1 Mart 2018 Perşembe

Baş dönmesi için Şifalı Bitkiler


Baş dönmesi için Şifalı Bitkiler

acıağaç
İştah açar, hazmı kolaylaştırır. Ateşi düşürür. Tükürük ifrazatını arttırır. Mide, bağırsak, karaciğer ve böbreklerin çalışmasını düzenler. Böbrek sancılarını keser, taşların düşürülmesine yardımcı olur. Bağırsak kurtlarını döker. Kanamaları durdurur. Haşarat kaçırıcı olarak da kullanılır. Fazla kullanılacak olursa; baş dönmesi, mide bulantısı ve kusma yapar. 
fesleğen
Öksürüğü keser. baş dönmesini durdurur. Arı sokmasında faydalıdır. Ağız yaralarını tedavi eder. Fesleğen kokusu, sivrisinek ve tahtakurusu gibi haşaratları kaçırır.  
melissa
Yapraklar yatıştırıcı, mîdevî, gaz söktürücü, terletici ve antiseptik etkilere sâhiptir. Huzursuzluk ve sıkıntıları giderir. Hafıza zayıflığına faydalıdır. baş dönmesi ve kulak çınlaması gibi şikayetleri keser. Hazımsızlık, baş ağrısı ve migrende de faydalıdır. Daha çok çay hâlinde kullanılır.  


Baş Ağrısı İçin:
Zencefil - Zencefil çayı, başınızda zonklayan damarları yatıştırır. Ayrıca, vücudun ağrı-algılayıcı kimyasallarının üretimini yavaşlatır ve dolaşımı kolaylaştırır. Çayı hazırlamak için, 1/3 çay kaşığı toz zencefili veya kıyılmış taze zencefili bir fincan sıcak suya karıştırın. Soğumaya bırakın, süzün ve ilk baş ağrısı belirtisinde için.

Sıklıkla migren başlatabilen yiyecekler
Alkol
Eski peynirler
Nitrat ihtiva eden yiyecekler:
(Salam sucuk ve sosis gibi yiyecekler)
Kabuklu yiyecekler:
(ayçiçeği çekirdeği kabak çekirdeği susam gibi)
Çikolata
Kafeinli içecekler*
Nikotin*
Monosodyum glutamat içeren yiyecekler:
(Çin yemekleri gibi)
Dondurma






Bu hafta beyniniz için bunları yapın.
Mümin Sekmanın hazırladığı Bu hafta beynine iyi bak! adlı beyin Kullanma kılavuzu kitapçığından birkaç alıntı:

   Beyin açık havada ve ayaktayken daha iyi çalışır. Önemli kararlarınızı  açık havada yürürken alın.
   Beyin örneklerle akıl yürütür. Kararsız kaldığınız bir durumda Atatürk  benim yerimde olsaydı ne yapardı? diye düşünün.
   Yabancı bir dil öğrenme ve ezber beyni güçlendirir. Her gün birkaç yeni kelime öğrenin ve kullanın.
   Zihinsel jimnastik yapın. Bunun için başta Sudoku olmak üzere bulmaca ve satranç gibi oyunları kullanabilirsiniz.
   Zihinsel rutinlerinizi kırın. Bazen telefonu sol elinizde tutun, çantanızı diğer alinizde taşıyın, evinize başka bir yoldan gidin.
   Zihinsel zevklerinizi zenginleştirmek için her gün mutlaka iyi bir özdeyiş kitabından, birkaç cümle okuyun. Güzel bir resme bakın. Sevdiğiniz bir müziği gözleri kapalı dinleyin.
   Bir konu hakkında düşünürken, nasıl düşündüğünüzü de gözlemleyin. Düşünmek üzerine düşünmek, düşünce kalitesini artırır.
   Iyi bir uyku kaliteli bir beynin temelidir. 24 saati geçen uykusuzluk sarhoşluğa benzer bir şekilde beyin fonksiyonlarını etkilemektedir.
   Bol ve temiz birinci el oksijen beyin için çok önemlidir. Beyin vücuda alınan oksijenin dörtte birini tek başına tüketir.
   Farklı düşünme tarzları beyni geliştirir. Çocuklar ve hayvanlarla daha fazla vakit geçirin. Sizden farklı düşünen insanlarla konuşun.
   Kullanılmayan organ körelir. Sürekli TV seyrederek beyninizi düşük viteste çalıştırmayın.
   Beyninizin sınırlarını zorlamayan etkinlikler, beyninizi geliştirmez.
   Beyin diyeti yapın. Beynimiz garbage in garbage out ilkesine göre çalışır. Yani beninize çöp girerse, beyninizden çöp çıkar. Beyninizi neyle beslediğinize, midenizi neyle beslediğiniz kadar dikkat edin.
   Kafanızda en çok neyi düşünürseniz, hayatınızda onu çoğaltırsınız.
   Günde aklımızdan 60 bin ile 80 bin arası düşünce geçer. Bu düşünceler ne hakkında?
   Beynimiz kendisinin nasıl çalıştığı hakkındaki bilgi ve inançlarına göre çalışır. Beynin çalışması hakkında yanlış bilgilere sahip olduğumuzda, beynimiz de yanlış çalışır.
   Başarı beyinde başlar. Insan kafadan kaybeder! Bu hafta beyin haftası.
    Aklımızı başımıza toplama haftası! Bu hafta kafanızı nasıl daha iyi çalıştırabileceğiniz üzerine daha fazla kafa yorun:)


UNUTKANLIĞI MUCİZE BİTKİ HAVUÇ SUYU
Bir ay taze sıkılmış havuç suyu uygulayacaksınız. Bunu gündüz de içebilirsiniz. Sonra bakın nasıl zehir gibi bir hafızaya sahip oluyorsunuz

ALZEMİR HASTALIĞI İÇİN,
Formülün temel maddesi havuç… Taze olarak sıkıp, gece yatmadan önce içmeniz öneriliyor. Alzheimer’in birinci evresinde ise o da ortadan kalkar. Alzheimer bir iki yılda değil en erken 15 yıl önce başlar ve ortaya çıktıktan sonra da geç kalmış olursunuz. Bunu önlemek istiyorsanız zaman zaman bu havuç suyunu içmelisiniz

Alzheimer ve Parkinson'a YEŞİL ÇAY engeli
Düzenli içimde, antioksidan etkileri ve kansere karşı koruyuculuğu bilinen yeşil çayın bir yararı daha ortaya çıktı. Japonya'da yapılan araştırmaya göre, günde 2 fincan yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını önleyici etki yapıyor







Japonya'da Tohoku Üniversitesi’nde Prof. Shinichi Kuriyama önderliğindeki dokuz bilim adamının 2002’de başlayıp Şubat 2006’da bitirdiği araştırmaya göre yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını önleyici bir rol oynuyor.

Bir yıl boyunca yeşil çayın etkilerini hayvanlar üzerinde deneyen 10 kişilik araştırma grubu, beyindeki nörodejeneratif (bunama) etkinin yok olduğunu tespit edince, insanlar üzerinde denemeye karar verdi ve 70 yaş üzerindeki 1003 kişiden oluşan bir denek grubu ile çalışmaya başladı. Grubun bir kısmına günde bir fincan, bir kısmına günde iki fincan, bir diğer kısmına da üç fincan yeşil çay içirildi. Parkinson, Alzheimer, bunama gibi hastalıkların tanısı için uygulanan; vücut hareketlerinde meydana gelen anormallikleri ya da hafıza durumunu belirlemeye yönelik gerçekleştirilen nörolojik konuşma testlerine tabi tutulan denekler, haftada bir ölçüme alındı. Testlerin sonuçları, çayların içim oranlarına göre değerlendirildi.
Bilimsel bir yayın olan ‘Amerikan Journal of Nutrition’da yayımlanan araştırma sonuçlarını konuştuğumuz Acıbadem Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Yasemin Akyüz, “Alzheimer ve Parkinson özellikle 70 yaşından sonra görülen ve her beş yılda bir katlanarak artan hastalıklar. Eskiden bu hastalıklar toplum açısından büyük sorun oluşturmuyordu. Çünkü ölüm yaşı daha düşüktü ve yaşlı insanların sosyal hayatlarını iyi bir şekilde sürdürmesi beklenmiyordu. Oysa günümüzde bu hastalıklar büyük sorun oluşturmaya başladı ve yaşlılar toplum hayatındaki rollerinden dolayı farklı tedavi yöntemlerinin arayışına girdi. Elbette dünyanın pek çok ülkesinde hastalıklara karşı çare arayışları sürüyor, ama şimdiye değin kesin bir tedavi yönteminden söz edilemiyor. O yüzden bu araştırma, bizler için bir hayli önem taşıyor” diyor.



Günde iki fincan yeşil çay

Araştırma sonuçlarından da anlaşıldığı üzere yeşil çay, oksitatif (antioksidan) ve anti-eflamatuar (iltihabi durumların önlenmesi) etkiler taşıyor. Yeşil çay düzenli içildiğinde, nörodejeneratif etkileri yok ediyor. Dr. Akyüz, daha önce bu şekilde yapılan bir araştırma bulunmadığı için, bugüne kadar yeşil çayın önerilmediğini söylüyor. Dr. Akyüz, uyguladığı tedavi yöntemi konusunda; “Günde üç tableti geçmeyecek E vitamini kürü uyguluyordum ama şimdi hastalarıma günde iki bardak yeşil çay içmelerini önereceğim. Çünkü elimizdeki veriler net olarak gösteriyor ki, yeşil çay beyin için tam bir iksir. Günde düzenli olarak iki fincan içildiğinde antioksidan etkisi ortaya çıkıyor. Ve eminim sadece beyin için değil, başka birtakım hastalıkların tedavi sürecinde de etkili oluyor. Yeşil çayı şimdi elimizdeki net verilerle nöroprotektif (koruyucu) olarak ilan edebiliriz” diyor.

