak zararlı.
R1* Yemeklerden önce 100 gram rendelenmiş havuç yenir.
R2* Bir kaba 1 kilogram meşe ağacı kabuğu konur. Üzerine 8 bardak su ilave edilip 15 dakika kaynatılır. Soğuduktan sonra üçte biri süzülüp, içine oturulabilecek kadar suya katılır. 5 dakika içinde oturulur.
R3* 4 bardak kaynar suya 1 çorba kaşığı ufalanmış civanperçemi konur. 20 dakika demlendirilir. Öğle ve akşam yemeklerinden önce 1'er bardak içilir. 10 gün davam edilir.
R4* 1 bardak kaynar suya 1 çorba kaşığı ufalanmış lâbada konur. 20 dakika demlendirildikten sonra süzülür, 1 tatlı kaşığı süzme bal ilave edilip içilir. Günde 3 kere.
R5* 100'er gram çok ince kıyılmış kuru incir yaprağı ile iyice dövülmüş nöbet şekeri karıştırılır. Yemeklerden yarım saat önce l'er tatlı kaşığı yenir. Üzerine su içilir.
R6* Veya;
Afyon 4 gram
Zencefil 4 gram
Akgünlük 5 gram
Tobalak 5 gram
Safran 4 gram
Eğirkökü 4 gram
Mürsafi 4 gram
Bu eczalar döğüldükten sonra tartılır. Yapılışı şöyledir: Bir yumurta sarısına afyon ve safran ilave edilir, karıştırılır. Bir gece ayazlatılır. Güneş doğmadan iki saat evvel içeri alınır. Diğer eczalar ilâve edilerek iyice karıştırılır. Macun haline getirilir. Nohut büyüklüğünde haplar yapılır, yemeklerden sonra birer adet yutulur. Bir ay devam edilir. Yedi türlü basura şifadır.
R7* 40 gram demir dikeni bitkisi, 1 litre suda kaynatılıp yemeklerden sonra birer bardak içilir.
R8* Pırasanın beyaz kısmını doğrayıp kâfi miktar su ve zeytinyağı ile pişirip basur üzerine koyup Sağlamalıdır.
R9* Gazyağına pamuk batırıp memeler üzerine koyup bağlamalı, iç basur için fitil yapmalı yeni basuru tedavi eder. Eski basurun ağrısını giderir. Basura şifalıdır.
R10* Acıkavun (eşekhıyarı) bitkisinin kökünü kurutup döğmeli, yemeklerden iki saat evvel bir kahvekaşığı kadarım bir fincan ılık su ile içmelidir. 15-20 gün kadar devam etmelidir.
R11* Bir adet kuru soğanın tepesini kesmeli, meşe mazısını iyice döğmeli soğanın göbeğini çıkarıp toz mazıyı içine koymalı kıvılcımlı (kızgın) külde veya hafif ateşte pişirmeli, dayanılabilecek sıcaklıkta iken üzerine oturmalı, birkaç gün devam etmelidir.
R12* 40 gram böğürtlen yaprağı, körpe uç filizi ile beraber bir litre suda kaynatıp günde 3-5 bardak içmeli, birkaç gün devam etmelidir.
R13* Karayemiş (Laurus cerasus) çekirdekleri iyice doğulup bal ile karıştırılarak sabah aç karnına ve akşam yatarken ceviz büyüklüğünde yemelidir.
R14* Sünnetlüce otunu (buna, gaffarışerif (chondrilla jumcea) veya ak hindiba da derler) çöpleri ile iyice döğmeli ağırlığının iki misli süzmebah hafif ateşte kıvama getirmeli, ateşten indirip doğulmuş sünnetlüce otunun tozunu ilave ederek karıştırmalı. Akşamları yatarken ceviz kadar yemeli. Buna bir müddet devam etmelidir. Basur memelerini kurutur. Hatta siğilleri dahi kurutur.
Hemoroid Tedavisinde 10 Önlem
Ağrı, kanama, anal akıntı, kaşıntı, vs. işte bu şikayetlerinizi önlemek ve dolayısıyla da hemoroidal hastalığın iyileşmesine katkıda bulunmak için izlenecek 10 basit tavsiye:
Çok su içiniz: Gün de en az 1.5 ila 2 litre.
Dengeli besleniniz: Lif, tahıl, kepek ekmeği, meyva ve sebze açısından zengin gıdalar alınız.
Jimnastik, yürüme ve yüzme gibi düzenli egzersizler yapınız. Bisiklet ve ata binme gibi bazı sporlardan kaçınız.
Tuvalete, her gün belirli bir saatte gidiniz, ( örneğin uyandığınızda bir bardak su içtikten sonra )
Sıcak yerlerde çok uzun süre kalmayınız.
Lokal tahribata (baharatlı yemekler, alkol) ya da bağırsak hareketliliğine (kahve, çay ) neden olabilecek gıdalardan kaçınınız.
Lokal kişisel temizliğinize özen gösteriniz, ancak uzun süreli kullanımda, tahriş ( dar iç çamaşırlar ve sıkı giyisiler v.b.) edebilecek ürünlere dikkat ediniz.
Ağır yükleri taşımaktan kaçınmaya çalışınız.
Dar giyisiler giymekten kaçınınız.
Semptomlar devam ederse (örneğin tuvalet kağıdında kan, anal rahatsızlık, akıntı) doktorunuza danışınız.
BASUR
Zulumba ve Üzerlik tohumu eşit oranlarda katıştırılıp, sabahları aç karnına 1 çay kaşığı yenir.
Basur (Hemoroit)
Basur, düzbağırsağın(rektum) ve anüsün çok rahatsızlık verici bir hastalığıdır. Düzbağırsağın içinde veya anüsün dışında oluşabilir. Şifalı bitkilerle içten ve dıştan yapılan tedavilerde genelde başarılı sonuçlar alınabilir. Ama her şeye rağmen, hastalığın kaynağının teşhis edilerek öncelikle tedavisi şarttır. Eğer bu temel tedavi yapılmazsa, basurlar hep yeniden oluşacaktır. Hastalığın nedeni, öncelikle, daha önceki bölümlerde ele aldığımız, kronik kabızlıktır. Hastalığın oluşmasındaki ikinci önemli neden ise, karaciğer fonksiyon bozukluklarıdır. Ayrıca gebelik döneminde altkarında kan dolaşımı yetersizliğinden, hareketsizlikten veya şişmanlıktan da kaynaklanabilir. Kan damarı duvarlarının kalıtımsal zayıflığı nedeniyle de basur memeleri oluşabilir. Bu memelerin patlaması sonucunda açık kırmızı renkli kan görülür. Bu kanın gerçekten de basurdan kaynaklanıp kaynaklanmadığının bir uzman doktor tarafından mutlaka teşhis edilmesi gerekir. Böylece, kötü karakterli bir hastalık kuşkusundan da kurtulunmuş olur. Doktora gitmekten çekinmek hiçbir yarar sağlamaz, ama kötü karakterli hastalıkların erken teşhis edilebilme şansı elden kaçırılmış olabilir.
Uzun süre oturulduğunda, oturulan bölgeye kan hücum eder. Bu durum, kabızlıkla birlikte basur oluşumuna yol açar. Acaba bu duruma karşı neler yapılmalıdır? Açık havada yürüyüş veya hafif sporlar ve yüzme, altkarın bölgesinin kan dolaşımını uyarır. Ayrıca kabızlığa karşı da önlemler alınmalıdır. Buğday kepeği, keten tohumu unu, siyah ekmek, bal, bol miktarda sebze ve pirinç harikalar yaratabilir. Anüs kaslarını çalıştırınız. Böylece damarlarda birikmiş olan kanı dağıtabilirsiniz: Günde pek çok kere, anüs kaslarını birkaç saniye boyunca sıkınız ve bu hareketi en azından 20 kere yineleyiniz. Her dışkılamadan sonra anüsü bol suyla yıkayıp, yumuşak tuvalet kağıdı ile kurulayınız. Soğuk suda oturma banyoları, mayıs papatyası ve atkuyruğu kaynama suyu ile hazırlanan soğuk oturma banyoları rahatlatıcıdır.
Basurlar, özellikle karaciğer hastalıkları ile birlikte görüldüğünde, başka bir açıdan ele alınmalıdır. Örneğin siroz hastalığında olduğu gibi, karaciğerde kan birikimi oluştuğunda, kan basıncı bağırsaklara doğru yönelir ve düzbağırsak damarları kanla dolarak şişer. Kapı toplardamarında (vena portea) oluşan bu yüksek basınç nedeniyle, anüs mukozası yüzeyinde veya anüs kanalı içinde basur memeleri oluşur. Basurlarından kurtulmak isteyen kişi, bu oluşumun kaynağını araştırmalı ve belki de kapı toplardamarında oluşan basıncın azaltılması yönünde adımlar atmalıdır. Bu konuda tabii ki bir uzman doktorun görüşünün alınması gerekir. Uygulanacak olan tıbbi tedavi, basit bir yöntemle de desteklenebilir: Sabah ve akşam yemeklerinden önce 10-15 damla atkestanesi tentürü, biraz suya karıştırılarak alınır.
Kan birikimlerinin harekete geçirilmesi için, hindiba çayı günde 2-3 bardak içilebilir. Lokal tedavi olarak, meşe kabuğu veya ceviz yaprağı kaynama suyu ile uygulanan lavmanlar veya kompresler çok büyük rahatlıklar sağlayabilir, ama önce bağırsakların boşaltılması gerekir. Başka bir tedavi biçiminde de uzun süre boyunca, gün aşırı değişimle, beyaz ballıbaba yaprağı, ahududu yaprağı veya böğürtlen yaprağı çayından günde 2 bardak içilir. Ayrıca, uzun süreli kullanımlarda civanperçemi çayı da kendisini kanıtlamıştır. Rahatsızlıklar sona erene kadar bu çay kürlerinin sürdürülmesi gerekir.
Tuzlu suyla hazırlanan mayıs papatyası buğu banyosunun üstünde 10-15 dakika kadar oturduktan sonra, kantaron yağı emdirilmiş bir pamuk, büzgen kasın sonuna kadar ulaşmak üzere, anüsten içeri sokulur. Böylece, dışkılamada rahatlık sağlanmış ve olası mukoza çatlakları önlenmiş olur.
Anüse sürülebilecek veya kompresler yapılabilecek bir merhemi herkes hazırlayabilir: 100g içyağında 20g kurutulmuş çobançantası kısaca kızartılır ve serin bir yere kaldırılır. Ertesi gün yağ tekrar ısıtılır ve tülbentten geçirilerek süzülür. Buzdolabında saklanmalıdır.
Uzun süreli uygulamalar: Isırganotu, ahududu veya böğürtlen yaprağı çayı, dönüşümlü olarak ve balla tatlandırılarak içilebilir. Bolca çiçek balı tüketimi yararlı olur. Veya hindiba, ısırganotu, sinirliot eşit karışımının çayı günde 3 bardak içilir ve aynı zamanda da atkuyruğu veya atkestanesi yaprağı oturma banyoları alınabilir.
 İSHAL

Havuç, limon, nar ise ishale iyi gelir. Bir miktar kurutulmuş adaçayı 1 litre suda kaynatılırak içildiğinde ishale iyi gelir.
Ahududu yaprakları ishal kesicidir.
Arpa'nın suda kaynatılarak elde edilen sıvısı ishali önler. Böbrek ve safrakesesi taşlarının sebebiyet verdiği ağrılara, karaciğer ve dalak hastalıklarına, bronşit ve nezleye, cilt hastalıklarına, kansızlığa, raşitizm hastalığına iyi gelir. Kemik kireçlenmesini önlemesi en önemli özelliğidir.
Böğürtlen ishale iyi gelir.
Bademyağı başlı başına bir ilaçtır. Yumuşatıcı etkisi olduğundan küçük çocukların kabızlığını gidermek için bir kahve kaşığı kullanılırsa iyi sonuç alınır. Hem iç organlar için hem de cilt için çok yararlıdır. Yaralara sürüldüğünde acıyı dindirir.
Gül yaprakları çay gibi kaynatılıp içilirse rahatlık verici ve ishal gidericidir.
Kestane ağacının yaprakları kaynatılıp, içilirse ishali önler.
Koyu çay, şeftali ishali önler.
Kızılcık'ın en etkin olduğu rahatsızlık ishaldir. Kabızlık yapar.
Labada ishal kesicidir. Bağırsaklara dolgunluk hissi veren iyi bir besindir.
Misk otu kötü kaynatılarak içildiğinde ishali önler.
Muz kabızlığa çok iyi gelir.
Mürver ağacı çiçeklerinden yapılan çay içilince, zatürree başlangıcı, nefes yolu hastalıkları, nezle, grip, öksürüğe iyi gelir.
Pirinin tutucu etkisinden ötürü ishal kesici özelliği fazladır.
Yabani armut (ahlat) pişirilerek yendiğinde ishali önler.
İSHAL / DİARE / Dışkı miktannın ve akışkanlığının fazlalaşması ile bağırsak hareketlerinin artması sonucu kişinin olağanüstü sayıda ve miktarda dışkılama yapması.
Şifalı sebze, meyve ve otlar: Koyunotu, beşparmakotu, arslanpençesi, hatmi, alıç, çobançantası, şimşir, karahindiba, kola, büyükkarakafesotu, papatya, keçiboynuzu, kocayemiş, çobandeğneği, golden elma, sarıçalı, mübârekotu, okaliptüs, çilek, ıtır, kılıçotu, ahududu, kurtbağrı, ebegümeci, eşek yoncası, nar, muşmula, ısırgan, arpa, haşhaş, palamut, köpekayası, kırmızı gül, böğürtlen, adaçayı, siyah mürver, üvez, sığırkuyruğu, çay, enginar, havuç, ıspanak, soğan, patates, kiraz, ceviz, üzüm.
R1* Chenop. botris (farekulağı sap.) .........100 g.
Kullanılışı: 1 çorba kaşığı bitki 400 g. suda 10 dakika kaynatılır. Günde 3 defa yemeklerden evvel birer kahve fincanı alınır.
R2* 30 gram yabanmersini veya ayıüzümü goncası + 30 gram mübârekotu tepe kısmı +15 gram golden elma tohumu +10 gram nane tepe kısmı + 10 gram melisa yaprağı + 30 gram çobandeğneği kökü karıştırılır, 1 bardak suya 2 çorba kaşığı konur. Hafif ateşte 10 dakika kaynatılır. 15 dakika bekletildikten sonra ezilerek süzülür. Günde 2- 6 bardak içilir.
R3*
Fr. Myrtili (siyah ayı üzümü meyve.) ...........................200 g.
Kullanılışı: 3 çorba kaşığı bitki 1 litre suda 15 dakika kaynatılır. Yemeklerden evvel su yerine birer çay bardağı alınır. Aynı zamanda kızılcık meyveleri de kullanılabilir.
R4*
Rp. 35 Hb. Hyperici (sarı kantaron sap.) ..............................20 g.
Hb. Millefolii (civanperçemi sap.) ........................................20 g.
Cort. Viburni (kuşhüvezi kabuğu) .......................................20 g.
Cort. Granati (nar kabuğu) ...............................................20 g.
Cort. Ouerci (meşe kabuğu) ..............................................20 g.
Hb. Visci albi (çekem sap,) ...............................................30 g.
Fr. Cornus mas. (kızılcık yemişi) .........................................30 g.
Fr. Paliur. acul. (karaçalı meyvesi) ......................................40 g.
Hb. Gentianae (mavi centiyane sap.) ..................................40 g.
Fol. Menthae pip. (nane yaprak.) .......................................40 g.
Rad. Tormentillae (dağ beşparmakotu kök.) ..........................50 g.
M. f. species! (karıştırılır!)
Kullanılışı: 2 çorba kaşığı bitki 600 g. suda 10 dakika kaynatılır. Her 3 saatte birer kahve fincanı içilir.
R5* 2 bardak suda 1 çorba kaşığı pirinç kaynatılır. Süzülüp içilir.
Dikkat! içme suları mikroplardan arıtılmalıdır. Gerekiyorsa, 10 dakika kaynatıldıktan sonra kullanılmalıdır.
* Meyve ve sebzeler bol suda yıkanmalı, beslenmede kullanılan her türlü eşya iyice temizlenmelidir.
* Hastaya su ve sulu besinler verilmeli, yağlı besinlerden kaçınmalıdır.
* Uygun içecekler: Limonata, orta şekerli çay, tuzlu ayran, gazı çıkarılmış gazoz, gazı çıkarılmış kola.
* Çocuk ishalleri için: Papatya, adaçayı.
İshal bir cezve kaynar suya bir çay kaşığı taze toz tarçın konur  süzülür,İçilir. İshal için demli çay, kola ayva yaprağından yapılmış cay etkilidir.
Kabızlık (Kenevir) cetene akşam yemeğinden beş on dakika önçe bir  bir buçuk yemek kaşığı kenevir yerse
Bu problemini giderir. Kenevir in bunun dışında başka faydaları da vardır hiçbir yan etkisi
Yoktur.

Kalınbağırsak iltihabı. Ebegümeci: Bir tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış taze yaprak, bir bardak soğuk suda 10-12 saat bekletilir ve ılıklaştırılarak

Günde iki bardak aynısefa çayı içilmesi halinde bağırsak iltihabı  yüzünden çekilen sıkıntının kısa bir  sürede rahatlanması  görülecektir. Yarım tatlı kaşığı dolusu  aynısefa ortaboy bir su bardağı dolusu kaynak suyla haşlanır. Sekiz on dakika bekletildikten sonra süzülür ve içilir.