Yeşil çay önermeye karar veren bir diğer nörolog ise Amerikan Hastanesi’nden Dr. Bülent Kahyaoğlu. “Amerika’dan bir doktor arkadaşımı aradım ve araştırmanın tam sonuçlarına ulaştım. İlk önce hayvanlarda, ardından insanlarda denenen yeşil çay araştırması gösteriyor ki, beyin için bir hayli yararlı. Alzheimer, Parkinson ve bunama üzerinde oldukça etkili. Ama benim ve araştırma grubunun bu noktada tek şüphesi var. O da Japonların evde çay içme alışkanlıklarının olmaması ve sosyalleşme adına arkadaş gruplarıyla birlikte dışarı çıkıp içmeleri. Bu alışkanlık Japonların beyin yapılarının daha iyi olduğunu ve diğer ülke insanlarıyla karşılaştırılmaması gerektiğini gösterebilir bize.

Yani sosyalleşen insanın beyni daha güçlü olur ve yeşil çayın içindeki demir ve bakır nedeniyle oksitatif etkileri daha güçlü olabilir. Ama Tohoku Üniversitesi araştırma grubu bundan bahsetmiyor. Yeşil çayın nöroprotektif etkilerini ön plana çıkarıyor ve Alzheimer veya Parkinson olmuş bir kişinin tedavi sürecinde hastalığın ilerleyişini yavaşlatacağını, önleyeceğini ama hastalığın önceki etkilerini yok etmeyeceğini belirtiyorlar.”

Birçok hastalığa etkili

Herbalist Atabay Güveloğlu ise, yeşil çayın içindeki Epigallocatechin-Gallat (EGCG) maddesinin beyindeki plak oluşumunu yüzde 50 azalttığının bilindiğini söylüyor: “Bu yüzden yeşil çay içen kişilerin beyin hastalıklarına yakalanma riski azalıyor. Hatta son zamanlarda yeşil çayın içindeki EGCG maddesinin yoğunlaştırılıp gıda ürünü olarak sunulması da öneriliyor. Kökeninin Çin’e dayandığı bilinen yeşil çay, Milattan Sonra 6. yüzyıl civarında Budist rahipler vasıtasıyla Japonya’ya, 14. yüzyılda da Portekizli Cizvit papazları aracılığı ile İpek Yolu’nu takiben Avrupa’ya getirilmişti. Bu şifalı bitkinin, insan sağlığı açısından öneminin keşfedilmesi, 1200’lü yılların başlarına kadar uzanıyor. Binlerce yıldır Uzakdoğu’da hayatın bir parçası haline gelen yeşil çayın sırrı, bünyesinde bulunan antioksidan maddelerle açıklanabiliyor.”

Güveloğlu, yeşil çayın sadece beyin değil, kanserden romatizmaya pek çok hastalık için de etkili olduğunu belirtiyor: “Japon toplumu üzerinde yapılan uzun çalışmalar; bu ülkede ortalama hayat süresinin kadınlarda 82, erkeklerde ise 76 olduğunu ortaya çıkardı. Ayrıca Japonya, kanser vakalarının dünyada en az görüldüğü ülke olma özelliğini taşıyor. Japon toplumunun bu özellikleri, yüzyıllardan beri yeşil çay tüketmeyi bir hayat tarzı haline getirmeleriyle ilişkilendirilince, çalışmalar bu bitkiye kaydırıldı.

Yapılan çalışmalar sonucunda yeşil çayın pek çok hastalığa iyi geldiği açıklandı. Bitki mucizevi ama ihtiva ettiği etken maddelerden biri de kafein. Bir fincan yeşil çayda, ortalama 78 mg kafein bulunuyor. Yani 6-7 fincan ile ortalama 470-550 mg’lık kafein miktarı vücuda girecek demek oluyor. Bu da gece uykularını olumsuz etkiliyor. Bu sebeple yeşil çayı demlerken ilk 30-40 saniye içinde elde edilen demi döktükten sonra, su ilave ederek yeniden demlemekte fayda bulunuyor.”

Çin dünyanın en çok yeşil çay üreten ülkesi. Yılda 450 bin ton yeşil çay üreten Çin’i, Japonya, Endonezya, Vietnam, Hindistan ve Sri Lanka takip ediyor. Çay tarımı ve üretimi; büyük oranda ekvatoral iklime sahip ve ekvatora yakın bölgelerde yapılıyor. Yeşil çay üretimi için kaliteli yaş çay yaprağına ihtiyaç var. Siyah çayın işlenmesinde olduğu gibi, yeşil çayın işlenmesinde de çay yaprağının standartlara uygun toplanması büyük önem taşıyor.
Yeşil çayın normal çaydan farkı
-
Yeşil çay, siyah çayla aynı bitkiden ‘Camellia Sinensis’ten elde ediliyor. Aralarındaki tek farklılık, işleme tekniğinden kaynaklanıyor. Yeşil çay yaprakları, siyah çaya göre çok daha az işlem görüyor. Yeşil çay bitkisinin yaprakları, taze ve yeşil rengini kaybetmiyor. Siyah çay bir oksidasyona maruz kalırken, yeşil çay buharla ısıtılarak enzimlerinin ayrılması ile parçalanmıyor ve polifenolik (antioksidan) maddelerinin azalmasına karşın korunmuş oluyor.
                                                                ___________________________

Hafızayı kuvventlendirme


Uzmanlara göre 40'lı yaşlarına gelen herkeste hafızayla ilgili ufak tefek sorunlar kendini göstermeye başlıyor. Bunlar da hayatınızda birçok aksaklığı beraberinde getiriyor. Ancak doktorlar çocukların, yetişkinlerin, hatta yaşlıların bile hafızalarını kuvvetlendirmesinin mümkün olduğunu söylüyor.
ABD''nin en saygın bilim dergilerinden New Scientist''e göre yaşınız kaç olursa olsun beyni genç tutmak ve unutkanlığın önüne geçmek mümkün. Dergi, hafızayı korumaya yardımcı olacak tavsiyeleri derledi

Elbette bunun için doğru beslenmek ve birkaç ipucuna önem vermek gerekiyor. Bilim dergisi New Scientist''in İngiltere ve ABD''deki ünlü doktorlara danışarak hazırladığı tavsiyelerden bazıları şöyle:

Sınav öncesi uyuyun

1. Gece yalnızca 3 saat uyumuş bir kişinin düşünce kabiliyeti, yasal olarak sarhoş olan bir kişiyle aynıdır. Gün içinde öğrendiğiniz her şey uyurken beyninizde "işleniyor." Araştırmalar yeni bir bilgisayar oyununu 2 saat oynayıp uyuyan bir kişinin kalktığında, birçok hileyi öğrendiğini gösteriyor. Aynı sonuç sınava hazırlanan kişilerde de görülüyor.

Müzik eğitimi alın

2. Araştırmalar müzik eğitimi alan 6-8 yaş arasındaki çocukların IQ''sunun yaşıtlarına göre 2-3 puan arttığını gösteriyor. Ayrıca düzenli olarak Mozart dinleyen kişilerin, diğer çeşit müzik dinleyenlere göre hafıza testlerinde daha başarılı oldukları görüldü. Bu sonuçlar Mozart bestelerinin kompleks yapısına bağlanıyor.

Yarım saat yürüyün

3. Haftada 3 kez yarım saat yürümek hafızayı güçlendiriyor. Düzenli egzersiz yapan çocukların sınavlardaki ve hafıza testlerindeki başarısının yüzde 15 arttığı görülüyor. Bunun nedeni beyne bol oksijen gitmesine bağlanıyor. Ayrıca egzersiz sırasında salgılanan hormonlar yeni beyin hücreleri yapılmasını tetikliyor.

Sigara ve alkol yok

4.ABD''deki Nötre Dame Rahibe Okulu''nda kalan rahibelerin yaşı 75-107 arasında değişiyor. Bunların birkaçı dışında ise hiçbirinde Alzheimer ya da diğer yaşlılık hastalıkları görülmüyor. Bu kadınların ortak özelliği ise portakal suyu, fasulye gibi gıdalarda bulunan folat vitamininden bol bol almaları. Sakin bir hayat sürmeleri ve sigara ile içkiden uzak durmaları da hafızalarını korumalarına yardımcı oluyor.

Konsantre olun

5. Uzmanlara göre "konsantre olacağım" diye düşünmek bile o sırada yapılan işe yoğunlaşmayı kolaylaştırıyor. Ayrıca gün içinde 1-2 fincan kahve içmek de beyni "şarj" ediyor. Ancak daha fazlası kişiyi yorup tam tersi etki yaratabiliyor. 

 





UNUTKANLIKTAN KURTULUP ZEKAYI GELİŞTİRME YÖNTEMLERİ



Zekayı Artıran Besinler


Çilek: İçeriğindeki fisetin maddesi hafıza kaybının etkilerini azaltıp, bunamayı geciktiriyor.

Çikolata: Magnezyum ve antioksidan içeriğiyle beyne oksijen taşıyarak daha aktif çalışmasını sağlıyor.

Tahıl: Önemli bir B vitamini kaynağı olan tahıllar, kan şekerini dengeliyor.

Patates: Kan şekerini dengeli olarak yükseltiyor bu sayede zeka daha verimli çalışıyor.

Yoğurt: İçinde bulunan tirozin isimli madde hafızayı güçlendirip, beyni uyarıyor.

Üzüm suyu:
Dopamin salgılanmasını arttırarak problem çözme yeteneğini geliştiriyor.

Fasulye: Lif ve protein bir arada özellikle çocuklarda zekayı açıyor.

Kırmızı ve turuncu renkli sebzeler: Özellikle domates, havuç ve kırmızı biberde bulunan antioksidan beynin daha uzun süre sağlıklı kalmasını sağlıyor.

Somon: Omega-3 yağları hem beyni koruyor hem hafızayı güçlendiriyor.

Hergün düzenli olarak kahvaltı yapan kişilerin diğerlerine oranla daha başarılı ve verimli oldukları biliniyor. Yoğun bir güne başlarken; peynir, süt, yumurta gibi protein içeren besinlerden oluşan bir kahvaltı, şekerli çay ve simitten oluşan bir kahvaltıya kıyasla daha iyi sonuç almayı sağlıyor.

“Odaklanma” için ceviz, fındık, fıstık gibi sinirleri kuvvetlendiren yiyeceklerin yenmesini öneriliyor.

Uzmanlar yaratıcılığın geliştirilmesi için zencefil yenmesini öneriyor. Kimyonun da içerdiği uçucu yağların bütün sinir sistemini uyardığını söyleyen diyetisyenler “Aniden bir fikre, bir buluşa ihtiyacı olan kimyon çayı içmelidir. Çay, bir fincana iki tatlı kaşığı dolusu kimyon eklenerek yapılabilir” önerisinde bulunuyor.

Lahana, tiroit bezlerinin aktivitesini yavaşlattığı için daha stressiz öğrenmeyi sağlar.

Yağsız kırmızı et: Tam bir demir deposu, özellikle sağlıklı alyuvarlar için vazgeçilmez... Beyin gelişimi için büyük yarar sağlıyor.

Hafıza İçin:
Biberiye - Hafif konsantrasyon problemleri ve unutkanlık için biberiye yağı koklayabilirsiniz. Bir mendile birkaç damla biberiye yağı damlatıp koklayın. Cebinizde veya çantanızda taşıyıp, ara sıra koklayın. Bu bitkinin hafızayı ve konsantrasyonu iyileştirici ve geliştirici özelliği yüzyıllar öncesinden bilinirdi.
Bu hafta beyniniz için bunları yapın.
Mümin Sekmanın hazırladığı Bu hafta beynine iyi bak! adlı beyin Kullanma kılavuzu kitapçığından birkaç alıntı:

   Beyin açık havada ve ayaktayken daha iyi çalışır. Önemli kararlarınızı  açık havada yürürken alın.
   Beyin örneklerle akıl yürütür. Kararsız kaldığınız bir durumda Atatürk  benim yerimde olsaydı ne yapardı? diye düşünün.
   Yabancı bir dil öğrenme ve ezber beyni güçlendirir. Her gün birkaç yeni kelime öğrenin ve kullanın.
   Zihinsel jimnastik yapın. Bunun için başta Sudoku olmak üzere bulmaca ve satranç gibi oyunları kullanabilirsiniz.
   Zihinsel rutinlerinizi kırın. Bazen telefonu sol elinizde tutun, çantanızı diğer alinizde taşıyın, evinize başka bir yoldan gidin.
   Zihinsel zevklerinizi zenginleştirmek için her gün mutlaka iyi bir özdeyiş kitabından, birkaç cümle okuyun. Güzel bir resme bakın. Sevdiğiniz bir müziği gözleri kapalı dinleyin.
   Bir konu hakkında düşünürken, nasıl düşündüğünüzü de gözlemleyin. Düşünmek üzerine düşünmek, düşünce kalitesini artırır.
   Iyi bir uyku kaliteli bir beynin temelidir. 24 saati geçen uykusuzluk sarhoşluğa benzer bir şekilde beyin fonksiyonlarını etkilemektedir.
   Bol ve temiz birinci el oksijen beyin için çok önemlidir. Beyin vücuda alınan oksijenin dörtte birini tek başına tüketir.
   Farklı düşünme tarzları beyni geliştirir. Çocuklar ve hayvanlarla daha fazla vakit geçirin. Sizden farklı düşünen insanlarla konuşun.
   Kullanılmayan organ körelir. Sürekli TV seyrederek beyninizi düşük viteste çalıştırmayın.
   Beyninizin sınırlarını zorlamayan etkinlikler, beyninizi geliştirmez.
   Beyin diyeti yapın. Beynimiz garbage in garbage out ilkesine göre çalışır. Yani beninize çöp girerse, beyninizden çöp çıkar. Beyninizi neyle beslediğinize, midenizi neyle beslediğiniz kadar dikkat edin.
   Kafanızda en çok neyi düşünürseniz, hayatınızda onu çoğaltırsınız.
   Günde aklımızdan 60 bin ile 80 bin arası düşünce geçer. Bu düşünceler ne hakkında?
   Beynimiz kendisinin nasıl çalıştığı hakkındaki bilgi ve inançlarına göre çalışır. Beynin çalışması hakkında yanlış bilgilere sahip olduğumuzda, beynimiz de yanlış çalışır.
   Başarı beyinde başlar. Insan kafadan kaybeder! Bu hafta beyin haftası.
    Aklımızı başımıza toplama haftası! Bu hafta kafanızı nasıl daha iyi çalıştırabileceğiniz üzerine daha fazla kafa yorun:)


UNUTKANLIĞI MUCİZE BİTKİ HAVUÇ SUYU
Bir ay taze sıkılmış havuç suyu uygulayacaksınız. Bunu gündüz de içebilirsiniz. Sonra bakın nasıl zehir gibi bir hafızaya sahip oluyorsunuz

ALZEMİR HASTALIĞI İÇİN,
Formülün temel maddesi havuç… Taze olarak sıkıp, gece yatmadan önce içmeniz öneriliyor. Alzheimer’in birinci evresinde ise o da ortadan kalkar. Alzheimer bir iki yılda değil en erken 15 yıl önce başlar ve ortaya çıktıktan sonra da geç kalmış olursunuz. Bunu önlemek istiyorsanız zaman zaman bu havuç suyunu içmelisiniz

Alzheimer ve Parkinson'a YEŞİL ÇAY engeli
Düzenli içimde, antioksidan etkileri ve kansere karşı koruyuculuğu bilinen yeşil çayın bir yararı daha ortaya çıktı. Japonya'da yapılan araştırmaya göre, günde 2 fincan yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını önleyici etki yapıyor


Japonya'da Tohoku Üniversitesi’nde Prof. Shinichi Kuriyama önderliğindeki dokuz bilim adamının 2002’de başlayıp Şubat 2006’da bitirdiği araştırmaya göre yeşil çay, Alzheimer ve Parkinson hastalığını önleyici bir rol oynuyor.

Bir yıl boyunca yeşil çayın etkilerini hayvanlar üzerinde deneyen 10 kişilik araştırma grubu, beyindeki nörodejeneratif (bunama) etkinin yok olduğunu tespit edince, insanlar üzerinde denemeye karar verdi ve 70 yaş üzerindeki 1003 kişiden oluşan bir denek grubu ile çalışmaya başladı. Grubun bir kısmına günde bir fincan, bir kısmına günde iki fincan, bir diğer kısmına da üç fincan yeşil çay içirildi. Parkinson, Alzheimer, bunama gibi hastalıkların tanısı için uygulanan; vücut hareketlerinde meydana gelen anormallikleri ya da hafıza durumunu belirlemeye yönelik gerçekleştirilen nörolojik konuşma testlerine tabi tutulan denekler, haftada bir ölçüme alındı. Testlerin sonuçları, çayların içim oranlarına göre değerlendirildi.
Bilimsel bir yayın olan ‘Amerikan Journal of Nutrition’da yayımlanan araştırma sonuçlarını konuştuğumuz Acıbadem Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Yasemin Akyüz, “Alzheimer ve Parkinson özellikle 70 yaşından sonra görülen ve her beş yılda bir katlanarak artan hastalıklar. Eskiden bu hastalıklar toplum açısından büyük sorun oluşturmuyordu. Çünkü ölüm yaşı daha düşüktü ve yaşlı insanların sosyal hayatlarını iyi bir şekilde sürdürmesi beklenmiyordu. Oysa günümüzde bu hastalıklar büyük sorun oluşturmaya başladı ve yaşlılar toplum hayatındaki rollerinden dolayı farklı tedavi yöntemlerinin arayışına girdi. Elbette dünyanın pek çok ülkesinde hastalıklara karşı çare arayışları sürüyor, ama şimdiye değin kesin bir tedavi yönteminden söz edilemiyor. O yüzden bu araştırma, bizler için bir hayli önem taşıyor” diyor.