Bağırsak çürümesi
Tüketilen besinlerdeki albümin maddelerinin gereğince ayrıştırılamadığı durumlarda, bu maddelerin bağırsaklarda bakterilerin saldırısına uğraması durumu burada bağırsak çürümesi olarak tanımlanıyor.
Bu durumun sonucunda bağırsakta bir albümin çürümesi oluşur. Genelde normal sayılabilecek bu durum, normal ölçüleri aşmaya başladığında sağlık sorunları ortaya çıkar. Örneğin dışkının çok kötü kokması böyle bir durumun habercisi sayılabilir. Normal ortamın sağlanabilmesi için öncelikle az albüminli bir beslenme diyeti uygulanmalıdır. Ayran ve yoğurt da yardımcı olabilir. Bu besin maddelerindeki bakteriler bağırsağı genişleterek, çürümenin yaygınlaşmasını önleyebilirler. Bağırsak çürümesine karşı kesinlikle iyileştirici yöntemlerle çıkılmalıdır. Çünkü bu durum aşırı boyutlara ulaştığında, bedenin kendi kendini zehirlemesi söz konusudur. Belirli sınırlar aşıldığında, albümin çürümesinden üreyen zehirler artık, bağırsak mukozası, böbrekler ve karaciğer tarafından yok edilemezler.
Ceviz tentürü: Haziran ortasında 20-25 tane henüz tam olgunlaşmamış ceviz meyvesi dış kabuğu ile birlikte dörde bölünerek bir kavanoza koyulur ve üstüne 1 litre konyak veya votka eklenir. Sıvı cevizlerin üstüne çıkmalıdır. Ağzı iyice kapanan kavanoz en az üç hafta sıcak bir ortamda bekletilirken arada bir çalkalanır. Süre sonunda bir tülbentten geçirilerek süzülür ve koyu renkli şişelerde saklanır. Günde yarım tatlı kaşığı ceviz tentürü, aynı miktarda suyla inceltilerek doğrudan dil üstüne alınır, 15-20 saniye kadar beklendikten sonra yutulur.
Eğir kökü: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış eğir kökü,  bir bardak soğuk suda 10-12 saat bekletilir. Süre sonunda hafifçe ısıtılır ve süzülür. Bu bir bardak çay gün boyunca yemeklerden önce ve sonra birer yudum olmak üzere içilir. Soğuyan çay her içimden önce sıcak su banyosunda (benmari) ılıklaştırılmalı veya bir termosta muhafaza edilmelidir.
Koyunotu (Agrimonia eupatoria): Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış yaprak, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür .Günde 3 bardak taze demlenmiş çay soğutulmadan yudumlanarak içilir.
Dışkıya karışan kan genellikle koyu siyah renklidir. Ancak kan bağırsağın son bölümüne aitse, dışkıda açık kırmızı renkli kan görülür. Bu durum basit bir hömoroitten kaynaklanabilir, ama midenin ve bağırsakların herhangi bir yerindeki kanser oluşumunun da belirtisi olabilir.
Altınbaşak: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Kanamanın boyutuna göre, günde 2-4 bardak taze demlenmiş çay soğutulmadan yudumlanarak içilir.
Çobançantası: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Taze demlenmiş sıcak çaydan günde 2-3 bardak yudumlanarak içilir.
Eğir kökü: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış eğir kökü, bir bardak soğuk suda 10-12 saat bekletilir. Süre sonunda ılıklaştırılır ve süzülür. Bu bir bardak bitki çayından, yemeklerden önce ve sonra birer yudum olmak üzere, günde 6 yudum içilir. Ilık çay bir termosta muhafaza edilebilir veya her içimden önce sıcak su banyosunda (benmari) ılıklaştırılır.
İsveç Şurubu: Kanamanın önemine göre günde 3 tatlı kaşığı ile 3 yemek kaşığı arasında değişebilen dozajlarda, yukarıda önerilen bitki çaylarına eklenerek alınır. Bu duruma göre, 1 kaşık(tatlı veya yemek kaşığı) dolusu İsveç Şurubu, gün boyunca yemeklerden önce ve sonra içilecek yarım bardak çaya eklenmiş olur.
Eğir kökü:  Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış eğir kökü, bir bardak soğuk suda 10-12 saat bekletildikten sonra ılıklaştırılır ve süzülür. Yalnızca bu bir bardak çay, yemeklerden önce ve sonra 1-2 yudum olarak içilir. Çay kısa sürede soğuyacağı için, her içimden önce sıcak su banyosunda(benmari)ısıtılmalı veya bir termosta saklanmalıdır.
Aynısafa merhemi: Bir İsveç Şurubu kompresinden önce deriye sürülmesi gereken aynısafa merheminin hazırlanması: Bir tavanın veya tencerenin içinde kızdırılan 250g saf domuz yağına (kaz yağı veya tereyağı da olabilir) 2 avuç dolusu ince kıyılmış taze aynısafa (çiçek, yaprak ve sap) eklenir. Kızartma yapar gibi, 2-3 dakika boyunca kabın içindekiler karıştırılır ve ocaktan indirilerek, üstü kapalı biçimde ertesi güne kadar  serin bir yerde bekletilir. Ertesi gün kap yeniden ocağa koyularak, yağ iyice akışkan hale gelene kadar ısıtılır, temiz bir tülbentten süzülerek kapaklı temiz merhem kaplarına aktarılır. (Çevirenin notu: Süzme sırasında posa sıkılacak olursa, bitkinin özsuyu yağın dibine çöker ve küf oluşturur. Bu tür merhemin buzdolabında saklanması gerekir.)
Atkuyruğu buğu kompresi: Bu hastalıkta, günde 2 kere 2 saat süreli atkuyruğu buğu kompreslerinin karın bölgesine  uygulanması önerilir. İki avuç dolusu ince kıyılmış atkuyruğu (taze bitki daha etkilidir), içinde su kaynayan bir tencerenin üstüne yerleştirilen süzgece koyulur ve tencerenin üstü örtülür. Buhar bitkileri ısıtır ve yumuşatır. Sıcak bitkiler temiz bir tülbendin üstüne yayılır ve boşta kalan uçla üstü kapanır. Tülbendin içinde kalmış olan sıcak bitkiler doğrudan karın bölgesine yatırılır. Isıyı tutucu büyük bir bezle kompres tespit edilir ve sıkıca örtülür. Kompresin etki süresi boyunca (en az 2 saat) hasta sıcak yatağında kalır ve sıkıca örtünür. Atkuyruğu buğu kompresi gece boyunca da etkilemeye bırakılabilir.
Bitki karışımı: Eşit ölçüde karıştırılan ince kıyılmış ısırganotu, aynısafa ve civanperçemi ile hazırlanan çaydan gün boyunca en azından 2 litre yudumlanarak içilir. Yarım tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. (Çevirenin notu: Gün boyuna yayılarak, her 15-20 dakikada 1-2 yudum içilmesi doğru ve yararlı olacaktır.)
İsveç Şurubu: Yukarıda önerilen bitki çayına eklenerek günde 3 yemek kaşığı dolusu İsveç Şurubu alınır. Yemeklerden bir saat önce ve bir saat sonra içilecek her yarım bardak bitki çayına yarım yemek kaşığı şurup eklenerek, günlük 3 yemek kaşığı dolusu İsveç Şurubu dozajı tamamlanmış olur.
İsveç Şurubu kompresi: İsveç Şurubunun içeriğindeki alkolün kompres sırasında deriyi kurutmasını veya tahriş etmesini önlemek amacıyla, önce karın bölgesine aynısafa merhemi sürülür. İsveç Şurubuyla ıslatıldıktan sonra hafifçe sıkılan büyükçe bir pamuk veya bez karın bölgesine yatırılır. Isı koruyucu olarak büyükçe bir kuru pamukla kompres örtülür ve hepsi bir plastik parçasıyla kapatılır. Büyücek sıcak bir örtüyle kompres örtülerek tespit edilir ve 4 saat boyunca etkilemeye bırakılır. (Çevirmenin notu: Hasta, kompres uygulaması süresince, eğer isterse evin içinde kalkıp dolaşabilir.)
Bu hastalık gerçekten de bağırsağın nezlesi olarak tanımlanabilir. Bağırsak mukozası bir bakteri saldırısına uğradığında, iltihaplanma ve mukus(sümüksel madde) üretme gibi tepkiler vermeye başlar. Bu hastalığa yakalanan kişi ise, ishal, iştahsızlık, bazen kusma ve yüksek ateş gibi belirtilerle hastalığının farkına varabilir. Aynı nezlede olduğu gibi, bu hastalık da  pek uzun sürmez ve genelde 3-4 gün içinde sona erer. Bu süre içinde hasta, bağırsaklarının ihtiyaç duyduğu rahatlığı özel bir beslenme diyeti uygulayarak sağlayabilir. Bu diyet, yalnızca şekersiz demli çay, içinde süt ve şeker olmayan ve süzgeçten geçirilen çorbalardır(örneğin mercimek çorbası). Karın bölgesine uygulanan sıcak ve kuru kompresler tedaviyi destekleyebilir.
Eğer bağırsak nezlesi kronik karakterde ise, bu durumun akla gelebilecek pek çok nedeni olabilir: Kronik bağırsak enfeksiyonu, bağırsak mayalanması ve bağırsak çürümesi, mide sıvılarında hidroklorik asit yetersizliği, fazla miktarda ağır yağlar tüketmek, yağa karşı yapısal yetersizlik, besin maddesi alerjileri ve normal bağırsak florasında olası değişiklikler. Doğru tedavi yöntemini uygulayabilmek için hastalığın kaynağını oluşturan nedenin veya nedenlerin teşhis edilebilmesi gerekir. Ama ne olursa olsun, kişi bu duruma uygun bir beslenme planı oluşturmak zorundadır.
Altınbaşak: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış altınbaşak, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır, yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Gün boyunca, teze demlenmiş 2-3 bardak çay soğutulmadan yudumlanarak içilir.
Eğir kökü: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış kök, bir bardak soğuk suda 10-12 saat demlendirildikten sonra ılıklaştırılır ve süzülür. Gün boyuna yayılarak yalnızca bu  bir bardak çay yudumlanarak içilir. Soğuyan çay her içimden önce sıcak su banyosunda(benmari) ısıtılır veya bir termosta muhafaza edilir.
Aynısafa: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış aynısafa çiçeği, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş sıcak çay yudumlanarak içilir.
İsveç Şurubu: Yukarıda önerilen çaylardan herhangi birine eklenerek, günde 3 kere yarım tatlı kaşığı İsveç Şurubu alınır.
Çıbanotu: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür.  Günde 1-3 bardak taze demlenmiş sıcak çay yudumlanarak içilir.
Eğir kökü: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış eğir kökü, bir bardak soğuk suda 10-12 saat demlendirildikten sonra ılıklaştırılır ve süzülür. Her yemekten önce ve sonra yalnızca 1 yudum içilir! Soğuyan çay her içimden önce sıcak su banyosunda ısıtılır (benmari) veya bir termosta sıcak olarak muhafaza edilir. Günde yalnızca 6 yudum içileceği unutulmamalıdır!
Ebegümeci: Bir tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış taze ebegümeci yaprağı, bir bardak soğuk suda 10-12 saat demlendirildikten sonra ılıklaştırılır ve süzülür. Gün boyunca 3 bardak çay yudumlanarak içilir. Kullanım kolaylığı açısından, bitki çayı, önceden ısıtılmış bir termosta muhafaza edilebilir. Aksi halde, her içimden önce çayın sıcak su banyosunda (benmari) ısıtılması gerekir.
Aynısafa: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış aynısafa çiçek yaprağı, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay soğutulmadan yudumlanarak içilir.
Adaçayı: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış adaçayı, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2 bardak taze demlenmiş çay soğutulmadan yudumlanarak içilir.
İsveç Şurubu: Yukarıda önerilen bitki çaylarına eklenerek günde 3 kere yarım tatlı kaşığı İsveç Şurubu alınır. Kullanım biçimi: Yarısı yemeklerden önce ve öteki yarısı da yemeklerden sonra içilen her bir bardak çaya 1 tatlı kaşığı dolusu şurup eklenir.
Eğir kökü: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış kök, bir bardak soğuk suda 10-12 saat demlendirildikten sonra ılıklaştırılır ve süzülür. Bu çaydan, her yemekten önce ve sonra 1 yudum içilir! Soğuyan çay her içimden önce sıcak su banyosunda (benmari) ısıtılmalıdır.
İsveç Şurubu: Günde 3 kere 1 yarım tatlı kaşığı şurup, biraz ılık suya veya bitki çayına eklenerek alınır.
Eğir kökü:  Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış eğir kökü, bir bardak soğuk suda 10-12 saat demlendirildikten sonra ılıklaştırılır ve süzülür. Gün boyunca yalnızca bu 1 bardak çay yudumlanarak içilir. Sıcak çay, önceden ısıtılmış bir termosta muhafaza edilebilir veya her içimden önce sıcak su banyosunda ısıtılır.
Isırganotu: yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış yaprak, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Gün boyunca 3-4 bardak taze demlenmiş çay soğutulmadan yudumlanır.
Ebegümeci: Kabaca kırılmış arpa ile hazırlanmış çorbanın üstüne, iyice yıkanarak ince kıyılmış taze ebegümeci yaprakları serpiştirilir. Yapraklar kesinlikle çorbayla birlikte pişirilmemelidir, aksi halde tedavi edici özelliklerini yitirirler.
Aynısafa: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış çiçek yaprağı, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Gün boyunca 2 bardak taze demlenmiş çay soğutulmadan yudumlanır.
Kuşekmeği(Polygonum aviculare): Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Gün boyunca 2 bardak taze demlenmiş çay soğutulmadan yudumlanır.


Aynı safa Merhemi: iki avuç dolusu ince kıyılmış taze bitki sap ve yaprak çiçek hazırlanır . beş yüz gram içyağı veya margarin  kızartma yapılaçakmış gibi kızdırılır. Ve içine bitkiler dökülür. Çıtırdaması beklenir, karıştırılır ve ateşten çekilir. Üstü kapatılarak serin bir yerde gece boyunca bekletilir. Ertesi gün hafifce ısıtılır ve tülbentten geçirilierek süzülür. Ve merhem kaplarına  aktarılır. Serin bir ortamda saklanır.


BAŞ AĞRISI VE MİGREN -ALZHEİMER HASTALIĞI NEDİR?




BAŞAĞRILARI
Prof.Dr. Okay VURAL
Başağrısı toplumun büyük kesiminde görülebilen ve insanların büyük çoğunluğunun hayatlarının değişik dönemlerinde karşılaştığı ve çare aradığı bir problemdir.Başağrılı insanları en çok endişelendiren bu ağrıya sebep olabilecek faktörler özellikle beyin tümörü korkusudur. Başağrılı insanlar sıklıkla beynimde bir tümör mü var korkusuna kapılırlar.Ancak başağrısı nadiren ciddi bir hastalığın özellikle beyin tümörünün haberci belirtisi olarak ortaya çıkar.Başağrısında doktorun en önemli hedefi başağrısına sebep olan ciddi bir hastalık varsa öncelikle onu belirlemek ve tedavi etmektir,Başağrısı çoğu kez kafada ve çevresinde bulunan(boyun gibi) kasların gerilmesine veya bazı hafif hastalıklara bağlıdır.Başağrısının toplumda sık görülen önemli bir sebebide Migrendir.



BAŞAĞRILARI
 Migren
 Gerilim tip başağrısı
-Arada bir gelen
-Kronik
 Küme Başağrısı
 Travma sonrası başağrısı
 Diğer iyi huylu başağrıları
Eksersize bağlı
İlaçlara bağlı
Yiyecek ve alkole bağlı
 Yapısal sebeplere bağlı başağrıları
-Beyin tümörleri
-Hidrosefali
-Boyundun gelen ağrılar
-Sinüzit
-Temporal arterit
-Beyin damar hastalıkları
-Beyin kanamaları
-Menenjit
-Yüz ve diş ağrıları
-Tansiyon yüksekliği
-Beyin damarlarındaki yapısal bozukluklar
BEYİN TÜMÖRLERİ
Başağrısı beyin tümörlerinde sık görülen bir belirtidir.Ancak başağrılı hastalarda beyin tümörü görülmesi nadirdir.Büyüme gösteren kitlelerde ağrı daha çok görülür.Ayrıca beyin tümörlü hastalarda başağrısı yalnız olmaz.Çoğu kez epilepsi veya başka belirti ve muayene bulguları vardır.
BEYİN DAMAR HASTALIKLARI,BEYİN KANAMALARI,MENENJİT
Bu hastalıklarda şiddetli başağrısına yol açar.Ancak bu hastalıklardada başağrısı ile birlikte olan başka belirtler olduğu gibi muayenede de bazı bulgular saptanır.Özellikle akut şiddetli başağrısı olarak bilinen kişinin hayatında ilk kez olan veya kişi tarafından hayatımın en kötü başağrısı olarak tanımlanan ve bir kaç saat veya 1-2 günden beri mevcut olan şiddetli ağrılar önemli olabilir.Böyle durumlarda mutlaka doktora başvurmak uygun olur,
KÜME BAŞAĞRISI
Bazı özellikleri ile migrene benzer.Ancak farklı yönleri vardır.Ağrı daha kısa sürer.Daha çok göz etrafındadır.Ağrı sırasında Gözde yanma,kızarıklık sulanma olur.Burundan akıntı olabilir.Ağrılar daha çok peryotlar halinde gelir.Kriz dönemi bir kaç hafta sürer sonra geçer.Bir süre sonra yine tekrarlar.Genellikle aynı mevsimlerde tekrarlama eğilimi gösterir.Tedavisinde kullanılan bir çok ilaç vardır.
HİPERTANSİYON
Tansiyonun ani ve çok yükselmesi başağrısına sebep olablilir.Özellikle diastolik [küçük tansiyonn) belli bir seviyenin üstüne aniden çıkması başağrısına yol açabilir.Uzun zamandan beri olan tansiyon yüksekliği ve tansiyondaki orta veya hafif derecede yükselmeler çoğunlukla başağrısına sebep olmaz.
EKSERSİZLE OLAN BAŞAĞRILARI
Bazı insanlarda eksersiz sırasında başağrısı olabilir.Korkulacak bir durum değildir.Ancak bir insanın hayatında ilk kez eksersiz sırasında başağrısı olmuş ise doktora baş vurması iyi olur.Aynı şeyler cinsel ilişki sırasında olan başağrıları içinde geçerlidir.
GERİLİM TİP BAŞAĞRISI
Çoğunlukla psişik bazı sebeplerle olan bir başağrısıdır.Kafada uyuşma ,kafada sıkışma hissi ensede gerginlik gibi belirtiler olur.Sık görülen bir başağrısı tipidir.Bütün gün devam edebilir.Bulantı, kusma,ses ve ışıktan rahatsız olma özelliği değildir.Tedavisinde kullanılan bir çok ilaç vardır.
MİGREN
Başağrısı bir kısım insanda ise migren diye adlandırılan bir hastalığın bir parçası olarak görülür. Migren bir çok değişik belirtinin bir arada görüldüğü bir rahatsızlık olup bu belirtiler kişiden kişiye farklılıklar gösterebilir. Bir belirtiler topluluğu şeklinde görülen migrende çoğu kez özellikleri olan bir baş ağrısı vardır.Kişiyi en fazla rahatsız eden bir özellik olduğu için migren çok şiddetli başağrısının diğer bir ismi olarak algılanmaktadır.Ancak başağrısı her zaman çok şiddetli olmayabileceği gibi nadiren de olsa başağrısı içermeyen migrenler olabilir. Seyrek görülen bazı migren tiplerinde ağrı değişik yerlerde örneğin gözlerde,göğüs bölgesinde veya karında olabilir.Migrenli kişileri şüphesiz en fazla rahatsız eden ve bazı kez günlük işlerini ve görevlerini aksatabilen veya tam engelleyen temel özellik baş ağrısıdır Bu bakımdan migren en basit şekilde tekrarlayıcı özellikli bir başağrısı olarak tanımlanabilir..Ancak migreni sadece bir baş ağrısı olarak algılamamak gerekir.Genellikle bir grup belirtiye eşlik eden bir durum olarak ortaya çıkar.Ancak başağrısı kişiyi ençok rahatsız eden özellik olduğu için genellikle migren ile şiddetli başağrısı özdeşleşmekte ve haklı olarak migren denince akla başağrısı gelmektedir.
MİGREN BAŞAĞRISININ ÖZELLİKLERİ