Dr. Yasemin Akyüz


Önlem Alınmalı
Dr. Yasemin Akyüz, Alzheimer ve Parkinson olma yaşının düştüğünü ve önlem alınması gerektiğini düşünüyor

Günde iki fincan yeşil çay

Araştırma sonuçlarından da anlaşıldığı üzere yeşil çay, oksitatif (antioksidan) ve anti-eflamatuar (iltihabi durumların önlenmesi) etkiler taşıyor. Yeşil çay düzenli içildiğinde, nörodejeneratif etkileri yok ediyor. Dr. Akyüz, daha önce bu şekilde yapılan bir araştırma bulunmadığı için, bugüne kadar yeşil çayın önerilmediğini söylüyor. Dr. Akyüz, uyguladığı tedavi yöntemi konusunda; “Günde üç tableti geçmeyecek E vitamini kürü uyguluyordum ama şimdi hastalarıma günde iki bardak yeşil çay içmelerini önereceğim. Çünkü elimizdeki veriler net olarak gösteriyor ki, yeşil çay beyin için tam bir iksir. Günde düzenli olarak iki fincan içildiğinde antioksidan etkisi ortaya çıkıyor. Ve eminim sadece beyin için değil, başka birtakım hastalıkların tedavi sürecinde de etkili oluyor. Yeşil çayı şimdi elimizdeki net verilerle nöroprotektif (koruyucu) olarak ilan edebiliriz” diyor.
Yeşil çay önermeye karar veren bir diğer nörolog ise Amerikan Hastanesi’nden Dr. Bülent Kahyaoğlu. “Amerika’dan bir doktor arkadaşımı aradım ve araştırmanın tam sonuçlarına ulaştım. İlk önce hayvanlarda, ardından insanlarda denenen yeşil çay araştırması gösteriyor ki, beyin için bir hayli yararlı. Alzheimer, Parkinson ve bunama üzerinde oldukça etkili. Ama benim ve araştırma grubunun bu noktada tek şüphesi var. O da Japonların evde çay içme alışkanlıklarının olmaması ve sosyalleşme adına arkadaş gruplarıyla birlikte dışarı çıkıp içmeleri. Bu alışkanlık Japonların beyin yapılarının daha iyi olduğunu ve diğer ülke insanlarıyla karşılaştırılmaması gerektiğini gösterebilir bize.
Yani sosyalleşen insanın beyni daha güçlü olur ve yeşil çayın içindeki demir ve bakır nedeniyle oksitatif etkileri daha güçlü olabilir. Ama Tohoku Üniversitesi araştırma grubu bundan bahsetmiyor. Yeşil çayın nöroprotektif etkilerini ön plana çıkarıyor ve Alzheimer veya Parkinson olmuş bir kişinin tedavi sürecinde hastalığın ilerleyişini yavaşlatacağını, önleyeceğini ama hastalığın önceki etkilerini yok etmeyeceğini belirtiyorlar.”

Birçok hastalığa etkili
Herbalist Atabay Güveloğlu ise, yeşil çayın içindeki Epigallocatechin-Gallat (EGCG) maddesinin beyindeki plak oluşumunu yüzde 50 azalttığının bilindiğini söylüyor: “Bu yüzden yeşil çay içen kişilerin beyin hastalıklarına yakalanma riski azalıyor. Hatta son zamanlarda yeşil çayın içindeki EGCG maddesinin yoğunlaştırılıp gıda ürünü olarak sunulması da öneriliyor. Kökeninin Çin’e dayandığı bilinen yeşil çay, Milattan Sonra 6. yüzyıl civarında Budist rahipler vasıtasıyla Japonya’ya, 14. yüzyılda da Portekizli Cizvit papazları aracılığı ile İpek Yolu’nu takiben Avrupa’ya getirilmişti. Bu şifalı bitkinin, insan sağlığı açısından öneminin keşfedilmesi, 1200’lü yılların başlarına kadar uzanıyor. Binlerce yıldır Uzakdoğu’da hayatın bir parçası haline gelen yeşil çayın sırrı, bünyesinde bulunan antioksidan maddelerle açıklanabiliyor.”
Güveloğlu, yeşil çayın sadece beyin değil, kanserden romatizmaya pek çok hastalık için de etkili olduğunu belirtiyor: “Japon toplumu üzerinde yapılan uzun çalışmalar; bu ülkede ortalama hayat süresinin kadınlarda 82, erkeklerde ise 76 olduğunu ortaya çıkardı. Ayrıca Japonya, kanser vakalarının dünyada en az görüldüğü ülke olma özelliğini taşıyor. Japon toplumunun bu özellikleri, yüzyıllardan beri yeşil çay tüketmeyi bir hayat tarzı haline getirmeleriyle ilişkilendirilince, çalışmalar bu bitkiye kaydırıldı.
Yapılan çalışmalar sonucunda yeşil çayın pek çok hastalığa iyi geldiği açıklandı. Bitki mucizevi ama ihtiva ettiği etken maddelerden biri de kafein. Bir fincan yeşil çayda, ortalama 78 mg kafein bulunuyor. Yani 6-7 fincan ile ortalama 470-550 mg’lık kafein miktarı vücuda girecek demek oluyor. Bu da gece uykularını olumsuz etkiliyor. Bu sebeple yeşil çayı demlerken ilk 30-40 saniye içinde elde edilen demi döktükten sonra, su ilave ederek yeniden demlemekte fayda bulunuyor.”
Çin dünyanın en çok yeşil çay üreten ülkesi. Yılda 450 bin ton yeşil çay üreten Çin’i, Japonya, Endonezya, Vietnam, Hindistan ve Sri Lanka takip ediyor. Çay tarımı ve üretimi; büyük oranda ekvatoral iklime sahip ve ekvatora yakın bölgelerde yapılıyor. Yeşil çay üretimi için kaliteli yaş çay yaprağına ihtiyaç var. Siyah çayın işlenmesinde olduğu gibi, yeşil çayın işlenmesinde de çay yaprağının standartlara uygun toplanması büyük önem taşıyor.
Yeşil çayın normal çaydan farkı
-
Yeşil çay, siyah çayla aynı bitkiden ‘Camellia Sinensis’ten elde ediliyor. Aralarındaki tek farklılık, işleme tekniğinden kaynaklanıyor. Yeşil çay yaprakları, siyah çaya göre çok daha az işlem görüyor. Yeşil çay bitkisinin yaprakları, taze ve yeşil rengini kaybetmiyor. Siyah çay bir oksidasyona maruz kalırken, yeşil çay buharla ısıtılarak enzimlerinin ayrılması ile parçalanmıyor ve polifenolik (antioksidan) maddelerinin azalmasına karşın korunmuş oluyor.
                                               
Hafızayı kuvvetlendirme
Uzmanlara göre 40'lı yaşlarına gelen herkeste hafızayla ilgili ufak tefek sorunlar kendini göstermeye başlıyor. Bunlar da hayatınızda birçok aksaklığı beraberinde getiriyor. Ancak doktorlar çocukların, yetişkinlerin, hatta yaşlıların bile hafızalarını kuvvetlendirmesinin mümkün olduğunu söylüyor.
ABD''nin en saygın bilim dergilerinden New Scientist''e göre yaşınız kaç olursa olsun beyni genç tutmak ve unutkanlığın önüne geçmek mümkün. Dergi, hafızayı korumaya yardımcı olacak tavsiyeleri derledi
Elbette bunun için doğru beslenmek ve birkaç ipucuna önem vermek gerekiyor. Bilim dergisi New Scientist''in İngiltere ve ABD''deki ünlü doktorlara danışarak hazırladığı tavsiyelerden bazıları şöyle:
Sınav öncesi uyuyun
1. Gece yalnızca 3 saat uyumuş bir kişinin düşünce kabiliyeti, yasal olarak sarhoş olan bir kişiyle aynıdır. Gün içinde öğrendiğiniz her şey uyurken beyninizde "işleniyor." Araştırmalar yeni bir bilgisayar oyununu 2 saat oynayıp uyuyan bir kişinin kalktığında, birçok hileyi öğrendiğini gösteriyor. Aynı sonuç sınava hazırlanan kişilerde de görülüyor.
Müzik eğitimi alın
2. Araştırmalar müzik eğitimi alan 6-8 yaş arasındaki çocukların IQ''sunun yaşıtlarına göre 2-3 puan arttığını gösteriyor. Ayrıca düzenli olarak Mozart dinleyen kişilerin, diğer çeşit müzik dinleyenlere göre hafıza testlerinde daha başarılı oldukları görüldü. Bu sonuçlar Mozart bestelerinin kompleks yapısına bağlanıyor.

Yarım saat yürüyün
3. Haftada 3 kez yarım saat yürümek hafızayı güçlendiriyor. Düzenli egzersiz yapan çocukların sınavlardaki ve hafıza testlerindeki başarısının yüzde 15 arttığı görülüyor. Bunun nedeni beyne bol oksijen gitmesine bağlanıyor. Ayrıca egzersiz sırasında salgılanan hormonlar yeni beyin hücreleri yapılmasını tetikliyor.

Sigara ve alkol yok
4.ABD''deki Nötre Dame Rahibe Okulu''nda kalan rahibelerin yaşı 75-107 arasında değişiyor. Bunların birkaçı dışında ise hiçbirinde Alzheimer ya da diğer yaşlılık hastalıkları görülmüyor. Bu kadınların ortak özelliği ise portakal suyu, fasulye gibi gıdalarda bulunan folat vitamininden bol bol almaları. Sakin bir hayat sürmeleri ve sigara ile içkiden uzak durmaları da hafızalarını korumalarına yardımcı oluyor.
Konsantre olun
5. Uzmanlara göre "konsantre olacağım" diye düşünmek bile o sırada yapılan işe yoğunlaşmayı kolaylaştırıyor. Ayrıca gün içinde 1-2 fincan kahve içmek de beyni "şarj" ediyor. Ancak daha fazlası kişiyi yorup tam tersi etki yaratabiliyor.






ÜRİNER SİSTEM -PROSAT, BÖBREK, İDRARA YOLU VS.




Üriner Sistem
Böbreğin öncelikli görevi, beden sağlığının istikrarını sağlamak ve korumaktır. Böbreğin şaşırtıcı mükemmellikteki iç yapısını burada ele almayacağız, ama onun işleyiş biçimi hakkında bazı ayrıntılara değinmeden de geçemeyeceğiz.
En önemli işlevi, bedenin sıvı dengesini düzenlemektir. Böbrek genelde sıvı dışkılayıcı bir organ olarak bilindiği halde, başlıca görevi sıvıyı muhafaza etmektir; çünkü böbrekten geçen sıvının önemli bölümü sisteme yeniden kazandırılır. Bedene giren sıvının yalnızca küçük bir bölümü, atık maddelerin çözünmesinde kullanıldıktan sonra idrar kesesine gönderilir. Böbrek, bedenin tuz dengesini de düzenler. Böbreğin bir başka önemli işlevi de, kandaki asit oranını dengelemektir. Ayrıca, atık maddelerin ve kullanılabilir maddelerin ayrışımından da sorumludur. Kan böbreklerde süzülürken bazı yaşamsal moleküller (örneğin glikoz ve aminoasitler) kandan ayrılır ve idrara karışır. Ama daha sonra atık maddeler dışkılanırken, bu önemli moleküller yeniden özümlenir. Böbreğin çapraşık bir organ oluşu, bir bakıma atık maddeleri ve yaşamsal öneme sahip molekülleri ayrıştırabilme yeteneğinden kaynaklanır. Böbrekler ayrıca, kan basıncının düzenlenmesinde etkili olan renin hormonunun yapımına da katkı sağlar.
Üriner Sistem İçin Şifalı Bitkiler
Böbreklerin önemini göz önüne aldığımızda, böbrek işlevlerini destekleyen bu kadar çeşitli bitkiyi doğanın kullanımımıza sunmakta oluşuna şaşmamak gerekir. Böbreklerin üstlenmiş olduğu rolü bütünsellik açısından gözden geçirdiğimizde, tüm organlarımızın kusursuz çalışabilmesinin, atıkların ve zehirli maddelerin düzenli biçimde dışkılanabilmesine bağlı olduğu açıkça ortaya çıkar. Ama besin maddelerinin genellikle yapay ve zararlı kimyasal maddeler içermesi, yaşam biçimimizin çevremizle ve iç dünyamızın ihtiyaçlarıyla uyum sağlayamaması nedeniyle, böbreklerin önemi gitgide artmaktadır. Böbrekleri rahatlatabilen bitkiler yalnızca idrar yolları problemlerinde etkili olmakla kalmayıp, mevcut problemlerden bağımsız olarak, tüm bedeni tedavi eder ve böylece, bedenimizin temizleyiciliğini üstlenmiş olan böbrekleri destekler.
İdrar arttırıcı ilaçlar (Diüretika)
Bir diüretikum, idrar dışkılanmasını ve idrar akışını arttıran bir bitkidir. Genelde bu tanım, böbrekleri ve idrar kesesini etkileyen her bitki için kullanılır. Diüretika listesi bu nedenden ötürü çok uzundur, ama hindiba(yaprak veya kök) belki de en etkili ve en değerli idrar arttırıcı bitkidir. Hindiba, idrar arttırıcı kimyasal ilaçlar kadar etkili olmakla kalmayıp bol miktarda da potasyum içerir. Halbuki, öteki idrar arttırıcı ilaçlar kullanıldığında bedenden bol miktarda potasyum dışkılanması nedeniyle çok zararlı yan etkiler oluşabilir. Hindiba kullanıldığında ise yalnızca bu yan etkilerden uzak durulmaz, bedendeki potasyum düzeyi de ayrıca yükseltilmiş olur. Hindiba ayrıca, karaciğer güçlendirici olarak çok ünlüdür ve çok yönlü kullanılabilir.
Bu bölümde değineceğimiz tüm bitkiler, idrar arttırıcı etkilerinin yanı sıra idrar yolları rahatsızlıklarına karşı da başarıyla kullanılabilir. Yoğurtotu, özellikle anılması gereken, genel anlamda diüretik etkiye sahip olan değerli bir bitkidir. Kan temizleyici, lenf sistemini temizleyici ve idrar arttırıcı etkileri sayesinde, bu sistemde görülen tüm hastalıklarda öncelikle kullanılabilir. Ayrıca kullanılabilecek bitkiler: Huş ağacı yaprağı, fasulye kabuğu, ısırganotu, altınbaşak, atkuyruğu, meyan kökü, maydanoz, kayışkıran kökü(Onanis spinoza).
İdrar yolları için antiseptik ilaçlar
Bazı idrar arttırıcı bitkilerin antiseptik etkisi, içerdikleri uçucu yağlardan kaynaklanır. Bu yağlar böbrek kanalcıklarından dışkılanırlar ve böylece mikropları doğrudan etkileyebilirler. Tipik örnekleri: Civanperçemi, kereviz tohumu, funda(yaprak ve çiçek), kayışkıran kökü, huş ağacı yaprağı, ayrıkotu kökü, ardıç kozalağı, sarmısak.
İdrar yollarında mukoza koruyucu ilaçlar
Bazı hastalıklarda idrar yolları mukozası, enfeksiyon veya sürtünme nedeniyle tahriş olur ve yatıştırılmasıgerekir. Hatmi yaprağı, mısır püskülü ve ayrıkotu kökü mukoza koruyucu etki içerirler ve başka bitkilerle karıştırılarak da kullanılabilirler.
İdrar yolları için sıkıştırıcı/büzüştürücü ilaçlar
İdrarda kan görülmesi doktor teşhisi gerektiren bir belirtidir, ama eğer önemli bir hastalık söz konusu değilse, sıkıştırıcı/büzüştürücü (adstringent) ilaçlarla tedavi edilebilir. Adstringent ilaçlar böbreklerdeki, idrar kesesindeki ve idrar yollarındaki kanamaları durdurabilirler ve yaralanmaların iyileşme sürecini desteklerler. En önde gelen adstringent bitkiler: Atkuyruğu, sinirliot, ceviz yaprağı, huş ağacı yaprağı, ebegümeci.
Taş oluşumunu önleyici ilaçlar (Lithagoga)
Çeşitli idrar arttırıcı bitkilerin önemli bir özelliği de taş oluşumuna karşı önlem oluşturması veya üriner sistemden taşların ve kumun dışarı atılmasını desteklemeleridir. Pek çok bitkinin taş oluşumunu önlediği söylenir. Ama aşağıdaki bitki karışımları bu konuda başarıyla yardımcı olabilir: 20’şer g ısırganotu kökü, kuşburnu, maydanoz kökü, sinirliot, çok ince kıyılarak iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suya eklenir, hafif ateşte üstü kapalı olarak 4-5 dakika kaynatıldıktan sonra 10 dakika demlendirilir ve süzülür. Sabahları aç karnına 1-2 bardak içilir.
Cüce mürver kökü(toz haline getirilir), yeşil yulaf(veya sinirliot), frenk üzümü yaprağı, ardıç kozalağı, çok ince kıyılarak eşit oranda karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 15 dakika demlendikten sonra süzülür. Gün boyunca 2-3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına içilir.
Veya, kuşburnu, kayışkıran kökü(toz haline getirilir), ada soğanı, ardıç kozalağı, atkuyruğu, sinirliot, çok ince kıyılarak eşit oranda karıştırılır. Hazırlanışı ve kullanımı yukarıdaki gibidir.
Üriner Sistemde Hastalık Belirtileri
Bedenin herhangi bir bölgesindeki problemin bir yansıması olarak idrar yollarında, böbreklerde ve idrar kesesinde çeşitli rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. İdrar yolları hastalıklarının ise, sistemin özel problemlerinin belirtileri olarak görülmesi gerekir.
Enfeksiyonlar
Üriner sistemde çeşitli enfeksiyonlar görülebilir. Bedende oluşan enfeksiyonların tümü, ancak savunma sistemlerinin gereğince işlemediği zamanlarda gelişebilir. Savunma sistemi yetersizliği, ölçüsüzce yiyip içmekten veya kabızlıktan kaynaklanabilir. Bir başka neden de, antibiyotik kullanımı nedeniyle sistemin şoka girmesi ve ekolojik dengenin bozulmasıdır. Bu tür ilaçların kullanımından sonra savunma gücüne yeniden kavuşabilmesi için, bedenin mutlaka desteklenmesi gerekir. Bu destek, C vitamini alımı ve katkı madde içermeyen yoğurt yemekle sağlanabilir. Yoğurt, bağırsakların doğal bakteri florasını yenileyebilir.
İdrar kesesi iltihabı (Sistit)
İdrar dışkılanırken yakıcı ağrılar hissedilir. Ayrıca, idrar kesesi boş olduğu halde, yoğun biçimde idrara çıkma ihtiyacı duyulur. Bu durumda, civanperçemi, ısırganotu, altınbaşak, ayrıkotu kökü, kuşburnu, mayıs papatyası, sinirliot, atkuyruğu bitkileri kullanılabilir. Soğutulmadan bolca içilen civanperçemi çayı bu tür rahatsızlıkları genellikle ortadan kaldırabilir, ama aşağıdaki karışım da etkilidir: Civanperçemi 2 ölçü, ısırganotu 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü, kuşburnu 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. İki saatte 1 bardak sıcak çay, tamamen iyileşene kadar içilir. Yakıcı ağrı aşırı düzeyde olduğunda veya idrarda kan görüldüğünde, mısır püskülü gibi mukoza koruyucu bitkiler de karışıma eklenebilir.
İdrar yolu enfeksiyonları (Üretra iltihabı)
İdrar yolu enfeksiyonları da idrar kesesi iltihabı gibi tedavi edilebilir, ama mukoza koruyucu bitki oranının arttırılması doğru olur.
Prostat iltihabı (Prostatit)
Bir prostat iltihabında, idrar kesesi iltihabındaki gibi belirgin rahatsızlıklar pek görülmez. Bu nedenle, idrar kesesi iltihabında kullanılan bitki karışımına 2 ölçü yakıotu(küçük çiçekli) karıştırılmalıdır. Yakıotu çayı, prostat büyümesine karşı da başarıyla kullanılabilir. Etkili bir karışım şöyle olabilir: Yakıotu 2 ölçü, ısırganotu 1 ölçü, atkuyruğu 1 ölçü, ayrıkotu kökü 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.
Böbrek çanağı iltihabı (Piyelit)
Böbrek çanağı iltihabı, böbrek dokularına da sıçrayabilir ve genellikle dayanılmaz ağrılara yol açar. Bu durumda en doğru davranış, hemen bir uzman doktora başvurmaktır. Tıbbi tedavinin yanı sıra, atkuyruğu tam banyoları veya oturma banyoları gün aşırı alındığında iyileşme süreci kısalacak ve ağrılar dinecektir. Bataklıklarda veya sulak bölgelerde yetişen uzun boylu atkuyruğu (yalnızca banyo katkısı olarak) çok daha etkilidir. Ayrıca, idrar kesesi iltihabına karşı içilen bitki çayının da yararlı olacağı unutulmamalıdır.
Böbrek hastalıkları
Pek çok bitki, ağır veya hafif böbrek hastalıklarında kullanılabilir. Ama, yaşamımız ve sağlığımız için çok önemli olan bu organımızla ilgili tüm rahatsızlıkların uzman doktorlar(Nefrolog) tarafından tedavi edilmesine özen gösterilmelidir.
Ödemler (Bedende sıvı birikimi)
Böbrekler yeterince sıvı dışkılayamadıklarında, (genellikle yerçekimi nedeniyle) bacaklarda ve ayaklarda ödem oluşur. Bu birikimin nedenlerinin teşhis edilmesi gerekir; ya böbrekler gereğince çalışmıyordur veya kan dolaşımında herhangi bir aksaklık söz konusudur. Ödemlerin tedavisi, ancak nedenlerinin teşhis edilip ortadan kaldırılmasıyla mümkündür, ama biriken sıvının dışkılanabilmesini sağlayabilecek bitkiler de vardır. Öncelikle atkuyruğu olmak üzere hindiba, civanperçemi, ısırganotu ve huş ağacı yaprağı çayları başarıyla kullanılabilir. Yeşil mercimek kaynama suyu veya çorbası da ödemlerin çözülmesinde yardımcı olabilir.
Böbrek taşları
Mineral kalıntılardan oluşan böbrek taşlarının veya böbrek kumunun oluşumu şifalı bitkilerin de yardımıyla önlenebilir. Böbrek taşları ve kumu, oxalit asit tuzlarından, ürik asit, fosfat veya aminoasitler ve sistein(kükürt kaynağı) bileşiminden oluşabilirler. Taşların bileşim biçimi saptanabildiğinde, tüketilen besin maddeleri bu amaçla programlanabilir. Ama bu pek mümkün olmadığı için, genellikle bilinen önerilere uyulmaya çalışılır. Besin maddeleri mümkün olduğunca az asit içerikli olmalıdır. Oxalit asit oranı yüksek olan besinlerden(örneğin ıspanak) uzak durulmalıdır. Bünyesi taş oluşturmaya yatkın olanların, sistemin gereğince yıkanabilmesi için bolca su içmeleri gerekir. Bunun anlamı, günde en az 3 litre suyun içilmesidir; terleme arttığında içilen su miktarının da arttırılması gerekir.
Böbrek taşlarının şifalı bitkilerle tedavisinde, taş oluşumunu önleyici (Lithagoga) niteliklere sahip olan ve oluşmuş olan taşları ve kumu çözerek dışkılanmalarını sağlayan, ayrıca olası birikimleri önleyen ilaçların kullanımı gerekir. İdrar arttırıcı ilaçlar da böbreklerden geçen sıvının arttırılması yoluyla, kalıntıların dışkılanabilmesine yardımcı olurlar. Taş oluşumunu önleyen ilaçlar da zaten genellikle idrar arttırıcı özelliğe sahiptirler. Sinirliot(yaprak ve tohum), havuç, koyunotu(Agrimonia eupatoria), ısırganotu, kara turp, huş ağacı yaprağı, taş anasonu(Pimpinella saxifraga), kayışkıran kökü (Ononis spinoza), dulavratotu kökü, kuşekmeği bu amaçla kullanılabilir.
-Kuşburnu, ardıç kozalağı, hindiba(kök ve yaprak) ve atkuyruğu, ince kıyılır ve eşit oranda karıştırılır. Bir yemek kaşığı dolusu bitki, bir litre suda 4-5 saat bekletildikten sonra kısaca kaynatılır ve 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Yemeklerden yarım saat önce olmak üzere, günde 3 bardak içilir.
-Kara turp rendelenir ve akşamdan şaraba yatırılır. Sabah aç karnına 1-2 bardak içilir.
-Kısa aralıklarla sürekli olarak ıhlamur çayı içildiğinde, bezelye iriliğinde taşlar bile düşürülebilir. Ama bitki kaynatılmaz, haşlanarak demlenir!
-Böbrek taşı ve kumuna karşı, sıcak atkuyruğu tam banyosu yapılırken, arka arkaya atkuyruğu çayı içilir ve basınçlı bir biçimde boşaltabilmek için, idrar elden geldiğince tutulur. Basınçlı idrarla birlikte genellikle taş ve kum da dışkılanır. Ama önceden, taşların idrar yollarından geçebilecek boyutta olup olmadığı bir uzman tarafından saptanmalıdır.
-Kayışkıran kökü(Ononis spinoza) çayı özellikle önerilir. İdrar arttırıcı ve taş düşürücü özellikleri ile eski çağlardan beri başarıyla kullanılır. Çok ince kıyılmış bir tatlı kaşığı dolusu bitki kökü, bir bardak soğuk suda 8-10 saat bekletilir, 1-2 dakika kaynatılır ve süzülür. Yemeklerden yarım saat önce 1 bardak olmak üzere, günde 3-4 bardak içilebilir. Hiçbir yan etkisi yoktur.
-Magnezyum alımının arttırılması doğru olacaktır. Böylece büyük bir olasılıkla, yeni taş oluşumu önlenmiş olur. Meyve ve sebzede bol miktarda magnezyum vardır. Bazı maden sularında da yüksek oranda magnezyum bulunabilir. Araştırınız!
Tüm bu önlemlerden olumlu bir sonuç alınamadığında, ameliyatı ciddi biçimde düşünmek gerekecektir.
Böbrek ağrısı (Kolik)
Yerinden oynayan küçük bir taşın idrar yoluna ulaşarak idrar akışını engellemesi sonucunda oluşan dayanılması zor ağrılardır. Kediotu kökü, mayıs papatyası, kekik, atkuyruğu gibi bitkilerin çayı ve oturma banyoları rahatlatıcıdır, ama ancak ağrıya yol açan neden ortadan kaldırıldıktan sonra ağrılar sona erebilir.