Migrenli kişilerin büyük çoğunluğunda baş ağrısı en azından atağın(krizin) başlangıcında başın bir tarafından başlar.Daha sonraları bir kısım hastada her iki tarafı tutar.Bu özelliği sebebi ile yarım baş ağrısı olarakta bilinir.Ancak yarım baş ağrısı kesin bir kaide değildir.Enseden veya alından başlayan veya iki taraflı başlayabilen migren başağrıları da vardır.Ağrı zonklayıcı niteliktedir.Alın veya şakakların küçük bir bölgesinden başlar.Zonklayıcıdır giderek şiddetlenir ve genişler kafa yarısını veya tamamını etkiler.Ağrının şiddeti ve süresi değişkendir.Çok şiddetli olabileceği gibi orta veya hafif şiddette olabilir. Ataklar birkaç saat ile 3 gün kadar arasında değişen sürelerde devam edebilir.
Beraberinde bulantı veya bulantı ile birlikte kusma,ışık ve gürültüden sesten rahatsız olma vardır.Bazı hastalarda ishal görülebilir.Normal ışık ve sesler çok rahatsız edici olabilir.Bu yüzden bir kısım hastalar karanlık ve sessiz bir odada yatmayı tercih ederler.1-2 saatte en şiddetli dönemine ulaşır.Daha sonra giderek hafifler.Ağrı esnasında sinirli sıkıntılı olan hastalar ağrının geçmesi ile rahatlar sakinleşir hatta bazı hastalarda sevinçli bir durum olabilir iştahları açılabilir.
MİGRENİN TİPLERİ VARMIDIR?
Değişik migren tipleri vardır.Haberci belirtili migren ve haberci belirtisiz migren en sık rastlanan tiplerdir.Haberci belirtisiz olan daha sık görülür.Haberci belirtili olanda(auralı migren)baş ağrısı öncesinde bazı belirtiler olur.Bunlar daha çok görme ile ilgilidir.Karanlık nokta,görme alanında zikzaklar veya parlayan ışıklar olabilir.Bazı migrenliler başağrısı öncesinde sanki bir tül perde oluştuğundan veya dış aleme buzlu cam arkasından bakar gibi bir duruma girdiklerini ifade ederler.Daha seyrek olarak vücudun bir tarafında uyuşma veya güçsüzlük bazende konuşma bozukluğu olur.Bu haberci belirtilerden sonra baş ağrısı başlar.Migren hastalarının büyük çoğunluğunda ise bu haberci belirtiler olmadan baş ağrısı ve diğer buna eşlik eden belirtiler başlar.Bu örnek migren haberci belirtisiz migren olarak adlandırılır(aurasız migren veya mutad migren).
MİGREN NEDİR? MİGREN SIRASINDA NELER OLMAKTADIR? SEBEBİ NEDİR?
Migren tehlikeli bir hastalık değildir.Kişiyi sakat bırakabilen veya ölüme yol açan bir hastalık hiç değildir.Gerçi tedavi edilmeyen ve dolayısiyle sık migren atağı geçiren kişilerde beynin küçük damarlarında tıkanmalar olabileceği ve bununda hastalarda bazı bozukluklara yol açabileceği bilinmektedir.Ancak bu çok seyrek bir durumdur.Migren baş ağrısının bir diğer ismide vasküler yani damarsal baş ağrısıdır.Vasküler terimi kan damarlarını ifade eder .Bu damarlar kalpten beyine kan taşıyan ana damarlar ile bunların dallarını kapsar.Beyne giden damarlarda önce bir daralma olur.Bu daralma döneminde haberci belirtiler olur.Bu daralmadan sonra damarlar genişler .Damarların duvarı gerilir ve bu sırada salınan bazı kimyasal maddeler sinirleri uyarır ve ağrı oluşur.Ancak günümüzde migreni başlatan faktörün kesin olarak ne olduğu bilinmemektedir.Sebep belli değildir.Bazı kimyasal maddelerin bu işte önemli rol aldığı kabul edilmektedir.Beyinde Nörotransmitter adı verilen uyarı iletiminde görevleri olan bir kısım kimyasal maddelerin azalması veya etkilerinin gücünde azalma başka kimyasal maddelerde(nörotransmterlerde) etki artımına sebep olabilir.Bu kimyasal maddeler arasındaki çok ince dengenin bozulması migrende önemli rol oynamaktadır.Ancak bu dengenin neden bozulduğu henüz bulunamamıştır.Bu kimyasal maddelerden özellikle serotonin isimli madde önemli olup damarlar üzerindeki etkide önemli görevi vardır.
MİGRENİ BAŞLATABİLEN FAKTÖRLER VARMIDIR?
Migren değişik kimyasal maddelerin açığa çıkması ve bir çok sistemin yer aldığı bir rahatsızlık olması özelliği ile bir çok faktör tarafından başlatılabilir.Ancak bir hastada etkili olan bazı faktörler diğer hastalarda başlatıcı olmayabilir.Hastalar bu gibi faktörlere durumlarına bağlı olarak değişken derecelerde hassasiyet gösterirler.Bu faktörlere cevap aynı hastada değişiklikler gösterebilir.Yani migreni başlatabilen bir faktör aynı kişide o kişinin o anki durumuna bağlı olarak migren ağrısını başlatırken yine aynı hastada başka zaman başlatmayabilir.Tetikleyici faktörlerin etkili olabilmesi için hastanın buna hazırlıklı olması gerekir.Bütün bu değişkenliklere rağmen herhangi bir hastada tetikleyici faktörlerin ortaya konması ve mümkün olduğunca bunlardan sakınılması önemlidir.Bu faktörler iyi kontrol edilirse tedavi dahada kolaylaşır.
Migreni tetikleyen, bir başka deyişle migrenin başlamasına sebep olabilen başlıca faktörler; stres,hormonal değişiklikler,diyet faktörleri,uyku düzeni, iklimsel değişiklikler ve kişisel bazı alışkanlıklardır
Stres ve duygular:Emosyonel olaylar migrenin başlamasında önemli role sahiptirler.Uzamış stres,bastırılmış veya içe atılmış düşmanlık duyguları ve bir çok duygusal ve kişisel faktörler bir çok migren hastasında önemlidir.Özellikle öfke ve üzüntü gibi duygular ifade edilmeleri veya dışa vurumları mümkün olmazsa birikerek bir migren atağını başlatabilirler.Stres önemli olmakla beraber bir kısım hastada stres geçtikten veya hafiflerken migrenin başladığını ifade ederler. Mesela tatilin ilk günü(tatil baş ağrısı) veya yoğun bir haftanın sonunda baş ağrısı başlayabilir.Bu durumun muhtemelen stres ortamında devamlı bir vazokonstriksiyon(damarlarda sıkışma ,daralma) olması ve bunu damar tonusunda bir gevşemenin izlemesi ilgili olduğu kabul edilmektedir. Damarların gevşemesi bir diğer deyişle genişlemesi sonucu başağrısı başlamaktadır. Netice olarak stres,depresyon,sıkıntı,öfke ve aynı zamanda ağır streslerden sonra rahatlama migren ağrılarını başlatabilir.
Hormonal değişikliler:Migrenli bayanların yaklaşık %70 inde ataklar adet döneminde sıklaşır ve şiddetleri artar.Bazı bayanlarda ise migren krizleri sadece adet dönemlerinde olur.Bir kısım bayan hastalarda özellikle menstruasyon sırasında olan ağrılarının daha şiddetli olduğunu ifade ederler.Bir çok bayan hastada özellikle gebeliğin ilk 3 ayında ağrı çekmez.Östrojen hormonu seviyelerindeki oynamaların tetikleyici faktör olabileceği kabul edilmektedir. Doğum kontrol haplarındaki veya menopoz için kullanılan hormonlardaki östrojen tetikleyici olabilir.Menopoza girmiş migrenli hastalarda mecbur olunmadıkça hormonal ilaçlardan kaçınılmalı kullanılacaksa östrojen mümkün olan en az seviyede tutulmalıdır.
Diyet faktörleri ve bazı ilaçlar:Yiyecek ve içeceklerde bulunan bazı maddeler damarlar üzerine direkt etki ederek onları genişletir ve böylece migreni başlatabilirken bir kısım maddelerde daha ziyade dolaylı yoldan etki ederek bazı refleks yollar ile ağrıyı başlatabilrler.Mesela alkol direkt etki ederken kafein ve nikotin gibi maddeler dolaylı yoldan etki etmektedirler.
Sıklıkla migren başlatabilen yiyecekler
Alkol
Eski peynirler
Nitrat ihtiva eden yiyecekler:
(Salam sucuk ve sosis gibi yiyecekler)
Kabuklu yiyecekler:
(ayçiçeği çekirdeği kabak çekirdeği susam gibi)
Çikolata
Kafeinli içecekler*
Nikotin*
Monosodyum glutamat içeren yiyecekler:
(Çin yemekleri gibi)
Dondurma
*Bunların aşırı alımından sonra beyin damarlarında tepkisel genişleme olabilir
Aşağıda verilen şekilde bir diyet listesine uymak migren ataklarından sakınmada faydalı olabilir.
Müsaade
edilenler
sakınılması gerekenler
içecekler
Dekafeine kahve,meyve suları,soda.
Kahve çay kola gibi kafeinli içecekler günde 2 fincanı geçmemelidir.
Çikolata,kakao,alkollü içecekler
Et cinsi
Donmuş veya taze her türlü et
İşlemden geçirilmiş,konserve veya eskimiş etler salam sucuk ve sosis gibi yiyecekler,tuzlanmış ve kurutulmuş balık vs nitrit nitrat ve tyramine ihtiva eden her türlü yiyecek
Süt ve süt mamulleri
süt,yoğurt,peynir(ancak bazı peynir cinsleri yenmemelidir)
çikolatalı süt
Peynir:eski peynir,rokfor ve cheddar tipi peynir,italyanların mozeralla isimli peyniri
Ekmek ve tahıl türü
Peynir ihtiva etmeyen her türlü ekmek kepek,buğday yulaf ezmesi cornflakes pirinç ve mamuller vs.
Peynir ihtiva eden ekmek ve krakerler
Kakaolu kek,ekşi mayadan yapılan ekmek
Çikolata veya fındık fıstık ceviz gibi kuru yemişleri ihtiva eden ekmek ve tahıl mamulleri
Bitkisel yiyecekler
Sakınılmnası gerekenler dışındaki her türlü bitkisel yiyecek
pancar,mercimek,bezelye bakla,soğan,zeytin
Meyve
Sakınılması gereken dışındaki bütün meyveler mesele kaysı elma armut,ananas vesaire
avokado,incir,kuru üzüm kırmızı erik
şekerli yiyecekler
şeker,bal vs
çikolata ve çikolatalı şekerlemeler
keçi boynuzu
Muhtelif yiyecekler
pizza,dondurma,soya sosu,monosodyum glutamat ihtiva eden yiyecekler örneğin çin yemekleri kabuklu yiyecekler,ve tohumlar: özelliklesusam ve ay çiçeği ve kabak çekirdeği,yer fıstığı
Turşu ve salamura halindeki yiyecekler
Yemek yemede genel olarak dikkat edilmesi gerekenler:
*Günde 3 öğün hatta daha sık yiyiniz ancak bunlar az az olmalı
*Uzun süre aç kalmaktan kaçınınız
*Aşırı karbonhidrat,yağ,protein veya şekerden kaçının
*Herşeyde vasat durumda olun aşırılıktan kaçının
İlaçlar:
*Bazı ilaçlar özellikle migrene yatkınlığı olan kimselerde baş ağrısına yol açabilirler. *Reserpin,doğum kontrol hapları,damar açıcılar,bazı diüretikler(idrar söktürücüler),astmada kullanılan teofilin ve aminofilin içeren ilaçlar.Ayrıca uzun süre ergotamin ve amfetamin kullanımı ve bunların ani kesimi.Ağrı kesicilerin gereksiz uzun süre ve devamlı kullanımının devamlı hergün olabilen bir başağrısına sebep olabileceği unutulmamalıdır.
Uyku:
*Fazla uyku ve uykusuzluk migreni provake edebilir.Yani migren krizini başlatabilir.
İklim değişiklikleri:
*Bazı migren hastaları iklim ve hava değişikliklerinden etkilenebilirler,İnsanı kötü yönde etkileyen hava durumları olduğu bilinmektedir. Bunun negatif ve pozitif iyon yükü ile ilgili olabileceği söylenmektedir.
Kişisel alışkanlıklar,kokular vs:
*Sigara migreni provoke etmemektedir. Fakat küme baş ağrısı denen başka bir baş ağrılı hastalıkla yakın bağlantısı vardır.Bazı ağır kokular migreni provake edebilir bu durumlardan kaçınılmalıdır.
Yukarda bildirilen faktörlerin bir kısmının etkisi tartışılabilir.Ancak bu faktörleri bilmek ve sakınılması gerekenlerden mümkün olduğunca sakınmak iyi bir tedavi planında hem hasta hemde doktora yardımcı olabilir.İyi bir diyet ve sağlıklı yaşam alışkanlığı edinmek,uygun eksersizler yapmak uygun dinlenmek,sağlığı bozduğu bilinen alışkanlıklardan kaçınmak bir çok hastada yardımcı olur.
MİGRENİN SEYRİ VE TEDAVİSİ
Migren genellikle 16-35 yaş arası başlar.50 yaş civarında sıklığı azalmaya başlar.Kadınlarda menstruasyonla ilgili migren menopozda kaybolur.Bazı istisnalar hariç migren ileri yaşlarda problem olmaz.Migren tanısı mutlaka ilgili uzman hekim tarafından konur.Başağrısına sebep olabilecek bir çok faktör olabileceği bunların bir kısmının tehlikeli olabileceği unutulmamalı ve teşhis için mutlaka konunun uzmanına başvurulmalıdır.Migren ağrısını taklid edebilen bazı ciddi durumların olabileceği ve bunların ayırımının ancak uzman hekim tarafından yapılabileceği unutulmamalıdır.Migren tedavisi olan bir hastalıktır. Tehlikeli, insan hayatını riske sokan bir hastalık değildir.Çeşitli formlarda bir çok ilaç başarı ile migren tedavisinde kullanılmaktadır.İlaçların bir kısmı başlamakta olan veya başlamış olan migreni sona erdirmeye yöneliktir.Bu tedaviye atak tedavisi adı verilmektedir.Bu amaçla bir çok ilaç kullanılmaktadır.Özellikle son yıllarda Triptan denen ilaçlar atakları sona erdirmede oldukça başarılı olmaktadır.Bir diğer grup ise tedaviye yöneliktir.Yani krizleri tamamen kesmeye veya bu krizleri şiddet ,süre ve sıklığını azaltmaya yöneliktir.Bu uzun süreli bir tedavidir.Unutulmaması gereken bir noktada verilen bir ilaçtan yararlanılmaması tedavi olunamadı anlamına gelmez.Zira bu amaçla kullanılan bir çok ilaç mevcuttur.Bir migren ilacından yararlanmayan hasta başka bir migren ilacına çok iyi cevap verebilir.Hangi hastaya ne tip tedavi uygulanabileceği ve ne tip ilaçlar verilebileceği uzmanlığı gerektirir konulardır.İlaçlar doktorun verdiği şekilde ve onun direktifleri yönünde kullanılmalıdır.Uzman hekim tavsiyesi dışında gelişigüzel ilaç kullanılmamalıdır.Özellikle ağrı kesicilerin gereksiz yere uzun süre kullanılmaları hastalarda günlük başağrısı[daily headeche] denen ve hemen hergün gelen bir başağrısına sebep olabilmektedir.
Migrenli hastalar;
1.Doktorunuzun önerilerini içtenlikle uygulayınız.Tedavi migreninizi bazen tam geçiremezse bile migren ataklarınızı hayatınızın önemli bir problemi olmaktan çıkaracaktır.
2.Sedece konunun uzmanı doktorun verdiği ilaçları ve onun verdiği dozda kullanınız.Kesinlikle etraftan konu komşudan veya konunun uzmanı olmayan kişilerden öğrendiğiniz , tavsiye edilen ilaçları almayınız.Her migrenli hasta her ilacı alamaz.Kişiye verilecek ilaçlar kişinin durumu ve varsa diğer hastalıkları ile uyumlu olmalıdır. Bazı hastaların kullanmalarının yasak olabileceği ilaçlar olabileceği unutulmamalıdır.Mesela kilolu hastalara verilmeyecek ilaçlar vardır.Ayrıca her ilacın bir kullanım şekli ve süresi vardır. ilaçlarınızı yanınızda taşıyınız.
3.Migren tedavisinde kullanılan birçok ilaç vardır.Bir ilaçtan istifade etmezseniz başka bir ilaçtan istifade edebilirsiniz.Doktorunuzun tayin ettiği sürelerde kontrole gitmek ve onunla işbirliği yapmak sorununuzu çözecektir.
4.Migren atağı sırasında mümkünse sessiz ve hafif karanlık bir odada başınız hafif yüksekte yatınız.Gevşek olmaya çalışın ve kendinizi sıkmayın.Sevdiğiniz dinlendirici bir müzik dinlemek faydalı olabilir.
5.Ataklarınızı kaydediniz.Ayrıca atak başlamadan önce yediğiniz yiyecekleri veya yaptıklarınızı kaydetmek, müteakip migren ataklarını önlemede yardımcı olabilir.Migreninizin bir paterni olduğunu yani migreninizi harekete geçiren bazı faktörler olduğunu bulabilir ve bunu değiştirmekle migreninizi önleyebilirsiniz.
6.Yukarda yazılı migren provakatörleri sizin migreninizi harekete geçirmiyorsa onları alabilirsiniz,Yemeklerinizi kaçırmayın, zamanında ancak aşırılığa kaçmadan yiyin
7.Aşırı uyumayın .Mümkün olduğu kadar düzenli bir yatma ve kalkma düzenine sahip olun.Bunu hafta sonları da uygulayın.
8.Düzenli eksersiz yapın. Bu migren sıklığını azaltabilir.
9.Stresten kaçının.
ÖZETLE:
  • Migren sadece bir başağrısından ibaret değildir.Beraberinde hemen daima başka belirtiler vardır(bulantı,kusma,ses ve ışıktan rahatsız olma gibi).
  • Migren tehlikeli veya kişileri sakat bırakan bir durum değildir.
  • Migren tedavisiz bir hastalık değildir.Birçok tedavi alternatifleri vardır.
  • Tedavide ilgili uzman hekim ile yakın işbirliği yapmak ve yine uzman hekimin vereceği ilaçları kullanmak esastır.
  • Her migren tedavi ilacı her migrenli hastada kullanılmaz.Bazı ilaçların bazı hastalarda kullanılması yasak olabilir bunu da ancak konunun ilgili uzmanı en iyi bilir.
  • Doktorunuzun yemek yeme, diyet, uyku düzeni gibi konularda yapacağı önerilere uyun ve mutlaka ağrı günlüğü tutunuz