İstemsiz idrar dışkılama (İnkontinens)
İdrar kaçırma olarak da adlandırılan bu durum, bir dizi psikolojik veya fiziksel nedenden kaynaklanabilir. Eğer herhangi bir organik bozukluk veya hastalık söz konusu değilse, bu rahatsızlık şifalı bitkilerle kontrol altına alınabilir. İdrar kesesi kaslarında güçsüzlük veya genel bir kas ve/veya sinir güçsüzlüğü söz konusu olduğunda da şifalı bitki tedavisinden yararlanılabilir. Aşağıdaki bitki karışımı bu konuda yardımcı olacaktır: Atkuyruğu 2 ölçü, koyunotu 1 ölçü, sarı kantaron 1 ölçü, civanperçemi 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü.
Bitkiler çok ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.
Çocukların uykuda idrar kaçırmaları genellikle psikolojik nedenlerden kaynaklanır. Sarı kantaron çayı günde 2-3 bardak içildiğinde bu rahatsızlık büyük bir olasılıkla ortadan kalkar. Aksi halde bir doktora başvurulması doğru olur.
Enfeksiyonlar ve Asalaklar
Enfeksiyonlar (bakteri, virüs veya mantarlar tarafından da başlatılmış olsalar), ancak bedenin savunma sisteminde aksamalar olduğu sırada ortaya çıkarlar. Sağlıksız beslenme, kimyasal ilaç tedavisi veya var olan bir hastalık gibi fiziksel nedenler, savunma sistemlerini zayıflatabilir. Ayrıca duygusal ve ruhsal nedenler de önemli etkenlerdir. Stres ve gerginlik, beden enerjisinin çok aşağı düzeylere inmesine neden olarak, enfeksiyonlara uygun ortamın oluşmasında ayrı bir rol oynayabilir. Tüm bunlara karşı uyanık olmalı, örneğin hafif bir soğuk algınlığına yakalandığımızda dikkatle düşünmeli ve neler yapabileceğimize karar vermeliyiz.
Bir enfeksiyon hastalığını şifalı bitkilerle tedavi etmek istiyorsak, bu hastalığa durup dururken yakalanmadığımızı, onun bedenimizde yerleşmesi ve gelişmesi için uygun ortamı kendimizin hazırladığını bilmemiz gerekir. Suçu bakterilerin üstüne atmak doğru değildir! Gerçekten etkili olabilecek bir enfeksiyon tedavisinde ulaşılması gereken hedef, bedenin doğal savunma gücünü yeniden kazanabilmesine yardımcı olmaktır. Bu hedefi gerçekleştirebilmek için de tüm bedenin tedavi edilmesi gerekir. Hatta pek çok olayda, söz konusu enfeksiyonla hiç uğraşmadan, yalnızca kendini savunma sürecinde bedenin desteklenmesi yeterlidir. Bu tedavi biçimi belki birkaç gün uzayacak ve sosyal yaşamımızı etkileyecektir. Ama bedenin, ihtiyaçları için bize gönderdiği mesaj çok açıktır: Bedenimize ve yaşam biçimimize özen göstermemizin ve bazı düzenlemeler yapmamızın zamanı gelmiştir artık!
Enfeksiyonlar genellikle salgın biçiminde ortaya çıkarlar. Bir toplumda pek çok kişi aynı zamanda bir hastalığa yakalandığında, o toplumun, bir canlının davranış biçimini sergileyen çok başlı bir canlılar grubu olarak değerlenmesinde yarar vardır. Konuya bu doğrultudan bakıldığında, salgın hastalıkların nedeninin bireysel hastalıkların nedeniyle benzerlik gösterdiği görülecektir. Bu durumdan çıkarılabilecek sonuç ise, grubun savunma sisteminin güçsüz kalmış olmasıdır!
Birinci Dünya Savaşının hemen ardından, savaşta ölenlerden daha çok kişi grip salgını sonucunda ölmüştü. Bu durumun, hijyenik nedenlerden veya beslenme yetersizliğinden kaynaklanmış olduğu sonucuna varılabilir, ama aynı zamanda insanlığın içgüdüsel birlikteliğinin savaş nedeniyle derinden yaralanmış olmasının bir sonucu olarak da kabul edilebilir. Kişinin birey olarak sağlıklı olması her zaman yeterli değildir. Bir parçası olduğumuz toplum da bu kaliteyi yakalayabilmelidir; aksi halde sağlıksız bir sistemin bir parçası olarak, her zaman salgınlarla karşılaşabiliriz! Bu salgınlar, grip veya korku, yabancılaşma ve umursamazlık biçiminde de gelişebilir. Sağlığımızın bu alanlardaki bütünselliğe ve kusursuzluğa bağlı olduğunu unutmamamız gerekir.
Antibiyotikler
Öyle durumlar vardır ki, antibiyotik kullanımını önermekten başka çıkar yol yoktur. Kullanımın kaçınılmaz olduğu zor durumlarda, özenle kullanıldığında hayat kurtaran ve yaşam kalitesini yükselten, insanlık alemi için baha biçilemez bir değerdir antibiyotikler. Menenjit(beyin zarı iltihabı) ve öteki önemli hastalıklarda pek çok hayat kurtarmıştır bu tür ilaçlar. Ama ne yazık ki bazen de yalnızca kullanım kolaylığı ve hızlı etkisi nedeniyle gelişigüzel seçiliveren bir antibiyotik, geniş kapsamlı sonuçları hiç düşünülmeden kullanılabilmektedir.
Bir antibiyotik kullanmak zorunda kalındığında, ilacın beden sistemlerinde yol açabileceği etkileri azaltabilecek bazı önlemlere başvurulması gerekir. Günde en az 2g C Vitamini(kullanım bitiminden bir hafta sonrasına kadar) ve ayrıca bolca B Vitamini kompleksleri alınmalıdır. Enfeksiyon ve antibiyotiğin yol açtığı stresi yenebilmesi ve doğal savunma sistemini yeniden güçlendirebilmesi için bu vitaminler bedenimizi destekleyebilirler. Bazı antibiyotik türleri doğal bağırsak florasına zarar verebildiği için, elden geldiğince bol miktarda yoğurt yemeye çalışılmalıdır; çünkü yoğurt, bünyesindeki bakteriler sayesinde bağırsakların doğal dengesinin yeniden kurulabilmesine önemli katkılar sağlayabilir. 
Antibiyotik kullandığın süre boyunca dinlenmeye özen göster, çünkü o sırada bedenin, yanına korkusuzca yaklaşılamayacak olan çok güçlü kimyasalların saldırısı altındadır! Ama tüm bu olumsuzluklara karşın yine de onun varlığı için şükret ve bu gönül borcunu, bedenini koruyarak belirt! Çünkü, bu tür ilaçlar kullandığımız için suçluluk duygusuna kapılacak olursak, daha fazla güç kaybına yol açarız ve derinlemesine gerçekleşmesi gereken bir tedavinin yollarını tıkayabiliriz! Bu ilaçla işbirliği yap, ona karşı çıkma!!
Bir antibiyotik tedavisi şifalı bitkilerle desteklenebilir. Bu bitkiler tedavi sırasında ilacın etkisini arttırmak, bedeni güçlendirmek ve olası zararların önüne geçmek amacıyla kullanılabilir. Hangi durumda hangi bitkinin öncelikle etkili olabileceği, enfeksiyonun hangi organda olduğuna ve hastanın özelliklerine göre değişir; bitki seçiminde bu durumlar göz önünde bulundurulmalıdır. Sistemi acı madde içerikli bitkilerle ve belki de sinir sistemini güçlendirici bitkilerle desteklemek amacıyla şifalı bitkiler, bir antibiyotik tedavisinin ardından da kullanılabilir. Ayrıca, kan temizleyici, idrar arttırıcı ve lenf sistemini temizleyici bitkilerin de sisteme verilmesi gerekir. Özel durumlar için seçilebilecek özel bitkilerin dışında, genel anlamda kullanılabilecek bitkiler: Isırganotu, atkuyruğu, yoğurtotu civanperçemi, eğir kökü, yeşil yulaf, pelinotu, Echinacea kökü veya preparatları.
Enfeksiyonlara ve Asalaklara Karşı Şifalı Bitkiler
Şifalı bitkiler, enfeksiyonlara ve asalaklara karşı iki ayrı biçimde etkili olurlar: Bir yandan mikrop kırıcı etkinlikleri sayesinde doğrudan mikroplara karşı görev yaparken öbür yandan da bedenin savunma gücünü arttırır ve harekete geçmesini sağlarlar. Bitkilerin büyük bir çoğunluğu gerçekten de bu iki görevi aynı anda yapabilirler. Bakterilere karşı doğrudan zehirleyici bir etkiye sahip olmanın yanı sıra, kandaki akyuvarların oluşumunu da hızlandıran bir bitki olarak mirra(Commiphora molmol), örnek bir drogdur: Akyuvarlar, savunma sisteminin işlemesinde çok önemli görevler üstlenirler.