                                    BUNAMA
DEMANS(Bunama)
Demans: Öğrenme, bellek, oriantasyon, dil fonksiyonları ve kişilk gibi mental fonksiyonların bozulması ile karekterize, sosyal ve iş hayatını etkileyen, çoğunlukla geri dönüşsüz ilerleyici bir beyin hastalığıdır. Birbaşka ifadeyle demans; beyin kabuğuna ilişkin üst düzey işlevlerin genel olarak bozulmasıdır.
Demanslar, orta ve ileri yaşdaki kişilerde en çok yıkıma neden olan beyin hastalıklarıdır.İnsan ömrünün uzaması ile birlikte, bu tip hastalıkların sayısı çoğalmakta ve buna paralel olarak hastalığın tanısı, tedavisi ile ilgili ekonomik yük de artmaktadır. Demanslar içinde en sık Alzheimer Hastalığıdır. Bunu vasküler ve frontal lob demansları izler.
Epidemiyoloji:
Her yıl 100 bin kişiden 75’inde demans hastalığı görülür.
Yaş arttıkça bu hastalığın görülmesi de artar
ABD’de, 65 yaşındakilerde Alzheimer Hastalığını oranı yaklaşık %10.3 olup 80 yaş üzerinde %47’ye çıkar.
65 yaşının üzerinde Alzheimer Hastalığı gelişmesi yıllık
%2.6’dır.
Bati Avrupa ve ABD’de yapılan çalışmalarda Demansların %50-70’inin Alzheimer Hastalığı olmasına karşılık, Japonya ve Rusya’da damarsal nedenli demansın daha fazla olduğu bildirilmiştir. Afrika’da yapılan çalışmalarda zencilerde Alzheimer Hastalığının nisbeten az olduğu bildirilirken, ABD’de yapılan çalışmalar siyah ırkdaki oranın beyaz ırktan daha fazla olduğunu göstermiştir.
Genel olarak demanslar içinde en sık görüleni ALZHEİMER HASTALIĞI’dır
NEDEN
LERİNE GÖRE DEMANSLARIN SINIFLANDIRILMASI
1.    Primer Demanslar
a. Alzheimer’ın senil tip demansı
b. Pick Hastalığı
2.  Sekonder Demanslar
·         Enteksiyon Hastalıkları(AIDS, Deli Dana Hastalığı, Tuberkülosis gibi) -
·         Metabolik Hastalıklar(Tiroid, Paratiroid Bezi Hastalıkları, Karaciğer Hastalıkları, Vitamin B12 ve Folat eksikliği gibi)
·         Damarsal Hastalıklara bağlı demanslar(Beyin damar hastalığı, yüksek tansiyon gibi)
·         Nörolojik Hastalıklar ve Kafa Travmaları(Beyin tümörleri, Normal Basınçlı Hidrosefali, Parkinson Hastalığı, Huntington Koresi gibi)
ALZHEİMER HASTALIĞI NEDİR?
Alzheimer Hastalığı(AH); demansa yol açan hastalıklar arasında en sık görülenidir. AH’lığı sıklıkla 40-85 yaşları arasında ortaya çıkan, sinsi başlangıçlı, genellikle yavaş olarak ilerleyen ve çoğu hastada bellek problemleriyle kendini gösteren bir beyin hastalığıdır. Bu hastalık sanayileşmiş ülkelerde en sık görülür ve nüfusun yaşlanmasına paralel olarak giderek de artış göstermektedir.
AH’nda kalıtımsal geçiş kanıtlanmıştır, ancak tüm vakalarda bu geçerli değildir. Alzheimer tipi demansların ortalama %3’ü ailesel geçiş gösterirken, geriye kalanlar sporadik(yani kalıtımsal olmayan) olgular olarak değerlendirilir. Yani yakın akrabalarınızda AH varsa, bu sizin ya da çocuklarınızın ileride yüzde yüz hasta olacağınız anlamına gelmez. Ancak ailesinde Alzheimer Hastalığı olanlarda bu risk 4 kat kadar fazladır.
Alzheimer Hastalığı bulaşıcı bir hastalık değildir.
Alzheimer Hastalığının Nedeni Nedir?
Kesin nedeni henüz bilinmemektedir, ancak bazı muhtemel nedenler üzerinde durulmakta ve bu konu üzerinde yoğun çalışmalar devam etmektedir.
1.    Beyinde bulunan sinir hücrelerine hasar veren birtakım toksik maddeler etkili olabilir.
2.  Sinirler arasındaki iletişimi sağlayan bazı maddelerin üretiminde azalma ve bunlar arasındaki dengede bozulma etkili olabilir.
Alzheimer Hastalığı Risk Faktörleri Nelerdir?
1. Yaş:Tüm demans tiplerinde en önemli risk faktörü yaştır. En sık 65-85 yaşları arasında görülür ve yaşlala birlikte görülme oranı artar.
2. Cinsiyet: Kadınlarda Alzheimer Hastalığı riski daha fazladır. Erkeklerde ise; beyin damar hastalıkları daha sık olduğundan damarsal demans daha fazla bulunur. Alzheimer Hastalığının kadınlarda daha fazla görülmesinde hormonların etkisinin olabileceğine gösterir.
3. Eğitim ve İş: Düşük eğitim seviyesinin ileri yaşlarda hem Alzheimer Hastalığı hem damarsal demans gelişmesi için risk faktörü olduğu gösterilmiştir. 75 yaşından sonraki demans sayısında eğitimsizlerde belirgin artış görülür. Eğitimsiz bir kişinin 75 yaşından sonra demansa yakalanma riski, en az 8 yıllık eğitim görmüş bir kişiye göre iki misli fazladır.
4. Genetik ve Aile Hikayesi: Birinci derece yakınlarında Alzheimer Hastalığı bulunanlarda demans gelişme riski ortalama 4 kat fazladır. İki ya da daha fazla birinci derece yakınında Alzheimer Hastalığı olanlarda bu oran daha da artmaktadır. 75 yaşından sonra Alzheimer Hastalığı başlayanlarda, daha önceki yaşlarda başlayanlara göre, aile ilişkisi kesin değildir.
5. Kafa Travması: Boksörlerde olduğu gibi, bilinç kayıbına neden olan kafa travması ile mültipl kafa travmaları Alzheimer Hastalığı için risk faktörüdür.
6. Östrojen: Bazı çalışmalarda, östrojen alan kadınlarda Alzheimer Hastalığı riskinin östrojen kullanmayanlara göre, yarı yarıya az olduğunu göstermiştir. Bu azalma doza ve kullanım süresine göre artmaktadır.
7. Non-Steroid Antienflamatuar İlaçlar(NSAID): Bu ilaçların kullanımı da Alzheimer Hastalığı riskini azalttığı bildirilmiştir. Alzheimer Hastalığı Romatoid Artrit ve lepra gibi hastalıklarda az görüldüğü kaydedilmiştir. Burada ilaç alımının mı, yoksa enflamatuar durumun engelleyici etkisinin olduğunun araştırılması gerekir.
8. Anne Yaşı: İleri yaşlarda yapılan doğumun, Down Sendromunda da olduğu gibi, Alzheimer Hastalığı için risk faktörü olduğu bazı çalışmalarda ileri sürülmüşse de bazı çalışmaların bunu desteklemediği görülmüştür.
9. Kalp Krizi: Özellikle ileri yaşlardaki kadınlarda kalp krizinin Alzheimer Hastalığı için bir risk faktörü olduğu ileri sürülmüştür.
ALZHEİMER HASTALIĞINI NASIL TANIYACAĞIZ?
Hastalık oldukça sinsi başladığından aşağıdaki belirtileri kendinizde ya da çevrenizdekilerde fark ederseniz hemen bir nöroloji doktoruna müracaat ediniz. Çünkü erken tanı konulduğunda tedaviden yararlanma şansınız artacaktır.
1. Bellek Kayıbı:
Erken dönemlerde unutkanlık dikkati çeker; özellikle yakın geçmişteki olayları, insanların yüzleri tanıyamama, isimlerini hatırlayamama, telefon numaralarını, tarihi nutma başlar. Aynı soruları tekrar tekrar sorarlar.
2. Günlük Yaşam Aktivitelerini Yapmada Zorluklar Başlar:
Hastanın sosyal yaşantısında ve iş hayatında problemler yaşamaya başlar ve performansı oldukça düşer düşer. Yeni öğrendiği bilgileri saklayamaz. Bu dönemlerde uzak bellek korunur, asıl sorun yakın bellektedir. Örneğin; bazı telaşlı insanlar yemeği fırında unutabilirler ve yemek yanınca hemen hatırlarlar. Oysa Alzheimer’lı hastalar yemeği fırında unutmakla kalmazlar, ne hazırladıklarını da unuturlar. Artık kendi elbiselerini seçmekte de güçlük çekerler.
3. Kelime Bulmakta Güçlük Çekerler:
Kelimeleri unuttuğundan cümle kurmakta zorlanır, konuşmanın akıcılığı bozulur, anlama daha iyidir. Bazen doğru kelime yerine uygun olmayan kelimeleri kullanırlar. Bununla da kalmayıp konuşurken kullandığı cümlenin başını hatırlayamadığından yanlış ve anlamsız cümleler de kurarlar.
4. Zaman ve Mekanı Karıştırmaya Başlar:
Bellek problemleri daha da artar.Çeşitli paranoid hezeyanlar, ve hallüsinasyonlar ortaya çıkar. Bu dönemde artık hasta bakıma ve gözetilmeye muhtaçtır, banyo ve giyinme gibi aktiviteleri yardımsız yapamaz. Hasta evden uzaklaştığında evini bulamaz. Objeleri isimlendiremez, zaman zaman inkontinanslar olur.
5. Anlama ve Karara Varmada Güçlükler olur:
Artık evin içinde odaları karıştırır, anlama da belirgin olarak bozulmuştur, uyku-uyanıklık dönemleri değişmiştir. Bazen emosyonel parlamalar, şüphecilik, inatcılık ve anlamsız hiperaktivite olur. Hastada geçmişte yaşama durumu olur. Olayları doğru olarak yargılıyamaz ve karara varamaz.
6. Aileye Bağlı Duruma Gelir:
Ağır konuşma ve anlama bozukluğu olur, ufak adımlı ve dengesiz yürüme olur, kendini besleyemez ve hızla kilo kaybeder. İlkel refleksler ortaya çıkar(Emme ve yakalama refleksi gibi). Daha sonra motor fonksiyonlarını kaybederek yatağa bağımlı hale gelir. İdrar ve gaita kontrolü tamamen kaybolur.
ALZHEİMER HASTALIĞININ EVRELERİ NELERDİR?
Bu hastalık belli başlı üç evreden oluşur ve her evre arasında uzun seneler olabilir. Ayrıca bazı hastalar bu evrelere tabi kalmadan değişik seyredebilir
EVRE-I: Genellikle hafif belirtilerin olduğu evredir.
·         Bellek Kayıbı(Genellikle yakın bellekle ilgili)
·         Günün tarihini hatırlamada güçlük
·         Daha önce bildiği mekanları tanıma güçlüğü(Örnek: Hasta kendi evinde olmasına rağmen nerede bulunduğunu karıştırabilir)
·         Karar vermede güçlük
·         Kelimeleri bulma güçlüğü
EVRE-II: Günlük Yaşam Aktivitelerinin sürmesini engelleyen belirtiler.
·         Belirgin bellek problemleri(Örnek: aile elemanlarının isimlerini unutma)
·         Kendine bakım işlevlerinin bozulması(Örnek: yıkanma, giyinme gibi işlevlerde yardım gerekir)
·         Çevrede kaybolma(yalnız başına sokağa çıktığında kaybolur)
·         Konuşma bozukluğu artar
·         Hallüsinasyonlar olur(Yani olmayan cisimleri varmış gibi algılar)
EVRE-III: Hasta tamamen bağımlı hale gelir. Yani zihinsel bozukluklar belirgin fiziksel bozukluklarla beraberdir.
·         Yardıma rağmen beslenmede sorunlar olur
·         Arkadaşlarını ve aile fertlerini tanımada büyük güçlükler olur.
·         Yürüme güçlüğü(Hemen hemen yatağa bağımlı hal alır)
·         İdrar ve/veya gaita kaçırma
·         Belirgin davranış ptoblemleri olur.
PROGNOZ
Tanı konulduktan sonra ortalama yaşam süresi 4-10 yıldır. Bazen bu 1-20 yıl da olabilir. Bu hastalar genelde aspirasyon pnömonisi, eskarlarla veya araya giren enfeksiyonlarla kaybedilir.
ALZHEİMER HASTALIĞINDAN ŞÜPHELENİRSEK NE YAPALIM?
Böyle bir durumda hemen bir Nöroloji uzmanına gitmek olmalıdır. AH’lığı sinsice ilerler ve zamanla hem hastanın hem de çevresinin yaşam kalitesini bozmaya başlar Hastalığa erken tanı konulması, hem mevcut tedavi olanaklarından daha fazla yararlanmasına hem de pratik bazı çözümlerle hasta ve yakınlarının yaşam kalitesinin yüksek tutulmasını sağlayacaktır.
ALZHEİMER HASTALIĞININ TANISI NASIL KONUR?
Yukarıda anlatılan belirtiler sizde veya yakınlarınızda var ise, doktorunuza gittiğinizde öncelikli olarak muayeneniz yapılacak, bazı laboratuvar tetkikleri istenecek( Kan tetkikleri, Bilgisayarlı Beyin tomografisi gibi) ve testler uygulanacaktır.Bunların sonucuna göre hastalığınızın tanısı konulacaktır. Tanı konulduktan sonra en az 6 ayda bir doktorunuzla görüşmeniz gerekmektedir.
İlerleyici Demansla Gelen Yaşlı Hastada Tanısal Yaklaşım
1. Her Hastada Yapılması Gereken İncelemeler
·         Ailedeki demans öyküsünü de içeren nörolojik öykü
·         İlaç Öyküsü
·         Mental muayeneyi de içeren nörolojik muayene
·         Kan Testleri:Tam kan sayımı, sedimentasyon hızı, biyokimya profili, tiroid fonksiyon testleri, vitamin B12, folik asit, sifiliz(frengi) testi, ilaç kullanıyorsa kan ilaç seviyeleri.
·         Bilgisayarlı Beyin Tomografisi ya da beyin Manyetik Rezonans İncelemesi
2. Hastadan alınan bilgiler ve Muayene Sonucunda Gerekli Görülen Hastalarda Yapılması Gereken Tetkikler
·         Nöropsikolojik testler
·         Psikiyatrik değerlendirilme
·         Elektroensefalografi(Beyin elektrosu)
·         AIDS testi
·         Beyin Omurilik Sıvısının İncelenmesi
·         Santral SinirSistemi fonksiyonunu azaltan maddelerin, ve metal iyonlarını içeren toksikolojik araştırma.
ALZHEİMER HASTALIĞININ TEDAVİSİ VAR MI?
Bu hastalığın kesin nedeni henüz bilinmediğinden hastalığı tamamen ortadan kaldıracak bir tedavi yoktur. Ancak erken tanı ile, hastalığın belirtileri azaltılır ve ilerlemesi durdurulabilir ya da yavaşlatılabilir. Böylece hastaların yaşam kalitesi en yüksek seviyede tutulmaya çalışılır.
TEDAVİ HANGİ İLAÇLARLA VE YÖNTEMLERLE UYGULANIR?
Bu hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçların sayısı birden fazladır. İlaç seçimi mutlaka bir uzmanın önerisiyle olmalıdır. Tıbbi denetim altında verilmediklerinde hastalığın düzelmesi birtarafa, belirtilerin daha da ağırlaşmasına neden olunabilir.
1. Demansda Non-farmakolojik(ilaçsız) yaklaşım: Yani hiçbir ilaç vermeden yakınlarının eğitimi ile hastaya yardımcı olunur. O halde demanslı hastaya nasıl davranalım?
a.   Dostça davranın
b.   Esprili olun
c.   Yaklaşımınız kişiye özel olsun
d.   Karmaşık kavramlardan sözetmeyin
e.   Yavaş konuşun
f.   Hastaya fiziki olarak yakın olun
g.   Hastayı ve aileyi önemsemiyor görünmeyin
h.   Güven ve duygusal yakınlık sağlayacak bir ortam oluşturun.
i.     Hastaya dokunun
Tanıyı Açıklama
Hastalar bozukluklarının tamamen farkında olabilecekleri gibi, tamamen ya da kısmen inkar da edebilirler. İnkar ya da farkında olmama durumu birçok hastada görülür ve bu durum demansın ağırlığı ile orantılı değildir. “İnkar” olan hastalar hastalıkları ile ilgilenmedikleri için tanı konusunda bilgilendirmenin pek yararı olmaz. Öte yandan bilgi almak isteyen hastalara da tanı ve prognoz konusunda yalan söylemek insancıl değildir.
Teorik olarak, hastalık konusunda bilgilendirilmiş olmanın doğurduğu stres ve depresyona eşlik eden olumsuz nöro-endokrin etkiler hastalığın alevlenmesine yol açacağı söylenebilir. Anca, aile ve doktoru tarafından aldatıldığını düşünmek de en az o kadar stres ve depresyon nedenidir. Yapılan çalışmalarda hastaların tanıyı bilmeleri uzun süreli bir depresyon yol açmamaktadır. Bunun nedeni şunlardır;
·         Tanı konusundaki kötü haberleri tanıyı bilmeden önceki belirsiz duruma tercih edilebilir.
·         Hasta Alzheimer tanısını, tanıyı bilmeden önce kendinde var olduğunu düşündüğü hastalıklara tercih edebilir.
·         Azalmış mental kapasite hastanın tanıya ilişkin kendine söylenenleri hatırlamasına yetmeyebilir.
Danışma ve Tedavi
Majör antipsikotik ilaçların ciddi bilişsel ve motor yan etkileri nedeniyle, hastadaki ajitasyon, hallüsinasyon ve delüzyon gibi semptomlar mümkün olduğunca ilaç kullanmadan ele alınmalıdır. Uykusuzluk da Alzheimer’da sık görülen yakınmadır. Yatma saatlerinin düzenli olması, gece ışıkları açık bırakma, gündüz uykularına izin vermeme gibi önlemler yardımcı olur. İdrar kaçırma nörolojik nedenli olmayabilir(İdrar yolları enfeksiyon, banyoyu bulamama, giyisilerini çıkaramama, hareket güçlüğü, tuvalet ve tuvalet olmayan objeleri birbirinden ayırt edememe gibi nedenleri olabilir). Bunların birkısmı uygun yaklaşımlarla giderilebilir(banyoya ulaşımı kolaylaştırma, kapısını açık bırakma, ışıkları açık bırakma, kolay çıkarılabilir giyisiler giydirilerek, hastanın aradığı eşyanın yanına bildiği başka bir eşyayı işaret olarak bırakma gibi)
Zararlı Etkinlikler
Araba kullanma, yatak içinde sigara içme, ateşli silah ile oynama, ilaçların yanlış kullanımı kendine ve çevresine zararlı olabilecek etkinlikleridir. Alzheimerlı hastalar kendi yaş popülasyonlarına göre 2-3 kat daha fazla trafik kazası yapmaktadırlar. Bu nedenle hastalar çok yönlü olarak değerlendirilerek(hastalığının ağırlık derecesi, vizüo-spasyal algılama yeteneklerinin durumu gibi). Bilinçli olarak intihar demansda oldukça nadirdir.
2. Alzheimer Hastalığı ve Diğer Demanslarda Davranışsal Bozuklukların Tanınması ve Tedavisi
Alzheimer Hastalığında gözlenen nöropsikiyatrik bozukluklar:
a. Sanrılar
·         Kötülük görme, hırsızlık, sadakatsizlik gibi
·         Hatalı özdeşim
b. Varsanılar
·         İşitsel, görsel gibi
c. Ajitasyon/Agresyon
d. Duygudurum Değişiklikleri
·         Depresyon
·         Kabarmış duygudurum
·         Duygudurum oynaklığı
e. Anksiyete
f. Kişilik Değişiklikleri
·         Kayıtsızlık, apati, iritabilite gibi
g. Nörovejetatif İşlev Bozuklukları
·         Uyku bozukluğu ve diurnal ritm bozuklukları
·         İştah ve yeme davranışı değişiklikleri
·         Cinsel aktivite değişiklikleri
·         Kluver-Bucy Sendromu
h. Psikomotor Bozukluklar
·         Yerinde duramama ve rahatsızlık hissi
·         Volta atma
·         Carphologia(amaçsız koparma, yolma hareketi)
ALZHEİMER HASTALIĞININ ÇAĞDAŞ TEDAVİSİ
Demanslarin en sık görülen nedeni olan Alzheimer hastalığı tedavisinde halen yararlı olduğu kabullenilen iki ajan bulunmaktadır.
Kolinerjik Ajanlar:
İlk denenen ilaçlardan birisi de fizostigmindir. Bunun kısa süre kullanımda hastaların %33’ü yararlanmıştır. Ancak %45 hastada bulantı gibi yan etkiler olmasından dolayı başka mekanizmalar üzerinden etkili olabilecek ilaçların geliştirilmesi zorunludur.
Diğer kolinesteraz inhibitörleri e20/20 (Aricept-donezepil) ve ENA-713 (Exelon-Rivastigmin)’dur. Her iki ilaç da günümüzde kullanılmaktadır. Excelon’un etkinliği Aricept’e eşdeğer bulunmuştur. GIS ile ilgili olanlar hariç yan etki profili daha iyidir. Ancak, Exelon'un günde en az 2 kezde verilme zorunluluğu Aricept’e göre dezavantaj olarak görülmektedir.
Nörotrofik Faktörler:
Nörotrofik faktörler nöronal gelişim için gerekli olmakla birlikte, Alzheimer hastalığı için etkinliği açık değildir. Esas olarak Alzheimer hastalığı ile ilişkilendirilmelerinin temelinde, “Nerve Growth Factor”(NGF) reseptörlerinin, beyinde asendan kplinerjik projeksiyonlarda eksprese edildiğinin gösterilmesi yatmaktadır. Böylece NGF ile kolinerjik sistemin stimüle edilebileceği düşüncesi doğmuştur. NGF ilk olarak intratekal olarak kullanılmış, son zamanlarda ise nazal sprey formu geliştirilmiştir. İntratekal kullanımın meningeal kalınlaşma ve intranazal kullanımın ise şiddetli ekstremite ağrısı yapma şeklinde önemli yan etkileri bulunmaktadır. NGF oral preparatları halen geliştirilmektedir.
Propentofilin ve idebenone gibi antioksidan maddelerin NGF’yi “in vitro”da stimüle edebilmelerinden dolayı, Alzheimer hastalığında yararlı olabilecekleri düşüncesi de gündeme gelmiştir. Yeni keşfedilen AIT-082 maddesi ise NGF stimüle edici bir ajan olarak ABD’de halen denenmektedir.
Oksidatif stres ve nöroproteksiyon teorisi:
Yaşlanma ile birlikte serbest radikaller ve diğer oksidatif mekanizmalarda artış olduğuna ilişkin kanıtlar vardır. İleri yaşın Alzheimer hastalığının gelişiminde primer risk faktörü oluşu da bu mekanizmaların patogenezinde önemli olabileceğini telkin etmektedir.
Antioksidan ajanların Alzheimer hastalığı progresyonunda yavaşlatıcı etkileri olup olmadığına ilişkin en yeni çalışmada, selegilin ve  -tokoferol kombinasyonu kullanılmıştır.
İnflamatuar mekanizmalar:
Alzheimer hastalığı patogenezinde inflamatuar mekanizmaların değişik basamaklarının rolü vardır. Alzheimer hastalığında nörodejenerasyonda inflamatuar mekanizmaların önemli rol oynadığı sanılmaktadır..
Östrojen:
Alzheimer hastalığında östrojenin rolü gözlem ve çalışmalarla gündeme gelmiştir. Pek çok küçük ölçekli çalışmalarda demanslı kadınlarda östrojen replasmanının kognitif fonksiyonlarda iyileşme yaptığı saptanmıştır.
HASTA YAKINI OLARAK NELER YAPACAKSINIZ?
A: Kendiniz için;
Seyrek görülen bir hastalık olmadığından birçok hasta yakını bu sorunları yaşıyor ve ümitsizliğe kapılıyor. Ancak hastalık hakkında bilginiz arttıkça, bu hastalığın yol açtığı değişikliklerle birlikte yaşayabileceğinizi görürsünüz ve daha az etkilenirsiniz. Herşeyden daha önemlisi, inancınızı asla yitirmeyiniz.
Anne ya da babanızdan biri bu hastalığa yakalandığında, ana-baba-çocuk ilişkisi tersine çevrilmesi oldukça sorunlu olabilir. Bi zamanlar siz ona bağımlıyken, şimdi o size bağımlı hale geldi. Bu rol değişimine ayak uydurması için ona yardımcı olun, bu aynı zamanda size de yardımcı olacaktır.
Böyle bir durumun başınıza gelmesi başlangıçta sizi çok öfkelendirecek, ancak sabırlı olur ve duygularınızı başka biriyle paylaşabilmek çok yararlı olacaktır.
Artık dostlarınızı eve çağıramaz olabilirsiniz, onunla sokağa çıkmaktan kaçınacaksınız. Böyle yapmayın!! Bazı davranışlardan sıkıntı duymanız çok doğal. Ama, kendinizi çevrenizden uzaklaştırdıkça, günlük sorunlarla başa çıkmanız da güçleşecektir. Lütfen çok sabırlı olun.
Duygularınızı diğer hasta yakınlarıyla paylaşmak size yardımcı olabilir. Yalnız olmadığınızı, sizin gibi birçok hasta yakınının olduğunu düşününüz.
Eğer hastanız geceleri hep dolaşıyor ve başkalarının uyumasını engelliyorsa, hastanızı gündüzleri uyanık tutmaya çalışın ya da geceleri bekleyecek başka birilerini de bulun.
Hastanıza sürekli bakım verdiğinizden yorgun ve bitkin düşmemeniz için dengeli beslenin
Günlük hasta bakımının stresi ve yükü, enerjinizi tüketmeye başladığında biraz ara verin. Yürüyüşe çıkın, bir dostunuzla konuşun, müzük dinleyin ya da kendinize gevşeyecek başka bir yol bulun.
B: Hastanız için;
1. Size ya da başka birisine saldırganca davranabilir. Ne yapmalı?
·         Korkmuş görünmeyin ve dayanıklılığınızı yitirmeyin
·         Dikkatini başka bir işe çekin(Tv, el işleri gibi)
·         Azarlamayın, siz de saldırgan hale gelmeyin
·         Saldırganlığı sıklaşmaya başladıysa tekrar doktorunuzla görüşün. Zira bunu giderebilecek ilaçlar vardır.
2. Hastalık ilerledikçe hastanızın iletişim sorunları da artacaktır. Bu konuda neler yapılmalı ?
·         Dokunarak, okşayarak ve ona gülümseyerek ilişki kurmaya gayret edin
·         Onunla konuşurken ya da onu dinlerken daima gözlerinin içine bakın
·         Konuşurken tane tane ve yavaş konuşun. Basit cümleler kurun.
·         Televizyonlu bir odadaysanız, kapatın ya da başka bir odaya geçerek konuşun ki sesiniz tanınabilsin
·         Tekrarlamalardan usanmayın
·         Konuşurken karşınızdaki kişiye “nasıl olsa hasta hiçbir şey anlamıyor” diye saygısızlık yapmayın, hep saygılı olun.
·         Konuşurken gülümsemeyi, mimik ve jestlerinizi esirgemeyin.
·         Görme ve işitme sorunları arttıysa doktorunuzla tekrar görüşün.
3. Alzheimer Hastalarının uyku düzeni tersine döner(yani gecenin çoğunu uyanık geçirir). Bu durumda ne yapılmalı?
·         Gününün aktif geçmesini sağlamalı(yürümek, ev işleri gibi)
·         Gündüzleri mümkün olduğunca uyutmayın
·         Geceleri hep aynı saatte yatağa girmesini sağlayın
·         Yatmadan önce uykuyu kaçıracak yiyecek ve içeceklerden uzak durun(çay, kahve, yüksek düzeyde şeker içeren yiyecekler)
·         Yatmaya yakın tuvalate sık kalkmasına neden olacak aşırı sıvı ve diüretik gibi ilaçlar vermeyin
·         Bu uygulamalarınıza rağmen uyku düzeni yine de bozuksa mutlaka ilaç tedavisi için doktorunuzla görüşün.
4. Hastalığın ileri evrelerinde beslenme sorunları ortaya çıkar. (Yemekleri reddetme, sıvıları yutma güçlüğü, kaşığı kullanamama gibi). Ne yapılmalı?
·         Yemeğinizi aynı saat ve aynı odada yemeye gayret edin. Böylece beslenme düzeni oluşmuş olacaktır
·         Yutma sorunu varsa lokmaları daha küçük verin
·         Sıvıları yutamıyorsa, püre, muallebi gibi yarı sıvı besinler verin
·         Yemek malzemelerini kullanmakta güçlük çekiyorsa, bırakın eliyle yesin.
·         Yemek yerken sık olarak üzerini kirletiyorsa, bunu engellemek için büyük peçeteler kullanın. Biberon ya da önlük kullanmayın.
5. Amaçsız dolaşmaları varsa;
·         Mutlaka üzerinde telefon numarası, adres ve isminin bulunduğu yazı bulundurun
·         Evi yalnız terketmemesine gayret gösterin. Kapı klidini buna göre ayarlayabilirsiniz
·         Komşularınıza hastanız hakkında bilgi verin ki ona deli muamelesi yapmasınlar, sadece yönelimi bozuk birhasta olduğunu bilsinler.
·         Kaybolduğunda azarlamayın
·         Bu durumlarla başa çıkamıyorsanız, doktorunuzla görüşerek ilgili yardımları alınız.
6. Hastanızın koyduğu şeyleri bulmakta güçlük çektiğini ve bunun giderek artış gösterdiğini izleyeceksiniz.
·         Sakladığı yerleri bulup, onları doğru yerde aramasına yardım edin
·         Suçlamalarını kabüllenin, saldırgan tepki vermeyin
·         Çok sevdiği eşyaların, resimlerin yerlerini değiştirmeyin.
7. Hastalığın ilk evrelerinde cinsellikle ilgili problemler pek olmaz. Ancak ileri dönemlerinde sorunlar yaşanır. Siz ya da yabancılara alışılmadık biçimde aleni cinsel davranışlarda bulunabilir. Ne yapabilirsiniz?
·         Bu davranışlarından yumuşak biçimde caydırmaya çalışın
·         Sarılarak ya da elini tutarak fiziksel teması daha da arttırın
·         Saldırgan davranmayın, hiçbir faydası olmaz. Durumr anlaması için yardımcı olun
·         Eğer eşi olarak davranışını size sıkıntı verici olarak buluyorsanız, ayrı yataklarda yatmayı deneyin ve mutlaka doktorunuzla görüşün.
8. Hastanız başlangıçta hastalığını kabullenmiyecektir. Bu durumda siz onu. Dikkatle dinleyin ve her zaman onun yanında olduğunuzu hissettirin. Kendine güvenini koruması için ona yardım etmelisiniz.
9. Alzheimer Hastalığı, hastanın günlük yaşantısını engellemeye başladığında depresyon ortaya çıkabilir ve sürekli sağlığından yakınır. Depresyon yaşamını etkiler seviyeye geldiğinde mutlaka doktorundan yardım isteyin
10. Hastalığın ilk evrelerinde, hastanızın ve sizin dünyanız da değişmeye başlar, alkol ve ilaçlar çare olabilir.
·         Alkol alımının artmaya başladığını farkettiğinizde, bunu azaltması için ikna etmeye çalışın, ikna edemesseniz emredici tavır almayınız. Sağduyunuzu kullanın ve ulaşabileceği alkol miktarını sınırlayın.
·         Yemeklerde içme alışkanlığı varsa, yasaklamak yerine içkisini sulandırmayı deneyin.
·         Sıkıntısını azaltmak için fazla ilaç kullanmaya kalkışabilir, bu durumda doktorunuzun tavsiyelerine uyun.
11. Hastalık ilerledikçe, hastanızın kafası daha karışık hale gelecek, sizi ve çevresini suçlamaya başlayacaktır.
·         Örneğin sizi, eşyalarını ya da parasını çalmakla suçlayabilir(hezeyan). Böyle bir durumda hastaya kızmayın ve bunun hastalıktan kaynaklandığını unutmayın
·         Normalde ortamda olmadığı halde bazı sesler duyabilir ve görüntüler görebilir(Hallüsinasyonlar). Böyle durumlardakızmayın, dikkatini başka şeye çekmeye çalışın, doktorunuzla görüşerek gerekli ilaç tavsiyesini alın.
12. İleri evrelerinde hasta aile fertlerini ve yakınlarının yüzünü tanıyamama durumu ortaya çıkabilir, bu durumda sabır dışında yapacağınız başka da bir şey yoktur.
13. Hastanızın bulunduğu ortama alışmış olacağından, aşağıdaki kuralları yerine getirin
·         Çevrede çok fazla değişiklik yapmayın
·         Değişiklik yapılacaksa yavaş yavaş yapın
·         Yaptığınız değişiklikler hasta ve aileniz için yaşamı kolaylaştırıcı ve güvenli olsun
1.     
1.    Ortamda yanıcı ve yakıcı maddeleri bulundurmayın,
2.  Gece yatmadan önce gaz vanasını kapatın
3.  Mümkünse gazlı ocağı elektrikli ocak ile değiştirin
4.  Kibrit yerine elektrikli çakmak kullanın
5.  Kapının anahtarını ortadan kaldırın, kapıyı kilitler ve sonra açamayabilir
6.  Kilim gibi örtüleri yerden kaldırın, takılıp düşebilir
7.  Deterjanlar ve kolonya gibi maddeleri ortadan kaldırın, içecek sanıp içebilir.
8.  Banyo küveti ya da duş kabininin kaymaması için tedbir alın
9.  Basamakları kaymaz bir madde ile kaplayın,
10.             Özellikle tuvalet ile odası arası aydınlatmayı iyi yapın
11. Aynaların üzerini kaplayın, çünkü aynada kendini görürü ve tanıyamadığından öfkelenir, kafası karışabilir.
12.             TV seyretmek rahatlatıcı olabilir. Ancak şiddet sahnelerini izlemesini engelelyin.
13.             Kapı ve pencereleri daima kilitli tutun, zira kaçöma girişiminde bulunabilir ve düşebilir.
14. Eğer maddi olarak karşılıyabiliyorsanız bir bakıcı tutmanız faydalı olacaktır.
15. Hastanız kısa bir süre sonra parasal işleri yapamayacak duruma gelecektir. Bu durumlarda alışverişlere mutlaka beraber gidin. Banka hesabı var ise doktorunuzdan alacağınız rapor ile avukatınıza danışın
16. Alzheimer Hastalığı tanısı konulduktan sonra, gerek sağduyu ve gerekse yasalar gereği araba kullanması engellenmelidir. Zira araç kullanarak hem kendine hem de çevresindekilere telafisi mümkün olmayan zarar verebilir. Eğer hastanıza bunu telkin edemezseniz, arabanın çalışmamasını sağlayın.
17. Belirli bir süre sonra ona evde bakamayacak duruma gelebilirsiniz, bu durdmda bakımevi ya da benzeri bir kuruluşu düşünmek zorundasınız.
18. Bu hastalığın çok ileri evrelerinde bir ilaç ile tedavi etmek mümkün değildir. Zaten hastalığın ileri evrelerinde hasta yakını olarak tükenmiş olacaksınız, hastanız hiçbir şey yiyemeyecek, içemeyecek ve mide sondası ile beslenmesi gerekebilecektir. Bu durumda suçluluk duygusuna kapılmayın, sadece su içerek ya da dudaklarını ıslatarak ızdırabını azaltmayı ihmal etmeyin, yalnız kalmayın aile bireylerinin fikirlerini alın.
19. Hastanız kabız kalabilir, özellikle yaz aylarında aşırı sıvı kayıbı olabilir, sürekli yatar pozisyonda kaldığından kalçasında ya da sırtında yaralar açılabilir. Bu durumda;
·         Mutlaka doktorunuzun onayını aldıktan sonra ilaç kullanın
·         Yaraların açılmaması için sık sık hastanın pozisyonunu değiştirin
·         Mümkünse altına bir havalı yatak koyun
·         Gayretlerinize rağmen yine de yara oluşmuş ise, doktorunuza başvurun, size yardımcı olacaktır.

BEYİN KRİZİ 
PROF.DR. OKAY VURAL
  • BEYİN KRİZİ ACİL BİR DURUMDUR
  • BEYİN KRİZİ ÖNLENEBİLİR BİR DURUMDUR
  • BEYİN KRİZİNDE BİR ÇOK TEDAVİ ALTERNATİFİ VARDIR
Beyin krizi kalp hastalıkları ve Kanserden sonra en fazla ölüme sebep veren bir durumdur.Dünyada 3ncü sıradaki ölüm sebebidir.
Beyin krizi orta ve ileri yaşta sakatlığın en önde gelen sebebidir.
Bütün bunlara rağmen BEYİN KRİZİ önlenebilir bir durumdur.
BEYİN KRİZİ NEDİR?
Beyin krizi terimi ile anlatmak istediğimiz olay beynin bir bölgesinin kansızlığına veya bir bölgesine kanamaya bağlı olarak gelişen ve çoğunlukla felç şeklinde ortaya çıkan beyin damar hastalığıdır.
1 Tıkanan damar: Beyin krizi,beynin ihtiyacı olan kanı alamadığı zaman ortaya çıkan bir durumdur.Beyin ihtiyacı olan kanı kendisine taşıyan damarlar yolu ile sağlar.Beyin krizlerinin çoğu bu damarlardan kan akımını engelleyen pıhtı sebebi ile olur.Yani damardaki kan akımı pıhtı sebebi ile engellenir ve beynin bir bölgesinin ihtiyacı olan kanı ya hiç alamaz veya yetersiz alır ve sonucunda beyin krizi denen durum ortaya çıkar
2 Kanayan damar: Bazen de daha seyrek olarak beyin krizi zayıflamış damarların yırtılması ve kanın beyin içine veya beyin etrafına geçmesi sonucu da görülebilir.
İlk örneğe kansızlığa bağlı beyin krizi ikincisine ise beyin kanamasına bağlı beyin krizi diyebiliriz.Her iki tip beyin krizide konuşmayı, davranışı, hafızayı etkileyebilir, beyinde kalıcı hasara ,vücudun bir tarafında kuvvetsizliğe yani felce, sakatlığa ve ölüme sebep olabilir.
BEYİN KRİZİNİ ÖNLEMEK İÇİN
NELER YAPILABİLİR?
  • Beyin Krizi Belirtilerini öğreniniz ve tanıyınız
Beyin krizi belirtilerinden herhangi biri yalnız başına görülebileceği gibi,birkaç tanesi bir arada görülebilir .Bunlar birkaç dakika sürebilecekleri gibi birkaç saatte sürebilirler. Siz veya çevrenizde bulunan herhangi bir kimse bu beyin krizi belirtilerini hissediyorsanız acilen Doktora müracaat ediniz.Belirtiler geçmiş olsa bile bunu ihmal etmeyin.Zira bu belirtiler gelecekteki bir beyin krizinin habercisi veya ikazcısı olabilir.
  • Beyin krizi haberci veya ikaz belirtileri
  • Çoğunlukla vücudun bir yarısında ,yüz kol veya bacakta aniden ortaya çıkan kuvvetsizlik veya uyuşma,his bozukluğu
  • Konuşmada zorluk,söylenenleri anlamada zorluk
  • Bir veya her iki gözde aniden ortaya çıkan görme azalması veya görmede bulanıklık, çift görme
  • İzah edilemeyen denge bozukluğu
Bazen beyin krizlerinin öncesinde küçük beyin krizleri olur. Bunlara geçici iskemik atak adı verilir. Bunlar birkaç dakika ile birkaç saat sürebilir. Bu küçük ve en fazla 24 saat içinde tam düzelen küçük beyin krizleri beyne giden kanın geçici kesilmesi ve kısa sürede tekrar düzelmesine bağlı olarak ortaya çıkarlar. Bunlar daha sonra gelişebilecek büyük beyin krizinin önemli ikaz belirtileridir. Küçümsenmemeli ve üzerinde önemle durulmalıdır. Büyük depremden önce olan zararsız yer sarsıntılarına benzetilebilir.