Öteki etki biçimleri de, terletici, dışkılamayı kolaylaştırıcı ve idrar arttırıcı yollarla, zehirli maddelerin dışkılanmasını sağlamaktır. Atıkların ve zehirli maddelerin her birikimi, bakterilerin üreyebileceği en uygun ortamı oluşturur. Şifalı bitkilerin önemli bir bölümü, enfeksiyonlara ve asalaklara karşı başarıyla kullanılabilir, ama biz burada mikrop kırıcı, terletici ve asalakları dışkılayıcı ilaçları ele almak istiyoruz.
Mikrop kırıcı ilaçlar
Pek çok bitki bakteriler üzerinde zehirleyici etki yapabilir. İlk etkili antibiyotik olan penisilin, bir bitkide, bir mantarda keşfedildi. Belki de ilginç bir rastlantı ama, cerahatli yaraların tedavisinde eskiden İsviçre’de küflü ekmek kullanılırmış. Doktorlar bu uygulamaya hep kuşkuyla bakmışlar, ama sonunda bu garip reçetenin çok açık bir temele dayandığı anlaşıldı, çünkü küf mantarlar tarafından oluşturulur!
Şifalı bitkilerin etkileme biçimleri (bu alanda henüz yeterli araştırma yapılmadığı için) bazen tam olarak açıklanamaz ve enfeksiyonları etkileyiş biçimleri de çok çeşitlidir. Enfeksiyonlara karşı gönül rahatlığı ile kullanılabilecek en etkili mikrop kırıcı bitkiler şunlardır: Ökaliptüs yaprağı, sarmısak, mirra, Echinacea kökü veya preparatları, kekik, pelinotu, mayıs papatyası, lavanta, ardıç kozalağı, civanperçemi, ısırganotu, kuşburnu.
Yirminci yüzyılın başlarında bitki yağlarının etkinlikleri, o sırada genellikle kullanılan kimyasal bir antiseptikum olan Phenol’un etkinliği ile karşılaştırılmış. Varılan sonuçta, pek çok bitkisel yağın Phenol’den daha etkili olduğu sonucuna varılmış, ama kekik yağı en etkili bitkisel yağ olarak kabul görmüş. Tam olarak kekik yağı Phenol’den sekiz(8) misli güçlüymüş. Bu araştırmada ele alınan bitki yağları, antiseptik etkinliklerine göre sıralanmışlar. Kekik yağı, portakal yağı, gülyağı, karanfil yağı, ökaliptüs yağı, nane yağı, menekşe kökü yağı, anason yağı, biberiye yağı, lavanta yağı, Phenol!, rezene yağı, limon yağı, melekotu kökü yağı.
Sarmısak da özellikle anılması gereken çok güçlü bir mikrop kırıcıdır. Birinci Dünya Savaşında, başka ilaçlarla karıştırılarak antiseptik olarak kullanılmıştır.
Uyarı: Bitki yağları çok etkilidir, içten kullanımda çok dikkatli olmak gerekir!
Terletici ilaçlar (Diaphoretika)
Bu ilaçlar, terlemeyi arttırması için bedeni uyarırlar. Terlemenin artışı sayesinde de zehirli maddelerin deri üzerinden dışkılanması ve bedenin temizlenmesi sağlanmış olur. Pek çok hastalıkta kullanılan terletici ilaçlar, özellikle tüm beden sistemlerini etkileyen yüksek ateş ve enfeksiyon durumunda kullanılmalıdır. Grip hastalığına karşı kullanımına daha önce değinmiştik(kulak-burun-boğaz bölümünde). Güçlendirici ve iyileştirici özellikleri sayesinde bedeni destekleyebilir, enfeksiyonları ve yüksek ateşi çok kısa sürede yatıştırabilir ve yaşamsal önem taşıyan tedavi aşamasını hızlandırabilirler. Tek başına veya karışım biçiminde, geniş kapsamlı tedavilerde de kullanılabilirler: Melekotu kökü, ıhlamur, mürver çiçeği, nane, zencefil, civanperçemi, kekik, mayıs papatyası, aynısafa, kediotu kökü, çıbanotu, en etkili olanlarıdır.
Bağırsak asalakları (Anthelmintika)
Bağırsak asalaklarını doğrudan öldürebilen etkin maddeler içeren bitkiler vardır, ama sağlık sorunlarına yol açabilecekleri için onları burada tanıtmak istemiyorum. Asalaklara karşı şu bitkiler kullanılabilir: Nar ağacı kabuğu, sarmısak, pelinotu, kabak çekirdeği ve solucanotu(Tanacetum vulgare).
Bu alandaki etkinliği ve kullanım kolaylığı açısından kabak çekirdeğinin öne çıktığını söyleyebiliriz.
-Bağırsak kurtlarına karşı, çocuklarda günde 10-15g, yetişkinlerde 20-30g kabak çekirdeği içi, ince zarı mutlaka üstünde olmak kaydıyla ve çok iyi çiğnenmek üzere, bir kerede kullanılır. Bir saat kadar sonra, çocuklar 1 tatlı kaşığı, yetişkinler ise 1 yemek kaşığı dolusu hintyağı içerler. Kabak çekirdeğinin bayıltıcı etkisi ardından, hintyağının müshil etkisiyle kurtlar toptan dışkılanabilir.
-Bağırsak şeridi küründe de kabak çekirdeği öncelikle önerilir. Aç karnına, çocuklar 30-50 tane, yetişkinler ise 80-100 tane ayıklanmış ve ince zarı üstünde olan kabak çekirdeğini çok iyi çiğnedikten sonra yutarlar. Bir saat kadar sonra yukarıda belirtilen miktarda hintyağı içilir. Hintyağı eczaneden alınmalıdır!
-Bağırsak solucanlarına karşı ise, bol miktarda çiğ havuç, pancar ve lahana özsuyu içilebilir. Ayrıca, bolca yenen kara turp, soğan ve sarmısak da yardımcı olabilir. Veya 4-5 diş sarmısak havanda hafifçe ezilir veya ince kıyılır, bir bardak kaynar sütle haşlanır ve üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Biraz balla da tatlandırılabilen sarmısak sütü aç karnına içilmelidir.
Enfeksiyonların tedavisi
Enfeksiyonlarda en önemli hedef, problemi oluşturan nedenin tedavi edilmesidir; belirtilerin bastırılması değil! Yüksek ateşin ille de bir hastalık belirtisi olarak kabullenilip ne bahasına olursa olsun tedavi edilmesine çalışılmamalıdır! Yüksek ateş, iyileşme sürecinin bir belirtisi olabilir ve bu durumda düşürülmemeli, hatta desteklenmelidir. Yüksek ateşte, bedenin savunma sistemlerini uyaran ve destekleyen bir temel karışım: Civanperçemi 2 ölçü, ıhlamur 2 ölçü, kuşburnu 1 ölçü, boyotu tohumu(çemen) 1 ölçü, çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Her 2 saatte bir, yarım bardak çok sıcak çay içilmelidir. Ayrıca, bu karışıma Echinacea kökü karıştırılabilir veya bitkinin preparatları kullanılabilir.
Genelde, civanperçemi ve ıhlamur gibi terletici bitkiler yeterlidir, ama Echinacea gibi savunma sistemini güçlendirerek bedeni bakterilere karşı destekleyebilecek bitkilerin önemi de unutulmamalıdır. Terlemenin daha da artması gerektiğinde, karışıma bir tutam da acı kırmızı biber eklenebilir. Eğer lenf bezlerinde sertleşme veya şişkinlik varsa, karışıma aynısafa veya yoğurtotu 2 ölçü olarak eklenmelidir. Ağız boşluğu veya boğaz mukozasında rahatsızlık varsa, andızotu kökü, hatmi kökü, veya ebegümeci gibi bitkilerden 1 ölçü eklenebilir. Hastada huzursuzluk görülürse, mayıs papatyası veya kediotu kökü 1 ölçü kullanılır. Bu çay karışımları yalnızca, nedeni bilinmeyen yüksek ateşe karşı değil, suçiçeği, kızamık, kızıl ve benzeri hastalıklarda da kullanılabilir.
İnatçı virüs enfeksiyonlarında, örneğin lenf ateşlenmesinde (Lenfadenopati), hastalığın sinsice geliştiği ve güçsüzlüklere yol açtığı durumlarda da başka bir bitki karışımı kullanılabilir: Şekerciboyası meyvesi(Phytolacca americana) 2 ölçü, civanperçemi 2 ölçü, pelinotu 1 ölçü, mirra 1 ölçü, meyankökü 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Tadı pek hoş değildir ve tatlandırılmaya çalışılmamalıdır.
Tüm enfeksiyonlarda, günde en az 2g C Vitamini ve B Vitamini kompleksleri alınmalı, elden geldiğince bol miktarda çiğ sarmısak tüketilmelidir. Beslenmenin temelini meyve ve meyve sularının oluşturduğu, bedeni temizleyici bir diyet uygulanmalıdır. Bazen de enfeksiyon tedavisinde 1-2 gün boyunca hiç katı besin tüketilmemesi denenebilir. Hastalık sona erdikten sonra da, çay tedavisini hemen kesmemek, bir süre (1-2 hafta) sürdürmek doğru olacaktır.