  • Beyin krizi geçirmeye sebep olabilecek faktörleri ,hastalıkları öğreniniz
Bu faktörlere risk faktörleri adı verilir. Bu faktörlere karşı gerekli önlemleri alınız. Gerekli tedavi ve kontrolleri yaptırınız
Değiştirilmesi mümkün olmayan risk faktörleri
  • YAŞ: İnsan yaşlandıkça beyin krizine yakalanma ihtimali artar 
  • CİNS: Beyin krizi erkeklerde kadınlardan daha çok görülür
  • IRK: Zencilerde beyaz ırka göre daha çok görülür
Değiştirilmesi,önlenmesi veya tedavisi mümkün olan risk faktörleri
  • YÜKSEK KAN BASINCI:TANSİYON YÜKSEKLİĞİ
Beyin krizine en fazla sebep olan risk faktörüdür. Ancak aynı zamanda en kolay kontrol altına alınabilen bir durumdur. Düzenli olarak tansiyonunuzu ölçtürünüz ve kontrol altında tutunuz
  • SİGARA: Beyin krizine yakalanma riskinizi iki misli arttırır.
Sigara çiyorsanız hemen bırakınız
  • KİLO: ŞİŞMANLIK Aşırı kilo yüksek kolesterole,tansiyon yüksekliğine ve şeker hastalığına zemin hazırlar veya öncülük eder. Bu 3 durumda Beyin krizine sebep olabilen faktörlerdir. Kilonuzu belirli sınırda tutunuz,diyetinizi ona göre ayarlayın ve yağlı yemeklerden kaçınınız
  • ŞEKER HASTALIĞI: Şeker hastalığı damar hastalıklarına sebep olabilir. Damarları bozar. Buda beyin krizine sebep olabilir. Şeker hastalığınız var ise şeker düzeyini kontrol altında tutun ve gerekli tedavinizi zamanında ve düzenli olarak yaptırın.
  • DAHA ÖNCE BEYİN KRİZİ VEYA KÜÇÜK GEÇİCİ BEYİN KRİZİ GEÇİRMİŞ OLMA: Daha önce geçirilmiş krizler başka bir beyin krizine yakalanma ihtimalinizi arttırır. Ancak bazı ilaçlar düzenli alındığı takdirde bu ihtimali azaltır.
  • KALB HASTALIKLARI : Bazı kalp hastalıkları özellikle düzensiz kalp ritmi olarak tanımlanabilecek atrial fibrilasyon önemli beyin krizi sebebidir. Düzensiz kalp ritmi özellikle ileri yaşlarda daha çok önem kazanmaktadır. Bazı ilaçlar düzenli alındığında beyin krizine yakalanma ihtimalini azaltırlar.
  • HAREKETSİZ HAYAT TARZI: Hareketsizlik beyin krizine zemin hazırlayabilen önemli bir faktördür. Düzenli eksersiz ve/veya yürüyüş ve spor yapmak çok önemlidir.

 BEYİN KRİZİ ÖNLENEBİLİR BİR DURUMDUR
 BEYİN KRİZİ ACİL BİR DURUMDUR EVDE VEYA BAŞKA YERDE VAKİT KAYBETMEYİNİZ.ZAMAN ÇOK ÖNEMLİDİR.BU KONUDA DENEYİMLİ VE HAZIRLIKLI BİR MERKEZE NE KADAR ERKEN MÜRACAT EDERSENİZ TEDAVİDEN O KADAR ÇOK YARARLANIRSINIZ
 BEYİN KRİZİNDE UYGULANACAK BİR ÇOK TEDAVİ ALTERNATİFİ VARDIR.
 EN ETKİLİ TEDAVİLER İLK 3- 6 SAATTE UYGULANIR
 SİZ VEYA YAKININIZDAKİ KİŞİLERDE BEYİN KRİZİ BELİRTİLERİ VAR İSE VAKİT KAYBETMEDEN 3044480 NUMARALI TELEFONA
MÜRACAAT EDİNİZ.
BEYİN KRİZİNDE TANI VE TEDAVİ ALTERNATİFLERİ
Beyin krizini teşhis etme ve krize yakalanma risklerini ortaya koyan tetkikler
Beyin krizinin acil tedavisi açısından beyindeki hasarın derecesinin tesbiti ve tipinin tayini mümkün olduğunca erken yapılmalıdır.Beyin krizinin tıkanmış bir damara mı veya beyin kanamasına mı bağlı olduğunun çok süratli bir şekilde ortaya konması çok önemlidir. Çünkü tedavi alternatifleri buna göre değerlendirilecektir.Hastanemizde hastanın durumunu ortaya koyacak gerekli tanının çok süratli bir şekilde konmasını sağlayacak tetkiklerin tamamı vardır. Böylece tanıya çok kısa süre içinde ulaşmamız mümkündür.
Tam bir tanı koymak için aşağıdaki tetkiklerin bir kısmına başvurulur.Bir hastada aşağıdaki tetkiklerin hepsini uygulamaya gerek yoktur.
  • Beyin Tomografisi:Hastanın acil olarak müracaatında ilk uygulanan tetkiktir.Kısa sürede beyin krizinin kanamaya veya damar tıkanmasına bağlı olup olmadığı hakkında bilgi verir.Düşük dozda şua ile beyin görüntülenir.
  • Magnetik rezonans:Beyin krizinin olduğu bölge hakkında detaylı bilgi verir beyindeki hasarın derecesinide gösterir.Çok hassas bir tetkik olduğundan özellikle küçük damar tıkanmalarında çok iyi bilgi verir. Manyetik alan kullanılarak özel bir odada yapılan bir tetkiktir.
  • Manyetik rezonans anjio:Beyin damarlarını gösteren bir tetkiktir.Hastanın damarlarına girilmeden ve ilaç verilmeden yapılan ve beyin damarları hakkında bilgi veren bir yöntemdir.
  • Transkraniyal dopler : Beyindeki kan akımı hakkında bilgi veren gerektiğinde hastaya yatağında uygulanan bir yöntemdir
  • Karotis Duplex görüntüleme: Beyne kan taşıyan ana damarları ve dolayısiyle onlardaki tıkanmaları gösteren bir yöntemdir
  • SPECT Bazı özel maddeler kullanılarak beynin kanlanması hakkında bilgi veren bir yöntemdir
  • Beyin anjiografisi: Büyük damarlardan birine bazı özel maddelerin verilmesi ile yapılan ve beyin kan akımı ve beyin damarları hakkında bilgi veren bir yöntemdir.
  • Transözofagal ekokardiografi:Yemek borusu içine bir tüp sokularak direkt olarak kalbi inceleyen bir yöntemdir
  • Bunların dışında risk faktörlerini belirlemeye yarayan diğer yöntemler
*Kan tetkikleri
*EKG
*EKO


BEYİN KRİZİ TEDAVİSİ
Beyin krizinde ilaç tedavisi gün geçtikçe gelişmekte ve krizin beyinde yaptığı hasarı en aza indirmeye çalışan bir çok yeni ilaç üzerinde çalışılmakta bir kısmı ise kullanılmaktadır.
Beyin Krizinde acil tedavi
Damar tıkanmasına bağlı beyin krizlerinin büyük kısmında hasar ilk 6 saatte oluşmaktadır. Araştırmalar damarda oluşmuş pıhtıyı çözmek ve beyni beyin krizine karşı daha dirençli hale getiren ilaçlar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Beyni beyin krizi sırasında hasara karşı koruyan yani bir anlamda hasarı mümkün olan en az seviyede tutmak için uygulanan ikinci gruba beyin koruyucu ajanlar veya önlemler adı verilebilir.
  • Damardaki pıhtıyı eriten ilaçlar: Bu grupta tPA denen bir ilaç kullanılmaktadır. Beyin krizinin erken devrelerinde beyin damarları içinde oluşmuş pıhtıyı eritebilen bir maddedir. Ancak bu kritik dönem olan beyin krizinin başlangıç dönemlerinde verilme ile mümkündür.İlk birkaç saatte verilmesi önemli olup bu şekilde beyinde hasar oluşması önlenebilmekte veya hasar en az seviyede olmaktadır.Ancak bu ilacın uygulanmasının önemli şartları vardır.En önemli şart mümkün olduğunca erken müracat etmektir. İlk 3 saat çok önemlidir. GATA beyin krizi merkezinde bu ilacı uygulama imkanı vardır.
  • Beyin koruyucu ilaçlar veya ajanlar: Beyni ,beyin krizinde oluşan ve beyinde hasara yol açan olaylardan daha az etkilenir hale getirten ilaçlara beyin koruyucu ilaçlar adı verilir.Bu ilaçlarla ilgili olarak çok yoğun araştırmalar yapılmakta ve çok ümit verici sonuçlar elde edilmekte olup halen uygulanabilen ilaçlar mevcuttur.
Beyin krizini önleme
Yüksek risk taşıyan hastalarda beyin krizini önlemede kullanılan bir çok ilaç vardır.Bu ilaçların kullanımı özellikle daha önce küçük beyin krizi yani geçici iskemik atak veya geçici beyin krizi geçirenler ile büyük beyin krizi geçirenlerde daha önem kazanmaktadır.Bunlar kanın pıhtılaşmasını azaltan veya önleyen ilaçlar olup kanı sulandırıcı ilaçlar olarak bilinmektedir.Aslında kanın pıhtılaşma yeteneğini azaltan ilaçlar demek daha doğru olur.Bunlar 2 gruptur.
  • Antikoagulanlar damardan veya ağızdan verilebilir Bunlar kanı daha inceltir ve pıhtıyı önlerler
  • Antitrombosit ilaçlar Kanda dolaşan ve pıhtı oluşmasında önemli rolleri olan trombosit denen elementlerin birbirine veya damar duvarına yapışmasını önleyerek etki ederler.Bunların bir araya gelmesi veya damar duvarında kümeleşmeleri önlenerek damarlaın tıkanması önlenebilir ve böylece beyin krizi geçirme riski azaltılır.Beyin krizine karşı önlem alınmış olur.Bu grupta bulunan ve en çok kullanılan ilaç aspirindir.Bu grupta bir çok yeni ilaç vardır.
Cerrahi tedavi
Bazı durumlarda beyin krizini önlemek için cerrahi yöntemlerde kullanılabilir.Örneğin beyne kan taşıyan damarlardaki daralmalar veya tıkanmalar cerrahi yöntemle kaldırılabilir.Ancak bu cerrahi müdahele için gereken bazı kurallar vardır.Bunları uzman hekimler değerlendirip karar verir. Bunun dışında beyin kanamasına sebep olabilen beyin damarlarındaki baloncuklar ve anormal kan damar yumakları cerrahi yöntemler ile zararsız hale getirilebilir.
Hasta bakımı
Beyin krizinde tanı ve tedavi yöntemleri yanında bakımda çok önemlidir.Hatta tedavinin önemli bir parçasıdır.Bütün beyin krizleri acil bir durum olup bu krizi geçirenler bir süre yoğun bakımda tutulduktan sonra diğer normal bölüme alınmalıdırlar.Hastanın solunum, dolaşım ve kalp gibi fonksiyonlarının takibi,gerekli beslenmesinin sağlanması yanında yatak bakımıda önemlidir.Tansiyon yüksek ise bunun gereksiz ve kontrolsüz düşürülmesinin büyük sakıncaları olabilir.Tansiyona müdahelenin bir sınırı vardır ve mutlaka konuyu bilen bir hekimin direktiflerine göre olmalıdır.
Rehabilitasyon
Beyin krizi sonrası ortaya çıkan fonksiyon kayıplarını en aza indirgemek en önemlisi hastayı kimseye muhtaç olmadan bağımsız bir hayat tarzına kavuşturmak rehabilitasyonun en önemli hedefidir..Gereksiz sakatlıkları önler. Beyin krizi sonu oluşan sakatlıkları düzeltme hastaları sakatlıklarına rağmen kendi işlerini kendileri yapar duruma getirmek için rehabilitasyon gereklidir.

Beyin krizinde her dakika sayılıdır

Beyin krizi ne kadar uzun sürede tedaviye alınırsa başka bir deyişle tedavide ne kadar gecikilirse beyindeki hasar o kadar büyük olur

Beyin krizinde tedavinin başarısı belirtiler başladıktan sonra süratle kısa süre içinde ilgili uzman hekim tarafından görülmeyle yakın ilişkilidir.

Beyin krizinde de aynen Kalp krizinde olduğu gibi acil tıbbi bakım uygulanmalıdır.


EPİLEPSİ NEDİR?

Epileptik nöbet (Sara), beyindeki hücrelerin kontrol edilemeyen, ani, aşırı ve anormal deşarjlarına bağlı olarak ortaya çıkan bir durumdur. Beyin, insan vücudunun ana kumanda merkezi gibidir. Beyin hücreleri arasındaki uyumlu çalışma, elektriksel sinyallerle sağlanır. Nöbetin nedeni, bir tür beklenmeyen elektriksel uyarı olarak düşünülebilir. Kısaca; epileptik nöbet beynin kuvvetli ve ani elektriksel boşalımı sonucu oluşan kısa süreli ve geçici bir durumdur.
Epilepsi, dünyanın her bölgesinde, erkek ve kadında, her türlü ırkta ve yaklaşık 100 kişide bir oranında görülebilen bir hastalıktır.
Hastaların yaklaşık yarısında belirli bir neden bulunamaz. Belli bir grup hastada ise; gebelikte olabilen beyin gelişme problemleri, doğum sırasındaki nedenler, menenjit, beyin enfeksiyonu, beyin tümörleri, zehirlenmeler veya ciddi baş yaralanmaları epileptik nöbetlere yol açabilir.
Nöbetin nedeni tümör yada başka bir hastalık değilse, epilepsinin ilerlemesi söz konusu değildir, bazen yaşla birlikte nöbet sıklığı da azalabilir.
Epilepsi nöbetleri, çoğu zaman insana çok uzun sürüyor gibi gelse de 1-3 dakika içinde kasılmalar biter ve hastalar belli bir süre sonra nöbet öncesindeki normal aktivitelerini kazanırlar.
Epilepsi nöbetleri, değişik tiplerde olabilir. Nöbetler; büyük (genel, jeneralize tonik-klonik, grand mal, kasılma-çırpınma ile karakterize) yada küçük (kısmi, parsiyel, sadece yüz, kol yada bacakta kasılma[basit parsiyel] veya anlamsız konuşma ve davranışlar ile karakterize[kompleks parsiyel]) nöbetler şeklinde ortaya çıkabilir.
Ayrıca kısa süreli (5-10 saniye), gözlerini dikip sabit bakma, bu anda cevapsızlık şeklinde, kasılmasız dalma nöbetleri (absans) ile; özellikle sabahları uykudan uyandıktan sonraki dönemlerde ortaya çıkan ve kollarda sıçrama-atmalar tarzında myoklonik nöbetler de olabilir.
Epilepsi bulaşıcı bir hastalık değildir. Epilepsili kişinin hastalığının başkaları tarafından bilinmemesi için bir neden yoktur. Yakın arkadaşlarınız, akraba ve komşularınız, öğretmeniniz hastalığınız hakkında bilgi sahibi olmalıdır.
Epilepsili kişi evlenebilir ve çocuk sahibi olabilir. Bayanlar hamile kalmadan önce mutlaka doktoru ile görüşmelidir. Tedavide kullanılan ilaçların çocuk üzerine değişik etkileri nedeniyle; gebelik öncesi nöbetlerin tipine ve durumuna bakılarak uygun ilaç ve dozu doktor tarafından düzenlenmelidir.
Epilepsi tanısında en önemli nokta; nöbetler hakkında verilen bilgidir. Özellikle nöbeti gören kişinin doktor tarafından dinlenmesi gerekir. Genel fizik ve nörolojik muayene yapıldıktan sonra başvurulacak ilk laboratuar inceleme aracı; elektroensefalografi (EEG) dir. Bu tetkik, saçlı deriye elektrotlar yapıştırılarak beyin dalgalarının kaydedildiği bir yöntemdir. Epilepsi hastalığı tanısının konulmasında en önemli tetkiktir. Bilgisayarlı beyin tomografisi (BBT) ve magnetik rezonans incelemesi (MRI) epilepsi nöbetlerine neden olan olayların ortaya konmasında yardımcı olabilir.
Epilepsi ilaçla yada cerrahi olarak tedavi edilebilen, çoğu hastada (%70-75) tek ilaçla nöbetlerin kontrol altına alınabildiği bir hastalıktır. Epilepsili hasta ilacını kullanarak aktif ve başarılı bir yaşam sürebilir. Epilepsi tedavisinde kullanılan ilaçlar; hastanın yaşına, fiziksel durumuna ve nöbet tipine göre uzman doktor tarafından verilmelidir. Bilinçsizce kullanılacak ilaç, nöbetleri önlemediği gibi istenmeyen yan etkilere de neden olabilir.
Eğer tedavi ile nöbetler bir kaç yıl (hastanın durumuna göre 2-4 yıl gibi) arka arkaya görülmezse, doktor kontrolunda ilaçların azaltılıp kesilmesi denenebilir. Nöbetler tekrarlamazsa tedaviye son verilir, tekrarlarsa tedaviye yeniden başlanır. İlacın kesilmesi, mutlaka hastayı izleyen doktor tarafından karar verilmesi gereken önemli bir konudur.
EPİLEPSİ HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKEN KONULAR
1. Epilepsi kısa süreli nöbetler şeklinde tekrarlayan, beyinden kaynaklanan bir hastalıktır. Nöbetler ilaçla durdurulabilir.
2. Epileptik bir hastayı aşırı kollamaya, takip etmeye ve gereğinden fazla ilgi göstermeye gerek yoktur.
3.Epilepsi hastalığı olan kişi aşırı uykusuz kalmamalı, günde en az 7-8 saat uyumalıdır.
4. Aşırı çay, kahve ve kolalı içeceklerden kaçınılmalı, gece ağır yemek yenmemelidir.
5. Uzun süreli ve yakından televizyon seyredilmemeli ve fazla bilgisayar kullanılmamalıdır. 
6. Epileptik hasta, aşırı efor sarfetmemeli ve bunu gerektiren sportif faaliyetlerden kaçınılmalıdır.
7. Alkollü içecekler, nöbet oluşumuna yol açabileceği ve epilepsi ilaçların etkilerini değiştirebileceği için kesinlikle kullanılmamalıdır.
8. Aç kalınmamalıdır.
9. Yüksek yerlerin kenarında bulunulmamalı ve ateş gibi yakıcı olabilecek yerlerden uzakta durulmalıdır.
10.Meslek seçiminde dikkat edilmelidir. Epileptik hastalar; askerlik, polislik, şoförlük, berberlik, inşaat ve kaynak işçiliği gibi meslekleri seçmemelidir.
11.Motorlu taşıt kullanılmamalıdır. 3 yıldan fazla bir sürede nöbet geçirmeyenlerde ve EEG leri normal olanlarda müsade edilebilir.
12.Epilepsili hasta elinden geldiğince üzülmemeli, olur olmaz şeyleri dert etmemelidir.
13.Epilepsili kişi evlenebilir ve çocuk sahibi olabilir. Epileptik kişi evlenecek ise eşi hastalığını bilmelidir. Bayanlar hamile kalmadan önce mutlaka doktoru ile görüşmelidir.
14.Alınan ilaçların hastalığı tamamen geçirmeyebileceği bilinmelidir. Ama ilaçlar nöbet gelmemesini yada sayısının azalmasını sağlayacaktır.
15.İlaçlar, düzenli ve mutlaka önerildiği şekilde kullanılmalıdır. 
16.Nöbet geçirilme sayısı ile gün ve saatleri kaydedilmelidir.
17.Düzenli aralıklarla doktor kontrolüne gidilmelidir.
18.Hastalar, yanında iyi yüzme bilen birisi olmak şartıyla denize girebilir, fakat uzun süre denizde ve güneş altında kalmamalı, aşırı yorulmamalıdır.
19.Epilepsi kısmen de olsa hayatınızı etkileyebilir, ama normal, aktif bir hayat sürmenizi engellemez. Bazı meslekler dışında yapamayacağınız hiçbir şey yoktur.
20.Epilepsi çalışmanıza ve işinizde başarılı olmanıza engel olacak bir hastalık değildir. Unutmayınız ki; dünyada bir çok ünlü ve başarılı insan da epilepsi hastalığına sahiptir.