Bu site, fizyoterapistlik mesleğinin tanıtılması, farklı konularda fizyoterapistlere ve Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon öğrencilerine faydalı olabilmek amacıyla Fzt.Emre BASKAN tarafından kurulmuştur. Fizyoterapistlik mesleği dünyada 109, ülkemizde 42 yıldır gelişimini sürdürmektedir. Modern dünyada Fizyoterapi ve Rehabilitasyon gün geçtikçe çok yönlülük kazanan geniş bir alana dönüşmüştür. Her alanda olduğu gibi sağlık alanında da çağdaş dünyayı takip eden ülkemizde fizyoterapistler, sağlık ekibinin vazgeçilmez bir üyesi olarak görevlerini sürdürmektedirler.
Diğer Başlıklar
Almanya'da 15 yıl çalışan ve Avrupa'da öğrendiği en son terapi tekniklerini Türkiye'de uygulayan fizyoterapist Suat Dülger: 'Çağdaş fizyoterapi ve bilgisayar destekli tedaviyle migren ataklarını sona erdirmek mümkün diyor ...>>>
İngiltere'de tıp uzmanları, beş parkinson hastasına uyguladıkları yeni tedavi yönteminden başarılı sonuç aldılar. Hastaların beynine zerk ettikleri bir ilaçla iki ay gibi kısa bir süre içinde sinir hücrelerinin gelişip büyümesini ...>>>
Kolalı içeceklerin esas zararlı etkisi ise kemikler üzerinde oluyor.Daha önce benzer yazılar yayımlayan bu araştırmacı, kolalı içecekler içindeki yüksek miktardaki fosforun kan fosforunu yükselterek kemiklerden kalsiyum... >>>
Dolayısıyla doğru teşhis ve tedavi çoğu kez önemli gecikmelerden sonra olabilmektedir. Gerektiği taktirde bu branşlara konsültasyon amaçlı yönlendirme yapılır; tedavi safhasında ise fizyoterapist, psikiyatri, psikolog, algolog, devreye girebilir  .... >>>
ABD’de yapılan Bayanlar Futbol Dünya Kupası’nda yaşanan sakatlıklar fizyoterapinin önemini tekrar ortaya koydu. Sakatlanan sporcuların sağlığına kavuşması için fizyoterapistlere büyük görev düştü.... >>>
Hayat aslında bir dengedir. Bahçemize kök salmakta olan yabani otları görmeyi reddedecek kimseler haline gelmemize izin vermemeliyiz. Ama üzücü olan bir şey vardır... >>>
İş koşullarının ürettiği pek çok hastalık, egzersiz alışkanlığı ve koruyucu eğitimle önlenebilir. Fiziksel fonksiyonlar kişiye göre değiştiği için paket programların yarardan çok zararları var .
TV Çocuğun Dil Gelişimini Geciktiriyor
İÜ Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Sosyal Pediatri Bilim Dalı Sağlam Çocuk Birimi’nde düzenli olarak izlenen ve yaşları 18 ile 24 ay arasında değişen 200 çocuk, Prof. Dr. Gülbin Gökçay ile fizyoterapist Selda Köklük tarafından incelendi.
Biyolojik sistemlerle yapay organları bir araya getiren, doğadan “kopya çekerek” daha işlevsel makineler geliştiren biyonik araştırmacıları, insanla makine arasında bir “köprü” oluşturuyorlar...
Bebek doğduğu andan itibaren normalde başını iki tarafa döndürebilir. Boynun iki tarafında sternocleidomastoid ( SCM ) adlı bir kas bu harekete yardımcı olur. Bu kasın herhangi bir nedenle uzaması...
Gittikçe daha az hareket eden, taşıtlara mahküm olan, ayak üstü yeme alışkanlıklarına kayan toplumlarda en fazla yükü bel bölgesi üstleniyor. Beldeki ağrılar belli bir bölgede veya ...  >>>
İskelet kasları yavaş ve hızlı kasılan kas lifleri içerir. Farklı kas lif tipleri farklı düzeyde miyofibrillar ATPaz enzimi içerir ve bu özellikleri ile histokimyasal olarak sınıflandırılırlar. >>>
Fizyoterapistler için radyografik görüntüler Sayfanın alt kısmında kendinizi test edebilirsiniz. >>>
Kaynak zenginliği açısından dünyada ilk 7 ülke arasında yer alan Türkiye’nin termal suları, hem debi ve sıcaklıkları hem de çeşitli fiziksel ve kimyasal özellikleri..>>>
Atletizm 1960'tan beri Paralimpik Oyunlar'ın kapsamındadır. Atletizm yarışmaları tüm engelli kategorilerindeki sporculara açıktır. Bazı sporcular tekerlekli sandalyeyle, bazıları...