EPİLEPTİK NÖBET GEÇİREN BİR HASTAYA
NE YAPILMALI? NE YAPILMAMALI?
YAPILMASI GEREKENLER 
Sakin olun, hastanın baş ve vücudunu yana çevirin.
Nöbet sırasında yaralanmasını önleyin (Başını yere vurmasını, yataktan düşmesini önleyin. Çevresindeki kesici ve yaralayıcı cisimleri uzaklaştırın).
Yakasını ve varsa sıkı giysilerini gevşetin.
Eğer bilinçsiz hareketler yapıyorsa, sert olmayan hareketlerle engelleyin.
Nöbet anında neler yaptığını iyice gözleyin ve bunları doktorunuza anlatın.
Hasta kendine gelene kadar yanından ayrılmayın.
Mümkünse doktoruna bilgi verin.

YAPILMAMASI GEREKENLER 
Panik yapmayın.
Hastayı telaşlandırmayın.
Ağzını açmak için uğraşmayın, dişleri arasına bir şey koymaya çalışmayın.
Dilin ısırılmasını önemsemeyin.
Yiyecek-içecek veya ilaç vermeyin.
Zor kullanarak engel olmayın, yatıştırıcı davranışlar içinde olun.
Yapay solunum ve kalp masajı uygulamayın.
Uyarıcı olduğu düşünülerek yapılan soğuk su dökme, tokat atma, ağrı verme gibi hareketler yapmayın.

baş ağrıları 
Baş ağrıları çeşitli nedenlerden kaynaklanır. Bunlar; şöyle sıralanabilir. Aşırı yemekten sonra görülen veya açlıktan kaynaklanan baş ağrıları. Göz, kulak veya burun hastalıklarından kaynaklanan baş ağrıları. Ateşli hastalıkların neden olduğu baş ağrıları. Alkol kullanmanın neden olduğu baş ağrıları. Kafa bölgesinde meydana gelen, kırık, ezik, çatlak veya sarsıntılardan kaynaklanan baş ağrıları. Beyin urlarının neden olduğu baş ağrıları. Kahve tiryakilerinde kahvesizlikten doğan baş ağrıları. Kabızlık çekenlerde görülen baş ağrıları. Saralılarda görülen baş ağrıları. Çikolata, sarımsak, lahana, yeşil biber, kuru yemiş yedikten sonra görülen, alerjik baş ağrıları. Menenjit hastalığının neden olduğu baş ağrıları. Fazla miktarda şekerli yiyecek yemekten doğan baş ağrıları. Diş hastalıklarının neden olduğu baş ağrıları. Fazla çalışma ve ruhi çöküntülerin neden olduğu baş ağrıları. Baş ağrılarının gerçek nedenini bulabilmek için mutlaka doktora başvurulmalıdır
BAŞ AĞRISI
Baş ağrısının pekçok sebebi olabilir. Etkili tedavi için bu sebepleri ortadan kaldırmak gerekir. 1 bardak sıcak suya birer tutam lavanta, papatya, nane, biberiye ve kekik konur, 5 dk. sonra süzerek günde 2-4 bardak içilir.
Baş Ağrıları Neden Kaynaklanıyor?...
Baş ağrısı nedeniyle hekime başvuran hastaların ancak %5-7’sinde baş ağrısına yol açan beyin uru, beyin damar hastalığı (beyin kanaması, beyin damarı tıkanıklığı), beyin veya yüz yapılarında iltihap hali gibi yapısal bir bozukluk vardır.
YAPISAL BOZUKLUĞA BAĞLI OLMAYAN BAŞAĞRILAR
Yaşamının herhangi bir döneminde baş ağrısı olmayan insan yok gibidir. İnsanların %80’ninde zaman zaman ilaç almayı gerektiren baş ağrıları olur. Baş ağrısı olan kişilerin ancak %10’nunda baş ağrısı kişiyi yatıracak iş ve gücünden alıkoyacak derecede şiddetlidir. Baş ağrısı nedeniyle hekime başvuran hastaların ancak %5-7’sinde baş ağrısına yol açan beyin uru, beyin damar hastalığı (beyin kanaması, beyin damarı tıkanıklığı), beyin veya yüz yapılarında iltihap hali gibi yapısal bir bozukluk vardır. Bir diğer ifadeyle baş ağrısı şikayetiyle hekime başvuran hastaların %90’ında, yapılan incelemeler sonucu başta ya da bedende baş ağrısına yol açacak herhangi bir bozukluk bulunmaz. Yapısal bir bozukluğa bağlı olmayan bu baş ağrılarını ancak hastadan aldığımız bilgilere dayanarak teşhis edebiliriz. Bu tür baş ağrılarının belli başlıları aşağıda özet olarak verilmiştir.
Migren
Erkeklerin %10’nunda kadınların %15-20’sinde ortaya çıkar. Nöbetler halinde gelen, saatlerce bazen günlerce süren, hastayı yatıran veya işinden alıkoyan, bulantı bazen kusma yapan, ışıktan ve sesten rahatsızlığa yol açan, başın bir yarısını tutan, zonklayıcı, şiddetli baş ağrısıdır. Belirtilen baş ağrısı özelliklerinin her hastada bulunması gerekmez. Değişik tipleri vardır.


Gerilim Baş Ağrısı
Başın tümünü tutar. Çoğunlukla boyun ense kaslarının kasılmasıyla gider. Hasta tarafından ağırlık, yanma, sıkışma, basınç şeklinde tarif edilir. Bulantı ve kusma yapmaz, hareketle artmaz, çoğunlukla hastanın aktivitelerini engellemez. 5-10 dakika kadar kısa olduğu gibi günlerce de sürebilir. Ataklar şeklinde tekrarlar veya hiç geçmez, devamlıdır. Yıllarca ve sık baş ağrısı olan insanları % 60’ında gerilim baş ağrısı vardır.
Küme Baş Ağrısı
Sıklıkla bir saat civarında süren, günde bir ya da birkaç kere gelen, bir taraf göz , alın ve şakakta yerleşik, ani başlayıp, ani sona eren şiddetli baş ağrısı ile karakterizedir. Baş ağrısına gözde kanlanma, gözyaşı akması, burun akması, burunda şişme, alın ve yüzde terleme, göz kapağı şişmesi, göz kapağı düşmesi ve o taraf göz bebeğinde küçülme gibi bitkisel sinir sistemi belirtileri eşlik eder. Ağrı günde birkaç kere veya gün aşırı sıklığında gelir ve genellikle aynı saatlerde, çoğunlukla geceleri ortaya çıkar. Bu tür ağrı nöbetleri haftalar ya da aylar boyu sürdükten sonra kendiliğinden kaybolur. Fakat yılda bir iki kere veya birkaç yılda bir benzer ağrılı dönemler yine ortaya çıkar. Nadir görülür değişik tipleri vardır.
Kronik Günlük Baş Ağrısı
Hastalarda yıllardan beri her gün gelen, sabahtan akşama kadar devam eden, zaman zaman hastayı yatıracak kadar şiddetlenen sürekli baş ağrısı vardır. Hastaların çoğunda başlangıçta migren, bir kısmında da gerilim tipi baş ağrısı bulunur. Bunlar giderek sıklaşır ve her gün gelen baş ağrısına dönüşür. Bir kısım hasta da migren ya da gerilim tipi baş ağrısı olmaksızın doğrudan kronik günlük baş ağrısı gelişir. Kronik günlük baş ağrısı olan hastaların çoğu sürekli ağrı kesici ilaç alır. Ağrı ilaçları baş ağrısını geçirmediği halde hasta ağrı ilacı almaya devam eder, çünkü ağrı ilacı almadığı zaman baş ağrıları şiddetlenir. Bu nedenle hastada bir çeşit ağrı kesici ilaç bağımlılığı gelişir.


Ruhsal Nedenli Ağrı ve Baş Ağrıları
Ağrı somatoform ağrı bozukluğunda ana şikayeti oluşturur veya başka çeşitli ruhsal hastalıkların semptomlarından biri olarak ortaya çıkar. Somatoform ağrı bozukluğunda belirli bir bedensel nedene bağlı olmayan, psikolojik etkenlerle ilgili olabilen ve kişinin bireysel, toplumsal ve mesleki olarak işlevlerini önemli derecede bozan ağrı şikayeti vardır. Değişik ruhsal nedenli ağrılar belirli bir anatomik yapıya uymaz, bedenin birbiriyle ilgisiz birden çok yerinde ortaya çıkabilir. Ağrının yeri zaman içine değişiklik gösterir. Tedavi ile bir bölgedeki ağrı geçerse bir başka bölgede tekrar ortaya çıkar. Ağrı ilaçlarının yararı olmaz. Ağrı şikayeti genellikle devamlıdır. Ağrıyla ilgili bilgiler çok güç alınır; hastalar çoğu kez belirsiz, birbiriyle çelişik ya da uyumsuz cevaplar verir. Ağrı ruhsal nedenlerle ortaya çıkmasına rağmen hastalar genellikle duygusal sorunları ve çatışmaları olduğunu kabul etmez, ruhsal durumları ile ağrı arasında bağlantı kuramaz ve ağrılarının gerçekliğini ve ağır şekilde hasta olduklarını ispata yönelik abartılı durumlar sergilerler. Ruhsal nedenli ağrılarda tedavi esas olarak ilaç ve psikoterapidir.
Yapısal Bozukluklara Bağlı Olmayan Çeşitli Baş Ağrıları
Çoğu zaman fiziksel etkilerle ortaya çıkan, nadiren tedavi gerektiren baş ağrılarıdır. Başın dıştan basısına bağlı baş ağrısı, başın soğukta kalmasına bağlı baş ağrısı, soğuk gıda yenilip içilmesine bağlı baş ağrısı, öksürük sırasında ortaya çıkan baş ağrısı, eksersiz sırasında ortaya çıkan baş ağrısı, cinsel aktivite sırasında ortaya çıkan baş ağrısı... bunlar içinde sayılabilir.
Yapısal bozukluklara bağlı olmayan baş ağrıları hayatı tehdit etmemekle beraber yaşam kalitesini ciddi şekilde bozarlar ve iş güç kaybına sebep olurlar. Baş ağrısını ortaya çıkaran sebeplerin hasta tarafından tanınıp kontrol edilmesi, yaşam şeklinin ve dış olaylara verilen tepki biçiminin değiştirilmesi ve ağrıların gelmesini önleyici (ağrı ilacı olmayan) ilaçların uygun şekilde kullanılması ile bazen tama yakın bazen büyük oranda düzelme sağlanır.


Beyin de Zayıflıyor!
Zayıflık hastalığı olarak bilinen anoreksi ve bulemia gibi yeme bozuklukları beyinde kalıcı hasarlar bırakabiliyor.
Zayıflık hastalığı olarak bilinen anoreksi ve bulemia gibi yeme bozuklukları beyinde kalıcı hasarlar bırakabiliyor. Almanya'daki Bad Bramsted Tıbbi-Psikosomatik Kliniği'nden nöropsikolog Dr. Roy Murhpy, "Kilo kaybıyla birlikte beyin kütlesinde de azalma olabilir ve beyindeki kimyasal reaksiyonlarda değişiklik olabilir.
Araştırmalarda bu hastalığı olan kadınların planlama ve ileriye dönük düşünme faaliyetlerinde zorlandıkları görüldü. Hastaların yeniden kilo almalarıyla birlikte beyin fonksiyonları hızlanıyor ama bu hastalıkların beyinde kalıcı hasarlar bıraktığına dair ciddi ipuçları var" dedi.
Olan ve Kötü Sonuçlar Doğuran Oluşumlardır.
Halk arasında baloncuk olarak bilinir. Anevrizma denince, genel olarak, temiz kan taşıyan damarlara (arter) ait genişlemeler anlaşılır.
Genel Bilgiler
Halk arasında baloncuk olarak bilinir. Anevrizma denince, genel olarak, temiz kan taşıyan damarlara (arter) ait genişlemeler anlaşılır. Anevrizmalar aort damarı gibi çok geniş damarlarda oluşabildiği gibi, küçük ve orta boy damarlarda da teşekkül ederler. Beyin anevrizmaları, ani kanamalara sebep olan ve kötü sonuçlar doğuran oluşumlardır.
Anevrizmalar yapı itibarı ile damar duvarının doğuştan zayıf olduğu noktalarda, genellikle de damarın daha küçük dallara ayrıldığı noktalarda oluşur. Damar duvarının zayıf olduğu noktada damar içi basınç (tansiyon) nedeniyle her kalp atımında damar duvarı zayıf noktadan dışarı doğru bombeleşerek baloncuk oluşur. Baloncuk duvarı basınca dayanamadığı anda da patlar, patlama ya kendiliğinden olur ya da eforla oluşur. Örneğin; öksürme, ıkınma, cinsel temas gibi basınç artmasına neden olan aksiyonlar...

Anevrizma kimlerde oluşur, risk faktörleri nelerdir.
*Damar duvarındaki yetersizlikler (Doğumsal)
*Damar duvarındaki Arteriosklerotik veya hipertansif değişiklikler.
*Travmatik (darp veya kaza sonucu kafa yaralanmaları)
*Enfeksiyona bağlı
Risk Faktörleri:
*Hipertansiyon
*Sigara kullanımı
*Oral Kontraseptifler (Doğum kontrol ilaçları)
*Alkol (Şüpheli)
*Kokain
Anevrizmanın beyinde oluştuğu yerler:
Beyni besleyen damarlar, beyin tabanında birleşerek willis poligonu adı verilen damar ağını meydana getirirler. Anevrizmalar genellikle bu willis poligonunda oluşur. Anevrizması olan insanların büyük bir bölümünün hiçbir şikayeti yoktur. Ancak bazen migren tarzında ya da spesifik olmayan baş ağrıları olabilir. Ayrıca anevrizmanın büyük olduğu durumlarda kitle etkisi nedeniyle beyinde komşuluk yaptığı sinirlerle ilgili belirtiler görülebilir. Koku ve görme duyularındaki bozulmalar gibi...
Anevrizma nasıl ortaya çıkar?
*Genel amaçlı yapılan tomografi veya MR tetkikinde tesadüfen
*Kafa sinirlerine ait belirti vererek. Örneğin görme sinirine ait felçler.
*Kanama sonucu: Kanama da sızıntı şeklinde beyin zarları arasına (subaraknoid kanama) veya beyin dokusu içerisine olmak üzere iki türlü olabilir.
Yukarıdaki nedenlerden en önemlisi kanamadır. Aniden, çok şiddetli baş ağrısı, arkasından menenjit belirtisi olan ense sertliği, kusma, kanamanın cinsi ve ağırlığına göre bilinçte bozulma ve bazen bel ağrısı ile ortaya çıkabilir. Teşhis için yapılacak ilk iş bir nörolog ya da beyin cerrahisine müracaat etmektir. Anevrizmalarda ilaçsız olarak çekilen ilk beyin tomografisi kanama olup olmadığı konusunda yeterli bilgiyi verir. İkinci aşamada MR veya kateter anjiografi mutlaka yapılmalıdır. Anevrizmaların rastlanma oranı Amerika'daki istatistiki verilere göre yüzbinde 6-10 arasında bulunmuştur. Anevrizmaların tedavisi cerrahidir. Ancak buradaki önemli olan nokta anevrizmaya kanama olmadan müdahale etmek, ya da hiç değilse birinci kanamdan sonra hastanın genel durumu uygunsa ameliyatını yapmak şarttır. Ameliyat mikroşirürji uygulanarak yapılmaktadır. Son yıllarda endovasküler girişimde başarıyla uygulanmaktadır.
BAŞ AĞRISI / SEFALALJİ
Şifalı sebze, meyve ve otlar: Badem, karanfil, kekik, kişniş, patates, papatya, portakal, lavanta, yavşanotu.
R1* 4 bardak suya 30 gram nilüfer çiçeği konup kaynatılır. Günde 3 kere 1'er bardak içilir.
R2* Yarım limon kesilir. 15 dakika boyunca şakaklara sürülür.
R3* 50'şer gram nane tepesi + kekik tepesi + kokulu inciçiçeği tepesi + mine çiçeği yaprağı karıştırılır. 4 bardak suya konup kaynatılır. 15 dakika buharı solunur.
Baş ağrısı
Baş ağrısının pekçok sebebi olabilir. Etkili tedavi için bu sebepleri ortadan kaldırmak gerekir.
1 bardak sıcak suya birer tutam lavanta, papatya, nane, biberiye ve kekik konur, 5 dk. sonra süzerek günde 2-4 bardak içilir.

        Baş ağrısı ve dönmesi

Baş ağrısı ve dönmesi

Alna nane veya lavanta yağ sürülerek ovulur ve koklanır.
Baş dönmesi: çörekotu havanda dövülür balla karıştırır bir yemek kaşığı yenir.
            Karabaş otu suyu; beyin süpürgesi, baş ağrısına, beyin hastalıklarına kalbe Ferahlık verir.               

Migren için: yarım cay kaşığı karabiber, aynı ölçülerde tuz ve kahve, yumurta sarısı biraz un ile karıştırılır. Hamur haline getirilir. Alna yapıştırılır. Sabah çıkartılır. Bu bir kez yapılır.
BAŞ DÖNMESİ /VERTİGO / Objektif tip: Nesnelerin çevresinde döndüğünü algılamak. Sübjektif tip: Kendisinin nesneler çevresinde döndüğünü algılamak.
Şifalı sebze, meyve ve otlar: Adaçayı, fesleğen, kekik, kimyon, kuşdili, nane, papatya. Dikkat! Alkol, sigara, ağır yiyecekler, hayvani yağlar yasak.
R1* 4 bardak suya 30 gram melekotu konup kaynatılır. Günde 3 kere 1'er bardak içilir.
Baş dönmesi tansiyondan değilse şu ilaçları yapmalı:
R2* 40 gram kişnişi, l litre suda kaynatıp yemeklerden sonra birer kahve fincanı içmelidir.
R3* Limonu kurutmalı, kesip parçalara ayırarak bir müddet bu şekilde kurutmalı, iyice döğmeli sabah ve akşam bu tozdan 5 gram içmelidir.
R4* Demirhindi 10 gram, kuru üzüm 100 gram, su 200 gram. Bu eczalar kaynatılıp süzülür akşam yatarken ve sabah birer bardak içilir. Bu ilaç safradan ileri gelen baş dönmesini tedavi eder.
BAYILMA / SENKOP / Kan görme, korku, heyecan, güçlü ağrı, diabetes mellitus, antihipertansif ilaçlar, kalb hastalıkları, yakası sıkı gömlek basısı, anemi, hipoglisemi, aşırı alkol alınması, barbitürat zehirlenmesi, kafa travması, beyin tümörü, beyin damadan anomalileri, serebral ateroskleroz, serebral iskemi gibi nedenlerle ortayla çıkan, birden bire beliren geçici bilinç kaybı.
Şifalı sebze, meyve ve otlar: Pelinotu, ıhlamur, kediotu, kuşdili, tarçın.
R1* Bacaklara ve ayaklara hardalotu lapası.
R2* Nane, oğulotu veya ıhlamurla ılık banyo.
R3* 4 bardak suya 10 gram melissa konup kaynatılır. Yarım bardak suya 15 damla konup içilir.



Migren: Magnezyum takviyesi migren için kurtarıcınız olabilir. Geçtiğimiz yıllarda yayımlanan bir makalede üç aylık bir süreçte magnezyum yağı spreyinin kullanımının migren semptomlarını hafiflettiğinden bahsedilmişti. Dr. Ricky Hay de “Magnezyumun migrenin şiddetini azaltıcı bu etkisi büyük ihtimalle hormonal düzenleyici ve kas gevşetici özelliklerine bağlı” açıklamasında bulunuyor.



Baş Ağrısı İçin:
Zencefil - Zencefil çayı, başınızda zonklayan damarları yatıştırır. Ayrıca, vücudun ağrı-algılayıcı kimyasallarının üretimini yavaşlatır ve dolaşımı kolaylaştırır. Çayı hazırlamak için, 1/3 çay kaşığı toz zencefili veya kıyılmış taze zencefili bir fincan sıcak suya karıştırın. Soğumaya bırakın, süzün ve ilk baş ağrısı belirtisinde için.

Baş dönmesi

başdönmeleri 
Hasta, kendisinin veya etrafındaki eşyanın boşlukta döndüğünden şikayet eder. Tıp dilinde vertigo denen baş dönmelerinin nedenleri çeşitlidir. Bunlardan başlıcaları şunlardır: Kulak ağrısı. Araç tutmaları. Ani hava değişimi. Bazı göz hastalıkları. İlaç zehirlenmeleri. Düşük veya yüksek tansiyon. Damar sertliği ve bazı kalp hastalıkları. Kansızlık ve kan hastalıkları. Mikrobik hastalıklar. Beyin hastalıkları. Sara ve bazı ruh hastalıkları. Tedaviye başlanmadan önce hastalığın gerçek nedeninin tespit edilmesi gerekir. baş dönmelerine yapılacak ilk iş; hemen oturmak veya öne eğilmek ve mümkünse hemen yatmaktır. baş dönmesi sık sık oluyorsa mutlaka bir doktora gitmek gerekir.
bayılmalar 
Geçici olarak uyanıklık halinin kaybolmasına halk arasında bayılma tıp dilinde senkop denir. Bu durumda beyin hücrelerine giden oksijen azalmıştır. Bayılmanın nedeni; yorgunluk, uzun süre ayakta kalmak, ani heyecanlar, tansiyon yüksekliği, gebelik, kansızlık, damar sertliği ve kalp hastalıklarıdır. Bayılmadan önce baygınlık hissi gelir. Sonra yüz kül rengini alır. Arkasından da terleme, çarpıntı, göz kararması ve baş dönmesi görülür. Bu gibi durumlarda yapılacak ilk iş hastayı hemen yatırmak, elbise ve çamaşırlarını gevşetmektir. Sonra yüzüne su serpilir ve amonyak koklatılır.
damar sertliği 
Vücuttaki kan damarlarının bir kısmının veya tamamının sertleşmesi sonucu, esnekliklerini keybetmesine; halk arasında damar kireçlenmesi tıp dilinde ise Arterio Skleroz veya Atheremo denir. Nedeni, kan damarlarının iç kısımlardaki hücrelerin esnekliğini kaybedip, zayıflaması veya kandaki yağlı maddelerin birikinti yaparak, damarı darlaştırmasıdır. Belirtileri baş dönmesibaş ağrısı, titreme, yürürken sendeleme, düşünme ve öğrenme gücünde zayıflama, sinirlilik veya damarın sertleştiği bölgelerde ağrılar görülür. İlk belirtiler görüldüğünde önlem alınacak olursa, korkulacak bir şey yoktur. Hastanın neşe ve cesaretini kaybetmemesi ve doktorun tavsiyelerini yerine getirmesi iyileşmede atılacak ilk önemli adımdır. Damar sertliği teşhisi konan kimse, perhiz yapmalı, alkol ve sigara gibi keyif verici maddeleri bırakmalı, yumurta, tereyağı ve benzeri yiyecekleri terk etmeli, tuzu da azaltmalıdır. Ayak damarlarında meydana gelebilecek herhangi bir hastalığı önlemek için de dar ayakkabı giymekten kaçınmalıdır.
gastrit 
Midenin iç yüzündeki zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Mide iltihabı veya mide nezlesi de denir. Hazırlayıcı nedenler : Ağır yemekler, fazla kuru veya sert yiyecekler, hamur işleri, tatlılar, acı ve baharatlı yiyecekler, alkol, fazla miktarda çay, kahve veya sigara içmek, yemek saatlerinin düzensiz olması, çabuk çabuk ve çiğnemeden yemek, fazla ilaç kullanmak, ateşli hastalıklar, karaciğer veya safra kesesi hastalıkları, kalp hastalıkları veya romatizmadır. Tedaviye başlamadan önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir. Belirtileri : Mide ağrısı, bulantı veya kusma, baş ağrısı, iştahsızlık, aniden çıkan ateş, baş dönmesi, dilde beyaz pas, yorgunluk görülür. Midenin üzerine bastırlınca da ağrı hissedilir. Bu belirtiler özellikle ilk bahar ve son bahar aylarında artar. Tedavisi : Perhiz ve istirahat şarttır. Hastalığı doğuran nedenler ortadan kaldırılır. Hafif yiyecekler yenir. Aspirin gibi ilçlar kullanılmaz. Yemekler, yavaş yavaş ve çok çiğnenerek yenir.
gıda zehirlenmeleri 
Gıda zehirlenmeleri; çoğunlukla bayatlamış ve bozuk yiyecekler veya bayat balık yedikten sonra görülür. Belirtileri : Hasta solumakta, yutkunmakta güçlük çeker. Kaslarında ağrı ve kramplar vardır. baş dönmesi, halsizlik, mide ağrısı ve bulanık gördüğünden şikayet eder. Bazı hastalarda kabızlık, bazılarında da ishal görülür. Yapılacak ilk iş, hastayı kusturmaktır. Gerekiyorsa sunni solunum da yapılır. Vakit kaybetmeden hastaneye götürülür.
grip 
Tıp dilinde influenza adı verilen bu hastalık bulaşıcıdır. Grip olan kişinin nefesindeki damlacıklarla yayılıp, salgın hale gelebilir. Paçavra hastalığı da denir. Aniden başlar ve devamlı olarak ateş yükselir. baş ve sırt ağrıları, titreme nöbetleri, nezle, öksürük, iştahsızlık, baş dönmesi de görülür. Tedavinin ilk şartı istitrahat etmektir. İyi tedavi edilmezse, başka hastalıklara da yol açabilir.
isteri 
Psikonevrozlar grubuna giren bir çeşit hastalıktır. Tıp dilinde babinski hastalığı veya pithiatisme adı verilir. Hastalığın belirtileri; hastanın sosyal ve entellektüel seviyesine göre değişir. Hastanın gayesi, çevresinin ilgisini üzerine çekmektir. Bunun için aşağıdaki şikayetlerin biri veya birkaçı birden görülebilir. Hastada; ağrılar, baş dönmesi, bayılma, iştahsızlık, titreme, boğazında düğümlenme duygusu, kaslarda gerilme, geçici körlük, sağırlık, herhangi bir uzuvda uyuşma, hafıza kaybı görülür. Tedavinin temeli telkindir.
kanda kolestrol yüksekliği 
Kolestrol, kanda, sinirlerde, beyinde, karaciğerde, dalakta, böbrek üstü bezlerinde ve safrada bulunan, yağ yapısında, kristal gibi beyaz görünümde bir maddedir. Görevi dokulardaki su dengesini sağlamak, alyuvarları zehirlere karşı korumak, sinir dokularının dayanıklığını sağlamak ve deri altında, dışarıdan gelecek mikroplara karşı koruyuculuk yapmaktır. 100 gram kanda; 180-230 miligram kolestrol bulunur. Bu miktar normaldir. 230 miligram kolestrol miktarı, kanda kolestrolün yükselmiş olduğuna işarettir. Tedavi edilmezse; damarsertliği, beyin ve kalpteki ince damarların tıkanmasına neden olur. Meydana Gelişi : Böbrek üstü bezleri, husyeler, yumurtalıklar bünyenin ihtiyacı olan kolestrolü imal ederler. Ayrıca hayvansal yağlar, süt, yumurta ve bitkisel hormonlarla da kolestrol alınır. Kanda, kolestrolün yükseldiğini anlamak için bir seri test yapmak gerekir. Ayrıca, hastanın cildinde oluşan sarı lekeler, göz altlarında beliren siyah halkalar, göz akında görülen sarı lekecikler, genel yorgunluk, iştahsızlık, hazımsızlık, baş dönmesibaş ağrısı, görme zayıflığı, ağız acılığı, nefes ve ter kokusu kolestrolün yükselmiş olduğuna işaret olabilir.
mide ülseri
Midenin iç yüzündeki belirli bir kısmın aşınması sonucu meydana gelen yaraya mide ülseri denir. Sinir bozukluğu, midede asit fazlalığı, zamanında ve iyi tedavi edilmeyen gastrit, mide zafiyeti, karaciğer yetersizliği veya safra azlığı, kalp hastalıkları, sindirilmesi güç yiyeceklerin aşırı derecede kullanılması, haddinden fazla sigara, çay, kahve veya asit yapıcı meşrubat içmek, alkol kullanmak veya bazı ilaçların uzun süre kullanılması mide ülserini doğuran nedenler arasındadır. Hastalığın başlangıcında mide ekşimesi ve ağırlık hissi vardır. Hastanın ağzına, sık sık ekşi su gelir. Tat alma duygusu hafiflemiştir, dil paslıdır, hastanın rengi solmuştur. Karnın üst kısmına bastırılınca, acıma hissedilir. Bu belirtiler ortaya çıktıktan sonra; en kısa zamanda tedaviye geçilmezse; yemeklerden 2-3 saat sonra sırta doğru yayılan şiddetli mide ağrıları başgösterir. baş dönmesi ve terleme de görülür. Bu devrede, kusma ile bir miktar kan da görülebilir. Bazı kimselerin büyük abdestleri katran gibi olur. Bu işaretler, ülserin ilerlemiş olduğunu gösterir. Mide ülseri, bilhassa ilk bahar ve son bahar aylarında, çok rahatsız edici bir hal alır. Ağrı ve kanamalar artar. Mide ülseri, başlangıcında teşhis edilip de tedaviye başlanılacak olursa, telaşlanmaya ve korkmaya gerek yoktur. Bu durumda yapılacak ilk iş, üzüntüye kapılmamak, aksine bütün üzüntülerden sıyrılmaya gayret sarfetmektir. Sonra tedaviye yardımcı olmak amacıyla aşağıdaki hususlara kesinlikle uymak gerekir. - Tedavi süresince istirahat edin - Yemeklerinizi, her gün belirli saatlerde yiyin - Bağırsaklarınızın düzenli bir şekilde çalışmasını sağlayın - Sigara, çay, kahve ve alkolü bırakın - Diş sağlığına önem verin - Süt ve sütlü yiyecekler, yumurta, kızarmış ekmek, tereyağı, pelte ve haşlanmış balık, sebze püreleri ve patates yemeğini sofranızdan eksik etmeyin.
onikiparmak bağırsağı ülseri 
İncebağırsağın 25 santimetre kadar olan ilk bölümüne onikiparmak bağırsağı denir. C harfi görünümündedir. Onikiparmak bağırsağında meydana gelen ülsere tıp dilinde duodenum ülseri denir. Tedavi eidlmeyen gastrit, fazla asit, sinir bozukluğu, düzensiz hayat, gürültü, fazla miktarda sigara, çay, kahve ve alkol kullanmak, safra kesesi veya karaciğer yetersizliği, kalp hastalıkları, hormon dengesizliği, dengeli bir şekilde beslenememe, çok sıcak veya çok soğuk yiyecekler, haddinden fazla et, hamur işleri veya baharatlı yiyecekler ve bazı ilaçlar; onikiparmak bağırsağında ülserin meydana gelmesine yardımcı olur. Hasta, mide ekşimesi ve ağzına ekşi su gelmesinden şikayet eder. Ayrıca dili paslı, rengi solgundur, baş dönmesi ve fazla terleme de görülür. Midesinin üstüne basılınca, ağrı hisseder. Yemeklerden sonra da göğse doğru yayılan bir ağrı belirir. Bu belirtiler, ilk bahar ve sonbahar aylarında daha da artar. Tedavi için yapılacak ilk iş, hastalığı doğuran nedenleri ortadan kaldırmak, yemekleri az, fakat sık sık yemek, istirahat etmek ve üzüntüden uzak yaşamaya gayret etmektir.
tansiyon yüksekliği 
Büyük tansiyonun kişinin yaşına göre yüksek olmasına halk arasında tansiyon yüksekliği, tıp dilinde ise hipertansiyon denir. Bir çok hastalıkta tansiyon yüksekliği görülür. Mesela kalbin sol bölümünün büyümesinde, böbrek hastalıklarında, damar sertliğinde, kan hücrelerinin çoğalmasında, şişmanlıkta ve iç salgı bezleri hastalıklarında kan basıncı artar. Tansiyon yüksekliğinin belirtileri arasında yorgunluk, sinirlilik, çarpıntı, baş dönmesi, uykusuzluk, baş ağrısı vardır.
vertigo
Genel anlamda baş dönmesi, hareket duygusu demektir. Ancak tansiyon düşmesi ile ilgili baş dönmeleri bu kapsamda değildir. Vertigodan kastedilen labirentit, iç kulak iltihabı, Meniere hastalığı gibi durumlarda olan baş dönmesi hissi Vertigo diye adlandırı

Baş dönmesi için Şifalı Bitkiler


acıağaç
İştah açar, hazmı kolaylaştırır. Ateşi düşürür. Tükürük ifrazatını arttırır. Mide, bağırsak, karaciğer ve böbreklerin çalışmasını düzenler. Böbrek sancılarını keser, taşların düşürülmesine yardımcı olur. Bağırsak kurtlarını döker. Kanamaları durdurur. Haşarat kaçırıcı olarak da kullanılır. Fazla kullanılacak olursa; baş dönmesi, mide bulantısı ve kusma yapar. 
fesleğen
Öksürüğü keser. baş dönmesini durdurur. Arı sokmasında faydalıdır. Ağız yaralarını tedavi eder. Fesleğen kokusu, sivrisinek ve tahtakurusu gibi haşaratları kaçırır.  
melissa
Yapraklar yatıştırıcı, mîdevî, gaz söktürücü, terletici ve antiseptik etkilere sâhiptir. Huzursuzluk ve sıkıntıları giderir. Hafıza zayıflığına faydalıdır. baş dönmesi ve kulak çınlaması gibi şikayetleri keser. Hazımsızlık, baş ağrısı ve migrende de faydalıdır. Daha çok çay hâlinde kullanılır.  

Zekayı Artıran Besinler



Çilek: İçeriğindeki fisetin maddesi hafıza kaybının etkilerini azaltıp, bunamayı geciktiriyor.

Çikolata: Magnezyum ve antioksidan içeriğiyle beyne oksijen taşıyarak daha aktif çalışmasını sağlıyor.

Tahıl: Önemli bir B vitamini kaynağı olan tahıllar, kan şekerini dengeliyor.

Patates: Kan şekerini dengeli olarak yükseltiyor bu sayede zeka daha verimli çalışıyor.

Yoğurt: İçinde bulunan tirozin isimli madde hafızayı güçlendirip, beyni uyarıyor.

Üzüm suyu:
 Dopamin salgılanmasını arttırarak problem çözme yeteneğini geliştiriyor.

Fasulye: Lif ve protein bir arada özellikle çocuklarda zekayı açıyor.

Kırmızı ve turuncu renkli sebzeler: Özellikle domates, havuç ve kırmızı biberde bulunan antioksidan beynin daha uzun süre sağlıklı kalmasını sağlıyor.

Somon: Omega-3 yağları hem beyni koruyor hem hafızayı güçlendiriyor.

Hergün düzenli olarak kahvaltı yapan kişilerin diğerlerine oranla daha başarılı ve verimli oldukları biliniyor. Yoğun bir güne başlarken; peynir, süt, yumurta gibi protein içeren besinlerden oluşan bir kahvaltı, şekerli çay ve simitten oluşan bir kahvaltıya kıyasla daha iyi sonuç almayı sağlıyor.

“Odaklanma” için ceviz, fındık, fıstık gibi sinirleri kuvvetlendiren yiyeceklerin yenmesini öneriliyor.

Uzmanlar yaratıcılığın geliştirilmesi için zencefil yenmesini öneriyor. Kimyonun da içerdiği uçucu yağların bütün sinir sistemini uyardığını söyleyen diyetisyenler “Aniden bir fikre, bir buluşa ihtiyacı olan kimyon çayı içmelidir. Çay, bir fincana iki tatlı kaşığı dolusu kimyon eklenerek yapılabilir” önerisinde bulunuyor.

Lahana, tiroit bezlerinin aktivitesini yavaşlattığı için daha stressiz öğrenmeyi sağlar.

Yağsız kırmızı et: Tam bir demir deposu, özellikle sağlıklı alyuvarlar için vazgeçilmez... Beyin gelişimi için büyük yarar sağlıyor.




Hafıza İçin:
Biberiye - Hafif konsantrasyon problemleri ve unutkanlık için biberiye yağı koklayabilirsiniz. Bir mendile birkaç damla biberiye yağı damlatıp koklayın. Cebinizde veya çantanızda taşıyıp, ara sıra koklayın. Bu bitkinin hafızayı ve konsantrasyonu iyileştirici ve geliştirici özelliği yüzyıllar öncesinden bili